Kemalin Askerleri ve Hemingway

Edebiyat

Kemalin Askerleri ve Hemingway

İnci Gürbüzatik

 

Kurtuluş Savaşımızda Ernest Hemingway’in, işgal altındaki İstanbul’da, Trakya’da, Edirne’de, Afyon’da Anadolu’nun içlerinde savaş muhabiri olarak çalıştığını, Prof. Dr. Belma Ötüş Baskett in ‘Sonsuza Dek Hemingway’ kitabını tesadüfen okumasam ayrıntısıyla öğrenemeyecektim. Hemingway üzerine kapsamlı bir doktora çalışması bu, Bilgi Yayınevinin bastığı. İyi ki okudum yoksa böyle bir yazı yazamaz, bana yansıyan ışığı size yansıtamazdım.

Edebiyat dünyamızdaki etkinliklerde Hemingway’in hayatıyla kişiliğinden, Avrupa’daki yaşantısından, katıldığı savaşlardan, romanlarından, aşklarından söz edilir de nedense Türkiye’deki günleri dile getirilmez. Sanki bilinmez ya da görmezden gelinir. Üzerinde durulup vurgulanması, kuşaktan kuşağa anlatılması gereken kendi yakın tarihimizle ilgili çok önemli bir olay, bir bilgi oysa bu. Çünkü Hemingway, 30 Ağustos zaferine ulaşılan o kızgın sıcak, zorlu günlerde, ‘Kemal’in Askerlerinin’-kendisi böyle diyor ülkeyi savunan Türk Ordusuna, ‘Kemal’in Askerleri’- Afyon bozkırlarında, gölgesiz kıraç dağ tepelerinde, Yunan ordusunu önüne katıp zafere nasıl koştuğunu bir savaş muhabiri olarak tarafsızca aktarıyor gazetesine. Cephede yaşananlar, onun gözünden, kaleminden, çektiği telgraflardan bütün gerçeğiyle öyle ayrıntılı anlatılıyor ki şaşmamak mümkün değil. Kurtuluş Savaşımızla ilgili tarih sayfalarında gizlenmiş bütün gerçek hikayeler, gözlemleri, tanıklıkları, yorumları, incelediği insanlar, araştırdığı olaylar, tuttuğu bütün o notlar, daha sonra yazacağı romanlara da alt yapı oluşturuyor ama daha o da okurları da bilmiyor. Kendince notlar alıp kayda geçtiği hikayeler konusu, satırlara sığmaz. Günlerce tefrika olur ama ben bu yazımda size ‘vur kaç’ yapıp bu buz dağının ancak görünen kısmıyla ilgili birkaç bilgi kırıntısı verebileceğim. Merak eden olursa da ‘gerisini benim gibi bulup okur’ umuduyla.

Çünkü ben şimdi öğrendiğim yeni bilgilerin heyecanıyla, Hemingway’in savaş travmasını atlattıktan sonra yazdığı romanlarında Kurtuluş Savaşımızdan izler arıyorum. Trakya’da, Anadolu’da gözlemleyip unutamadığı Yunan ordusunun geri çekilişini, halkların iki yönlü göç sefalet gerçeklerini, İzmir’e gitmediği halde araştırıp bulduğu ilginç bilgilerin, Yunan’ın İzmir’i yakış hikayelerinin romanlarında nasıl kurgulanıp anlattığının, nasıl hikâye ettiğinin peşindeyim.

İlk romanı ‘Silahlara Veda’, ‘Kilimanjaro’nun Karları’ öyküsünde ve ‘Çanlar Kimin İçin Çalıyor’ da anlattığı savaş, saldırı, hücum, bozguna uğrayıp geri çekilen, kaçan ordu, cephe, yenik, hasta, yaralı insan hikayelerini, Kurtuluş Savaşımızdaki tanıklıklarından ilhamla, bu romanlarında nasıl kurguladığının, neleri, nasıl yazıp anlattığının merakındayım. Kitaptan öğrendiğim yeni bilgilerle Hemingway romanlarını yeniden okurken bu kez Kurtuluş Savaşımızın izlerini bulmanın telaşındayım.

Hemingway, Birinci Dünya Savaşına Amerika’dan gelecek ilk gönüllü asker kafilesine gözündeki bozukluk nedeniyle kabul edilmemiş. -Ki bu göz sorunu da lisedeyken boks maçında aldığı bir darbeden.- Ama ne etmiş ne eylemiş, Kızılhaç’ın ambulans şoförü olarak kapağı Amerika’dan Avrupa’ya atabilmiş. Savaşın kıyımını, acılarını, vahşetini sıhhiye hizmetinin tam göbeğinde yaralıları, ölüleri taşıdığı ambulansında, savaş alanlarında, hasta nakillerinde, hastanelerde, siperlerde üstelik kendisi de ağır yaralanarak görmüş. ‘Nerede savaş orada Hemingway’ olunca, onun, ölümle ilgili tanıklıklarından aldığı ruhsal yara travmalarının derin izlerini, yıllar sonra yazacağı romanlarında gördü okurları. Savaştan on yıl geçtikten sonra ama.

