Amor Fati   

Deneme

Amor Fati   


İnci Gürbüzatik

‘Ben’ diye söze başlama’ derler. Ben öznesi, anlatılacak olan şey artık her neyse, onun ilk vurgusu olma hali çünkü. Fiil çekiminde, birinci tekil şahıs, kendine odaklı insanın öznesi yani. 
Ben… Ben… Ben… Diyenler için derin anlamlar içerdiği de malumumuz.
‘Ben’ sözcüğü, kimliğin vurgusu da, ‘Ben’ dediğimiz şey ne? O kim? Vurgulayıp işaretlenen o üç harfin içi, kapsadığı anlam onu sahiplenen tarafından nasıl dolduruluyor?  Hatta dolduruluyor mu? O, ‘Ben’ diyen her kimse ‘Ben’ inin içeriğini düşünüp çözmüş, önce kendisine anlatabilmiş, kendisini ona inandırabilmiş, sırrını çözüp kim olduğunu anlayabilmiş mi? ‘Kişi kendini bilmek kadar irfan olamaz’ sözüne ne kadar yaklaşmış? 
İnsan, ‘Ben’ demeden önce düşünüp ‘Ben kimim?’ demeli de, bu tanışma nasıl olacak? Öyle yüzeysel bir tanımadan söz etmiyorum, benliğin derinlerine, kuytularına inilen köklerine ulaşılan bir keşif nasıl olacak? Keşif, önce insanın, bireyin kendi var oluşundan başlamalı. Bu bilme, keşif işinin, kolay ulaşılmayan, aşılması zor bir yolculuk olduğunu söylemeliyim. İşin içine, kimlik sorgulama, derinlere, aile ağacının köklerine, şecereye, soya sopa, etnik kimliğe, dine, dile,  ırka, ten rengine, saçın kıvırcık mı düz mü olduğuna, gözlerin kara mı mavi mi, yeşil mi olduğuna, boya posa, dış görünüşe, cinsel tercihlere gelince, kafalar biraz dağılıyor, durum, görüntü biraz çetrefilleşip karışıyor. 
Sen kimsin? Memleket nere hemşerim? İçinden mi dışından mı? Kimlerdensin? İnançlı mısın? İnançsız mı yoksa? Hangi mezhep, hangi inanç, hangi iman, hangi cemaat, toplum, grup, dernek ya da? Nereye aitsin? Bir yere ait olmalısın değil mi? İnsan kimliksiz olmaz. adın ne, soyadın? Cinsiyetin? Ya anan-baban? Nerenin nüfusuna kayıtlısın? Hangi il, ilçe, köy, kütük, mahalle, sokak? Evin kaç numara? Hangi caddede, adresin alan kodun ne? Ya vatandaşlık sicil numaran? Adli sicil kaydın? Okuman yazman var mı? Eğtim durumun ne? Sabıkan. Dijitalde gözün tarandı irisin çizgi çizgi bilgisayar kütüklerinde kayda geçti mi?  Parmak izlerin sonra. Başparmak, işaret, orta yüzük küçük parmak izlerin, sırasıyla tek tek bastın mı mürekkebe? Boyun, kilon, cüssen, kemik, kas yapın! Cinsin, cibiliyetin, seceren? Sağcı mısın, solcu musun? Milliyetçi, şoven, tutucu, liberal, demokrat mısın, değil misin?
Bütün bunlara verilen yanıtlar,  Dünya üzerinde insanın istese de istemese de kayda geçen,  görünen, görünmeyen varlık izini ortaya koyuyor. İnsanın bütün bu sorulara verdiği yanıtların toplamı olan kimliği artık başını ağrıtır oldu. Uyruk, din, mezhep, sen, ben, o, biz, siz, onlar?
Biz ve bizim gibi olmayan bize benzemeyen onlar, sonra. Ya da onlar gibi olmayan, onlara benzemeyen biz, nasıl da öteki oluyoruz.
Ben… Ben… Ben, diyenler genellikle kendilerini yücelterek ‘sen kimsin?’ sorusunu çok sorarlar. Sen kimsin ki?
Hatta bu soruyu şöyle de sorarlar, ‘Sen benim kim olduğumu biliyor musun?’ 
Kimliğimi kaybetmekten korktuğum kadar, kim olduklarını bildiğimden ya da bilmediğimden, ‘Sen benim kim olduğumu biliyor musun?’ sorusundan korkar, ürkerim.  Çünkü bu soru, soranı yüceltmez küçültür gözümde. 
