Felsefe Nedir? Ne İşe Yarar?
Süleyman Dönmez*
suelocan@googlemail.com
“Felsefenin ne olduğu” sorusuna tutarlı bir yanıt verebilmek için, öncelikle “felsefenin bir düşünme faaliyeti” olduğunun farkına varılmalıdır. Elbette suale bir cevap ararken bu düşünme faaliyetinin nasıl gerçekleştirildiği görünmeye başlar. Çünkü düşünme faaliyetleri çeşit çeşittir. Başlarken, “felsefenin nasıl bir düşünme faaliyeti olduğunu” öteleyerek öncelikle “felsefenin ne olduğu” meselesine yönelelim.
Esasen yöneltilen suale, yukarıda, “felsefe bir düşünme faaliyetidir” şeklinde özlü bir cevap verdik. Bu yanıttan kolaylıkla anlaşılır ki, bir düşünme etkinliğinin sonuçları ve çıktıları olur. Biz bunlara “görünürlük” diyelim. Zihinsel bir faaliyet olan düşünmenin bireysel zihinleri aşarak tüzel bir uzlaşma zemini bulup nesnelleşmesi olan ‘görünürlüğü’, burada ‘görüngüye’ (fenomen) yakın bir anlamda kullanmaktayım. “Görüngü” felsefenin yanında bir dizi bilim dalının da benimseyip kullandığı bir kavramdır. Ben ise felsefî düşünme faaliyetinin sonucu olan yansımalara; “görüngü” yerine onu da içine alarak nesnelleşebilen ve böylece zihnin dışına kaçabilen bir durum olarak “görünürlük” demekteyim. Bu ayrım önemlidir. Çünkü “felsefenin ne olduğu” sorunu, bizim nazarımızda tam da “bu görünürlükten” neşet etmektedir.
Düz mantıkla düşünüldüğünde bu durum, kafa karıştırabilir. Öyle ki, görünmeyen bir düşünce faaliyetinin sonucu olarak açığa çıkan “görünürlük”, “neden sorun yaratsın” denilebilir. Yapılan itiraz, bir bakıma, yerindedir. Zira sorun “görünürlükten” daha çok “görünürlüğün yüzleri olan görüntülerin” değişkenliği ile çokluğundan ileri gelir.
Felsefe dünden bugüne farklı yüzlerle “görünür” olmuştur. Bu nedenle “felsefenin ne olduğunu” anlamada “felsefe tarihinin okunmasının veya bilinmesinin zorunlu olduğu” yaygın bir kanaat olarak öne çıksa da, esasta sadece felsefe tarihi okumak, “felsefenin ne olduğunu” kavramaya yetmez. Çünkü felsefe tarihi, okuyucusunu bütüncül bir felsefe idrakinden ziyade farklılaşan anlayışlar ile karşı karşıya bırakır. Felsefeyi böylesi bir çeşninin içinden çekip çıkarmak maharet ister. Kolay değildir.
Felsefe tarihinde yer alan bir dizi felsefî düşünüş arasında “felsefenin ne olduğunu” kavradığını düşünüp “işte felsefe budur” demek, felsefeyi felsefî düşünüşlere indirgemektir. Felsefece düşünüşlerle buğulanan görünürlüğü felsefe sanma, gerçekte felsefeyi kaybetmektir. Demek ki, sadece felsefe tarihi içinde kalarak “felsefenin ne olduğuna” erişmek olası değildir.
Vardığımız sonuç, felsefe tarihini değersizleştirmez. Aksine felsefenin felsefe tarihini aştığına işaret eder. Açıktır ki, görünürlük, aslının yerini tutmaz. Zira asıl olan görünenden hep daha fazladır. Ötededir.
Bu yazıda “felsefenin ne olduğu” sorununa daha fazla girmeyeceğim. İfade edildiği gibi, bu husus bir dizi zorluklar içerir. Bu nedenle aşağıda dolaylı bir yol takip ederek, felsefenin “ne olduğunu” açıklamaya çalışmaktan çok, “ne işe yaradığı” ve “nasıl bir düşünce faaliyeti olduğu” üzerinde biraz duracağım. Sanırım, bu yön değiştirme felsefeyi anlama adına daha rahatlatıcı olabilir.
Sahi, felsefe ne işe yarar?
Felsefî görünürlük ile görünürlüğün ara yüzleri olan yansımaları “felsefe” olarak anlayanlar, “felsefenin ne işe yaradığı” hususunda kafaları genelde karışıktır. Bu nedenle felsefenin bir dizi gereksiz düşünüşler yığını olarak görüp işe yaramayan bir etkinlik olduğunu ileri sürenler olmuştur. Hatta felsefenin zararlı, tehlikeli bir alan olduğunu iddia ederek ondan uzak durulması gerektiğini tavsiye edenler de çıkmıştır. Felsefe karşıtlığı, sadece geçmişte kalan bir durum da değildir. Güncelliğini değişik çevrelerde korumaktadır.
Hangi gerekçeyle olursa olsun, felsefeye karşı olan çıkışların yahut ilgisizliğin ortak noktası, felsefenin kendinden ziyade felsefeye aşamamaktır. Felsefeye aşmak öncelikle sezgisel bir idraktir. Bu nedenle felsefe karşıtlığı öncelikle düşünüşler arasında belirsizleşen felsefeyi sezememenin tabii bir sonucudur.
