Eleştiri Kültürü ve Eleştirmen 

Eleştiri

Eleştiri Kültürü ve Eleştirmen 


İhsan Kurt


Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek
Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek.
M. Akif

Yıllar önce “Eleştirinin Eleştirisi” konusunu yazmış ve bir dergide yayınladıktan sonra aynı yazıyı “Zekâyı Efendileştirmek” (Ankara-2008,s. 91-95.) adındaki kitabıma da almıştım. Bu kısa yazıda ise genel olarak sadece eleştiri- eleştirmenden özel olarak da kısaca edebiyat eleştirisiyle ile ilgili bir iki  noktaya işaret etmek istiyorum.
İnsanlar kavramlarla düşünür. Ama kavramlara yüklediği anlamlar ya da o kavramı nasıl anladığı daha da öne çıkar. Bunun için sanatta, edebiyatta, özel olarak da şiirde daha önceleri, ‘eleştiri’ yerine “kritik”, “tenkit” gibi kelimeler de kullanılmıştır. 
Eski tabirle münekkit. Eleştirici, eleştiri yazan kimse. Bir oyunu ya da bir sanat eserini kendi değerlendirmesi ile ele alan yazar. Eleştirmenin yazdığı alanda bir dünya görüşü, geniş bilgisi, sanata karşı da olağanın üstünde bir duyarlığı ve algılama yetisi olması gerekir. Çünkü eleştirmen söz üzerine söz söyleyendir. Eleştirilen eser sahibi konuyu kişiselleştirme gibi bir anlayış içerisinde olsa da eleştirmen bu durumdan etkilenmeden eleştirdiklerinde hakikati, gerçeği arayıp gösteren, “Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek” ilkesini unutmayandır.
Eğer bir kültürel gelenekten söz edilirse bu gelenek içerisinde eleştiri kelimesinin ilk bakışta itici olduğu varsayılabilir. “Eleştiri” dendiği zaman sadece dikkat kesilmekle kalınmaz, yüzlerden memnuniyetsizlik duyguları da yansır. Çünkü eleştiri günlük dildeki kullanımlarının en az yüzde doksan beşinde “yergi” anlamına gelir. Genelde kusurları, yetersizlikleri sayıp dökme akla gelir. Özellikle bunun için eleştirenlerin pek sevildiği görülmemiştir. Bu durum daha çok eleştiri kavramının yanlış kullanılmasından, yanlış anlaşılmasına sebep olan uygulamaların yaşanmasından, dolayısıyla eleştiri kültürüne sahip olmamaktan kaynaklanıyor. Eleştiriye yönelik çarpık anlayış ve uygulamalardan sonra ister istemez bir ön yargı oluşmuş. Bu anlayışı düzeltmek de bundan sonra kolay olmuyor. Ancak bu durum eleştiriden vaz geçilmesi gerektiği anlamı da taşımaz elbette.
Eleştiri, bizde bazen yapıldığı gibi “övgü” hiç değildir. Çünkü eleştiri ile övgüyü hiç karıştırmamak gerekir. İnsan yapısı gereği çoğunlukla övgülerden, değer verildiğini sandığı veya duyduğu sözlerden, kişiliğini, başarısını okşayan ifade ve yazılardan hoşlanır. Oysa varsa eksikliklerin, yanlışların işaret edilmesi yapılan işin, yazılan eserin olgunlaşmasına, gelişmesine katkısı yadsınamaz. Eleştiri arkadaş bilinen insanın davranışlarına, düşüncelerine yönelik ise burada da tamamlayıcı bir görevi yerine getirir. Çünkü “dost acı söyler” ama sözlerinde bir art niyet aranamaz. Bir sanat eleştirmeni, bir edebiyat eleştirmeni de elbette benzer durumlara duyarsız kalmaz, kalamaz. Özellikle konu bir resim, bir roman veya bir başka edebiyat ürünü ise bu konuda eleştirileri olacağı gibi söylenenlere ve yazılanlara daha fazla önem verir. Yani eleştirmen sadece kendisini dinleyen insan değildir.
Eleştiri de eleştirmen de amacından saptırılmadığı ve sapmadığı sürece güzel ve faydalı bir yüze sahiptir. Çünkü zenginlikleri çağrıştırır, eser adına yeni ufukları işaret edebilir. Eleştiriyi, özellikle sanatta, edebiyatta, bilimde olgunlaşmayı ve doğrulara daha yakın olmayı sağladığı için bir ihtiyaç olarak da görmek gerekir. Ancak eleştiri yapmayı bilmek, eleştirinin de sınırları olduğunu daima hatırlamak daha güzeldir.
Eleştiri  övgü olmadığı gibi akıl vermek, dikte ettirmek, yönlendirmeye ve yönetmeye çalışmak da değildir. Hüküm vermek, yargılamak hiç değil. Eleştiride daha çok hangi tür eleştiriliyorsa doğrudan onun üzerinde durulması beklenir. Sağa sola, ilgisiz alanlara sapılarak konunun sulandırılmaması da önemlidir.   Eleştiri, genel kabul gördüğü ilkeleri de dikkate alınarak, konu edebi bir üslupla, objektif, önyargısız olarak ifade edilmesiyle daha faydalı hale gelebilir.
