Edebiyat, Kurgu, Kurmaca

Edebiyat

Edebiyat, Kurgu, Kurmaca

Kemal Aslan

 

Edebiyat, farklı dünyaların yaşantıların, yerlerin, kişilerin, düşüncelerin kapılarını aralar. Okuyucunun deneyimlemediği yeni bir gerçeklik evreni oluşturur. Bu evren her zaman reel dünya ile birebir örtüşmez, örtüşmesi de beklenmez. En gerçekçi romanlarda bile kurmaca öğelere rastlanabilir. Tersine durum belgesel bir romanda belki olabilir ama orada da bir günü tüm ayrıntılarıyla yazıya geçirmek mümkün olmadığından araya kurgu girer. Yazar açısından önemli görülen, odak noktası haline getirilen ya da onu güçlendiren öğeler öne çıkarılır. Böylece gerçeklik atmosferinin kaybolmasına izin verilmez.

Kurgu, metinin akışının sağlanmasında önemli bir aracıdır. Yazılan bir cümlenin diğer cümle ile birleştirilmesi anlam bütünlüğünü sağlaması metnin kurgusu ile doğrudan bağlantılıdır. Kurgu aracılığıyla yazan, kişi, zaman, yer değişimi yapabilir. Hatta bir cümlenin çağrışımından yola çıkarak geçmişle günümüz arasında bir bağlantı kurabilir. Kurgu metnin kendi içindeki dengesinin korunmasını sağlamada belirleyicidir. Her metin giriş, gelişme, sonuç bağlamı çerçevesinde oluşturulur. Bu düz çizgisel anlatım açısından doğrudur. Geriye dönüş ya da ileriye sıçrayış biçiminde de metinler oluşturulabilir. Şimdiden geçmişe sonra şimdiye dönen ya da geçmişten şimdiye şimdiden geleceğe uzanan bir perspektifte metinler yazılabilir. Metinde zamanın farklı kullanımları olabilmektedir. Burada zaman kullanımının okuyucuyu sıkmaması, belirli bir dengeyi içermesi anlatılanların kavranması açısından önem taşımaktadır. Kısaca metnin kurgusu o metin alımlanmasını sağlar. Kurgusu iyi olmayan bir metin bütünlükten uzak olduğundan okuyucuyu zorlar, yorar.

Metnin kurgusu kadar önemli olan onun kurmaca olup olmadığıdır. Gerçeğe dayalı metinlerde de kurmaca olabilmektedir. Çünkü gerçekliğin algılanması öznenin olaya bakışı çerçevesinde değişmektedir. Çoklu öznenin yer aldığı bir metin gerçekliğe dayalı olsa bile öznelerin o gerçekliği farklı biçimde alımlamaları kurmacaya yol açabilir. Kurgu ile kurmaca edebiyatta çok karıştırılır. Vurgulanması gereken şudur: Her metnin kurgusu vardır. Ama her metin kurmacaya dayanmak zorunda değildir. Kurmaca bir anlamda gerçekliğe müdahaledir, gerçekliği yeniden oluşturmadır. O gerçekliğin yaşanıp yaşanmamasının kurmaca aşısından önemi yoktur. Hayali kişiler, varlıklar, yerler, olaylar yer alabilir kurmaca eserlerde. Yazanın imgesel gerçekliği ifade etme gücü kurmacayı oluşturmada belirleyici olmaktadır. Tolkien’in yazdığı Yüzüklerin Efendisi romanında yer alan kişiler, mekânlar, zaman, varlıklar hayalidir. Örneğin romanda yer alan Elflerin kendilerine özgü konuştukları bir dil ve gramer vardır. Tolkien fantastik bir evren sunmuştur okuyucuya. Masallarda da görebiliriz bunu: Ejderhalar, büyücüler, farklı kılıklara girebilen, dönüşebilen varlıklar, vb.

Sadece fantastik romanlarda değil biyografik romanlarda da kurmaca yer alabilmektedir. Çünkü yazan o kişinin yaşamının genel çerçevesini karşılaştığı olaylardaki tutumunu onu tanıyan kişilerle görüşerek oluştursa da yaşadığı olaylarda ne hissettiği, içinden ne geçirdiğini o kişi anlatmadan bilemez. Bu durumda ister istemez “şöyle olabilirdi” diye olasılıklardan birini yazabilir. Bu o durumu yaşayan kişinin gerçekliği ile örtüşmeyebilir. Stanislavski’ninBir Aktör Hazırlanıyor kitabında annesi ölen birini canlandıracak bir oyuncunun “Bu durum benim başıma gelse ne hissederdim, nasıl tepki verirdim, ne yapardım” biçiminde formüle edilebilecek yaşanılanla oyuncunun varsa deneyimi çerçevesinde özdeşlik kurmayı öneren yaklaşımı da bu çerçevede değerlendirilmelidir.  Ancak yazanın metin çerçevesinde özerkliği olduğu ve bu olanaktan yararlanabileceği de unutulmamalıdır.

