Kültürsüz ve Sanatsız Siyaset
İhsan Kurt
Yıl 1973. Cumhuriyetin 50.yılıydı. Kutlamak için yapılan birçok etkinlikler içerisinde yayınlar da yapılmıştı. Özellikle her ilin il yıllıklarının bu yıla özel ve güzel baskılarla çıktığını hatırlıyorum. Bu yıllıklardan birkaçı elime geçmiş, edindiklerimin dışında birkaçını da inceleme fırsatı bulmuştum. Bu yıllıklarda o yörede yetişmiş olan insanlardan bahsederken bu kişilerin çoğunluğunun siyaset adamları, bürokrasinin çeşitli basamaklarında çalışmış kişiler olması dikkatimi çekmişti. Oysa o illerde şair, yazar, bazılarında da düşünce ve bilim adamları da vardı. Açıkça söyleyeyim liseyi bitirdiğim o genç yaşımda bu yaklaşıma içerlemiş, kendi kendime de çok kızmıştım. O zamandan bu zamana aradan yarım asır geçti. Eski çamlar bardak oldu diye düşünürken pek fazla birşeyler değişmediğini gördüm. Gerçi 1984 romanının yazarı Orwell’ın “siyasetçilerin cehaleti çağımızın belirleyici özelliklerinden biridir” diye yazmış olduğunu okumuştum ama pek dikkate almadan geçtiğimi yaşadığım bir olaydan sonra daha iyi anladım. Yine bir gün Başkentin önemli bir kitapevinde otururken zamanında Devlet Bakanlığı yaptığını bildiğim bir kişi içeri girdi. Kitapçıdan İbni Sina, Türk Tıp Tarihi gibi kitapların olup olmadığını, Amerika’da okuyan çocuğuna göndereceğini söyledi. Kitapçı bizde yok dedi ama ben sabırsızlandım. Beyefendiye aradığı kitapların Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlandığını, orada bulunabileceğini söyleyerek yardımcı olmak istedim. Bir zamanların siyasetçisi, Devlet Bakanı “O kurum nerede?” diye sorunca önce aklım, sonra dilim tutuldu. Şaşırmıştım. Kitapçının tarifinden sonra gitti ama bende yıllarca biriken sorun yeniden canlanmıştı. O zaman işte dedim böyle kişiler yörenin yetiştirdikleri arasında yer alıyor ama o yöreden yetişen kültür, sanat adamları adı bile anılmıyor. Galiba ileriki yıllar daha sorunlu olacak gibi görünüyor demiştim. Keşke yanılmış olsaydım fakat bu günleri gördükçe yanılmadığımı anlıyorum.
Yahya Kemal de zamanında benzer sorundan rahatsız olmuş olacak ki “Her kimsenin kendi âleminde padişah olduğu bir iklim varsa sanattır. Yazık ki bizde şimdiye kadar sanat çoğunlukla bir amaç değil bir araç oldu. Türk yazarları şan peşinde değil, şöhret peşinde koştular. Onun için de hikâyede Balzac, tiyatroda Şekspir, nesirde Michelet yetişeceğine elçi, vali yetişti” cümleleriyle toplumsal sıkıntıyı dile getirmiştir. Benzer sorunu Mustafa Baydar 1960’larda Falih Rıfkı Atay ile yaptığı söyleşide “Bizim siyasi partilerimizde umdeler mi yoksa şahsiyetler mi müessirdir veya daha ağır basar, niçin?” sorusuna Falih Rıfkı şu cevabı vermiş: “Bizim siyasi partilerimizde şahsiyetler daha ağır basar. Sebebi henüz kuvvetli fikir cereyanlarının ayrı ayrı siyasi partilere şahsiyet verecek ve cemiyeti bu partiler arasında şuurla bölüştürecek seviyeye varmamış olmamızdan ibaret.” Anlaşılacağı gibi ne olursa olsun siyasette kültür ve sanatın önemi, gerekliliği ve ihtiyacı dönemin şair ve yazarları tarafından da vurgulanmıştır.
Artık sosyal medyada, internet ağlarında şimdi yörelerimizin internet siteleri yer alıyor. Fakat işaret ettiğim bakış açısında, özellikle küçük il ve ilçelerde bir kıpırdama, bir değişikliğe rastlanılmadığı görülüyor. Elbette yöreye, ülkeye hizmet edenlerin hepsi de önemli, anılmaya değer. Lakin bunların içinde sanat, düşünce, fikir ve bilim adamları hala neden gereği kadar önemsenmiyor? Bu soru bende yıllardır tekrarlanıp durdu ve çoğu zaman bireysel sorunlarımdan da öne çıktı. Öyle ki artık dayanamadım ve bu konuyu biraz irdeleyelim derken bu yazı ortaya çıktı. Ama konu sadece benim yazdığım sınırlılıklar içerisine sıkıştırılamaz. İlgili uzmanlık alanlarının bu konuyu araştırmaları, gerçekçi verilerle sorunu aydınlatmaları da beklenir.
