Barselona Ünlüleri

Turizm

Barselona Ünlüleri

Kolomb, Gaudi, Picasso,

Miro, Chagall, Dali

 

RAMBLES CADDESİ’NDE CANLANAN HEYKEL

Barselona’nın sevimli ve kalabalık caddesi Rambles, Endülüs halk müziği Flâmenko’dan kuklaya dek her türlü gösterinin merkezi.

Pingpong topu gibi bir oraya, bir buraya bakarken yarı çıplak bir insan heykeliyle burun buruna geliveriyoruz. Heybetli caddeden birkaç fotoğraf çekip heykele geri döndüğümde gözlerime inanamıyorum. Heykelin elindeki mızrak yön değiştirmiş. Az önce heykel, sanki savunmadaydı da birdenbire saldırı pozisyonuna geçivermişti.

İspanyol sıcağı, insanı işte böyle çarpıyor olsa gerek; mızrağa da yön değiştirir; daha da uzun kalırsanız bakarsınız heykeli bile canlandırır. Derken, sonunda işte o da oluyor ve heykele can geliyor. Artık, hadise, ne İspanyol, ne Katalan sıcağıyla açıklanabilir halden çıkıyor. Heykel, ileriye uzatmış olduğu mızrağı şaşkın bakışlarımız altında geriye çekiyor ve yeniden kaskatı kesilip enginlere bakar oluyor.

Hayli sokak gösterileri izlemiştik ama “heykel taklidi” yapan insana ilk kez rastlıyorduk. Hep müzelerde “insan heykeli” mi göreceğiz, bu kez de “heykel insan” ile karşı karşıyaydık. Biraz izleyince mızrağın yön değiştirmesinin sırrına vâkıf oluyoruz. Önündeki kutuya bırakılan her bahşişle birlikte “heykel insan” pozisyon değiştiriyordu. Bu “heykel insan”ın anne ve babası, konu komşunun “oğlunuz ne işle iştigal ediyor?” sorularına ne cevap veriyorlardır acaba, diye düşünmeden edemiyorum. “Kalabalık saatlerde Rambles Caddesi’nde heykellik yapar.” nasıl bir yanıt olurdu ki?

KOLOMB: HİNDİSTAN VE ÇİN’E NİYET, AMERİKA’YA KISMET

Rambles Caddesi sonunda, Barselona’nın sembolü olan ve 1888’e tarihlenen Kristof Kolomb heykeli ile karşılaşıyoruz. Yaklaşık altmış metre yüksekliğinde olduğundan, yakından fotoğraflamanın olanağı yok bu heykeli. Sütunun içindeki bir asansörle heykelin tepesine çıkılabiliyor gerçi, ama bize kısmet olamıyor maalesef.

1492’den başlayarak on yıl içinde Amerika kıtasına dört inanılmaz yolculuk yapan Kolomb, yeni toprakları Hıristiyanlaştırma arzusuyla yanıp tutuşan Kastilya Kraliçesi İsabel ile yaptığı anlaşma gereği, gezi boyunca keşfettiği ada ve toprakların genel valisi ve yöneticisi unvanlarını taşıyacaktır. Ayrıca, bulunan altın, inci, baharat gibi değerli ürünlerin onda birini alacaktır.

O dönemde Amerika kıtasının varlığı bilinmediğinden Çin’e ulaşmayı düşünen Kolomb, Büyük Han’a yazılmış bir mektup yanı sıra, Arapça ve İbranice bilen bir çevirmeni de beraberinde götürür. Doğu yerine sürekli batıya giderek Hindistan’a ve Çin’e ulaşmayı hayal etmektedir. Bu nedenle de, çıktığı kara parçasının Marco Polo’nun anılarında geçen adalar olduğunu zanneder. Oysa farkına varmadan yeni bir kıta keşfetmiştir Kolomb. Yanındaki Arapça ve İbranice bilen çevirmenin, Amerikan yerlileriyle yapılan görüşmelerde ne denli bir katkısının olduğu ise hayli şüpheli doğrusu...

İspanya’ya dönüşünde, bir soylunun onuruna verdiği yemek sırasında Kolomb’a, keşfinin önemi konusunda itiraz edilir ve “Hiç de zor şeyler değil yaptıkların. Düşünmek yeterliydi.” denilir. Bunun üzerine Kolomb sofradakilerden, tabaklarındaki yumurtayı dik durdurmalarını ister. Hiç kimse bunu başaramayınca, Kolomb önündeki yumurtayı alır, kabuğunu hafifçe tabağına vurup dik durdurur ve şöyle der: “Bu hiç de o kadar zor bir şey değil doğrusu, düşünmek yeterliydi.”.