Her insanın içinde farklı bir dünya, ruh yapısı, duygu, düşünce farklılığı olduğuna inanırım. Coğrafyanın, doğduğumuz yerin, ana, babamızın kaderimiz olduğuna da inanırım. İki insanın buluşmasının, o anın, varlığımızın anlamını oluşturduğu bir gerçek. Ana babalarımız o coğrafyada olmasa, o muhteşem tesadüfle bir araya gelmese, birleşmese, doğmaz,  olmazdık. Ana babamızı, coğrafyamızı, yaşadığımız ülkeyi, şehri, yönetimi seçme şansı hiç birimizin elinde değil. Kaderimizle bağlantılı. 
Ben kimim? 
Bu soruyu kendime sık sık sorarım. Düşüncelerim, aile köklerim sonuçta beni kim olmadığıma götürür. Onu bilirim. ‘İyi ki ben benim’ derim sonra da. ‘İyi ki o iki güzel insan birbirlerini sevdi, bir araya geldi ve ben iyi ki doğdum.’  ‘Onların devamı, artık soyumuzun sürdürücü benim’ derim. Ama başka şeyler de düşünürüm. Başka coğrafyalarda, şehirlerde, yerlerde de doğmuş olabilir, inanç, ırk, etnik açıdan farklı biri de olabilirdim’ derim. Empati de yaparım. Bazen düşüncelerimin ulaştığı bilgiler, gerçek görüntüler, olasılıklar, olgular korkutur beni ama olsun sonuçta ben benim. İnsanoğlunun yaşadığı hayatı bir oyun alanı olarak gören Nietszche’ye olan hayranlığımdan dolayı kaderimi severim. Onun, üstün bir varlık olarak gördüğü insanın, kendi oyun alanında oyunu kurallarına göre oynarsa kaderinin üstesinden gelebileceğine olan inancı beni yüreklendirir. Kaderi değiştirme gücünün de insanın elinde olduğunu hiç unutmadan ben de kendime onun gibi ‘Amor Fati’ derim. Kaderini sev!
Varlığımızı hasarsız sürdürebilmek, haksızlıklara, adaletsizliklere, yolsuzluklara, vahşete, cinayetlere, kavgalara dur diyebilmek için direnebilmek gerekiyor. Modern dünyanın kanattığı insanı insana kırdıran kimlik sorunlarıyla baş edebilmek, toplumsal barışı sağlayabilmemiz için hayatımızın oyun alanlarını, kurallarını ve kendi gücümüzü iyi bilmemiz gerekiyor. Dünya üzerindeki süper devletlerin kurguladığı çatışmalı oyunlar artık kimlikler üzerinden, etnik köken, ırk, din, cinsiyet üzerinden kurgulanıyor. 
'Amor Fati' Latince bir söylem. Dilimize 'kaderini sev' ya da 'kaderine evet de' şeklinde çevrilebiliyor. Dünya tarihinin en önemli filozoflarından Nietszche' nin bu felsefi düşüncesini benimsiyor, hakkında oyunlar kurgulanan insanın onları alt edecek kendi oyun gücüne, kimliğinin zekâsına inanıyor, kaderimi seviyorum. 
‘Kimliğimiz gücümüz’ derken, ırk, din, dil, cinsiyet bir ya da ayrı, kim olursak olalım, Dünya üzerinde aynı yaşam haklarına sahip bireyler olduğumuzu, insan olduğumuzu ve içinde bulunduğumuz coğrafyamızı unutmayalım. 
 ‘Amor Fati’ . 
10 Ekim, 2022 Bodrum

Yorum

Kadri Atabas (doğrulanmamış) Pa, 16 Ekim 2022 - 19:25

Inci hanım ne güzel özetlemiş oldunuz kafamdaki karmasayi. Eskiden torpilliler şımarıklık şimdi cahil kitle . Sokakta herkes sen de kimsin havasında. Cehalet bunyeui çürütüyor. Kutluyorum

Fazilet (doğrulanmamış) Çar, 16 Kasım 2022 - 12:58

İnsana dair ne kadar anlaşılır bir yazı, kafamdaki dağınık düşüncelerin derli toplu hale geldiğini farkettim. Kalemine sağlık İnci Hocam okuması keyifli bir yazıydı….

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.