Bilimin İnsan Hayatına Etkisi

Felsefe

Bilimin İnsan Hayatına Etkisi

Fahri Atasoy


Depremin hasarlarını bilim ile önleyebilir miyiz? 
Auguste Comte, insanın akıl ve bilim ile doğanın sırlarını çözdüğünü görmüş. Toplumun sırlarının da olgulara dayanan pozitif bilimle çözülebileceğine inanmış. Lakin toplumsal gerçekliğin bütün boyutları olgusalın ölçülmesiyle ortaya çıkmadığı için eleştirilmiş. Comte’un gözünü kamaştıran pozitif bilim Avrupa’da devrimler yaratmış, teknolojiye dayalı yeni bir dönemin başlamasına yol açmış. Karşımıza endüstri toplumu dediğimiz bir gerçeklik çıkmış. Teknolojik araçlar doğa karşısında insanlara büyük kolaylık ve üstünlük sağlamış. Sanayileşen devletler aynı zamanda her yönden güçlenmişler. 
Comte’a göre bilim adını verdiğimiz disiplinler sınıflandırılacak olursa temelinde matematik yer alır. Onun üstünde astronomi ve fizik gelişmiştir. Yeni Çağ’a damgasını vuran bu alanlardaki başarılardır. Descartes, Kopernik, Newton bu alanın öncüleridir. Doğa bilimleri adı verilen olgusal bilimler, fizik ile başlayarak, kimya ve biyoloji ile büyük başarılar ortaya çıkartmışlardır. Bu dönemde dünyada muazzam miktarda yeni bilgi üretilmiştir. Bunun ana kaynağı bilimdir. Bilimin insan bilgisinin temeli olduğunu kabul eden bir felsefe akımı bile doğmuştur ki adı “bilimcilik” (scientism) olarak anılır. 
Bilimcilik bir abartıdır. Bütün bilgi kaynağını bilime bağlar. İnsan sadece olguların çözümlenmesiyle tatmin olacak bir varlık değildir. Felsefede tartışılan ontolojik problemleri bilim çözemez. Ne varlık ve oluş problemi ne de metafizik alanın gerçekliği bilim ile açıklanamaz. Ama bu problem, bilimin insan medeniyetine kattığı zenginlikleri ortadan kaldırmaz. Dolayısıyla bu tartışmayı Husserl’in ifadesiyle paranteze almak (apoche) ve bilimin hayatımızdaki etkisini görmek zorundayız. Özellikle kendi toplumumuz açısından bu son derece önemli bir problem olduğunu varsayarak hareket etmeliyiz. 
Orta Çağ insanlık tarihi açısından uzun sürmüş görünmektedir. Yazılı olmayan dönemleri tam olarak bilmediğimiz için karşılaştıramayız ama bilinen dönemler bakımından Orta Çağ’ın uzun olduğunu varsayabiliriz. Bu uzun çağda insanlar fazla değişim yaşamadan benzer şekilde hayatlarını sürdürmüşler. Değişimin hızı Yeni Çağ ile değişmiş. Sanayi Devrimi bu hızı artırmış. Günümüzdeki küreselleşme ve dijitalleşme olguları ise hıza hız katmış durumda. Hatta yeni bir gerçeklik yarattığı tartışılıyor artık. Bu yeni gerçeklik tartışmasını başka bir yazımızda ele alalım. Burada bilimin hayatımızdaki etkisine odaklanalım. 
İnsan akıllı bir varlık. İnsan, dünyada ne zaman yer aldı bilinmez ama ilk zamanlardan beri aklını kullanarak hayatını sürdürmekte. Akıl ancak bilgi ile çalışır. Bilgi varsa düşünürsünüz ve yeni bilgilere ve sonuçlara ulaşırsınız. Problemlere çözüm üretirsiniz. Kendinize daha etkili ve fonksiyonel aletler ve araçlar yaparsınız. Evrimci yaklaşıma göre ilk insanlar doğada ilkel bir hayat sürdürmekte iken akıllarıyla kendilerini korumak için aletler yapmışlardır. Çünkü doğadaki birçok vahşi hayvan insandan güçlüdür ve tehlike oluşturmaktadır. Bir kaplanın pençesi karşısında insan ne yapabilir ki? İnsanoğlu yaşadığı tarihi süreç içinde çok şey yapabildiğini kanıtladı. 
İnsan türünün doğadaki diğer hayvanlar karşısında verdiği mücadele muhtemelen büyük bir özgüven kazandırdı. Dünyanın kendilerine ait olduğunu falan düşünmeye başladılar. Sonuçta aralarında bölüşme noktasında anlaşamadılar ve savaşlar yaşandı. Basit bir akıl yürütmeyle sadece savaşlarda kullandıkları aletlere dikkat çekmek isteriz. Dünya tarihinde etkili olan milletlere baktığımızda başarılarını büyük kalabalıklara değil, kullandıkları araçlara ve stratejik akıl üretmeye dayandığını görürüz. Örneğin Türklerin yükselişi ve dünya coğrafyasına yayılmasını analiz ettiğimizde kendi çağlarındaki en güçlü silahlara sahip olduklarını ve bilgiyi çok iyi kullandıklarını tespit edebiliriz. Örneğin Türklerin coğrafya üzerinde askeri hareketliliğini At Üstünde Fırtına isimli kitabında yazar John Freely, atın kullanma biçimi ve önemi üzerinden anlatır. O günün şartlarında deve kervanları günümüzün büyük tren katarlarına, atlı sipahiler bugünün zırhlı araçlarına benzetilebilir. Konuyu destekleyecek ikinci örnek ise tarihçi Erkan Göksu’nun Okla Yükselen Millet başlıklı çalışmasında anlatılır. Türk okçuluğu o dönemin şartlarında geliştirilmiş en güçlü teknik silah durumundadır. Her iki örnek de bilimin ve bilginin hayatımızda ne kadar etkili olduğunu gösterir. Halbuki bu örneklerde henüz bilim disiplini yoktur ama yapılan faaliyet sonradan bilim dediğimiz alan ile örtüşür. 