Hemingway’ in Avrupa’ya, Paris’e ilk gelişi, Birinci Dünya Savaşında. İtalyan cephesinde kullanacağı Kızılhaç Ambulansını teslim almak için. Yıl,1918, aylardan Mayıs. Daha Atatürk Samsun’a çıkmamış.

Paris’e ikinci gelişi de kurtarıcı Amerikan Müttefik Kuvvetlerini karşılamak için, 1921 yılında. Henüz 22 yaşında, evli, mutlu, çocuklu.

Müthiş maceracı, gözünü budaktan esirgemeyen bir savaş muhabiri olarak, Avrupa’daki savaşı merak eden Amerikan halkına savaşın vahşetini anlatan deli dolu genç bir adam. Henüz savaş muhabiri, daha roman moman yazdığı yok. Lisede iken güzel öyküler şiirler yazıyormuş o kadar. Ama şimdi başarılı haberler ileten, tarafsız, dürüst, sonradan gazetecilik meslek etiğine örnek olarak gösterilecek görevini layıkıyla yapan gerçek anlamda bir savaş muhabiri.

Hemingway’ in yaşadığı ikinci savaş deneyimi, Kurtuluş Savaşımız. 

Üçüncüsü İspanya iç savaşı.17 Temmuz 1936-1 Nisan 1939 tarihleri arasındaki vahşi bir savaş bu. İspanyol halkının birbirini kırıp yok ettiği ve sonucunda Franco'nun iktidarı ele geçirerek 40 yıl süresince ülkesini adeta demir yumruğuyla yönettiği bir iç savaş. İspanya İç savaşı tanıklığından sonra Hemingway’in ‘En kötü savaş iç savaş’ yorumunu unutmasak iyi olur.

Dedim ya, ‘Nerede savaş orada Hemingway’ o yüzden 2. Dünya Savaşında da etkin. Bu kez bir istihbarat görevi yapıyor. Pilar, adlı şu meşhur teknesi Küba açıklarında güya balık avında. Kamaraları en gelişmiş dinleme aletleriyle donanan teknesinde, yıllar sonra başyapıtı sayılan ‘İhtiyar Adam ve Deniz’i yazıp onunla Plutzer, ardından da Nobel alacağından daha habersiz döne dolana büyük balıkların peşinde seyrediyor. Ama asıl seyrettiği Küba. Tam teçhizat, pür dikkat haber tarıyor Amerikan istihbaratına. Ama beni şimdi ilgilendiren Türk Yunan savaşının sonlarına doğru 1922 yılı eylül ayında Paris’den Türkiye’ye görevli gelen 23 yaşındaki, ‘Toronto Daily Star Gazetesi’nin özel savaş muhabiri, yeni evli, üstelik çocuklu genç Hemingway.

Türk-Yunan Savaşı’nı görüp yazmak için Türkiye’ye gelişi biraz sorunlu. Karısı bu göreve gitmesini hiç istemiyor. Küsmüş, üç gündür kocasıyla konuşmuyor. ‘Hasta Adam’ olarak tanımlanan Osmanlı’nın toprakları parçalanmak üzere bilmeyen yok o da biliyor. Kocasının gideceği yerlerde ‘Mustafa Kemal’in Askerleri’ yüzünden durum çok karışık. Ortalık toz duman. Yalnız Osmanlı’nın değil, İngilizlerin, Fransız, Yunan, İtalyanların da Mustafa Kemal’le başı dertte çünkü pek çok cephede topraklarını onlara karşı amansızca savunuyor. Üstelik İstanbul işgal altında. Osmanlı Padişahı, Mustafa Kemal’e karşı İngilizlerin korumasında. Hemingway öyle yazıyor.

