ERR : “KAFKAESK BİR KÂBUS”

Gösteri Sanatları

Sinema /Film
KERR : “KAFKAESK BİR KÂBUS”

 
Tolga  Oskar

Yönetmen/Senarist: Tayfun Pirselimoğlu
Görüntü Yönetmeni : Andreas Sinanos
Kurgu : Ali Aga
Oynayanlar : Erdem Şenocak, Jale Arıkan, Rıza Akın, Gafur Uzuner, Sinan Bengier
Ülke: Türkiye, Yunanistan, Fransa 
Tür:  Dram, Gerilim
Süre:  101 Dk.
Vizyon Tarihi: 22 Nisan 2022

Türkiye sinemasının önemli yönetmenlerinden Tayfun Pirselioğlu’nun, aynı adlı kendi romanından uyarladığı son filmi Kerr, Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ‘En İyi Yönetmen’, ‘En İyi Müzik’ ve ‘Film-Yön En İyi Yönetmen’ ödüllerini kucakladı. Film, neresi olduğu bilinmeyen, esrarengiz bir kasabada geçiyor. Başkarakter Can, bir terzi olan babasının cenazesi için kasabaya gelir ve kasabadan ayrılacakken tren garında bir cinayete tanık olur. Karakola giderek gördüklerini anlatır. Karakolda rahatsız edici daktilo seslerinden başka bir ses duyulmaz. Komiser, Can’a babasından geriye ne kaldığını sorar. Can, bir ev ve eski, bozuk bir araba kaldığını söylediğinde Komiser, bu devirde bir ev ve arabanın çok kıymetli olduğundan bahsedip Can’a bir süre kasabadan ayrılmamasını salık verir.

zorbatv.dergi


Can kasabadan ayrılmak istemektedir. Ancak bir türlü buna fırsat bulamaz. Kasabada yaşayan herkes, Can’ın babasını, dolayısıyla da Can’ı tanımaktadır. Fakat Can, hiçbirini anımsayamaz. Belki de bunun sebebi; kasabadan uzak kaldığı zaman aralığıdır. Berberde Can’a ‘memleketin gidişatı nasıl?’ diye soran adam, Kahvede ‘beni tanımadın mı?’ diye yanına gelen bir başka adamın sorduğu, ‘katili gördün mü gerçekten?’ sorusu ve başka bir adamın ‘hiçbir şey göründüğü gibi değil!’sözü, herkesin bir şeyler bildiğini gösterir nitelikte. Polisin, Can’a ‘bir süre kasabadan ayrılmamasını’ söylediğini kahvecinin bilmesi gibi, herkes birbirinden ve olanlardan haberdardır. Zira herkes, Can’ın yüzüne uzun, anlamlı bakışlar atarak Can’ın bilmediği her şeyi biliyorlarmış algısı oluşturmaktadırlar. Can’ın evin içinde bir çukur görerek şaşırması, ardından Katil’i takip ettiğinde harabe bir binanın içinde başka bir çukur görmesi, hatta sokakta bir başka çukur görmesinin ardından, kahvecinin ‘çukurlara, deliklere dikkat etmen lazım’ sözü, Can’ın şahit olduğu, tanımlayamadığı olayları bildiğini göstermektedir. Çukur, metaforik olarak Can’ın kurtulmak istediği bu kâbusvari olaylar silsilesinde daha da derine çekildiğini imlemektedir. Yine kahvehaneye gelen bir gazetecinin memleketin gidişatıyla ilgili röportaj yapmak istemesi de, günümüz Türkiye’sinin alegorik eleştirisinin bir başka tezahürü!