Siyaseti; toplumun ortak çıkarlarını, ihtiyaçlarını dikkate alan, belirleyen ve yöneten bir faaliyet, Politikayı da siyasetin uygulama alanı olarak düşünüldüğünde bunların içinde kültür ve sanatın yeri ve önemi konusunda da birçok şey söylenebilir. Siyaseti devlet işlerine katılma, devlet etkinliklerini belirleme, devlet, ülke ve insan yönetimi olarak tanımlayanlar da vardır. Siyaset ve politika, insanların demokratik anlayış içerisinde bir arada yaşamasını sağlayan, sağlaması gereken temel unsurlardandır. Ancak, siyaset ve politika, sadece rasyonel ve pragmatik birer araç değildir. Aynı zamanda, insanların biriktirdiği kültürel ve sanatsal değerlerini, kimliklerini, duygularını ve hayallerini ifade ederek yansıtan birer ifade biçimidir, yaşama tarzıdır. Tam da burada sağlıklı bir toplumun sağlıklı ve gerçekçi yönetiminde kültür ve sanat unsurları öne çıkar.
Birçok tanımı yapılan Kültür, aynı zamanda insanların ortak dilini, tarihini, geleneklerini, inançlarını, alışkanlıklarını, değer yargılarını ve yaşama biçimlerini de oluşturan bir kavramdır. Sanat ise, insanların kültür birikimlerini zenginleştirici, yaratıcı ve estetik bir şekilde ifade etmesine olanak sağlayan bir eylemler bütünüdür. Kültür ve sanat, insanların kendilerini tanımasına, anlamasına ve geliştirmesine yardımcı olur. Yani insanın davranışlarına, düşüncelerine, insani ilişkilerine, kendileşmesine ve efendileşmesine yol açar, ışık olur. Bu durumda kültür ve sanat, insanların farklılıklarını kabul etmesine, saygı duymasına ve diyalog kurmasına da katkıda bulunan gelişimsel bir değerdir.
Dikkat edildiğinde yaşadıklarımızdan, yaşatılanlardan da çıkarılacağı gibi Kültürsüz ve sanatsız bir siyaset ve politika, insanların sadece maddi ve çıkar odaklı birer varlık olarak görülmesine sebep oluyor. Bu şekilde sürdürülen kültürsüz ve sanatsız siyaset gerçekçiliği değil hamasiliği öne çıkarıyor. Çünkü bu anlayışın söyleyeceği, yapabileceği bir şey olmadığından hakikatler yerine hamasilikle siyaset yapmayı kârlı sayıyorlar. Bu durumlar, siyaset ve politikanın insan onurunu, haklarını, özgürlüklerini ve sorumluluklarını ihmal etmesine, hatta yok saymasına neden oluyor. Tarihi gerçekler, uygulamalar da göstermiştir ki kültürsüz ve sanatsız bir siyaset ve politika, insanların birbirleriyle iletişim kurmasını, işbirliği yapmasını, toplumsal sorunlara ortak çareler, çözüm yolları oluşturmasını engelliyor. İçi boş olan, sahici temellere dayanmayan, sadece günü kurtarma peşinde olan siyaset ve politikanın toplumda kutuplaşmaya, çatışmaya, şiddete ve baskıya sebep oluyor. Neticede de toplumun tamamı bütün kurum ve kuruluşlarıyla, eğitim, adalet, sağlık, ekonomik sorunlarının artmasıyla zarar görmekten kurtulamıyor. Siyasette sadece iyi niyet, güzel vaatler, hamasi söylemler tek başına yetmiyor. Bunların içinin doldurulması için bilime, kültüre, sanata da ihtiyaç olduğu bunlarsız siyasetin uzun süre yürütülemeyeceği de çok iyi bilinmelidir.
