Mahmut Makal Anısana Zulüm Makinesi

Edebiyat

Mahmut MakalAnısana

Zulüm Makinesi

Doğan Soydan

 

"Ben zor büyümüş bir köylü çocuğum. Bahar akşamlarında şimşekler çakarken, ‘öldü ölecek’ diye başucumda günlerce bekleyenleri bugün gibi anımsarım. Kabakulak, sıtma, zatürre ve başka hastalıklardı beni komaya sokup yatıran. Paslı usturanın delik deşik ettiği bıngıldağımdaki ağrılı bir çıkıntı, kulağımdaki hasar hep o günlerin armağanıdır bana. Bu koşullar altında o küçücük köyü özleye özleye kuzu, koyun çobanlığı yapardım dağlarda. Bütün gün yediğim, boynumda asılı dağarcıktaki yarı kurumuş yufka ekmekti, içtiğimse arklarda ısınmış su…”

Düşünün; bunları söyleyen çocuk on yedi yaşına geldiğinde bir kitap yazacak, yer yerinden oynayacak! Günlerce aylarca gazeteler onu yazacak, dev gibi yazarlar ondan söz edecek, radyolar onu anlatacak, ünü ta Avrupa'ya uzanacak! Sonra koca hükümet bu çocuğun peşine düşecek; “Vay sen misin bu kitabı yazan!” Önce cezaevi sonra görevden almalar, sürgünler, soruşturmalar. Çocuğun bütün suçu, yüzümüzün ayıbını yüzümüze vurmak… Ne idi bu ayıp? Köyün ve köylünün ilkel, yoksul, sefil yaşamını yazıp cümle aleme duyurmak… O güne dek köyü billur ırmakları, gümüş dereleri, soğuk pınarları ve meleyen kuzularıyla cennetten bir köşe sananlar, hiç de öyle olmadığını Mahmut Makal’ın bu sakıncalı (!) "Bizim Köy" kitabını okuyunca anladılar ve ilk kez köy gerçeğiyle yüzleştiler. Ağaların, beylerin düşlediği köy/köylü ile Mahmut Makal’ın anlattığı köy/köylü aynı değildi. Mahmut Makal, köylerde insanlarla hayvanların bir arada yaşadığını, tezek yakıp tandırda ısındığını, evlerde tuvalet ve yıkanacak yer olmadığını, baharda otla, kışın bulgurla beslendiğini, bakımsızlıktan ve pislikten dolayı hastalığın kol gezdiğini, çocukların daha bir yaşamadan öldüğünü yazıyordu. Köyün/köylünün bu sefaletini gören Makal, bir yandan gözlemlerini yazarken bir yandan da umarsızca, “Yüreğimin bir köşesini de bu bozuk düzen yakıyor,” diyerek dertleniyor, köyü/köylüyü bu hale getiren bozuk düzene isyan ediyordu. Heyhat! Aradan 68 yıl geçmiş...

 

Eğitmen kurslarını, Köy Enstitülerini ve oralarda yetişen eğitim emekçilerini her zaman kutsamışımdır. Onlar ki Türkiye’nin en karanlık günlerinde köylere ışık götüren, bozkırları şenlendiren, köyleri canlandıran; insanların varsıl, mutlu, sağlıklı yaşaması için çaba harcayanlardır. İşteMahmut Makal da “Köy Enstitüsü” denildiğinde akla ilk gelen eğitimci ve yazarlardan biridir. 1930’da Aksaray’ın Demirci köyünde dünyaya geldi. 1947’de İvriz Köy Enstitüsü’nü bitirdi. 6 yıl kadar köy öğretmenliği yaptıktan sonra 1955’te Gazi Eğitim Enstitüsünden mezun oldu, ilköğretim müfettişliği yaptı. 1971’de İstanbul Sağır ve Dilsizler Okulunda Türkçe öğretmeniyken görevi bıraktı.

 

1947-1949 arasında öğretmenlik yaptığı köylerdeki gözlemlerini gerçekçi ve yalın bir dille anlattığı, "Bizim Köy" adlı kitap 1950’de yayımlanınca büyük yankı uyandırdı. Bu kitap, köy edebiyatı akımının da çıkış noktası oldu ve yabancı dillere çevrildi. Mahmut Makal bu kitap nedeniyle tutuklanıp bir süre ceza evinde kaldı. Kitapları ve düşünceleri yüzünden mahkemelerde yargılandı. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından müfettişliği elinden alındı. Eserlerinden bazıları Almanca, Rusça, Fransızca, İngilizce, Macarca, İtalyanca, Bulgarca, Lehçe, Romence ve İbranice gibi çeşitli dillere çevrildi. Mahmut Makal 1967’de Unesco tarafından dünya gençliğine örnek insan olarak seçildi.