zorbatv.dergi
Kasabada yaşayan insanlar, Roy Andersson filmlerindeki karakterler gibi donuk ve ifadesiz tiplerdir. Yaşamın sonu gelmiş gibi mekanik bir şekilde hareket etmektedirler. Örneğin; kahvede çıt çıkmamaktadır. Ne bir konuşma sesi, ne de başka ses işitilmez. Yine başka bir mekân olan otelde, birisi, eski bir elektrikli süpürgeyle yerleri süpürür, işi bittiğinde ortam sessizliğe gömülür, herkes donuk bir şekilde yerinde durmaktadır. Makineler dışında insana dair bir konuşma ya da hareket sesi duyulmaz. Bir sahnede, Can, daha önce onunla konuşan herkesi aynı masada otururlarken görür. Masadakiler, gözlerini Can’a dikmiş, bakmaktadırlar. Sırayla daha önce sordukları sorulara benzer sorular sorarlar. ‘Katili gördün mü?’, ‘köpekleri gördün mü?’, ‘memleketin gidişatı nasıl?’. Diğer bir sahnede Can, bir müzikhole gider. Burada babasının evinde çalışan ve ölü bedenini bulan kadının duvarda asılı fotoğrafını görüp şaşırır. Müzikholde David Lynch’in ‘Mulholland Drive’ filmindeki gibi bir mizansen ve atmosfer vardır. Filmin jeneriğinde ‘solo saksofon David Lynch’ ibaresini gördüğümde kafamda bir şeyler yerli yerine oturdu. Yaratılan kara film atmosferi, Lynch’i referans alarak oluşturulmuştu. Kasabadaki bütün karakterlerin hemen hepsi sigara içmekte ve Can’ın sigara kullanmayışını yadırgamaktadırlar. Daha sonra başıboş köpeklerden birinin berberi parçaladığını öğrenen Can, diğer karakterlerle birlikte berberin öldüğü yere gider. Burada Can da dahil herkesin elinde bir sigara yanmaktadır. Karakterlerden birinin ‘sen sigara içiyor muydun?’ sorusuyla elindeki sigarayı fark eden Can’ın, saflığını kaybettiğini ve diğerleri gibi bir figüre dönüştüğünü söylemek mümkün. Filmde, başıboş kuduz köpekler nedeniyle sokağa çıkma yasağı ilan edilir, şehre giriş-çıkışlar yasaklanır. Bu durum, bir anonsla duyurulur. Can ‘benim buradan gitmem gerek’ dediğinde otelci, ‘duymadın mı, sokağa çıkma yasağı ilan edildi? Sokağa çıkanı vuruyorlar!’ der. Can yine de kasabadan ayrılmaya çalışır. Sahilde onunla röportaj yapmaya çalışan gazeteciyi kovalayan iki silahlı adamla karşılaşır. Hemen sonra silahlı adamlar gazeteciyi öldürür. Can, korkarak oradan uzaklaşır. Filmin sonlarına doğru Can’ın ‘neler oluyor, bu şehirde?’ sorusu bizim de cevabını bilmek istediğimiz bir soru olarak karşımıza çıkar. Daha sonra tren garında tanık olduğu cinayetin failini tekrar gördüğünü polise ve diğerlerine söylediğinde ‘ne cinayeti?’ cevabını alması gördüklerimizin gerçekte yaşanan olaylar mı, yoksa Can’ın babasının ölümünün yarattığı travmanın sonucunda içinde bulunduğu ruhsal problemin bir yanılsaması mı olduğu sorusunu doğurur.

zorbatv.dergi


Sonuç olarak;  az diyalogla, iyi sinematografiyle, düş ile gerçeği harmanlayan yapısıyla, herkesin filmi olmaktan ziyade belli bir kesime hitap eden, seyri zor bir film, ‘Kerr’. Öte yandan, terk edilmiş, metruk yapıları, müzikholleri, otelleri, kahvehaneleri ve diğer tekinsiz mekânlarıyla, bir hayalet kasabada geçen bu film, herkesin her şeyi bildiği ama sesini çıkarmadığı, gerçek suçluların belirlenemediği, tanıkların suçlu sayılabildiği, içine çekildiğimiz çukurlarla dolu bir kâbusta yaşadığımız, debelendiğimiz günümüz dünyasının alegorik bir panoraması gibi! 
tolga_oscar@hotmail.com

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.