Emel Koşar “Cevher Şiirimin Doruk Noktası”
Söyleşi: Kemal Aslan
Son şiir kitabınız Cevher dört bölümden ve taştan -Firuze, Yakut, Zümrüt, İnci- oluşuyor. “kalbimdeki desen bir gülün açılışıdır/yedi kapıdır, renk dalgasıdır cevher” (s. 42) diyorsunuz. Bu kitabın ve taşların sizin için önemi ne? Diğer şiir kitaplarınız arasında Cevher’i nasıl konumlandırıyorsunuz?
Cevher; harflerin/taşların titreşimleri ve sayıların gizemleri üzerine kurulu bir kitap. Cevher, dört unsuru (ateş, su, toprak, hava) ve tasavvuftaki dört kapıyı simgelediği için Sesin Limanları adlı kitabım gibi dört bölümden meydana gelmekte.
Yeryüzünün/tabiatın simgesi yakut ve zümrüttür. Nefs, insanda en belirgin tabiattır. Yakut, zümrüt ve inci parlaklıklarıyla nefsi aydınlatırlar. Tasavvuf, nefsi terbiyeyle yola çıkar. Nefsle beraber ruh da olgunlaşır. Zümrüt üzerine, bütün varlıkların suretlerinin nakş olunduğu küllî nefstir. Şifalı taşlar aracılığıyla varlık felsefesinin ve tasavvufun derinliklerine indim. Varlığı ve varlığın sırrını sorguladığım şiirler elbette ontolojik okumaya uygun. Şiirlerimle varlığın kapısını aralamaya çalıştım. Cevher, Şeyh Gâlib’in izinde doğal taşlarla bezeli varlık şiirlerinden bir demet. Çünkü şiirimin felsefî temelleri varlık-yokluk meselesiyle kendini gösteriyor. İnsan-kâinat ilişkisini irdelediğim ve mekânın parçası olan doğal taşların sırlarını okura hissettirmeye çalıştığım Cevher, şiirimin doruk noktası.
Cevher’deki “taşın sırrına eren, şifasını tadan küpem/gökyüzünü cezbeden bir deniz feneri” (s. 15) dizeleri değerli taşlara karşı ilginizin göstergesi. Mücevhere meraklı olduğunuzu biliyoruz. Doğal taşların hayatınızdaki ve şiirinizdeki yeri nedir?
Doğal taşların oluşum şekilleri, mizaçları, renkleri, bulundukları yerler ve tedavilerde kullanılma şekilleri açısından incelenmesi beni etkiledi. Eski Yunan, Roma, Hint, Mısır, Fars ve Arap coğrafyasında taşların kimya ve simya ile bağını araştırdım. Değerli taşların özelliklerinin/şifalarının yanı sıra taşlar hakkındaki hikâyelerin ve efsanelerin izleri de şiirlerimi şekillendirdi. Taşların mitoloji ve astrolojiyle bağı ilgimi çekti. Taşların kokularla bağı (anber, misk) ise beni büyüledi.
Mesela lal, nar tohumlarına benzerliği ile “garnet” olarak da adlandırılmakta. Nar sözcüğü, Latince “granatum” kelime grubundan gelmekte. Kırmızı lal taşının anlamının kökeni, yenilenme ve enerji verme ile ilgili. Anlamı aynı zamanda dengeleme, koruma ve güçlendirmeyi de içerir. Bütün bunların yanı sıra lal, şiirimi Divân edebiyatına bağlayan bir taş.
Mücevherlerin görünümleriyle ve enerjileriyle beni tamamladıklarına inanıyorum. Sadece takıların değil; taç, fular, şapka, eldiven gibi diğer aksesuarların da bana katkıları kendimi daha iyi hissetmemi sağlıyor.