İnsanlık tarihinin en yoğun bilgi ve teknik araç üretilen dönemi şüphesiz endüstri (sanayi) çağıdır. Yeni icatlar bilimsel bilgilerin üzerine yapılan çalışmalar ile ortaya çıkmıştır. Sesin telefon ve radyo ile iletilmesi, ateşli silahların geliştirilmesi, buharlı motorun bulunması ve ulaşım araçlarında kullanılması, petrolün bulunması ve yanmalı motorların icadı gibi çok geniş bir teknolojik alanda atılım yapılmıştır. Bunların hepsi bilimsel çalışmaların sonucudur. Dünyamızı adeta yeniden şekillendirme imkânı doğmuştur. Hayatımızı yeniden düzenleme zorunluluğu getirmiştir. Sanayi devriminden sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır ve olmamıştır da… 
Sanayi Devrimi sonrasında ulaşım alanında buharlı motorla çalışan gemiler ve trenler hızla yaygınlaşmıştır. Gemi, tren ve otomobillerde petrol ürünleriyle çalışan yanmalı motorların kullanılması bu yaygınlaştırmayı artırmıştır. Fakat bu yeni geliştirilen araçların kullanımı esnasında kazalar da yaşanmaya başlar. Demiryolu hem büyük kolaylık sağlamış hem de büyük bir risk oluşturmuştur. Bu riski ortadan kaldırmak için bilim ve akıl sürekli tedbirler geliştirmiştir. Dünyada binlerce insanın ölmesine yol açan büyük kazalar vardır ve bu kazaların büyük kısmı zamanında önlem alınabilecek hatalardan kaynaklanmıştır. Günümüzde buharlı motorla çalışan kara trenlerin yerini yüksek hızlı özel trenler almış ve kaza oranı çok düşmüştür. Hız sınırı güvenli bir şekilde saatte 600 km civarına çıkmıştır. Gelişmiş ülkeler ile diğer ülkeler kıyaslandığında kaza oranındaki farklılık tamamen bilim ve teknolojiyi kullanabilme kapasitesiyle ilgilidir.  
Türkiye maalesef bilim ve teknolojiyi tam olarak içselleştirememiş bir ülke görünümündedir. Tren örneğinden devam edecek olursak meydana gelen bazı kazalar akla ziyan denilebilecek türdendir. Örneğin 22 Temmuz 2004 tarihinde İstanbul-Ankara seferini yapan Yakup Kadri Karaosmanoğlu Ekspresi eski altyapı üzerinde hızlandırılarak denenmiş ve sonuç bir felakete dönüşmüştür. Sakarya Pamukova Mekece yakınlarında meydana gelen kazada 41 kişi ölmüş, 89 kişi yaralanmıştır. Sonraki yıllarda meydana gelen Çorlu ve Ankara’da meydana gelen kazalar da bilim ve teknolojiyi uygun kullanmamaktan kaynaklandığı raporlara yansımıştır. Fransa’da, Japonya’da ve hatta Çin’de çok hızlı trenler güvenli bir şekilde çalışırken bizde sıklıkla kazalar meydana gelmesi düşündürücüdür. 
Sanayi çağının en büyük icatlarından birisi de şüphesiz otomobillerdir. İlk otomobil konusunda çok farklı çalışmaların etkisi olduğu kabul edilir ama iki kişiyi anmadan olmaz. Birisi Alman mühendis Karl Benz, diğeri Henry Ford. Her ikisi de 1800’lü yılların sonlarında ürettikleri arabaları piyasaya sürdüler. Sonra yanmalı motorlar üzerinden kara taşıtı çeşidi arttı. Yollar yapıldı ve geliştirildi. Fakat bu alanda da kazalar eksik olmadı. Araç üreten markalar/firmalar güvenlik üzerine sürekli çalıştılar. Konfor için olduğu kadar güvenlik için de rekabet edildiği için dünyanın en güvenilir otomobilleri sıralaması oluştu. Muhtemeldir ki ilk sırada bir İsveç markası gelirken onunla kıyaslanabilecek kalite ve güven konusunda Alman markaları hiç geride kalmazlar. Bu durum bir tesadüf değildir ve bilime-teknolojiye dayalı büyük çabaların bir sonucudur. İnsan isterse karşılaşabileceği bütün tehlikelere karşı kendisini koruyabilecek yollar bulabilir. Burada esas olan düşünme yeteneğinin kullanılmasıdır. 
Yazının odak noktası bilimin hayatımızdaki etkisi olduğu için belki daha geniş bir alanda bilgiler beklenebilir. Lakin bu yazının amacı 6 Şubat 2023 tarihinde aynı gün içinde 7.5 civarında depremler ile ülkemizin 10 ilini kapsayan bir alanın büyük hasar görmesini değerlendirmektir. “Bilim ve teknoloji ile depreme karşı önlem alınabilir mi” sorusunun cevabını aramaktır. Bu sorunun cevabını aramak bilimsel bir bakış açısı gerektirir. Bilimin yakın zamanlarda Avrupa merkezli olarak ne büyük bir kudretle insanlığa katkılar sağladığını hatırlatmadan bu cevabı aramak mümkün değildir. Deprem ile Tanrı insanları cezalandırdı veya bu ölümler bizim kaderimizdir tarzındaki yaklaşımlar ilkel toplumlarda görülür. Bunlar Orta Çağ’da yaygın olan skolastik düşüncenin yansımasıdır. Türkiye bu iki bakış açısı arasında sıkışıp kalmış durumda maalesef. İstenirse akıl ve bilim yoluyla dünyanın en güvenilir araçları yapılabiliyorsa “biz de bunu başarabiliriz” diyemediğimiz müddetçe konuyu çözemeyiz. Japonların yaptığı evler deprem karşısında dayanıklı oldukları için “mucize” olarak adlandırılıyor. Mucize aslında insandır. İnsan Tanrı’nın yeryüzündeki mucizesidir. Sadece bu mucizeyi iyi tanımak ve yeteneklerini, kapasitesini, zekasını iyi kullanabilmek yeterli. Sanırım biz bunu öğrenemedik… 
 