Karısı istemese de Hemingway kararlı, göreve gidecek. Terslik işte, başlıyor. Yola çıktığında Paris garında ayağını burkuyor. Meşhur Simlon-Orient ekspresiyle yolculuk yaptığını da burada belirmeliyim. İstanbul’da -ki kendisi Constantinople diyor hep- Takside daktilosu kırılıyor. Daha şehre gelir gelmez onun tamiriyle uğraşıyor ve üstelik hasta. Malaryaya yakalanmış, sürekli kinin alıyor. Çok hasta, önemli bir konferansa gidebilmesi mümkün değil, kaçırıyor. Yüksek ateşten hayaller görüyor otel odasında. Gerçekle karışık hayaller.  Hayatı film gibi gözlerinin önünden geçiyor, esrik bir ruh hali içinde kendisiyle hesaplaşırken sayıklamalarıyla ateşler içinde yatıyor. Daha sonraları bu sağlıksız ruh halini Afrika’nın karlarla kaplı dağı, ‘Kilimanjaro’nun Karları’ öyküsünü okurken göreceğiz. Öykünün kahramanı Harry safaride dağın tepesindeki donmuş kaplanın peşindedir. Ama bacağı bir çalıya takılıp çizilmiştir. O küçük yara, enfeksiyonla kangrene dönüşür. Ateşler içindeki Harry öleceğini anladığında hayatının bir film gibi gözlerinin önünden geçtiğini görür. Hikayedeki yüksek ateşle sayıklayan Harry, sanki Hemingway'in İstanbul’da otel odasında sıtmadan titreyen kendisidir. Öykü, ölümle yüzleşen, yaptığı seçimlerden pişmanlık duyan bir erkeği anlatırken öte yandan da mesleğinin sorumluluklarının bilincinde olan bir yazarın etik tutumuna dair unutulmaz bir görüş sunar.

Edirne Hemingway’in Trakya’da konakladığı ilk şehirdir.

‘Uzaktan görünen minareler, karaağaç yönünde ilerleyen manda arabaları, kilometrelerce uzanıyor, Yaşlı kadınlar adamlar mandaları dürtüklüyor, varları yokları bu arabalarda. Meriç sarı ve köprüye kadar kabarmış Yunan süvarileri arabaları itekliyor. Dikiş makineleri, çocuklar, kadınlar, aynalarla tıklım tıklım dolu arabalar. Bir kadın doğururken bir kız çocuğu battaniye tutuyor ve ağlıyor.’

Ne görüyorsa yazıyor. Batı Trakya boşaltılıyor. Doğu Trakya’nın Hristiyan halkı Edirne’den Meriç’i geçip Makedonya’ya göç ediyor. Hemingway, Edirne’de, Trakya’da iki yönlü ilerleyen perişan göçmenlerin sevkiyatını izliyor. Onlarla birlikte, sanki onlardan biri gibi aralarına karışıp o göç kervanlarında seyahat ediyor. Gözlemlerini okumak gerek.

İşgal altındaki İstanbul’da da çok ilginç anıları var. Müthiş tanıklıklarla yazıları da.

İstanbul için, ‘Gürültülü, sıcak, tepeli, kirli, güzel, üniforma ve rivayet dolu. İngiliz Kuvvetleri Kemale karşı koruyor İstanbul’u. Yabancılar sinirli, trende yerler haftalarca önceden kapatılmış. Herkes İzmir’de olanları hatırlıyor ve korkuyorlar’ diyor.

Toronto Daily Star Gazetesi’nin savaş muhabiri olarak Türkiye’den gönderdiği telgraflardaki her bir sözcük için üç dolar ödüyor posta idaresine. Sözcükler çok pahalı. Savaşta telgraf çekip haber ulaştırırken az sözcükle nasıl eksiksiz bilgi aktarmak gerektiğinin şifrelerini çözüyor. Kullandığı seçkin sözcüklü telgraflarla, sayfalar dolusu haber yazdırabilecek bilgiyi gönderiyor gazetesine. Telgraflarında az sözcükle çok şey anlatmanın cambazlığını yapmaktadır ki bu onun haber muhabirliğinden, yazarlığa nasıl bir yazı anlayışıyla geçeceğinin de ön çalışmalarını oluşturuyor. Daha sonra yazacağı Dünyanın en kısa öyküsünde, belli ki bu telgraf tekniğini kullandı. ‘Satılık bebek ayakkabıları, hiç giyilmemiş.’ Bu bir cümlelik öyküyü oku sonra da düşün dur. Ya da istersen sayfalar dolusu yaz yazabilirsen bakalım!

Hemingway, Türkiye’ye geldiğinde bir yazı dizisi hazırlıyor Amerikan halkı için. Gözlemlerini yazıyor. Trakya’dan Yunanlıların çekilişiyle Yunanistan’dan Türkiye’ ye gelenler hakkında. O göç konvoylarını derin bir üzüntüyle izleyip tarafsız bir gözle yazıyor. Gelecek hakkında isabetli görüşleri olduğu sonradan anlaşılıyor. Yorumları da hayli ilginç.

‘Ülkenin kaderi sanki İngiltere’nin elinde ve Yunan İngiliz’in oyununa geliyor. Ülkeyi parçalamak için Yunanistan, İngiltere ve Rusya bekleşiyor, Ama Mustafa Kemalden pek umutlu değiller.’

19 Mayıs 1919'da Atatürk'ün Samsun'a ayak basmasıyla başlayan ve yaklaşık 3,5 yıl süren milli mücadelemiz, 3 Ekim 1922’de başlayıp 11 Ekim 1922 tarihinde ancak imzalanan Mudanya Ateşkes Antlaşması'yla fiilen sonlanır. İstanbul, boğazlar ve Doğu Trakya'nın yönetimi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne devredilir. Osmanlı Devleti de böylece hukuken sona erer.

