
Yalçın Koç’un Anadolu Mayası Kitabında Birey
Geçen ayki yazıda Yalçın Koç’tan söz etmiştim. Bu ayki yazıda da sıkı bir felsefe-bilim eleştirmeni olan Koç’u biraz daha yakından tanımak ümidiyle Yalçın Koç mevzusuna devam edeceğim. Koç’un bir nazariyat adı verilen bir yöntem ile bir sistem kurduğunu ve bu bağlamda 17 kitap kaleme aldığını ifade etmiştim.
Yalçın Koç’un “Anadolu Mayası” kitabı onun eserlerinin ve düşünce örgüsünün yüreği mesabesindedir.
Yalçın Koç, Anadolu Mayası adlı kitabında, Grek-Latin-Kilise diyarının düşünce geleneğinde hâkim olan "cevher" anlayışınıbelli başlı filozofların fikirlerinden hareketle eleştirir. Eleştirisi, özellikle Aristoteles, Descartes ve Kant'ın "cevher" kavramlarına odaklanır. Koç, bu düşünürlerin "cevher" tanımlarının insanın özünü anlamak için yetersiz olduğunu ve "Anadolu mayası"nda ortaya konan "fert" merkezli anlayışa zıt düştüğünü savunur.
Aristoteles'in "Cevher" Anlayışı ve Eleştirisi
Aristoteles, metafiziğinin merkezine "iki ayaklı, tüysüz, düşünen (rasyonel yeti sahibi) ve algılayan (idrak sahibi) şey"i bir "cevher" olarak yerleştirir. Koç, bu tanımın insanı indirgemeci bir şekilde ele aldığını ve "öz"ünü göz ardı ettiğini belirtir. Ona göre, insanı "iki ayaklı, tüysüz" gibi dışsal özelliklerle tanımlamak, asıl kimliğini kavramayı engeller. Ayrıca, Aristoteles'in "cevher" anlayışının bireyi "yığın"dan bağımsız olarak ele alamadığını ve bu nedenle Grek-Latin-Kilise diyarında "yığınsal birey" anlayışının hakim olmasına yol açtığını vurgular.
Descartes'ın "Cevher" Anlayışı ve Eleştirisi
Descartes, metafiziğinde iki tür "cevher"den bahseder: "Tanrı" ve "yaratılmış cevherler". Yaratılmış cevherler ise "resextensa" (uzamlı olan) ve "rescogitans" (düşünen) olarak ikiye ayrılır. Koç, Descartes'ın "cevher" anlayışının da bireyi tesis etmek için yetersiz olduğunu savunur. Ona göre, Descartes'ın "düşünüyorum öyleyse varım" (cogitoergosum) argümanı, "düşünen ben"in varlığını ispatlamak için "şüphe etmemenin imkansızlığından" hareket eder, ancak bu, "düşünen"in varlığını "aslen mevcut" olarak kanıtlamaz. Ayrıca, "rescogitans" ile "resextensa"nın nasıl bir araya gelerek "beden"e sahip ve aynı zamanda "düşünen" bir "birey"i ortaya çıkardığı da Kartezyen metafiziğin çözülemeyen bir sorunu olarak kalır.
Kant'ın "Cevher" Anlayışı ve Eleştirisi
Kant, Descartes'ın "varlık ispatı"ndaki eksikliği gidermek için "varoluş"u "rasyonel yeti"nin bir kategorisi olarak temellendirmeye çalışır. Koç, bu çözümün de yetersiz olduğunu ve Kant'ın "cevher" anlayışının "hafıza" kavramını göz ardı ettiğini belirtir. Ona göre, "cevher"in "aynı"lığı ve "kimliği", ancak "hafıza"da "esasen tesis" ve "aslen muhafaza" edilebilir. Kant, "cevher"i "kategori sistematiğine peşinen ekleyerek" düşünme yetisine dayanaksız bir muhafaza imkanı sağlamış gibi görünür, ancak bu çözüm "hafıza" kavramının önemini göz ardı ettiği için "sakat"tır.
Netice-i kelam; Koç, Aristoteles, Descartes ve Kant'ın "cevher" tanımlarının insanı anlamak için yetersiz olduğunu, çünkü bu tanımların insanın "öz"ünü, "aşma" potansiyelini ve "hafıza"nın önemini göz ardı ettiğini savunur. Ona göre, "Anadolu mayası"nda ortaya konan "fert" merkezli anlayış, insanın çok boyutlu yapısını daha iyi kavramamızı sağlar. "Anadolu mayası"nda insan, "gönül"üyle "mayalanarak" ve "dönüşerek" kendini aşan ve özgürleşen dinamik bir varlıktır. Bu anlayışta "hafıza", insanın kimliği ve sürekliliği için temel bir rol oynar ve insanın "öz"ü "rasyonel yeti"ye indirgenemez.
