
Edebiyat Dedektifliği
Kemal Aslan
Dedektiflik, daha çok adli olaylarda bir olayın gerçekliğinin ortaya çıkarılmasını sağlayan, bu konuda gerekli bilgi ve kanıtları toplayarak konunun (suç, vb. ) aydınlatılmasını sağlayan bir meslektir. Bu açıdan bakıldığında dedektifler, gerçekliğin ne olduğunu açıklamak için olayın nedenlerini, olaya karışan kişileri, yer, zaman ve aralarındaki ilişki çerçevesinde onları olumsuz, istenmeyen davranışa (cinayet, kavga, vb.) yönelten nedenleri belirli bir bağlamda soruşturur, değerlendirir ve kanıtlarla ortaya koyar. Böylece o konu hakkında kimsenin kafasında soru işaretleri kalmaz. En azından dedektiflerin bu doğrultuda çalıştığı varsayılır.
Edebiyat dedektifliği de yazınsal alanda edebiyatın kitlelere ulaştığı ölçüde gündeme gelmiştir. Yani edebiyatın popülerleşmesi ile edebiyat dedektifliği arasında doğrusal bir ilişki vardır.
Edebiyat dedektifliği yazınsal yapıtın özelliklerini metnin içinde değil yani imgeler, metaforlar, kişiler, öykünün gelişimi, zaman, mekân, vb. öğeler çerçevesi yerine metnin dışında anlatılan kişi ya da kişilerin kim olduğu üzerine odaklanır. O eserde ortaya konulan duygu ve düşüncelerin somut karşılığını bulmaya çalışır edebiyat dedektifleri. Hâlbuki gerçeğe dayanan eserler de bile kurmaca bulunmaktadır. Çünkü anlatılan kişinin yaşamının tümünü izleme olanağı yoktur, bu olanak olsa bile o sırada içinden ne geçtiği ne düşündüğünü bilmenin olanağı yoktur. Yazınsal metni oluşturan “olsa olsa şöyle hissederdi, şöyle düşünürdü” varsayımı çerçevesinde kendi deneyimleri ve gözlemlerine dayanarak o ana, duruma ilişkin duygu ve düşünceleri yazar. Kurmacaya dayanan metinlerde yazar hayali öğeler ekleyebilir. GustavFlaubert, edebiyat dedektiflerinin önünü kesmek için olsa gerek “Madam Bovary benim” demişti;19’uncu yüzyılda Fransa’nın taşrasında gelenekselliğin boğucu ortamında yaşayan kendisini gerçekleştirmenin olanaklarının sınırlı olduğu orta sınıfa ait bir kadının yaşadığı sorunları anlattığı eseriyle ilgili olarak. Çünkü edebiyat dedektifleri bu kadının hangi kasabada yaşadığını, kimi olduğunu merak ederlerdi. O bu sözüyle onların önünü kesti ve “bu bir kurmaca ben taşrada yaşayan kadınların sorunlarını içselleştirdim o sorunları gözlemledim oradan bir kadın karakter yarattım” demiştir.
Herhangi bir yazınsal yapıtın popülerleşmesi yani geniş kitleler tarafından bilinir olması edebiyat dedektifliği için zemin oluşturmaktadır. Örneğin siyasal koşullar nedeniyle kendi adları yerine takma ad kullanarak farklı yazınsal yapıtlar ortaya koyanlar olmuştur. Bu o yapıtı kimin yazdığını bilmek ve o yazarın, şairin tüm eserleri içindeki yerini belirlemek açısından önem taşıyabilir. Bu anlamda edebiyat dedektifliği işe yarayabilir. Örneğin Nazım Hikmet, şiirinde de yazdığı gibi Orhan Selim adıyla Akşam Gazetesi’nde köşe yazıları yazmıştır. Kemal Tahir, Mike Hammer’ın bir eserini F. M. adıyla çevirmiştir. Ali Sirmen, Barış Derneği Davası’ndan tutuklu olduğu dönemde Samim Lütfi adıyla yazılar yazmıştır. Bu koşulların dayatması ortaya çıkan bir durumdur. Ama tersi de vardır. Örneğin Ali Teoman, Gizli Kalmış Bir İstanbul Masalı adlı eserini Nurten Ay adıyla yayınlamıştır. En çok bilinen örnek Fransız yazar RomainGary’ninGoncourt Ödülü kazanan Onca Yoksulluk Varken yapıtında yazar olarak EmileAjar adını kullanmasıdır. Bu yapıtlarda yazarın gerçek kimliğinin ortaya çıkarılması onun tüm yapıtlarını değerlendirebilmek yazınsal anlayışındaki sürekliliği ya da kopukluğu kavramak açısından önem taşımaktadır.