Hemingway’ın Kurtuluş savaşımızdaki izlenimleri Türklere Hayranlığını yansıtıyor. İsmet İnönü'nün askeri başarısının yanı sıra diplomatik alanda kararlı ve dik duruşuyla kazanılmış siyasi bir zafer Mudanya Mütarekesi. Görüşmeleri izleyen Hemingway bu başarıyı bakın nasıl not düşüyor tarihin sayfalarına. ‘Barış imzalatmaya değil, imzalamaya geldiler.’

Trakya da Mudanya da Kemale hediye edildi.’

Hemingway, Mudanya Mütarekesi sonrasında, kasım ayında başlayan Lozan’daki barış anlaşma imzasındaki gelişmeleri yalnızca ‘Toronto Daily Star’ gazetesine değil, ‘İnternational’ ve ‘Universal’ adlı iki ayrı haber ajansına da aktarmakla görevli, önemli bir muhabir, Lozan’a tanıktır artık. Lozan heyecan zaten. Avrupa devletlerinin, Dünya’nın, Kemal’in zaferinin, yeni kurduğu Cumhuriyet’in kabul edilip tanınması, onun önünde devletlerin eğilişidir işte. Osmanlı tarihe gömülürken, yeni bir devlet doğmuştu artık.

Hemingway’in Afyon bozkırlarında ‘Kemal’in Askerleri’ nin, Yunan askerlerini önüne katarak denize nasıl sürüdüğünü, geride kalan yaralıları ölüleri o sıcağın altında nasıl yazdığıyla, haber olarak nasıl aktardığıyla ilgilenmek gerek.

Amerikalılar birinci dünya savaşına kadar Avrupa’yla da Türkiye, ya da Osmanlıyla diyelim pek o kadar ilgili değiller. Merakları, Avrupa’yı saran, ülkeleri, insanları tarumar edip kıyıma uğratan Birinci Dünya savaşıyla birlikte artıyor. Nedense kendi kıtalarından başlarını kaldırıp başka kıtalarda da hayatlar, devletler olduğunun farkına varıyorlar. Belki de Amerikan hayat tarzının sıkıcılığından bunalıyor o yüzden kıtayı terk ediyorlar. ‘İnancını yitirmiş kuşak’ olarak tanımlanan insanlar, Amerika’dan Avrupa’ya kapağı atmanın çabasında, derdindeler o yıllarda. İşte o yüzden, Avrupa’da yaşanan 1920 li yıllar, bir döneme adını veriyor. Edebiyat tarihinde bu döneme ‘Caz Çağı’ ya da ‘Kükreyen Yirmiler’ denmesine hiç şaşmamak gerek. Hemingway kitaplarını, ‘Güneş de Doğar’ ya da F. Scott Fitzgerald’ın yarı otobiyografik kitabı  ‘Muhteşem Getsby’ leri okuyup filmlerini görenler, o yılların zengin Amerikalıların  hiç çalışmadan paralarını abartılı eğlencelerde, şaşaalı bir hayat sunan Paris’te büyük eğlence âlemlerinde nasıl harcadığını, Avrupa’da nasıl  çılgın bir hayat yaşadıklarını görürler. Ama şimdi Amerikalılar yalnızca Avrupa’da değil artık Dünya’nın hemen her yerinde, bütün coğrafyalarda, hayata, siyasete müdahil kol geziyor, haritalardaki sınırları bile değiştirebiliyorlar.

Avrupa’daki savaştan on yıl sonra Hemingway’in anılarından oluşan kitap ‘Çağımızda’ çıktığında onun ‘Güneş de Doğar’ romanı üzerinde çalışmakta olduğunu bilmiyor kimse. Aslında hüzünlü bir aşk öyküsü olan ‘Silahlara Veda’ kitabındaki ünlü İtalyan Caporetto askeri çekilmesi işte tam da Trakya’da gözlemlediği Yunan ordularının Türk topraklarından çekilişinin betimlemesi.

Birinci Dünya savaşı Hemingway’e ‘Silahlara Veda’ romanını yazdırıyor yıl 1929 yani Kükreyen yirmilerin neredeyse zirvesinde. Çanlar Kimin İçin Çalıyor’ İspanya iç savaşı yıllarındaki maceracı ruhun yazdıkları, bu kitap daha sonraki yıllarda yazılıyor. Unutmayalım Hemingway’ın gerçek mesleği gazetecilik, savaş haberciliği. Savaşın ruhsal yıkımından acılarından nasibini alan bir yazar o. Muhabirlikten yazarlığa dönüşümündeki başarısı onun elbette karakter özelliği, yeteneği ve nitelikli ilginç yaşam deneyimleri ve kişiliğinden kaynaklanıyor.