Yorum

Selma Pekşen (doğrulanmamış) Çar, 15 Mart 2023 - 15:01

''Deprem ile Tanrı insanları cezalandırdı veya bu ölümler bizim kaderimizdir tarzındaki yaklaşımlar ilkel toplumlarda görülür. Bunlar Orta Çağ’da yaygın olan skolastik düşüncenin yansımasıdır. Türkiye bu iki bakış açısı arasında sıkışıp kalmış durumda maalesef. İstenirse akıl ve bilim yoluyla dünyanın en güvenilir araçları yapılabiliyorsa “biz de bunu başarabiliriz” diyemediğimiz müddetçe konuyu çözemeyiz. Japonların yaptığı evler deprem karşısında dayanıklı oldukları için “mucize” olarak adlandırılıyor.'' Bu kısmı özellikle alıntıladım hocam, çünkü uzun yıllar dünyaya nam salmış bir millettik ama cahilleştirildik. Çünkü her kaderciliği seviyor bizim insanımız ve ülke ekonomisinin gidişatı ahlakı da beraberinde götürüyor. Zira 500 yıl önce Mimar Sinan'ın Süleymaniye veya Selimiye Camilerindeki depreme dayanıklı teknik kızaklı temel mekanizmasını bugün Japonlar kullanıyor. O mucizevi evlerin icadı aslında Türkler ama %5 kar elde etmek için binlerce cana kıyabilecek kadar ahlak yoksunu oldular maalesef ve sonra adına kader dediler. Tanrı cezalandırdı! peki o masum bebek ve çocukları?

FAHRİ (doğrulanmamış) Per, 16 Mart 2023 - 23:56

In reply to by Selma Pekşen (doğrulanmamış)

Selma hanım teşekkür ederim. Okul bahane ben iyi bir okuyucu kazanmış oldum. Değerlendirmeleriniz de son derece mantıklı ve güzel. Bence siz de yazmalısınız. selam ve sevgiye...

Nigar Kuzu (doğrulanmamış) Per, 16 Mart 2023 - 18:20

Bilimcilik bir abartidir sözünüz etkileyici. Ne kadar haklısınız. Oldum olası cilik cilik ekleri çok yapay yada riyakar gelir bana.

FAHRİ (doğrulanmamış) Per, 16 Mart 2023 - 23:54

In reply to by Nigar Kuzu (doğrulanmamış)

Teşekkür ederim Nigar. Felsefede izmler dediğimizi biz Türkçe'de cilik-cılık gibi ifade ediyoruz. Bir önceleme ve abartma yapmış oluyoruz. Her şeyi kararında kullanmak lazım. selam ve sevgiyle...

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.