Yalçın Koç, “Anadolu Mayası” adlı kitabında bireyi"fert" olarak adlandırır ve temelde "gönül"ü "maya" tutmuş bir varlık olarak tanımlar. Bu tanım, Grek-Latin-Kilise diyarının düşünce geleneğinde hâkim olan ve Koç'un eleştirdiği Aristoteles, Descartes ve Kant gibi düşünürlerin "birey" anlayışlarından farklıdır.
"Fert" ve "Gönül" Merkezli Anlayış
"Fert" kavramı, "birey" kavramının taşıdığı bireyselliği ve özgünlüğü vurgularken aynı zamanda "Anadolu mayası"nın temelini oluşturan "birlik" ve "kardeşlik" anlayışıyla da uyumludur. "Fert", hem kendi içinde bütün hem de toplumla organik bir bağ içerisinde anlam kazanır.
Koç, Anadolu mayasında "toplum"un "esas"ının "ferdi birey" olan "insan" olduğunu belirtir. Yani toplum, "fert"lerin bir araya gelmesiyle oluşur ve "fert"lerin özellikleri toplumu şekillendirir. Ancak bu bir araya geliş, rastgele bir yığılma değildir. "Fert"leri bir arada tutan ve topluma anlam kazandıran şey, **"Anadolu mayası"**dır.
"Anadolu mayası", "gönül"e çalınan ve "dönüştürerek" tutan "kelam" olarak tanımlanır. Bu "kelam", "Türkistan'dan gelen" ve "Yesi"den bir "Yüce İnsan" tarafından "gönülde Türkçe söz ile açılan Kadim ve Hatem olan Kelam"dır. "Gönül", "fert"in özünü ve asıl kimliğini oluşturan merkezdir. "Maya"nın "gönül"de tutmasıyla "fert", kendini aşan, dönüşen ve özgürleşen bir varlık haline gelir.
"Aşma" ve "Özgürlük"
Anadolu mayasında "fert", statik ve değişmez bir varlık değildir. Aksine, sürekli olarak kendini aşma ve dönüşme potansiyeline sahiptir. Bu "aşma" süreci, "gönül"ün "maya" ile mayalanmasıyla gerçekleşir. Koç, "Anadolu mayası"nda"özgürlük"ün esasının "gönül" olduğunu ve "fert"in "gönlünü bilerek özgür" olduğunu belirtir. "Bilmek", "dönüşerek aşmak" anlamına gelir ve bu da ancak "maya"ya tabi olmakla mümkündür.
"Hafıza"nın Rolü
Koç, "hafıza" kavramının insanın kimliği ve sürekliliği için temel bir rol oynadığını vurgular. "Cevher"in "aynı"lığı ve "kimliği" ancak "hafıza"da "esasen tesis" ve "aslen muhafaza" edilir. "Hafıza", "fert"in geçmiş deneyimlerini ve "maya" ile mayalanmış "gönül"ünü koruyarak onun kimliğini ve sürekliliğini sağlar.
Grek-Latin-Kilise Diyarının "Birey" Anlayışından Farklılıklar
Anadolu mayasında "fert" merkezli anlayış, Grek-Latin-Kilise diyarının düşünce geleneğindeki "birey" anlayışlarından önemli ölçüde farklıdır. Bu farklılıkları şu şekilde özetleyebiliriz:
- "Öz" ve "Aşma": Grek-Latin-Kilise diyarının düşünce geleneği, "birey"i genellikle "rasyonel yeti"ye indirger ve insanın özünü kavramakta yetersiz kalır. Aristoteles, "birey"i dışsal özelliklerle tanımlar; Descartes, zihin-beden ikiliğine sıkışır; Kant ise "birey"i saf düşünme yetisine indirger. Anadolu mayasında ise "fert", "gönül"üyle "mayalanarak" ve "dönüşerek" kendini aşan ve özünü bulan bir varlıktır.
- "Hafıza" ve Kimlik: Grek-Latin-Kilise diyarının düşünce geleneği, "hafıza" kavramının önemini göz ardı eder. Oysa Anadolu mayasında "hafıza", "fert"in kimliği ve sürekliliği için temel bir rol oynar.
- Toplumla İlişki: Grek-Latin-Kilise diyarının düşünce geleneği, "birey"i genellikle toplumdan kopuk ve bağımsız bir varlık olarak ele alır. Bu da "yığınsal birey" anlayışına yol açar. Anadolu mayasında ise "fert", toplumla organik bir bağ içerisindedir ve kimliği toplumsal bağlamda anlam kazanır.
Sonuç olarak, Anadolu mayasında "fert", "gönül"ü "maya" tutmuş, kendini aşan ve dönüşen, özgür ve toplumla organik bir bağ içerisinde anlam kazanan bir varlık olarak tanımlanabilir.
Süleyman DÖNMEZ
Yeni yorum ekle