Ülkemizde daha çok “1984” adındaki eseri ile tanınan George Orwell, Kitaplar ve Sigaralar adındaki eserinde “Eleştirilerin büyük çoğunluğu, bahsettikleri kitap hakkında eksik ve yanıltıcı beyanlarda bulunur” der. Bir anlamda eleştirmenlere eleştirel bakılması gerektiğini işaret etmiş olur. Yazarın tespit ettiği “eksik” ve “yanıltıcılık” daha çok da esere bir bütün olarak ve tarafsız bakmamaktan kaynaklanır.
Yapılan eleştiri bütüncül bir bakışa sahip olmalı ki kendisinden beklenen faydayı sağlayabilsin. Ancak bütüncül eleştiriyi yapabilecek olan eleştirmenin geniş bir kültüre, eleştiri yaptığı alanla ilgili bir felsefeye, desteksiz atmamak için dikkatli olmaya ve daha birçok özelliklere sahip olması gerekir. Bir eserin bütünü yerine sadece parçalarda takılıp kalmak eleştirmeni zor duruma düşüreceği gibi eleştiriden bekleneni de zayıflatır. Çünkü böyle durumlarda bir ağacın en güzel meyvelerinin içinden sadece çürüklerinin aranıp bulunarak ağacın dallarında bulunan bütün meyvelerinin çürük olduğu gibi çarpık bir kanıya ulaşma garabeti ortaya çıkar.
Eleştirmen, özellikle yazarın “uzmanlık alanı” olan bilgisiyle ilgili eleştiri getirme yetkisini kendinde görüyorsa o da hedefteki konu hakkında en az yazar kadar bilgi sahibi olmalıdır. Böyle bir donanımla eleştiriye yaklaşmalıdır. Yoksa eleştirmenin durumu çok komik olur. Kaş yapacağım derken göz çıkarması da kaçınılmaz hale gelir. Hatta düştüğü bu komik durumun farkında da olmaz. Bu gruba giren eleştirmenler aynen kuşa uçuşunda hatalar olduğunu söyleyen bir sürüngen durumuna düşerler.
Eleştirmenin bilgisi, kültürü, objektifliği, tutarlılığı, eleştirideki ilkeleri veya ölçütleri gayet açık ve anlaşılır olduğunda yaptığı eleştirilerden yararlanılabilir. Ancak bu yararlanma mesela şairin, eleştirmenin şiire yönelik kuvvetli veya zayıf, kırıcı ya da tamamlayıcı, ufuk açıcı veya kapayıcı ve benzer eleştirilerini kendi kişiliği üzerine almaması ile gerçekleşebilir. Yoksa bu yapılan eleştirileri kişiliğine yönelik bir eleştiri gibi algılarsa işte o zaman eleştiriye katlanmak söz konusu olmaz.
Belki her insanın övgüden hoşlandığı gibi bunun tersi olarak eleştiriden de hazzetmediği gerçeğine hep dikkat edilmelidir. Ancak burada durum biraz daha farklıdır. Çünkü kişiliğe yönelik övgü, eleştiri veya yergi doğrudan bireyin öz benliğini etkiler. İşin içerisine bazı psikolojik etkenler girer. Olmaması gereken kişiliğe yönelik eleştiri eserden çok üreteni öne çıkarır. Böyle bir yaklaşımda “eleştiriye katlanmak” diye bir durumdan bahsetmek, bir beklenti içerisinde olmak zor kabul görecektir.
Her eleştiriyi sessizce dinleyenin, eleştirilen eserin sahibinin kendisini tasdik ettiğini sanan eleştirmenin hali çok üzücü ve düşündürücüdür.
Dinleyenin, konuşandan daima bir adım ilerde olduğunu fark edemeyenlerin en belirgin hatası haddi aşmakla görülür. Esere yönelik olması gereken eleştirinin sınırı kişilik sınırlarını işgal ederse buna ancak haddini bilmezlik denir. Eleştiride, eleştirmenin “Sen” diye başlayan ve “ senin gibiler hep böyle yapıyor” diye devam eden cümleleri haddini bilmezliğin dik alasıdır. Artık eleştirmen de, eleştiri de bu noktada beklenen rolünü terk etmiş olmaktadır.
Tarihten beri eleştiri ve eleştirici-eleştirmen pekiyi karşılanmamıştır. Ancak haddini bilen eleştirmenlerin sanata, düşünceye, bilime büyük katkıları olduğu gerçeği de inkâr edilemez. İnsanlık kültürüne katkıları olan bu sevimli eleştirmenleri selamlamadan geçebilir miyiz?
Bilimsel anlamda bir eleştiri kültürü oluşturmak için, sosyal hayatın her alanında daha başarılıyı, daha güzeli, daha gelişmişi sağlamak için eleştiri de eleştirmen de gereklidir. Çünkü eleştirisiz, hep onaylayıcı, hamasi nutuklar atan sloganlara ilgi ve beğeni göstermeye devam edilerek toplumun nereye varıldığı görülüyor. 

Yorum

Kemal Tatar (doğrulanmamış) Per, 15 Eylül 2022 - 11:56

İhsan bey
Sizi canı gönülden kutluyorum. Özel sayıya ayrı bir tat katmış yazınız. Eleştiri yazarın sanatçının direncini kurmadan beslemeli onu. Selamlarımla

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.