Macera Ve Doğa Ülkesi Pakistan

Kültür

Pakistan - Macera Ve Doğa Ülkesi

Lahor, Peşaver, Karimabad, Ultar Dağı

 

 

1990 yılıydı. Altı ülkeyi kapsayan ipek yolu Turkuaz belgeseli çekimleri nedeniyle Pakistan’ı ziyaret ediyoruz.

Günümüzde 250 milyona ulaşan dev bir nüfus. Dünyanın en kalabalık beşinci ülkesi. Endonezya’dan sonra dünyanın en kalabalık Müslüman ülkesi… Gündelik yaşamda dini motifler hemen göze çarpıyor. Perşembe öğleden sonra ve cuma günleri her yer kapalı Pakistan’da. Televizyon haberleri Bismillahirrahmanirrahim ve Esselâmünaleyküm ile başlıyor, Kur’andan bir sure ve tercümesi ile devam ediyor. Ardından kavâli denilen dini müzik ve ilahiler geliyor.

1978-88 yıllarında cumhurbaşkanı olan General Ziya-ül Hak döneminde, kadınlar başörtüsüz olarak televizyona çıkamıyormuş. Zekâtın herkesin bankadaki hesabından otomatik olarak kesildiğini öğreniyoruz. Ancak Şiiler bu uygulamanın dışında tutuluyor.

Ramazan ayında otellerde gazoz içebilmek için bile “Ben Müslüman değilim” diye form doldurmak gerektiğini duyuyoruz. Pakistan’da içki yasak. Müslüman ülke vatandaşı olmayan turistler, beş yıldızlı otellerde pasaportlarını gösterip form doldurduktan sonra karneyle içki içebiliyorlar. Bu da genellikle müşterinin kendi odasında mümkün olabiliyor.

YOLLARDA “GÜLÜMSE”, “KOMŞUNU SEV” TABELÂLARI

Pakistan yollarında sürekli olarak ilginç tabelâlarla karşılaşıyoruz. Kimisi, “Pakistanlı, Pakistan malı satın alır” gibi, 1940’lı yıllardan bu yana kutladığımız yerli malı haftalarımızı anımsatıyor. Kimilerinde ise “Gülümse”, “Ağaçları sev”, “Komşunu sev”, “Zaman paradır”, “Dikkatli sür”, “Daima dua edin”, “Başınız sıkışınca Allah’a sığının” yazıyor. Pakistan yollarında okuduğum bu yazıların beni ilkokuldaki günlerime götürdüğünü hissettim. 

Biz yol boyu aramızda Türkçe konuşurken Pakistanlı rehberimiz sık sık bir Türkçe sözcük yakalıyor, “Bu, bizde de var.” diyor. Türkçe ve Urducada kullanılan ortak sözcüklerin sayısının toplam sekiz yüzü geçtiği söyleniyor. Bir de Pakistan’da bizdeki “Fransız kalmak” karşılığı “Türkçe konuşmak” deyimi var. En sonunda, rehberimiz, “Zaten Urduca” dedi, “Arapça, Farsça ve Türkçenin karışımından ibarettir.”

KÜLTÜR KENTİ LAHOR’DA AŞK

Pakistan’ın kalbi Lahor, üniversiteler, bahçeler, entelektüeller ve kültür kenti olarak tanınıyor. Hint-Türk imparatorlarından Cihangir’in Lahor’a özel bir tutkusu varmış. Bir hikâyeye göre, Cihangir imparator olmadan önce, bu kentte, dansçı bir kıza âşık oluyor. Kızın adı “Nar Çiçeği” anlamına gelen Anarkali’dir.  Cihangir, gönlünü kaptırdığı Nar Çiçeği’yle evlenmeye karar verir.