O’nun bir Mark Twain hayranı olduğunu, Tween’in yazı tarzının yol göstericiliğinde, yalın, fazlalıktan arınmış cümlelerle yazmanın önemini kavramış ve öyle yazmış bir yazar olduğunu biliyoruz. Birinci Dünya Savaşına Kızılhaç’ın ambulans şoförü olarak katılmayı istemesi serüveninin başlangıcı, hayatındaki bir dönüm noktasıdır benim gözümde. Cephe’de bire bir savaşın kan, ölüm ve vahşetine tanıklık ederken bir yandan da tuttuğu ayrıntılı günlükler, notlarla, insan, olay, durum betimlemeleri yaparken bu notların, yazacağı romanlara kaynaklık edeceğini düşünüyor muydu bilemeyiz ama yazdığı haberlerin ötesinde, ilerde kullanmak için bilgi topladığı da bir gerçek. Afyon tarlalarını atla geçip Anadolu’ya, savaşın kıran kırana sürdüğü topraklara girip Türklerden kaçan Yunan askerlerini, geride kalan ölüleri, yaralıları, düşman kuvvetlerinin çekilişinin sefaletini, zavallılığını görüp tanık olması kendisi için önemli bir deneyim. Askerî açıdan eleştirileri de var kuşkusuz çünkü bire bir gözlem yapmış. Tuttuğu bütün notlar, belgeler, anı parçacıkları, defterleri ‘Boston John. F. Kennedy Kütüphanesinde.’ Boston’da yaşayan yurttaşlarımızın ilgi alanına girebilse, keşke meraklı yurttaşlarımız gidip o belgeleri görebilse ve keşke bu konuda bilgisiz olanlara ayrıntılı bilgiler aktarabilse araştırma yapabilseler. Keşke. Ben orada olabilmek Hemingway’in el yazısıyla ya da o emektar daktilosuyla yazılmış o notları görüp okuyabilmek için şimdi neler vermezdim? Hemingway’in daktilosunun da bir hikayesi var. Hem de ne hikâye?

Biz Hemingway’ın İspanya iç savaşını anlattığı ‘Çanlar Kimin İçin Çalıyor’ romanını, Afrika’daki ‘Kilimanjaro’nun Karları’ öyküsünü, ‘Güneş de Doğar’ ını okumuş ama o ilk okumalarımızda kitaplarda anlatılanların derininde Türkiye’deki Savaş Muhabirliği sırasında gördüğü yaşadığı olayların bir aktarımı kurgusu, yansıması olduğunu bilememiştik. Nasıl bilebilirdik ki? Oysa bu üç kitabın ve belki daha başka kitaplarının ya da öykülerinin temelinde Trakya’da Edirne’de, iki yönlü olarak katılarak izlediği göç gerçeklerinin, işgal altındaki İstanbul’un acı izleri var. Öyleymiş de.

Yakın tarihimizle ilgili bilgiler konusunda ne kadar ilgisiz meraksızız. Biraz ilgilensek Hemingway’in Türkiye anılarını 1925 yılında basılan ‘Çağımızda’ kitabında anlattığını okusaydık bilirdik. Kaç kişi okumuş olabilir ki bu kitabı? Okuyanları kutluyorum. Gerçek okurlar onlar olmalı işte. Çünkü bu kitabın üzerine edebiyat eleştirmenleri, okuyanlar, başka okurlar için ışık vurmadılar. Hemingway’in Türk topraklarındaki izlerini ışık tutup anlatmadılar.

Hemingway, Türkiye’ye gelmiş, gezmiş, gözlemlemiş ve tarafsız bir biçimde yazmış. Yakın tarih bilgimiz az ya da zayıf. Oysa tarihimiz yaşanan çok ilginç olaylar, tarih yazan, ya da tarihe not düşen insanlarla, onların hayranlık uyandıracak öyküleriyle dolu. Keşke yüzeysel bilginin biraz derinine insek keşke kendi tarihimizle biraz ilgilensek. Neler neler, ne hazine bilgiler elde ederiz kim bilir? Piyasada ne çok okuması zaman kaybı, yazılmasa da olur kitap var. O çöp kitapları düşündükçe canım sıkılıyor. O konuya hiç girmeyeceğim, demek ki neymiş ‘okuduğumuz kitap okumamıza değmeliymiş.’ Bizi okuyup araştırmaya kışkırtmalı, bilgilendirip ‘Kemal’in Askerleri ve Hemingway’ konusunda derin derin düşünmeliymiş.