 

1990 yılında adresini bulup, “Delikli Kuruş” öykü kitabımı göndermiştim. Bir süre sonra Makal’ın iki sayfalık mektubunu aldığımda çok heyecanlanmış ve sevinmiştim; yıllardan beri adını duyduğum, gözümde, gönlümde büyüttüğüm ünlü bir yazardan mektup almak! Mektubunda özetle: “Yaşayıp yazdığın için hepsi de güzel olmuş. Eline sağlık. Zoraki yazar ve zorlanarak yazılan kitap o kadar çoğaldı ki, senin kitabını okurken rahat bir soluk aldım, dinlendim,” diyordu. Bu mektup beni, yazmakla yazmamak arası ikilemden kurtardı; 1988’de yayınlanan, "Delikli kuruş," ilk ve son kitabım olabilirdi.

 

1993 olmalı... Arifiye Köy Enstitüsü çıkışlı Bursalı yazar Nadir Gezer, birgün, “Mahmut Makal yarın Bandırma’ya geliyormuş,” dedi. Bandırma Belediyesi, “Köy enstitülü yazarlar, ozanlar etkinliği” düzenlemiş. Nadir Gezer’le birlikte gittik. Belediyece tahsis edilen arabayla Manyas Kuş Cenneti’ni gezmeye çıkmışlar; orada buluştuk. Sıcak bir kucaklaşmadan sonra, “Yüzcek görüştüğümüze sevindim,” dedi. Oysa asıl sevinen bendim; Yoz Davar, Köylüler, Ortakçılar romanlarını daha önce okuduğum Talip Apaydın ile aynı damardan gelen Şair-Yazar Mehmet Başaran da oradaydılar. Onlarla tanışmak, söyleşmek bana ayrı bir heyecan vermişti.
2004’te Bursa’dan Ankara’ya taşındığımda ilk işim Mahmut Makal’ı aramak oldu. Öykülerimi beğenen, yazma konusunda beni yüreklendiren insan; aranmaz mı? Sonra her hafta Çarşamba günü Kızılay’da bir salonda toplanan, “Ankara Dostları” grubunun arasında buldum kendimi. Bazen 20-25 bazen 30 kişi oluyorlardı. Hepsi Köy Enstitülü, hepsi yazar ve hepsi bozkırlara ışık götürmüş, köyleri canlandırmış, görenlerde kendiliğinden saygı uyandıran şerefli şahsiyetler. Her yıl bir de kitap çıkarıyorlardı; “Ankara Dostları Yıllığı…” Son yıllığın editörlüğünü yapmak bana nasip oldu. Birkaç sayfa da bana ayrıldı, onurlandım. (2007).
“Ankara Dostları,” okul gibiydi. Güncel olaylar, ülke sorunları, Köy Enstitüleri ve eğitim sorunları tartışılır, ençok da kitap ve kültür üzerine konuşulurdu. Kitaplar paylaşılıyor, okunuyor, eleştiriliyor, anlatılıyordu. Sonra her yıl teker teker aramızdan ayrılmalar başladı(!..) 2017 sonlarına, dört beş dost kalıncaya değin her hafta toplandılar, kucaklaştılar, söyleştiler; elli altmış yıl birbirini hiç üzmeden, kırmadan, küsmeden, dostça… Mahmut Makal, Mehmet Aydın, Ali Dündar, Osman Bolulu, Murat Özmen, Cemal Gürlek, Osman Nuri Poyrazoğlu, İsmail Karaahmetoğlu, “Ankara Dostları”na en son veda eden oldular. Dün öğrendim; Ankara Dostları'nın büyük çınarı Mahmut Makal yoğun bakımdaymış, üzüldüm! Hacettepe hastanesine vardığımda; o da bir enstitülü ve yazar olan, yaşamı boyunca Makal'ı bir dakika bile yalnız bırakmayan eşi Naciye Makal ile oğlu Prof. Ahmet Makal da oradaydılar. Sevgili Mahmut Makal öğretmenimize birkaç adım uzaktan bakabildim. Sessiz, sakin, derin; ama ilaçlı bir uykuyla sanki 90 yılın yorgunluğunu atmaya çalışıyordu.Olsun... "Ölmek kaderde var, yaşayıp köhnemek hazin." Sen hiç köhne yaşamadın ki Mahmut Makal. Köhne olan ne varsa ülkemizde onu düzeltmek için uğraş verdin. Bozkırlarda yaktığınız hiç sönmeyecek olan ışığınız, senin ve Enstitülü yoldaşlarının kabrini aydınlatacaktır. Sen, Türk Edebiyatı toprağında her zaman canlı kalacak, gönlümüzde yaşayacaksın. Dünya, "Buradan bir Mahmut Makal geçti!" diyecek. Bak, emek emek yazdığın “Bizim Köy, Deli Memedin Türküsü, Ağlatı, Faust'un Dediği, Zulüm Makinesi vd. kitapların evimizde, elimizde… Okuyacağız, Okutacağız; zalime, zulme inat.

*Bu yazıyı, Mahmut Makal’ı  Hacettepe Hastanesi Yoğun bakım odasında ziyaretimden birkaç gün sonra yazmıştım.29 Mart 2018 /Ankara.

.

 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.