Oysa Cihangir’in babası imparator Ekber Şah, oğlunun dansçıyla ilişkisine kesinkes karşıdır. Ancak tüm yasaklara karşın bu aşk devam eder. Sonunda Nar Çiçeği Anarkali, Cihangir’in babasının emri ile Lahor kentinin surlarının içine diri diri gömülür. Anarkali’sini yitiren Cihangir tarifsiz acılar çeker. Ancak sonraki kuşaklar Anarkali’ye daha sevecen yaklaşır ve onun adı Lahor’un en renkli çarşısına verilir.

NAR ÇİÇEĞİ DANSLARI

İmparator Cihangir’le dansöz sevgilisi Nar Çiçeği’nin dramatik aşk hikâyesinden esinlenerek, Şalimar Bahçeleri’nde, süslü yastıkların üzerine uzanmış bir imparatoru, dansöz sevgilisini izlerken görüntülemeye karar verdik. Önümüzde üç teraslı, 450 fıskiyeli, 16 hektara yayılmış cennet bahçeler uzanıyor; tabla ve sitar çalan müzisyenleri bulduk, hafif tombiş rehberimize de Pakistan Televizyonu’ndan ödünç aldığımız imparator kıyafetlerini giydirip, başına bir tüylü taç oturttuk. İş kaldı dansçı kızı bulmaya...

Rehberimize durumu anlattık. Başını iki yana salladı umutsuzca. Anladık ki, Pakistan’da kadınların dansı yasakmış, Pakistan Televizyonu bile ekranlara dansçı kadınları çıkaramazmış. İşin ilginci asırlar önce bu topraklarda hüküm süren ve Müslüman olan Hint-Türk imparatorları döneminde, dans yasak değil. Tam tersine, Pakistan müzeleri dansçı kızları seyreden imparatorların pek çok minyatürüyle dolu.

Pakistanlı rehberimiz düşündü, taşındı, “Bir yol var aslında...” dedi, “hayat kadınlarına gidelim”. Rehberimizi fazlaca yorduk anlaşılan, hatlar karıştı sanki. Yeni baştan, Cihangir, âşık olduğu dansçısı Nar Çiçeği ve gaddar kayınpederden oluşan senaryoyu bir solukta anlatıverdik. “Tamam, ben sizin ne aradığınızı biliyorum da başka bir çaremiz yok...” dedi.

Ziya-ül Hak, Butto’yu devirip iktidara gelince fuhuş yasaklanmış. Hayat kadınları da bunun üzerine “Madem öyle, bize iş bul, koca bul” diyerek sokağa dökülmüşler. İktidar bakmış olacak gibi değil, bir orta yol bulmuş ve hayat kadınlarının dans etmesine izin vermiş. Ancak hayat kadınları eski mesleklerini tamamen bırakıp dansla yetiniyorlar mı, orası biraz şüpheliymiş.

ÇALSIN SAZLAR, OYNASIN KIZLAR

Bu izahat üzerine, yollara düştük, kırmızı fener bölgesinde perdeleri yarı aralık evlerin arasında dolaşıp imparatorun karşısında raks edecek bir dansçı kız aramaya başladık. Arabayla eğri büğrü yollarda dolaşırken perdenin aralığından bir kadın ilişiyor gözümüze. İnip dosdoğru eve yöneliyoruz. İçeri adımımızı atmamızla, daha tek kelime söylemeye fırsat bulamadan, birdenbire ardımızdan kapılar kapanıyor, sürgüler çekiliyor. Bre aman… Şaşırıp kalıyoruz. Kapanan kapılar ardından sazlar çalmaya, kızlar oynamaya başlıyor... Seçeneklerimizin hayli sınırlı olduğunu hissettiklerinden olsa gerek, dans çekimleri için hayli yüksek bir fiyat söylüyorlar: 500 dolar... Teşekkür edip ayrılıyoruz.

Sonunda bir erkek dansçının üç dansçı kızından birinde karar kılıyoruz. Yastıkların üzerine yayılıp imparator havasına girmiş olan rehberimizin huzuruna dansçı kızımızı çıkarıyoruz. “Müzik, kamera.” ve nihayet çekim başlıyor.

