
Okuyoruz, Seviyoruz, Çoğalıyoruz…
Semiha Baysal
Her yıl belirli sayıda kitap okumayı hedeflemeye rağmen bir türlü başaramayanlardan mısınız? Değilseniz sizi tebrik ederim. Gel görki çoğumuz okumayı istiyoruz, planlıyoruz ama gerçekleştiremiyoruz.Hatta her yılbaşında “yeni yılda yapacaklarım” listesinin başınahem de okuyacağımız sayfa sayısıyla yazıyoruz bu hedefimizi. Başarabilen bir kitle de var elbette. Okuma disiplinine sahip olmanın yanında okuduklarıyla ilgili notlar alıp bunları sormak ve paylaşmak daistiyor üstüne üstlük.İşte bu noktada devreye okuma kulüpleri diğer adıyla kitap kulüpleri giriyor.Bazen yazma eylemine bile geçilebiliyor.
Türkiye Yayıncılar Birliği öncülüğünde hayata geçirilen OKUYAY (Okuma Kültürünü Yaygınlaştırma Platformu) okuma kulüplerini tanıtma amacıyla 9Aralık ve 13 Aralık 2020’de bir çalışma yapıyor. Okuma kulüpleri hakkında farkındalık sağlanan bu çalışmadan sonra okuma kulüpleri ile ilgili bir kitapçık yayınlanmıştır. Bu kitapçıkta okuma kulüplerinin çalışmaları, sorunları ve ihtiyaçlarından bahsedilmiştir.
Kitap kulüpleri, en kaba anlatımla genel olarak bir grup insanın belirli aralıklarla ve düzenli bir şekilde toplanarak okudukları bir kitap hakkında düşüncelerini paylaştığı ve tartıştığı guruplardır. Türkiye Okuma Kültürü Araştırması’nda nerelerde kitap okunduğu beşli ölçekte sorulduğunda en çok evde kitap okunduğu görülmüş. Kamusal alanlarda kitap okunmanın okuma kültürünün yaygınlaşması açısından önemli bir rol oynadığı düşünülürse araştırmadan kamusal alanlarda okuyanların oranlarının düşük olduğu çıkarılabilir. Ortalamada 3 ayda 4’ün üstünde kitap okuyanların bile kamusal alanda veya toplu taşımada okuyanı henüz yüzde 10’u geçmiyor. (Türkiye Okuma Kültürü Araştırması 2019, s. 36-37)
Okuma kulüplerinin tarihçesine şöyle bir bakalım. Okumak ya da okuyan birini dinlemek için bir araya gelmenin Orta Çağ’da popüler hale gelip yaygınlaştığını görüyoruz. Bu dönemde okuma yazma bilmemenin normal sayılması ve çok az kişinin kitap sahibi olmasının yanı sıra dönemin gezici eğlence grupları ve ozanları, kırsal alanlarda dolaşarak isteyenlere yüksek sesle kitap okurlardı. Ayrıcalıklı azınlığın evlerinde ise eğitimli hizmetçiler, efendilerine kitap okuyordu. On sekizinci yüzyılın sonlarına doğru küçük kitap toplulukları, okuma toplulukları, kitap kulüpleri ve edebiyat topluluklarının üyeleri, kitapları tartışıp sosyalleşmişler.
On dokuzuncu yüzyılın sonlarına gelindiğinde edebiyat topluluklarında iki milyondan fazla Amerikalı kadının bulunduğu ve ABD halk kütüphanelerinin yüzde 75’inin bu tür kadın grupları tarafından kurulduğu tahmin ediliyor. Bu kadınların çoğu hayır işlerine önem veriyorlardı. Edebiyat toplulukları genellikle daha sonra süfrajet ve benzeri kadın hareketlerine dâhil olan kadınlar için eğitim grupları olarak hareket ettiler. Toplumsal hareketlere dâhil olan birçok kadın, doğal olarak daha aktif okuyucular ve yazarlar haline geliyordu.
Bu noktada kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi için mücadele eden kadınların eğitim grupları da olan kitap kulüplerinin önemine dikkat çekmek isterim.
Okuma kulüpleri, 1990’ların başında televizyonda çok izlenen programların kitaplara yer vererek bir okuma grubu etkisi yaşatmaya başlamasıyla birlikte daha yaygın ve popüler olmaya başladı.( OKUMA KULÜPLERİ 1.Baskı, Aralık 2020 okuyay platformu)
Bizim toplumumuza bakalım biraz da. Ozan, baksı, şaman gibi adlar verilen kişilerin İslamiyet öncesi dönemlerde, sözlü edebiyat geleneğinin doğası gereği halkla iç içe olduğu törenlerden söz etmek hiç de yanlış olmaz. Bu törenlerde topluluk karşısında okudukları meseller koşuklar hep beraber yapılan bir etkinliktir. Daha sonra Osmanlı döneminde ise okuma gelenekleri, toplumu oluşturan sosyal gruplara göre değişkenlik göstermiştir. İlmiye, kalemiye ve seyfiye sınıfları okuma gelenek ve kültürünün şekillenmesinde rol almıştır. Cumhuriyet döneminde daha çok öğretmen okullarının önderliğinde bu tarz grupların özelliklerini gösteren oluşumlar göze çarpar. Günümüze geldiğimizde pandemi döneminde hızla artış gösteren okuma kulüpleri bu dönemin sonlanması ile yüz yüze dediğimiz buluşmalarla sayısını gitgide artırmıştır.
