Pandemi Günleri

Edebiyat

Pandemi Günleri

Ülkü Yalım Günay

 

Ben daha leylakları göremeden bahar, ardından da koca yaz gelip geçti.  Ev hapsinden, ya da her şeyin sorumlusu görülen yaşlılara biçilmiş acımasız cezadan payıma düşeni çekiyorum aylardır. Tat aldığı şeyler giderek azalmış, yaşama dair kuşkuları artmış birinin ruh halindeyim. En çok da pencere önlerindeyim.

Bir dostumun, elinde kocaman bir leylak demetiyle kapımı çaldığı o kaçamak anın sevincini, tüm günlere yayarak içimi ısıtmaya çalışıyorum.

Yasakların ilk günlerinde, pencerelerimin baktığıkoruluktaki ağaçlaryeni yeni yapraklanmaya başlamıştı.Özsuyu yürüyen dallarına yuva yapma telaşındaki saksağanları izliyordum ben de.  Şimdi mevsim döndü,yavrularını uçurma zamanı geldi, onun telaşındalar. Kuşların,neslini sürdürme içgüdülerinden, değişmez yaşam döngülerinden, sabırlarından, dayanma gücü almaya çalışıyorum.

İkindi üzeri, yine pencere önünde dalıp gitmişken,apartmanın içinde bomba etkisi yaratano bildik kapı gümbürtüsüyle irkiliyorum. Oysa çoktan alışmış olmalıyımbu sese, ama belli bir saati olmadığından sanırım, her seferinde boş bulunuyorum. Dinginliğimin, hiç beklemediğim anlardaböyle alt üst oluşu geriyor beni. Sanki bir sınavdayım, dayanma gücüm sınanıyor.

Ses uğulduyor apartman boşluğunda, sonra siliniyor.

Pencerelerim sokağa değil de arka tarafa,bir saksağan kolonisini barındıran buküçükkoruluğa baktığı için hep mutlu olmuşumdur.Dışarının gürültüsünden uzak olmak demekti bu. Oysa epeydir, ne yapıp edip evimin içine dalan,huzurlu sessizliğimin ortasında bomba gibi patlayan bu gürültüden kaçamıyorum.

Koruluktan ve saksağanlardan ister istemez ayrılıpkulak kabartıyorum. Bildiğim kadarıyla kapı çarpma ile başlayan bu gösterinin devamıgelecek.Komşu, az sonra kapıyı yeniden açıp bağırmaya başlayacak. Bekliyorum.  Herkesin evin kuytularına çekildiği şu saatlerde, apartmanın içine doğru haykırırken, söyleyeceklerini anlamak istiyorum. Sırf meraktan.

“Yalnızlık bir uçurumdur” demiş ünlü bir yazar. Ben de“her gün kıyısına gelip dayandığımız ve bazen de dibini boyladığımız bir uçurum” diye ekleme yapıyorum bu yargıya. Sıkıntılarımı bir yana bırakıp kendimi, kadıncağızın derdini anlamaya zorluyorum. Hem onu eleştirmeye hakkım olmadığını bildiğimden, hem de elimden başka bir şey gelmediğinden.  Ha bir de haline üzüldüğümden elbette.Hem de çok…

Beni yanıltmıyor, kısa bir aradan sonra kapıyı yeniden açıpavaz avaz haykırmaya başlıyor. Sesi, merdiven boşluğunda yankılanarak dağıldığı için, ne söylediğini tam anlayamıyorum, ama iyi niyetli dileklerde bulunmadığından eminim. İleniyor, belki de küfrediyor.Bağırmaktan yorulunca da yeniden çarpıp kapatıyor kapıyı; çaaaat.

Apartman bir kez daha inliyor.

Derdi kiminle bilmiyorum.Yalnız olduğunu biliyorum sadece. Yapayalnız.

Covit 19 denen insanlık düşmanı virüs yüzünden eve kapandığımız günlerde, umreden dönen babasını yitirdiğini duymuştum. Cenazeler sessizce ve üç beş kişiyle kaldırıldığından pek bir şey öğrenememiştim bu konuda. Tam da bu gerilimli günlere denk gelen ölümün,sinir krizlerinin bunca sıklaşmasında payı olmalı.  Hayattaki tek yakınıydı babası. Yalnız vehasta biri için, katlanması zor günlerbunlar, biliyorum, aslında hiç kimse için kolay değil.Hepimizçok bunaldık.Belki de o, böyle bağırıp çağırarak bizlerin yapamadığını yapıyor,  islimini boşaltıyor.

Rahatlayabiliyor mu, bilemem.Bundan emin olacak kadar tanımıyorum onu.

Karantinanın ilk günlerinde, arkadaşlarla birbirimize attığımız iyimser iletileri düşünüyorum; “Oh sessizlik, yalnızlık ne güzelmiş, insan ara sıra böyle kafa dinlemeli” diyorduk.

Evin her köşesini, her şeyi çamaşır sularıyla arıtıp, ellerimizi yıkaya yıkaya iyice aşındırdıktan sonra, usul usul virüsü kanıksamaya başladığımızı fark ettik. Balkonlardan sağlık çalışanlarına yaptığımız alkışlı gösteriler, birikmiş ev işleri, dolap çekmece yerleştirmeler ve ilk günlerin hoşa giden dinginliği de çekip gitti.

Çokça sıkılmaya, hayat, eş dostla güzelmiş meğer demeye başladık sonunda.