Unesco Dünya Mirası Şalimar Bahçeleri’nde çektiğimiz görüntüleri o gece monitörden izliyoruz. Rehberimiz “Ama benim sadece sırtım görünmüş. Şimdi eş, dost imparatorun ben olduğunu nasıl anlayacak?” deyiverdi mahzun mahzun.

ESKİ DOSTLAR DÜŞMAN OLMASA

Pakistan-Hindistan sınırında, her akşam yinelenen görkemli bayrak değiştirme törenine gidiyoruz. Sınırın iki tarafına seyirciler toplanmış, muazzam bir coşku seli hüküm sürüyor. İki ülkenin askerleri, karşı tarafa gücünü göstermek için öyle bir kükrüyorlar ki aman aman…

Şimdi birbirine kükreyen bu askerlerin, bir süre öncesine kadar, aynı ülkenin vatandaşları olduğunu düşünmek ne zor. 1947 Hindistan-Pakistan bölünmesi sırasında yaşanan olayların acıları hâlâ tazeliğini koruyor.

İlginçtir, geçmişteki tüm acı anılara karşın, Pakistanlılar Hint müziği ve Hint filmlerinden çok hoşlanıyorlar, Hintliler de Pakistan televizyonunu seyretmeye bayılıyorlar...

PEŞAVER’de PATANLAR

Afgan sınırı yakınlarındaki Peşaver’deyiz. Müzede görevli, genç Patanlarla sohbet ediyoruz. Dağ insanları Patanlar’ın üç önemli kuralı var: “kendilerine sığınanı korumak”, “göze göz, dişe diş”, ve “misafirperverlik”. Dost olarak sonuna kadar güvenilirler. Düşman olarak ise son derece sakınılması gereken, acımasız insanlar Patanlar.

Lâf lâfı açıyor söz, sonunda siyasete gelip dayanıyor. Soruyorum genç bir Patan’a:

- Ziya-ül Hak’ı nasıl buluyorsun?

- İyidir.

- Peki, ya Zülfikâr Ali Butto?

- O da iyidir.

1979’da General Ziya, Başbakan Butto’yu astırdı ama genç Patan, hiçbir ayrım gözetmeksizin her ikisini de seviyor. Ali Buto’nun kızı Benazir Butto’yu soruyorum. Onu pek sevmiyormuş, çünkü kadın politikacı istemiyormuş. Şimdi mesele anlaşıldı, “politikacı, kadın olmasın da kim olursa olsun.” diyor bizim genç Patan...

DUVAR SAATLİ KAMYON

Üzerlerinde aslandan kaplana, kartaldan ormana, dansözden Tac Mahal’e kadar, akla hayale gelmeyecek yüzlerce şekil bulunan kamyonlar geçiyor yanımızdan. Kimi kamyonlar da, üzerlerine F16 yazdırmış, herhalde uçacakları anı bekliyorlar heyecanla.

Bazı üç tekerlekli motosikletlerin önünde, Pakistan Hava Yolları’nın simgesi PIA harflerini görüyoruz. Bu motosikletler uçamıyor ama hava kirliliğine son derece ciddi katkılarda bulundukları kesin. PIA dedim de aklıma geldi. Pakistanlılar “PIA nedir biliyor musunuz?” diye soruyorlar. “Sizin havayollarının baş harfleri değil mi?” diyoruz. Öyleymiş ama,  “Perhaps I Arrive” (Belki Varırım), “Panic In Air” (Havada Panik) gibi başka anlamları da varmış!

Sonunda, öyle bir şey görüyoruz ki, gözlerimize inanamıyoruz. Bir kamyonun ön camının üzerindeki alınlığa duvar saati monte edilmişti. Kamyon kasasında duvar saati... Bu denli süse bakılırsa, belli ki, insanlar, evlerinin bir parçası gibi görüyorlar bu kamyonları.