İnternet çağı olan son dönemlerde insanların kitap kulüplerine çok daha geniş çerçevede erişebilmesi mümkün olmuştur. İnsanlar artık internet üzerinden farklı araç, uygulama, platform ve yöntemler sayesinde kitap ve okuma konusunda paylaşımda bulunabiliyor.
‘’Bibliyoterapi’’ denilen ve iyileştirme amacıyla belirli metinleri okumayı içeren yaratıcı bir sanat terapisi modelinden bahsetmeden geçmemek gerekir. Neredeyse bir tedavi yöntemi. Ancak Türkiye’de bu yöntem henüz reçetelendirilmiyor.
Bibliyoterapinin faydaları üzerine birçok araştırma bulunuyor. Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü yüksek lisans öğrencisi Ayşegül Çamtekne, Prof. Dr. Bülent Yılmaz sorumluluğunda yürütülen Okuma Kültürü dersi için hazırladığı “Okuma Kulübü-Bibliyoterapi İlişkisi” başlıklı çalışmasında, bir okuma kulübü üzerinden yapılan araştırmayı ele alıyor. Araştırmada kulübün bibliyoterapi açısından bir etkisi olup olmadığını öğrenmek için katılımcılara bu kulübün ya da katıldıkları diğer kulüplerin ruhsal açıdan ne gibi etkileri olduğuna dair bir soru yöneltilmiş. Karşılığında şu cevaplar alınmış:
“Bu kulüpler ve okunan kitaplar sayesinde yaşama gücüm artıyor. Burada okunan farklı türde kitaplar ve tartışma ortamları sayesinde yeni ufuklar açılıyor. Antidepresan görevi de görüyor aynı zamanda. Özdeşim kurma yoluyla kitaplar içerindeki farklı hayatlara girerek gerçekleşen olaylar hakkında bazen kendi hayatımla ilgili benzer yönleri bularak bir iyileşme hissediyorum.”
Daha iyi öğrenmek, sosyalleşmek, farklı hayatlarla özdeşim kurmak gibi çok sayıda faydalar sayılabilir. Ancak burada önemli olan sürdürülebilirliktir. Kurulan bir kitap kulübü, üyeleri için artık bir yuva olmuştur. En önemlisi de üyelerin ufkunun açılmasıdır. Okuduğu bir kitapta “ işte ben de böyle duyuyorum, tam da benim düşüncelerim” hissini güçlü bir şekilde hisseden üye kalemi eline alıp başlar yazmaya. Kendi sesini bulmaya başlamıştır. Bunun için küçük bir dokunuş yeterli olur çoğu zaman. Okumanın yanında artık yazmaya da başlanır. Okumak ve yazmak birbirini besleyen iki önemli unsurdur aslında.
İçinizden nasıl oluyor? Mümkün mü, yazmak öyle kolay mı dediğinizi duyuyor gibiyim. Hemen cevaplayayım bu soruyu. Yazının başlığını tekrar hatırlayın: OKUDUKÇA SEVELİM ÇOĞALALIM. Başlık, altı yıldır yürütücülüğünü yaptığım kitap kulübümüzün adı. Bir hafta önce bir süredir yazdığımız metinleri kolektif bir kitap haline getirdik. Üstelik bu bizim ikinci kitabımız. Akdoğan Yayınevi’nden çıkankitap, ismini kulübümüzün adından alıyor.Okudukça Sevelim 2. Kapağımız için “Eli Belinde” motifini seçtik. Üretimin, verimliliğin sembolü. Tam da kadın dayanışmasının ve gücünün somut bir göstergesi. Kulübümüz de tıpkı böyle; üreten, güçlü kadınlardan oluşuyor.
İsmimizi şaşırtıcı bulabilirsiniz. Sait Faik’in “Her şey bir insanı sevmekle başlar” dizesi etkiledi bizi. “Yazmasam deli olacaktım.” sözüyle de büyülendik. Aziz Nesin’in “Bir canım çoğal da bin can ol” dizelerinden güç aldık. O üç sözcük: okumak, sevmek ve çoğalmak birleşti ve biz olduk.
Kitap kulübünün faydalarını anlatmaya çalıştığım bu yazıda kazanımların önemine dikkat çektiğimi umuyorum. Bir kitap kulübü rüyalarınızı süsleyen hayallerinizin kapısını sizin için aralayabilir. Bireysel bir eylem değil de paylaşarak zenginleşen bir yolculuk yapmanın tadını çıkarırsınız. Ne duruyorsunuz? Hadi harekete geçin! Hemen bir kitap kulübünün paydaşı olun.
Yeni yorum ekle