Kültürsüz ve sanatsız bir siyaset ve politika, her şeyden önce toplumun sorgulamasını, insanların eleştirel düşünme yeteneğini, üretime fırsat tanıyacak hayal gücünü, yaratıcılığını, özgür ve özgün fikir üretme kapasitesini köreltir. Bu anlayışla kitleler çözümsüzlüğe, çaresizliğe doğru sürüklenir ve bunu bir kader gibi kabullenir. Bunu fark eden siyaset kendini yenilemediği gibi çözüm odaklı, yenilikçi, atılımcı, gelişimci olmaz. Kültürsüz ve sanatsız siyaset ve politika toplumun değerler bilincinin çürümesine sebep olur. Kısa zamanda insanların ruhunu, duygusunu, heyecanını ve tutkusunu aşındırır, yardımlaşma, kaynaşma, konuşma, dinleme, anlaşma, empati yapma gibi insanca değerlerin yitimine sürükler. Bu durum, sadece siyaset ve politikanın sıkıcı, monoton, sıradan ve anlamsız bir hal almasıyla kalmaz, siyasetçilere güvensizliği de birlikte getirir, toplumda bundan zarar görür. Oysa hukukçu Sıddık Sami Onar “Medeni dünyada büyük inkılaplar fikir hareketlerinden doğar, siyasi mücadeleler fikirler etrafında cereyan eder… Fikir hareketlerine ve muayyen fikirlere dayanmayan mücadeleler ise kapı kullarının ve halklarının, zümrelerin menfaat ve ihtiras boğuşması olmaktan ileri gidemezler ve hayatın bir tezahürü olan yaratıcılık ve yapıcılık vasfından mahrum kalırlar” ifadesiyle doğru bir tespit yapmıştır. Bu demektir ki siyasetteki olumsuzlukların sebeplerini işaret edilenlerde, yani fikir yoksulluğunda, kültürsüzlükte aramak doğru olur.
Kısacası, kültürsüz ve sanatsız bir siyaset ve politika, insanlığın değerlerini, potansiyelini ve geleceğini tehdit eder. Bazen kültür ve sanat yetmediği durumlarda olur. Özellikle kültür ve sanat bilinci yoksa hangi diplomaları ve unvanları almış olursa olsun yapılan siyaset yine kof olacaktır. Bu nedenle, siyaset ve politika, kültür ve sanat ile uyumlu, özümsenmiş, amaçlardan biri haline getirilmiş ve bütünlüklü bir şekilde yürütülmelidir. Siyaset ve politika, kültür ve sanatın tarihi köklü birikiminden, deneyiminden, çeşitliliğinden, güzelliğinden ve anlamından yararlanmalıdır. Siyaset ve politika, kültür ve sanatın katkısıyla, insanların daha mutlu, daha barışçıl, daha adil, daha özgür ve daha yaratıcı bir toplum oluşturmasına hizmet edebildiği sürece asıl amacını yerine getirmiş olacaktır.
Toplumda Sanat kitabının yazarı Ken Baynes “kültürün değerli nesnelerin durağan bir topluluğu değil, daha çok bir gereç olduğudur… Bir kültürün toplamı elbet onun bireysel parçalarından daha büyüktür; ama o ancak insanların eylemlerinde ve imgelemlerinde canlandığında gerçekleşir ve var olur” der. Ancak bunun için siyasetin yöneteceği toplumun kültürel değerlerini ve bu değerlerdeki özü sahici olarak benimsemesi, savunması, politikasının amacı yapması gerekir. Pratikte ve kısa zamanda, klasikleşmiş bir deyimle vatandaşa her gün balık vermek mümkün. Yani yıldan yıla ücretlerde artırma da yapılabilir, ara sıra bayram harçlığı da verilebilir. Bu tür politik uygulamaların politikacılara/yöneticilere bağımlılığı getirdiği bir gerçektir. Oysa balık tutmayı öğretmek gerekir ama bunu bazı siyasi anlayışlar gerçekçi olarak ne kadar benimser, uygulamasına alır? Bu pek olası değildir. Çünkü onlar da bilir ki balık tutmasını bilenler bağımsızlığı da tatmış olur.
Anlaşılıyor ki kültürsüz ve sanatsız politikalar, siyasetçiler toplum tarafından daha çok öne çıkarılıyor, övülüyor, önem veriliyor. Temelinde bilim, kültür, sanat bulunmayan siyasetin toplum sorunlarına gerçekçi çözümler üretemediğinin fark edilmesi gerekiyor. Kültürsüz siyasetin/siyasetçinin hep hayal kırıklıkları yaşatması, ümit bağlananların çoğu defa boş çıkması siyasete olan güveni de gittikçe zayıflatıyor. Kısaca İdeologsuz ideolojilerden ne kadar bahsedilirse, kültürsüz/sanatsız siyasetten de ancak o kadar bahsedilebilir.
Yorum
Üstadım İhsan bey…
Üstadım İhsan bey
Bilgilendim ve etkilendim. Yazma yerinize hayranım. Başarılı bir dönem olsun. Teşekkürler Zorbatv.com
Yeni yorum ekle