KERİMABAD

Karimabad’dayız. İsmailiye mezhebinin ruhani lideri Kerim Ağa Han, 1960 yılında Hunza’yı ilk kez ziyaret ettiğinde, beş bin nüfuslu kasabanın adı Karimabad olarak değiştirilmiş. Karimabad’ın dağı, taşı da dâhil, hemen her yerinde Ağa Han’ın adı göze çarpıyor.

Anlatılanlara bakılırsa, Şii İsmailî  mezhebinin şimdiki lideri Kerim Ağa Han’ın dedesi Sultan Muhammet Şah, 1937’de, 1946’da ve 1954’te kantara çıkıp tartılmış, müritleri de kendisine ağırlığınca altın, elmas, platin armağan etmiş. Şimdilerde ise, İsmailiye mezhebinin üyeleri, maaşlarının yüzde 10’unu zekât olarak Ağa Han’a veriyor. Ağa Han da bölgede hastane, okul, su kanalı gibi yatırımlar yaptırıyor.

ULTAR DAĞI’nda ŞAMAN DANSI

7.350 metrelik Ultar Dağı’nın eteklerindeyiz. Pakistan’ın tırmanılamayan yüzlerce dağından biri Ultar. Şaman dansı filmi çekeceğiz. Davullar gümbürdüyor, kalabalık gitgide artıyor. Topluluğun içinde tek bir kadının bile olmaması dikkatimizi çekiyor. Yoğun bir tezahürat altında şaman alana giriyor. Şaman, ruhlarla insanlar arasında iletişim kurduğuna inanılan dini lider olarak kabul görüyor.

Yardımcılarının kollarında neredeyse zorla, tütsünün dumanına tutuluyor şaman. Sanki o kurtulmak istiyor da, yardımcıları izin vermiyormuşçasına şaman tütsünün başında çırpınıyor. Ardından, dans ederek alanda gezinmeye başlıyor.

Ayinin ortalarına doğru bir keçi kesiliyor, başı gövdesinden ayrılıp şamana veriliyor. Şaman akan kanları içiyor, sonra zafer kazanmış komutan edasıyla keçini başını elinde gezdiriyor. Topluluktan çığlıklar yükseliyor bir anda.

Dans bittiğinde şaman baygın vaziyette yardımcılarının kolları arasına düşüyor. Dudakları ve burnunda, keçinin kanı kurumuş. İnsanlar başına üşüşüyor. Toz, duman içinde kalıyor ortalık. Yardımcıları şamanın yüzüne su serpiyorlar. Birden kendine geliyor şaman. Sanki boynunu kırmak istermişçesine, başını iki yana sallıyor.

Şaman sözcüğünün çeşitli dillerde büyücü, kâhin, sihirbaz, ruhların koruduğu kişi, ya da kendinden geçmiş adam anlamlarına gelmesi hiç de boşuna değilmiş demek ki...

Yorum

Cevdet (doğrulanmamış) Sa, 15 Ekim 2024 - 10:47

Pakistan hakkında bilmediğimiz pek çok şey harika bir üslup ile anlatılmış. Yazılanlar insanı düşünmeye zorluyor. Yazarı kutluyoruz.

Ali Fuat DAL (doğrulanmamış) Per, 17 Ekim 2024 - 14:31

Müslüman ülke Pakistanın coğrafyası, siyasi tarihi, kültürü, gelenekleri, adetleri, günlük yaşamı konularında çarpıcı bilgilerle dopdolu bir yazı.
Benim en çok ilgimi çeken satırları da boyalı Arabaları ve şaman dansı oldu.

Ali Fuat DAL (doğrulanmamış) Per, 17 Ekim 2024 - 14:34

Müslüman ülke Pakistanın coğrafyası, siyasi tarihi, kültürü, gelenekleri, adetleri, günlük yaşamı konularında çarpıcı bilgilerle dopdolu bir yazı.
Benim en çok ilgimi çeken satırları da boyalı Arabaları ve şaman dansı oldu.

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.