 

 

 

 

Yorum

Nurhayat Bezgin (doğrulanmamış) Pa, 15 Eylül 2024 - 13:08

Değerli yazar İnci Gürbüzatik' i bu muhteşem yazısı için içtenlikle kutluyorum.👏💖

Nurhayat Bezgin (doğrulanmamış) Pa, 15 Eylül 2024 - 13:09

Değerli yazar İnci Gürbüzatik' i bu muhteşem yazısı için içtenlikle kutluyorum.👏💖

Sevgi Aydın (doğrulanmamış) Pa, 15 Eylül 2024 - 15:35

İnci Gürbüzatik ne kadar hassas bir konu bulmuş. Tarihin sayfalarını edebiyatçı kimliği ile göz önüne seren ve duygu ve temennilerini de ekleyen yazarı kutluyorum . Tarihimizin övünç sayfaları İLE Heminway’ı bir yazın kompozisyonu içinde her zamanki güzel anlatı dili ile okuyucuya sunmuş👍👍

Necla Göçmen (doğrulanmamış) Pa, 15 Eylül 2024 - 18:32

Kurtuluş savaşımıza dair çoğumuzun bilmediği bir noktaya ışık tutan, bilgi veren, merak uyandıran, bir çırpıda okunan çok güzel bir yazı. İnci Gürbüzatik tebrik ediyorum.

Necla Göçmen (doğrulanmamış) Pa, 15 Eylül 2024 - 18:33

Kurtuluş savaşımıza dair çoğumuzun bilmediği bir noktaya ışık tutan, bilgi veren, merak uyandıran, bir çırpıda okunan çok güzel bir yazı. İnci Gürbüzatik tebrik ediyorum.

SUNA (doğrulanmamış) Pt, 16 Eylül 2024 - 15:12

Tam da o benzersiz eser NUTUK'U okuduğum zamana denk geldi bu yazı, yazarına çok teşekkür ediyorum. Nutuk'da belgeleriyle belirtilen olayların hele ki yabancı bir yazar gözünden anlatılmış olması çok etkileyici. Ernest Hemingvey'in tüm kitaplarını okuduğumu sanıyordum, 'Çağımızda' eksik kalmış. Hemen ilk fırsatta ve ilk sırada hak ettiği zamanı ayıracağım. Teşekkürler İnci Gürbüzatik, 'Sarımsak' öykünüzden beridir takipçinizim.

Atiye Çengel (doğrulanmamış) Pt, 16 Eylül 2024 - 17:06

Sayın İnci Gürbüzatik'in bu yazısını ilgi ile okudum. Gençlik yıllarımda hemen bütün kitaplarını okuduğum Ernest Hemingway'in Türkiye ve Kurtuluş savaşımız ile olan bağlantısını bilmediğim için çok utandım ve konu ile bilgilenmekten çok mutlu oldum. Sayın Gürbüzatik'in de dediği gibi Cumhuriyetimizin kuruluş tarihi ile ilgili bilgilerimizin bu kadar az olmasına ,yakın tarihimizin bu en önemli olayına karşı duyarsızlığımıza bir kez daha hayıflandım. Araştırmacılarımızın konuya daha yakından eğilmeleri ümidi ile Sayın İnci Gürbüzatik'e bu aydınlatıcı yazısı için teşekkür ediyorum.

Canan Özgür (doğrulanmamış) Pt, 16 Eylül 2024 - 21:31

Hemingway nasıl hep doğru yerde durduysa, Mustafa Kemal'in yanında Kurtuluş Savaşı'nda, İspanya iç savaşında cumhuriyetçilerin yanında daha sonra Küba'da Kastro'nun yanında... İnci Gürbüzatik de en doğru yerden Hemingway'i bize tanıtmış.

Nermin Küçükceylan (doğrulanmamış) Pt, 16 Eylül 2024 - 21:59

İnci Gürbüzatik'i kutluyorum, Hemingway 'ın yaşamının tarihimizle örtüştüğü yönlerine dikkat çekmesi oldukça ilginç ve bilgilendirici.

Ayfer Karol (doğrulanmamış) Pt, 16 Eylül 2024 - 22:51

Değerli İnci hocam,Hemingway'in gazeteci kimliği ve bir savaş muhabiri gözüyle Kurtuluş Savaşı yıllarında Türkiye'de elde etmiş olduğu anılarını romanlarında hikaye olarak gelecek nesillere aktarması; özellikle de 'Kemal'in askerleri' ini vurgulaması bizler için gerçekten çok heyecan verici...Sizin aracılığınızla ve bu detaylardan haberdar olmak çok ayrıcalıklı bir durum..Elinize kaleminize sağlık...

Senay Öztrak (doğrulanmamış) Pt, 16 Eylül 2024 - 23:19

Sevgili İnci Gürbüzatik,yakın tarihimizle ilgili,harika ve çok bilgilendirici bir yazı kaleme almış.Hemingway'in kitaplarını artık başka bir gözle okuyacağım.Kalemine sağlık yazarımızın..

