Ömer Seyfettin ve “Düşünme Zamanı” adlı öyküsü

Eleştiri

Ömer Seyfettin ve “Düşünme Zamanı” adlı öyküsü

Murat Tuncel

Günümüzden 125 yıl önce şiir yazmayla başlayıp modern edebiyatımızın kurucuları arasına katılan Ömer Seyfettin’in Beyaz Lale adlı öyküler kitabındaki öykülerden birinin başlığı “Düşünme zamanı”.   Çalışırken bazen dinlence arası veririm. Kahvemi yudumlarken de çalışma odamdaki raflara bakar gözümün kestirdiği bir öykü kitabı veya bir romanı alır içinden bir öykü ya da romanın bir bölümünü okurum. Daha önce okuduğum bir kitap da olmuş olsa bu okumalardan başka bir okuma tadı alırım.  Sonra da kısa bir süre o öykü ve bölüm üzerine düşünürüm. Düşünürken de kendi kendime sorular sorar onları yanıtlamaya çalışırım. Bu benim bir anlamda fikir jimnastiğim olur. Geçen gün de yine böyle bir dinlenme arasında Ömer Seyfettin’in Beyaz Lale’sini raftan alarak kısa öykülerinden birkaçını okudum diğer öyküleri pek kalıcı olmadılar ama "Düşünme zamanı” adını verdiği öyküsü beni düşündürdü.  İttihat ve Terakki’nin toplum üzerinde kurduğu o baskı zamanında kabadayılığından ödün vermeyen külhanbeyi Badik Ahmet’in yaşamından bir kesite ayna tutmuş yazar. 

Zamanında değişimlere, baskılara direnen Badik Ahmet, İstanbul’un on ikileri diye bilinen Aksaraylı palabıyıklara kafa tutmuş, adını Yedikuleli ve Galatalı kabadayılar listesinin en üstlerine yazdırmıştır ama toplum hayatındaki 10 Temmuz sonrası değişimlere pek aldırmadan kendi deyimiyle “bıçağın hakkı yaşarım” raconuyla yaşamını sürdürmeye devam etmektedir. Odaklandığı o kendi dünyası içinde kumarhane kumarhane dolaşırken geçmişte yakın dostları olan ve yakından tanıdığı birçok külhanbeyinin yavaş yavaş ortalıktan silinip gitmesi de tuhafına gitmektedir.  Ona göre bu silinip gitmelerin nedeni, ya zamanını titreten külhanbeylerinin gücünü kaybetmeleri, ya da kendisinin yükselişi karşısında sinmiş olmalarıdır. 

Badik Ahmet kendi değişime kapalı hayat felsefesi içinde yaşamını sürdürürken çevresinde olanlara da pek aldırış etmemekte, günümüz birçok insanı gibi yaşamını etkilemeyen olaylara karşı da duyarsız davranan biridir. Ömer Seyfettin bu karakteriyle bizden yüz yıl önce insanımızın karakteristik bir özelliğine çok güzel gönderme yapmış. Birinci Dünya Savaşı öncesi yaşanan olaylara duyarsız kalan Badik Ahmet gibi günümüzde de kendi yaşamına dokunmayan olaylara duyarsız kalan ne kadar çok insanımızın olması ne kadar tuhaf. 

Bu öyküde dikkatimi çeken bir başka taraf ise, Ömer Seyfettin’in modern öykücülüğümüze kazandırdığı gerçekçi bakış açısı ve zengin betimlemeleri… Öyküyü yıllar sonra yeniden okurken okul yıllarımızdaki ders kitaplarımızın sayfaları resmigeçit geçer gibi birer birer gözlerimin önünden geçtiler. Orada genellikle yarısı alınmış öykülerin ya baş tarafında, ya da sonunda kısacık anlatılırdı Ömer Seyfettin’in yaşamı. Öğretmenlerimiz de oradaki bilgilerle yetinmemizi yeterli bulurlardı. Hatta birçoğu sayfalardaki yarısı alınmış öyküyü sadece okutup özetlememizi isterdi. Yazarın yaşamı ya da edebi kişiliği çok da önemli değildi onlar için herhalde.  Daha sonraki yıllarda da edebiyat çevrelerinde Ömer Seyfettin için öyle derin değerlendirme pek duymadım. Çoğunlukla onu değerlendirenler “Milli edebiyat” kategorisinde onun yapıtlarını ele alıp değerlendiriyorlardı. Öykülerini yeniden okurken gördüm ki, bu tek yönlü değerlendirme ona yapılmış en büyük haksızlıkmış.  Çünkü onun öykülerinde zengin betimlemelerinde saklı öyle bir edebi zenginlik var ki, o zenginliğe ulaşmak bile büyük bir çaba gerektiriyor.  Betimlemelerinin yanında öyküler deyim zengini. Alınan deyimlerse zamanın özelliklerini belirlememizde bize yol gösteriyorlar.  Onun etkilendiği Tevfik Fikret ne kadar şiirimizde etkiliyse bence Ömer Seyfettin de öykücülüğümüzde en az onun kadar etkin bir yazar. 

Yazarı hakkında böyle kısa bir bilgi verdikten sonra biz yine öyküye dönecek olursak,  Badik Ahmet her ne kadar çevresindeki olaylara duyarsız olsa da, olayların ayrıntılarını ustalıkla görmektedir. Ne çevresini sorgular, ne de kendini yargılar ama kimsenin görmediklerini görmede, yapamadıklarını da yapmada üstüne yoktur. O hem bir külhanbeyinin ağırlığını hem bir bitirimin çevikliğini benliğinde taşır. İnsan olmanın gerekleri neyse onları yaparak gününü gün ederken de dokunabileceği yaşamlara dokunmaktan da geri kalmaz. Badik Ahmet içinden gelen naraları ata ata sürdürdüğü böylesi bir yaşamı ancak bir zamanlar kendisi kadar yavuz olan arkadaşı Ödlek Murat’ın kendisine çarptığı güne kadar sürdürür. Aralarında geçen konuşmaların sonunda Ödlek Murat arkadaşına;
 “Şimdi düşünme zamanı,” diyerek sözünü bitirir.  Belki ondan sonra Badik Ahmet’te düşünmüştür gözünün önünde yenilenen hayattaki değişimleri.
                                                              ----- 
 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.