Kurmaca, yazanın zihinsel dünyasının zenginliği çerçevesinde anlatılanın kavranılmasını sağlayabilir. Bazen tersi de olabilir.

Gerçekliğe dayalı metinlerde örneğin güncede birebir yaşanılanlar yani yirmi dört saat aralıksız yazılmaz. Yazanın öncelikleri, tercihleri, algılamaları, gözlemleri, hissettikleri yani öznelliği bu tür metinlerde ortaya çıkabilir. 1981 yılında Veysel Öngören ile Turistik Otelde otururken Muzaffer Buyrukçu’nun yazdığı günceyi örnek göstermişti. “Bak Kemal, şimdi bu günceyi okuyanlar benim idealizmi savunan bir kişi olduğumu düşünür. Gerçek öyle değil. Muzaffer Buyrukçu benim sözümü tepetaklak yaparak yazmış” demişti. Ben de “neden itiraz etmiyorsun, düzeltme yollayabilirsin ağabey” demiştim. O, omuz silkmişti “beni tanıyan, tanır zaten” diyerek konuşmaya noktayı koymuştu.

Anılar da gerçekliğe dayalı metinler kategorisinde değerlendirilmektedir. Ancak, anıları yazan kişi olaylar geçtikten çok sonra onları kaleme aldığından yaşadığı andaki duygu ve düşüncelerle yazdığı zamandaki duygu ve düşünceleri farklı olabilmektedir. Aktarılan konuşmalar, kişilerin dedikleri yazanın öznelliği, algılama kapasitesi çerçevesinde olabilmektedir. Bireyin geçmişi hatırlaması yaşananları birebir aktarması mümkün değildir. Zihin de çarpıtma yapabilmektedir. Gogol’ünBir Delinin Hatıra Defteri adlı tek perdelik oyun olarak da sahnelenen eseri gerçekliğe değil kurmacaya dayanır.

Örneğin benim yazdığım Kivi’nin Güncesi ve 41 Haiku da anlatılan olayların bir kısmı kurmacaya dayanmaktadır. O metinde kedinin rengi, adı gerçek olsa da yaşananlar birebir aynı değildir. Gözlem formunda bir öykü oluşturmak için metinde gerilim yaratabilecek öğelere yer yer mizahi bir üslupla yer verilmiştir. Üstelik o metinde yer alan kişiler yazan tarafından abartılı bir gerçeklik içinde sunulmuştur. Metne günce denilmesi gerçeklikle bağlantısı olduğu kanısı yaratmak içindir. Metinde yazılan olaylar birebir aynı yaşanmamıştır. Ama yazan gerçeklik algısını güçlendirmek için böyle bir yol izlemiştir. Yaşananların aktarılması, zihinsel kavrayış süreci çerçevesinde yazanın öznelliğini de içerecek biçimde olmaktadır. Bu metinde de böyle bir durum söz konusudur. Metin kedi ve insan ilişkileri üzerine bir anlatı oluşturma bu çerçevede bir üslup denemesini içermektedir. Kurmacaya da yer verilen bu metinde her şeyin birebir gerçekten yaşandığını varsaymak ve önyargılı yaklaşımlar sergilemek edebi metinleri anlamamak anlamına gelir. O yüzden kurgu, kurmaca kavramlarının okuyucu tarafından da içselleştirilmesi edebi bir metnin alımlanmasıve değerlendirilmesi açısından önem taşımaktadır. Unutulmamalıdır: Her edebi metin insanlığın evrensel duygularına (sevinç, mutluluk, kızgınlık, öfke, vb.) yer verse de öznellik içerir. Yazanın bakış açısı, dünyayı kavrayışı, olaylar, ilişkiler ve kişiler aracılığıyla somutlaşır. Yazanın tasavvur ettiği dünya metaforlar, simgeler, vb. yollarla okuyucuya aktarılır. Bu izler ne kadar özgünlük içerirse metin o ölçüde evrenselliğe yaklaşılır. O nedenle okuyucu, edebi dedektiflik yapmak yerine metnin yarattığı atmosferi, ilişkileri, kişileri değerlendirmeli ve estetik bir haz almaya çalışmalıdır. Bu da hazcılığın yaygın olduğu günümüz dünyasında okuyucu açısından da oldukça zordur. Son sözü Tim O' Brien’a bırakıyorum: “Bir şey gerçekten olmuş olabilir ama tamamen yalan hissi yaratabilir; başka bir şey hiç yaşanmamış olabilir ama gerçeğin ta kendisi gibi hissedilebilir.”

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.