Şifalı taşlarla bezenmiş şiirlerinizin felsefî ve tasavvufî derinliğe sahip olduklarını görüyoruz. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Kitabımda, cevherin kıymetli taş anlamının yanı sıra öz, maya ve tasavvuftaki var olmak için başka bir varlığa ihtiyacı olmama yani Allah anlamlarını da vurguluyorum. Firuze, yakut, zümrüt ve incinin oluşum aşamaları, şifaları ve güzellikleri şiirlerimi besledi. Lal, yakutun bir çeşididir. Bir efsaneye göre yerden beyaz renkte çıkarılan lal, taze kana bulanıp güneşte kurumaya bırakılarak renklendirilmiştir.
Lal, firuze, yakut, zümrüt, inci, elmas, safir, pırlanta, sedef, mercan, yeşim, yağmur taşı, altın, gümüş, kehribar, ametist, akik, kaplan gözü, lacivert, ay taşı, sitrin, kuvars, billur, tuz, yada taşı, simya taşı; şiirlerime renklerini ve tılsımlarını verdi.
Platon’a göre idealar âlemi görünenin ardındaki görünmeyendir. Ben de Cevher’de doğal taşların ardındaki sır perdesini araladım ve okura görünmeyeni gösterdim. Şiirlerimde, sözün taşlarla dansını resmettim.
Geleneğe bağlı bir şair olduğunuz aşikâr. Şeyh Gâlib’in mısraları kitabınızı çerçevelemiş. Kültür şiiri yazdığınız için kitaplarınızın daha az kişiye hitap ettiğini düşünüyor musunuz?
Türk şiiri geleneğinden besleniyorum ve yazdığım şiirlerden eminim. Kimseyi taklit etmiyorum. Kimsenin kelime kadrosunu ve şiir yazma tarzını tekrarlamıyorum. Orijinal şiirler yazdığımı, kitaplarımda belirli temalar odağında yoğunlaşarak geleneği, tarihi, mitolojiyi ve sanatın farklı dallarını damıtıp dönüştürdüğümü söyleyebilirim. Elbette donanımlı okura daha çok hitap ediyorum. Okur, kendi kültürel birikimi kadar şiirlerimden zevk alabilir. Özgünlüğü önemsiyorum. Kendi sesimi bulduğumu, şiir evrenimi kurduğumu ve çizdiğim yolda şiirlerimi olgunlaştırarak ilerlediğimi düşünüyorum. Bunun dışındaki meseleler beni hiç ilgilendirmiyor.
Şiir ortamlarındaki sakin tavrınız fırtına öncesindeki sessizlik mi yoksa bilgeliğin yansıması mı?
Seviyesiz tartışmalardan uzak durmaya çalışıyorum. Şairin şiiri kadar hayattaki duruşu da önemli. Kavgacı ve bencil şairlere tahammül edemiyorum. Kapı kapı dolaşarak insanların hikâyelerini şiirleştirmeye çalışan şairlerden de değilim. Şiirde geleneği ve sürekliliği önemsiyorum. İlhamın etkisini de yadsımamak gerek. İlhamı ve yeteneği şiirde kullanma şekli şairden şaire göre değişir. Şiirin terk ettiği şairimsiler, fabl yazarak kendilerini avutuyorlar. Sığ metinleriyle edebiyat tarihinin gülünç örneklerine imza atıyorlar. Ben aynı çizgide ilerleyen ve giderek olgunlaşan özgün şiirler kaleme aldığıma inanıyorum.
Ayrıca popüler etkinliklerde/dergilerde yer almamaya çalışıyorum. Her yerde görünmek veya belediye şairi olarak anılmak istemem. Şair arkadaşlarımla birlikte düzenlediğim etkinlikler şiir severlerle buluşma noktalarımız. Kendi köşemde okumak, şiir/şiir üzerine yazmak, geçmişte öğrencisi, şimdi ise hocası olmaktan gurur duyduğum MSGSÜ’de ders vermek, bildiklerimi öğrencilerimle paylaşmak beni mutlu ediyor.
Yeni yorum ekle