Sibel Sevinç (doğrulanmamış) Pt, 16 Eylül 2024 - 23:36

Gürbüzatik bu yazısıyla iyi bilmediğimiz yakın tarihimize ışık tutuyor. Hemingway'in herkesçe bilinem eserlerinde yakından tanıklık ettiği kurtuluş savaşımızdan esinlenmesi benim bir okur olarak ilgimi çekti. Sayın İnci Gürbüzatiğe bizi aydınlattığı için çok teşekkürler.

Nurcan Uçar (doğrulanmamış) Sa, 17 Eylül 2024 - 01:02

Muhteşem bir yazı. Edebiyatımızın ışık olmuş. Bu güzel ve ilginç bilgiyi İnci hanımdan du6mak onun güzel ve akıcı kaleminden okumak da ayrı bir mutluluk.
Hemingway kalemini çok sevdiğim yazarlardan biri. Bundan sonra kitaplarını bu bilgiler doğrultusunda daha ayrıntılı bir şekilde okuyacağım.
Teşekkürler İnci hanım bu aydınlatıcı ilginç ve güzel yazı için. Kaleminize sağlık.

Arife Füsun Berksoy (doğrulanmamış) Sa, 17 Eylül 2024 - 08:58

Sevgili İnci Gürbüzatik'in,Hemingway'in şavaş muhabiri olarak bulunduğu savaşlarla, daha sonra dünyaca tanınan bir yazar olmasına götüren ünlü romanlarıyla kurduğu bağ gerçekten çarpıcı ve etkileyici. Bu güzel ve bilgilendirici yazısı için çok teşekkürler.

ISIL BAYDUR (doğrulanmamış) Sa, 17 Eylül 2024 - 11:00

İnci Gürbüzatik hem bize hem yakın tarihimize ışık olmuş, muhteşem bir yazı, Hemingway kitaplarını bu değerli bilgiler ışığında yeniden okumak için heyecanlandım, çok teşekkürler, kaleminize, yüreğinize sağlık.

Nalan YAZGAN (doğrulanmamış) Sa, 17 Eylül 2024 - 12:08

Sevgili İnci Hanım
Yazınızı büyük bir merak ve keyifle okudum. Bu güzel yazınızda yer verdiğiniz bilgileri izninizle öğrencilerimle paylaşmak istiyorum

Bilge (doğrulanmamış) Sa, 17 Eylül 2024 - 15:17

İnci Gürbüzatik’in yazısı :Muhteşem bir bilgi ve ustaca anlatımla bize ufkun ötesinden bir pencere açıyor,Zamanlaması ilede bugünki kaygılarımızıa umut oluyor,teşekkürler

Iclal nur (doğrulanmamış) Sa, 17 Eylül 2024 - 17:02

Inci Hanım elinize sağlık. Çok nitelikli bir okuma oldu benim için. Karşılaştırmalı edebiyat çalışmanız için tebrik ederim.

Filiz HINCAL (doğrulanmamış) Çar, 18 Eylül 2024 - 14:50

Değerli yazar ve senarist İnci Gürbüzatik, Nobel ödüllü ünlü yazar ve gazeteci Ernest Hemingway’in, çok genç yaşlarda olduğu Kurtuluş savaşımızın son yıllarında gazete muhabiri olarak gönderildiği ülkemizdeki kısa serüvenini, 29 Eylül- 15 Kasım (belki birkaç gün daha) 1922, çok akıcı, çok sıcak ve heyecanlı bir dil ve üslupla dile getiriyor. Çok merakla ve keyifle okunan bu makale vesilesi ile, bu konuya sadece son yıllarda gazetecilik yönünden bir miktar eğilindiğini, edebiyat dünyamızın ise hiç ilgi göstermemiş olduğunu gözlemlemek beni çok şaşırttı demekle yetiniyorum. Oysa ne kadar çok soruya açık, araştırma ve değerlendirme yapmaya uygun ve de değer bir konu. Sevgili İnci Gürbüzatik’in araladığı bu kapıyı bu nedenle çok değerli buluyorum

Hatice Günday Şahman (doğrulanmamış) Çar, 18 Eylül 2024 - 15:33

Hemingway ekseninde edebiyat ve tarihsel gerçekliğin karşılaştırılması, örtüştürülmesi büyük emek ürünü, çok kapsamlı, nitelikli bir yazı. Kaleminize sağlık İnci Hanım, yürekten kutluyorum.

Ayten Saçık (doğrulanmamış) Çar, 18 Eylül 2024 - 15:35

Harika bir yazı, eline emeğine sağlık, daha bilmediğimiz ne çok şey var gün ışığına çıkarılması gereken, selam olsun büyük ustaya, sana da tabii...