Bu yazıda edebiyat dedektifliği çerçevesinde eleştirilen daha çok yapıtın kendi özellikleri dışında orada anlatılan gerçeklik ile örtüşen birini bulmak, ortaya çıkarma anlayışıdır.
Örneğin Fuzûli’ninLeyla ile Mecnun eserinde Leyla’nın kim olduğu somut olarak bilinmez. Yani nasıl biridir? Gerçekte öyle biri var mıdır/ Yoksa yazarın hayalinde canlandırdığı biri midir? Öyle bir aşk yaşanmış mıdır? Edebiyat dedektifliği yazınsal yapıtta anlatılan ve çoğu insanın yaşadığı, yaşayabileceği duygu ve düşünceleri ortaya koyması açısından önemlidir. Okuyucu “aaa, ben de böyle duygular içindeydim, böyle hissettim, düşündüm. Tam benim duygularımı anlatmış ya da anlatıyor” diyebilir. Yazınsal yapıtın başarısı okuyucunun yaşanan, yaşanabilecek insani durumlara ilişkin empati kurulmasını, anlatılan başka hayatlar üzerinden kendi hayatını kavraması ve değerlendirmesine zemin hazırlamasıdır. Yani kurmaca bir eserin gerçek hayatta karşılığının olma olasılığıdır.
Yine İkinci Yeninin önemli şairi Sezai Karakoş’un Mona Rosa adlı şiirini kime yazdığı edebiyat dedektiflerinin araştırma konusu olmuştur. Araştırmalar sonucu bu şiirin Muazzez Akkaya’ya yazıldığı ortaya çıkmıştır. Zaten şair de şiirindeki her kıtanın baş harflerinden bu adı farklı bir akroştiş tekniğiyle –klasik akrostiş tekniğinde dizelerin ilk harflerinden bir isim ya da cümle ortaya çıkar. O anlamda bu farklıdır.- yazar. Önemli olan o şiirde şairin hissetiği duygular ve bunun okuyucuya geçmesidir. O kişinin somut olarak bilinmesi şiirin estetik değerinde bir değişime yol açmaz ama bazı okuyucular “bu kadına mı, ya da bu erkeğe mi yazılmış” gibi düşüncelere kapılabilir. Oysa şairin şirinde, yazarın roman ya da öyküsünde anlattığı kişi imgesel bir gerçekliktir. Yani metinde anlatılan somut bir kişi önce yazanın kafasında tahayyül ettiği bir biçimde soyutlar daha sonra da imgesel bir gerçeklik olarak somutlaştırır. Tam da MichelFoucault’nunBu Bir Pipo Değildir yapıtında ortaya koyduğu gibi o bir piponun fotoğrafı yani temsilidir. O nedenle belki benzerlik kurulabilir ama özdeşlik kurmak yanıltıcı olabilir. Dolasıyla yazınsal bir yapıtta anlatılan kişi, olaylar gerçeğe dayansa bile gerçek dışı unsurlar yani hayal gücü, vb. devreye girebilmektedir. Bu nedenle yazınsal eserde aktarılanlarla ilgili edebiyat dedektifliği yapmak onun yazınsal gerçekliği dışında değerlendirmek anlamına gelir. Nitelikli okuyucular, edebiyat dedektiflerine ihtiyaç duymaz. Onlar, yazınsal yapıtın estetik değer taşıyıp taşımadığı üzerinden konuya bakarlar. Metni kavramak açısından uygun olan da budur.
Yeni yorum ekle