Felsefe, akla ve mantığa dayalı bir düşünüşten öte, sezgisel bir idraktir. Felsefe yapmanın ön ilkesi olan felsefî sezgiden uzak kalanlar, felsefi görünürlüğe yönelen düşünüşler arasında kaybolurlar. Bu kayboluş, genelde zihinsel yükselişin yolunu keser. Netice itibariyle de felsefe okuyucusu, felsefeye aşamaz. Sığlaşır. Bu durum bazı çevreleri felsefeyi gerçeği yansıtmayan söylemlerle değersizleştirmesine sevk eder.
Sığlık, bir açmazdır. Bu açmazdan çıkışın kapısı, “felsefenin ne işe yaradığını” keşfetmekle mümkün olur.
Felsefe birçok işe yarar. Burada “felsefenin faydalarının neler olduğunu” uzun uzadıya sayıp dökmeyeceğim. Sadece bir düşünme faaliyeti olması hasebiyle felsefenin doğru ve tutarlı düşünmeyi öğreterek düzeltici ve düzenleyici bir etkinlik olduğunun altını çizmekle yetineceğim.
Felsefe düzgün düşünmeyi sağlayarak düzeltici bir etkide bulunur. Felsefenin bu katkısı, sorunları çözmede olmazsa olmazdır. Zira felsefe düşünce biçimlerindeki çelişkileri yakalayarak onlardan kurtulmayı sağlar.
Çelişki, insanı her yönden yıpratan bir kargaşadır. Sağlığı bozar. Çelişkiler yumağına dönerek giderek belirsizleşen hayatımızda sağlıklı bir hayat yaşayabilmek için felsefenin sesini duymak işe yarayabilir.
İyi ve hoş da felsefenin sesini onca uğultu arasında nasıl işiteceğiz?
*Prof.Dr. Çukurova Ü.Ed.Fak. Öğ.Üyesi
Yorum
Hocam tebrik ederim. Felsefe…
Hocam tebrik ederim. Felsefe düşüncelerdeki çelişkileri temizlerken doğruyu bulmamıza yardımcı olur mu!
Felsefe okurunun sığ kaldığı yerde sıradan okurun hali nice okur hocam.Allaha emanet olun.
AKADEMİ
AKADEMİ
Alın size kocaman bir akademi sorusu hem de baya büyük olanlarından.
Soru Şu: Karmaşadan doğru düşünce, felsefe çıkar mı?
Felsefeyi önemli, değerli, kıymetli, işe yarar, iş yapar, faydalı kıldıktan sonra; felsefe nedir sorusu ile başlayıp felsefe ne işe yarar ile saptırabilmek olsa olsa bizimki gibi özerk olamayan, amir/memur sisteminde yürüyüp giden AKADEMİMSİ ortamlarda olur bir de kahvehane sohbetlerinde okey veya kağıt oynarken lafolsun, zaman geçsin, eğlenelim kabilinden BOŞİŞLERDİR bunlar.
Öğrencinin birinin çıkıpta "felsefe okuru" sorusu sorması da pastanın üstündeki çilek olsa gerek :)
Neden ezbere gidiyoruz, neden eleştiriye tehammül gösteremiyoruz?
Yazının bütününde değerli felsefe yazarının felsefe gibi ihtişamlı bir yekunu sezgiye bağlayıp bir sonraki yazısında tahminen "vahiyden" filan bahsedecek olması gayet olasıdır :)
Bir ara ülkemiz akademilerinden birisinde "Türk İslam Felsefesi Sanatları" diye bir bölüm açılıp ciddi ciddi öğrenci aldıklarını, akademisyen görevlendirdiklerini, müfredat oluşturup ödenek aldıklarını ve bu işi senelerdir yaptıklarını filan gördüm :)
Şaka gibi gelebilir ama gerçekten ülkemizde bunlar oluyor. Neden oluyor dersek: Farklı olanın değerli olduğu ezberi bizleri kesin bilgiden uzaklaştırıyor. Kendi sanatımızı, bilimimizi, felsefemizi yapalım derken; mevcut binlerce yıllık İNSANLIK BİRİKİMİ kesin, ispatlanmış, literatürü oluşturulmuş, hazır, elimizin altındaki hatta avucumuzun içindeki BİLGİLERİ görmezden gelip UYDURUK, SAÇMA SAPAN, AKILLA MANTIKLA FELSEFEYLE alakasız BOŞİŞLERLE kandırılıp duruyoruz. Hem kendimizi, hem öğrencilerimizi, hem halkımızı, hem herkesi BİLEBİLE, göz göre kandırıyorlar.
Pekiyi, soru şu: Alem aptal mı?
Yorum
Süleyman hocam yazının devamı gelecektir diye düşünüyorum. Zevki bir yazı. Keskin kavgacı bir yorum dikkatimi çekti.
Karmaşadan doğru düşünce felsefe çıkar mı... Karmaşanın olduğu yer ve kargaşadan ne çıkar. İlginç soru.
Felsefe rahat ortamların dertsiz beyinlerin işi olabilir mi sorusu daha yerinde olurdu sanırım.
Bilimsel düşünce sorgular ama ancak alemi aptal yerine koymaz diye öğretildi.
Yeni yorum ekle