Meral Toksoy (doğrulanmamış) Çar, 18 Eylül 2024 - 15:36

Zorba tv dergi eylül sayısı okuruyla buluştu. Kıymetli yazarlarından biri olan, Yazar, Senarist İnci Gürbüzatik'in yazısını mutlaka okumalısınız. Neden mi? Hemingway'ın bilinmeyen yönleri, kurtuluş savaşı yıllarında ülkemizdeki gözlemleri okuma meraklılarına ilginç gelecektir.
İnci hocamın kendine özgü anlatımıyla tanışmadıysanız, fırsatı kaçırmayın...

Muammer Göktürk (doğrulanmamış) Çar, 18 Eylül 2024 - 17:45

Okudum.Harika bir konuyu ele almışsın, kutluyorum. 4 sene önce Küba'ya gitmiştik. Havana'da Hemingway'in kaldığı Ambos Mudos otelini bulduk.Otelin kafesindeki duvarlarda yazarın foto.ları, gazete dergi kupürleri vs dolu.Orada üç dört saat kalıp bayağı inceleme yapmıştım ama Türkiye'ye dair bir şey görmedim..ya da gözümden kaçmış olmalı. Hemingway'in oteli diye bütün turist grupları gelip ziyaret ediyorlar. Hatta bizim gruptan da 15 kişi orada kalmıştı. Keşke bu konuyla ilgili bir şeyler de olsaydı o duvarlarda...

İbrahim Berksoy (doğrulanmamış) Per, 19 Eylül 2024 - 18:21

Çok güzel bir makale. Hemingway'in Türkiye'deki günleriyle ilgili daha önce -yanılmıyorsam- IST Dergi'de bir yazı okumuştum. Bir de hayal meyal Sunay Akın'ın İstanbul'a dair yazdıklarından hatırladıklarım var. İnci Hanımın bu ufuk açıcı makalesi yeni okumalara da kapı aralıyor. En başta da dikkatli okurları Hemingway'in romanlarını yeni bir bakışla -yeniden- okumaya, o romanlarda Kurtuluş Savaşımızdan, Trakya'daki karşılıklı göç yollarından, yaşanmışlıklardan izler aramaya yöneltiyor.
Bu güzel ve yararlı makale için İnci Hanıma çok teşekkür ederim.

Dr,Halit Suiçmez (doğrulanmamış) Ct, 21 Eylül 2024 - 10:12

Yazınız harika.(Zorba, Kemalin Askerleri ve Hemingway, 14. 09.2024)
Çok bilgilendirici, anlamlı, yoğun, derinlikli, güncel ve temel bir yazı.
Eline, üretkenliğini sağlık..
Yazma eylemindeki üretkenliğe de güzel-anlamlı bir örnek var, burada.
En az sözcükle en çok bilgiyi ve yoğun anlamı verebilmek..
Benim de üzerinde çalıştığım konulardan biri.
Elbette bu yazı kapsamında olmamakla birlikte Hemingway söz konusu olduğunda aklıma gelenler;
-1921 'de Batı Cephesi Kumandanı İsmet Paşa'yla da görüşmesi
- Babası, amcaları intihar eder, Hemingway de..
İntihar; ailede bir çeşit hastalık..
- 1960'da kişiliğinin tükenmesi..

Ama siz, "Zamanımızda" isimli kitabı ve bir doktora tezi üzerinden Hemingway'in diliyle Kurtuluş Savaşımızla ilgili yazdıklarına odaklanmakla çok iyi bir sınırlama yapıp yazdınız ve bizlere ilettiniz.
İşte..okunması gerek kitaplar..ve yazı..
Emeğini, çalışmalarını kutlarım..
Sevgiyle..sağlıkla..

Leyla Uzunkaya (doğrulanmamış) Pa, 22 Eylül 2024 - 17:50

Sayın İnci Gürbüzatik,
Verdiğiniz aydınlatıcı bilgiler için teşekkür ederiz. Sevgiler…

Sevgi Güney (doğrulanmamış) Pa, 22 Eylül 2024 - 20:42

Yine lirik bir tarzın hissedildiği, bir çırpıda okuduğum ancak çok engin ve değerli bilgiler edindiğim bir yazı yazmış olmuş İnci üstad. Bir solukta okuduğum bu inceleme yazısı sayesinde Heminway in mesleğinin gazeteci ve hatta bir savaş muhabiri olduğunu, İspanya iç savaşı da dahil 1.dünya, 2.dünya, kurtuluş savaşımızda katılmış olduğunu öğrendim. Ufkumu açan bu yazınız için teşekkür ederim, vizyonunuza sağlık. Merak etmeye başladım 1925 yılında basılan "çağımızda" kitabı başka baskılar yapmış mıdır? Edinebilir miyim? Araştırıcam.

Ayşe Figen Akkum (doğrulanmamış) Per, 26 Eylül 2024 - 11:19

Değerli bilgilerle dolu harika bir anlatım. Yolumuza ışık oldunuz. Varlığınız için teşekkür ederim.

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.