Silmek, Silmek ve Yeniden- Silmek
Fırat Arapoğlu*
“Sanatın dile getiremeyeceği şey yoktur!”
Oscar Wilde
Koyu tonlarda ve henüz tanınabilir bir görüntünün ortada olmadığı bir yüzey… Bu haliyle monokrom, yeni tek renk, bir sanatçının yeteneğinin ve ifade gücünün en saf ve mükemmel ifadesidir; büyüleyicidir ve elbette, tartışmalıdır. Sanat yapıtlarına, monokrom kullanımıyla, gölgeleme, doku, parlaklık gibi birbirinden farklı özellikler kazandırılabilir. Tüm renklerin monokrom pratikleri ve uygulamaya bağlı olarak çeşitli yüzey etkileri elde edilebilir: Beyaz, siyah, kırmızı, mavi, küçük, büyük, pürüzsüz, pürüzlü gibi… Bir sanatçının yapıtın üretimine başladığı tek rengin sade ve saf görüntüsünün altında sonsuz ifade olasılığı yatmaktadır.
Fatih Kızılcan, çalışmalarına tek renk uygulamasıyla başlıyor ve sonrasında bu bütünün içinden kalabalık figürlü kompozisyonlar, portreler, kısmi-manzaralar, natürmortlar, janr resimleri ortaya çıkarıyor. Sanatçının bu yüzey üzerinden kompozisyonlarını ortaya çıkarma pratiği, belirli bir tarihselliği içinde barındırıyor. Modern anlamda silerek/eksilterek resim yapmanın tarihi, 19. yüzyıl İngiltere ve Fransa’sına dayanıyor ve bu dönemde silerek resim yapmak, görece olarak popüler bir uygulama haline geliyor. Hem tarihsel öncülleri hem de Kızılcan’ın kendisi için bir yanda nitelikten ödün vermemek öte yandan malzemeyi eksilterek doygun bir fotografik görüntüye ulaşmak oldukça önemli ve bu üretim yöntemi, bazı sanatçılar tarafından etkili ve hızlı bir yöntem olarak görülmektedir. Aslında bu konuya yüzyıllar önce Rönesans’ın büyük ustası Leonardo da Vinci, farklı bir bağlam içinde, değinmişti:
Gölgelerin başlangıç ve bitişleri, aydınlık ve karanlık arasında bulunur ve sonsuz bir olasılık dahilinde azalabilir veya artabilir. Yüzyıllar boyunca kazıma ve silme tekniğiyle (scratchboard; kazıma tahtası), son derece ayrıntılı sanat eserleri üreterek sanatçılar ortaya çıkmıştır.
Peki, kahverengi ya da siyahın farklı tonlarının Fatih Kızılcan tarafından kullanımına dair neler söylenebilir? Öyle ya, yüzyıllardır sanatçılar yüzey üzerine tek renkli resimler oluşturabilmek için kahverengi veya siyah mürekkebin farklı tonlarını kullanmaktadır ve bunun için, yani gerekli tonları elde etmek için mürekkepleri belirli oranlarda seyreltmektedir. Soyut çalışsalar da bu renk kullanımıyla Ad Reinhardt, Robert Ryman ve Robert Rauschenberg gibi birçok sanatçı, Kızılcan’ın öncülleri olmaktadır. Siyah temelinde kötülüğü, karanlığı, geceyi ve umutsuzluğu temsil eder ve aynı zamanda mutlaklık ve otoriteyi ifade etmek için kullanılan renktir. Öte yandan güç ve güvenilirlik duygusu uyandıran ve “toprak” referansını içeren kahverengi güvenilirlik, güvenlik ve emniyet ile ilişkilendirilen bir renktir: Böylece aslında her iki rengin aşkınlığı işaret ettiğini görürüz. Öte yandan Kızılcan – zamanında Yves Klein ve Piero Manzoni’nin farklı bir açıdan yaptığı gibi-, bir tür evrensel birliği ortaya çıkarmaya çalışmaktadır. Kazimir Malevich ve Ben Nicholson gibi isimlerin formu en basit haliyle sunma girişimi, Kızılcan’ın ellerinde tümdengelimci bir teoriye dönüşmektedir. Burada, silerek resim yapmaya geçmeden önce, Sir Arthur Conan Doyle’un Shlerock Holmes karakterine kulak verelim: “Verileri gözden geçirmeden teori oluşturmak vahim bir hatadır. Bunu yapan sonunda teorisini gerçeklere uydurmaya çalışmak yerine, gerçekleri teorisine uydurmak için eğip bükmeye başlar.”