Coronavirüsle ilgili yalan yanlış bir sürü bilgi bombardımanı, öneriler, doğrular yanlışlar, komploteorileri telefonlarımızı doldurup taştı. Her kafadan bir ses çıktı. Gözümüzü ayırmadığımız TV ye de ilk günlerdeki merakla bakamaz olduk sonunda.Test sayısı, vaka sayısı, entübe hasta sayısı, iyileşen sayısı, yoğun bakım sayısı, ölü sayısı, dünyada durum…Maske savaşları, kolonya krizleri, sosyal mesafe kargaşası. Kapanan iş yerleri, işsizlik.Ekmek kuyrukları. Günah keçisi altmış beş yaş üstü tartışmaları…

Ben kendi adıma kaçtım, saksağanları gözlemleme aşamasına böyle ulaştım işte.

Koltuğa oturup beklemeye duruyorum. Kadın yeniden çıkıp bağırmaya başladığında, koşup sokak kapımı açacağım, iyice kulak kabartıp ne söylediğini anlamaya çalışacağım.

Birden, aylardır bunu merak ettiğimi ayrımsıyorum.Ama, kapıyı açıp dinlemeyi hiç akıl etmemişim. Kime ileniyor? Yoksa isyanı yalnızca hayata mı?

Bu bağırmalar, kapı çarpmalar karantinadan çok önce başlamıştı aslında.Komşular polis çağırmışlardı bir iki kez, polisle çözülecek bir şeymiş gibi.

Karantina öncesi markette rastlamıştım bir gün, emekli olduğunu söylemişti. İçimden bir “eyvah” geçirdiğimi anımsıyorum.  “Bir kursa yazılsan bari, oyalanırsın” demiştim, bir yararı olmayacağını bile bile. Denemiş, kurslarda da sıkılıyormuş.Hep sıkılıyor. Sıkılacak kadar zamanı olmasına, azıcık da olsa özenmiştim doğrusu.

“Bir koca bul o zaman”

Bunu yalnızca içimden geçirmiştim elbette. İçimden geçirdiğime bile pişman olarak.

Şimdilerde kimse polisi aramaya yeltenmiyor artık, kanıksadılar sanırım.Ya da herkes kendi sorunlarına gömüldü, ilgilenmez oldu. Öyle ya, gündem değişti, şimdi konu pandemi.

Apartmanın içi yeniden uğuldamaya başladığında koşuyorum kapıya, usulca açıyorum.

“Cehennemde yan inşallah, çatır çatır yan” tümcesini net olarak yakalıyorum. Devamını dinliyorum, bağırırken sesi iyice tizleştiğinden pek bir şey çıkaramıyorum. Sonra yine kapı; çççaaattt.Tekrar açıyor, bir kez daha çarpıyor çaaattt. 

İyi ki kapı çelik de dayanıyor.

Kapıyı çarpıp kapattıktan sonra, içerde ne yaptığını merak etmeye başlıyorum bu kez de. İnsan böyle şiddetli bir hezeyandan sonra bitkin düşmez mi? Belki yatağa uzanıp uzun uzun ağlıyordur, hıçkırıklara boğuluyordurne bileyim, evi dağıtıp eşyaları kırıp döküyordur.Böyle zamanlarda, duygular önce yükselir yükselir, sonra çözülür. Bu gel-gitler arasında neler olur? İnsan nasıl bir depreme tutulur? Sonra nasıl durulur? Gözümün önüne getirmeye çalışıyorum.

Harari’den kaptığım; “genetikloto”* deyimi geliyor aklıma. Lotodan kısmetimize ne çıktıysa onu mu yaşıyoruz?Genlerimizde taşıdıklarımızın tutsağı mıyız? Yoksa bizi hayat mı böyle çileden çıkarıyor?

Merakım içimde kalmaya mahkûm.

“Ah Corona, senin yüzünden, komşumuzun kapısını bile çalamıyoruz”

Koltukta oturup kapının yeniden açılmasını beklemeye başlıyorum. Uzunca bir süre geçiyor. Uzanıp kumandayı alıyorum, TV kanallarını geziyorum. Kadim bir polisiye dizide takılıyorum bir süre. Suçlular kaçıyor, polisler kovalıyor, silahlar patlıyor, polis sirenleri, ambulans sirenlerine karışıyor. On dakika bakıp sıkılıyorum, kapatıyorum. Yeniden pencerenin önüne dikilip saksağanları arıyorum bakışlarımla. Görünürde yoklar. Yavrular uçmayı başardılar mı acaba?

Mutfağa gidip çay koyuyorum.

Kitabımı, çayımı alıp yeniden oturuyorum koltuğa, ama okuduklarıma yoğunlaşamıyorum. Aklım komşuda. Kapı tekrar açılsın diye beklediğime inanamasam da bunun doğru olduğunu itiraf etmeliyim. Bu trajik durumu, kendime yeni bir oyalanma konusu mu yaptımyoksa ben?

“Ne utanmazca. Komşuyu unut, kendine daha saygın bir uğraş bul”

Kitabıma eğiliyorum, zaten onun da sesi bir daha çıkmıyor.

                                                           ***

Dışarıda olmama izin verilen kısacık saatlerde, suç işler gibi hızlıca alış veriş yaptığım bir gün kasap, “başınız sağ olsun hocam” dediğinde irkiliyorum. Şaşkın baktığımı görünce açıklama yapıyor “komşunuz intihar etti ya, onun için söylemiştim”

Pencereden atmış kendini. Donup kalıyorum.                                              

 *SAPİENS s. 382

 

 

                                                                                  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.