***
Fatih Kızılcan’ın, bir çok çağdaşının aksine, konvansiyonel anlamda bir resim üretimiyle ilgilendiğini ileri sürmek yanlış olacaktır, zira sanatçının planı bütünden hareketle, parçaya ulaşmaktır – yoksa bir tabula rasa gibi, sıfırdan çizgilerle görüntü ortaya çıkarmak değildir. Bu durumda bir yüzeyi silebilmeniz için silinmesi olası bir malzemeyle çalışmanız gerekir. Nasıl bir tabakayı sileceksiniz? Öte yandan silmek, çağımız için, fazlasıyla radikal bir arzudur. Bu arzu, günümüzün moda olan foto-realist ve hiper-realist yönelimin duyarlılıklarıyla çelişmektedir. Hiperreel imaj üretimi gelişen ileri teknolojik modellemelerle birlikte, çağımızın başat özelliği olmuştur. Peki bu açıdan kendi çizimlerini silerek yapabilmek ve bundan ortaya bir bütün çıkarmak, tarihsel olarak nasıl bir bağlama yerleştirilebilir?
Silerek resim yapma eyleminin temelinde kazıma (gravür) tekniği bulunur ve insanlık imaj üretme adına 3000 yıl öncesinde mağara duvarları, taş, kil, kemik ve fildişi üzerine oymalar üretmiştir. Johannes Gutenberg'in 15. yüzyılda matbaayı icat etmesi, ahşap baskı üretiminin başlamasına neden olmuştu: Bu resim ve metnin basılabildiği bir aracın ortaya çıkması açısından önemliydi. Albrecht Dürer gibi ustaların elinden çıkan işlerin sanki kalem ve mürekkeple yapılmış gibi görünmesinin altında bu teknolojik ilerleme yatıyordu. Silerek resim yapmak, böylece gravürden evrimleşmiştir ve ayrıca, daha kolay üretilmiş ve daha az zaman almıştır.
Kızılcan böylece, renk kullanımının yanında, bir yüzeyi emici bir madde ile kaplayarak, silerek resim oluşturma pratiğini kullanmaktadır. Yüzeyi renkle kaplamakta ve beyaz görünmesini istediği çizgileri veya yüzeyleri silerek/kazıyarak üzerinde çalışmaktadır. Düzeltmeler, mürekkebi yeniden uygulayarak ve ardından yüzeyi yeniden işleyerek yapmaktadır. Kızılcan’a kulak verelim: “Siyah bir zeminden başlayıp silerek ilerlemek “monoton ve monokrom” bir resim yapmak, anlatıma yoğunlaştırıyor. Güzel ve dekoratif olmaktan çok anlama yoğunlaşan bir anlayış. Sildikçe ortaya çıkan görüntüler bütüne tamamlamamı kolaylaştırıyor”.
Sanatçı bizi, böylece, ucube bedenlerin varlığını, insanlığın kendisinden kaçma çabalarını, gündelik yaşamın banal rutinlerini, insanları ve hayvanları hakiki ya da kurgusal görüntüler içerisinde gördüğümüz bir evrene çağırıyor. Yer yer realist yer yer sürrealist bu kompozisyonlar, yaşamın ve rüyaların farklı an’larını bizlere anımsatıyor. Kızılcan aslında, mecazi olarak, sadece bir çizimi silerek yapmıyor; aynı zamanda “yaratıcılığı” “çizgi ve şekil üretmek olarak” kodlayan üretici olarak sanatçıdan, “şekli silerek oluşturan” “yaratıcı” sanatçıya geçişi temsil ediyor. Silerek ürettiği resimleri, böylece üstün bir sembolik güce sahip olmaktadır. Kızılcan hem üretimleri hem de söylemleriyle aslında hem geleneksel sanat üretim biçimlerinin hem de çağımızın bilindik sanat üretme pratiklerine meydan okumaktadır. Bu eylem, yıkıcı değil, aksine kendisini geleneksel üretim biçimlerinden arındırmaya çalışan bir eylemdir.
Kızılcan’ı içinde bulunduğumuz dönemin kültürel iklimi içerisine nasıl yerleştirebiliriz? Sanatçının ifadesi, aktüel lokal ve küresel sanatın kapsamında, çağdaş sanatın bıktırıcı ve banal ifade tarzlarının aksine, gerçek-sanatsal ifade olarak inandığı şeyi işaret eder. Öyleyse kalemleri bir kenara bırakalım: Bugün monokrom kullanımıyla, silerek resim yapmanın tarihsel bir anına tanık olacağız!
Yeni yorum ekle