5 BİN KİLO ALTIN VE 12 BİN KİLO GÜMÜŞ BİLE YETMEZ

Kolomb’un yeni kıtayı keşfinin ardından, Amerika yerlilerinin öldürülüp kentlerin yağmalanması akıl almaz boyutlara ulaşır. 1532 yılında Peru’ya çıkan İspanyol komutan Pizarro, “Eşsiz İnka” unvanını taşıyan İnka İmparatoru Atahualpa’yı Tanrı’ya inanmaya davet eder. Beyazların tanrısının sesini duymak için İncil’i kulağına götüren İnka İmparatoru, “Bu kitap konuşmuyor.” diyerek İncil’i yere bırakır. Bu, onun son özgür davranışı olur ve Pizarro silahsız İnkaları kılıçtan geçirip Atahualpa’yı hapseder. Onun hayatına karşılık da hapsedildiği yeri doldurabilecek kadar altın ve gümüşü İnkalardan talep eder.

5 bin kilo altın yanı sıra, 12 bin kilo da gümüş getirilmesine karşın İspanyol komutan sözünü tutmaz ve İnkaların kutsallıkta Güneş Tanrısı’na eş gördükleri “Güneş’in Oğlu” İnka İmparatoru’nu gözünü kırpmadan öldürtür. Okuma yazması dahi olmayan Pizarro’nun altı milyon nüfuslu bir imparatorluğu yüz seksen kişi ile fethetmesi hâlâ tarihin en şaşırtıcı askeri olaylarından biri olarak kabul edilmektedir. Zalimliği ve hilekârlığı dillere destan olan Pizarro aynı zamanda da dindarmış. Rivayetlere bakılırsa, ölürken yere kendi kanıyla bir haç çizmiş ve son sözleri “İsa” olmuş!..

Yeni Kıta’nın fethinden kısa bir süre sonra, yerli halkın nüfusu katliamlar ve Avrupa’dan gelen salgın hastalıklar nedeniyle inanılmaz bir hızla düşmeye başlar. İspanyol ve Portekizliler, bu kez de maden ocakları ile tarım alanlarında zorla çalıştırmak üzere Afrika’dan köle getirirler. 1500’lü yıllardan, köleliğin kaldırıldığı 1850 yılına dek üç buçuk milyonu aşkın Afrikalı kendi topraklarında köleleştirilip Brezilya’ya getirilir.

Tarım alanlarında akıl almaz koşullarda çalıştırılan kölelerin yaşam süresi yedi yılı geçmez. Acımasız yöntemler uygulamaya konmuştur. Kaçmaya çalışan köleye verilen ceza bacaklarından birinin kesilmesidir.

GAUDİ, PİCASSO, MİRO, CHAGALL, DALİ

Katalonya Ulusal Sanat Müzesi’nde, Hıristiyanlıkla ilgili dini fresk ve tabloların ağırlıkta olduğu ilk bakışta hissedilebiliyor. İlk Hıristiyanlara yapılan zulümleri konu alan tablolarda, Hıristiyanlar testereyle ortadan ikiye biçiliyor, kazanlarda kaynatılıyor, gözlerine çekiçle çiviler çakılıyor.

Olimpiyat Köyü’ne kısa bir ziyaretten sonra, modernist mimar Gaudi’nin yarattığı, dünyada eşi benzeri bulunmayan Güell Parkı’na yöneliyoruz. Bir kazancının oğlu olan Gaudi’nin 1926’da ölümüne dek yirmi yıl süreyle oturduğu iki katlı pembe ev, kendisinin ve yakın çalışma arkadaşlarının eserleriyle dolu.

Dev bir mamut heykelinin bulunduğu bir başka parktan geçip Modern Sanat Müzesi’ne ulaşıyoruz. Gaudi’nin son derece ilginç sandalye tasarımlarını da gördükten sonra bir pîr-i fânide bu derece yetenek birikimi karşısında şaşkınlığımızı gizleyemiyoruz.

Gaudi’den sonra, sıra bir başka dâhinin yapıtlarına geliyor. Otuz odalı Picasso Müzesi’nde, ünlü sanatçının ilk dönem ürünlerinin yanı sıra, pek bilinmeyen seramik eserlerini de izliyoruz heyecanla. Ancak, müze içinde ne video, ne de fotoğraf çekimine izin verilmesi biraz neşemizi kaçırıyor doğrusu. Bir sergide, Picasso’nun resimlerinden bir şey anlamadığını söyleyen bir bayanı, dâhi sanatçı, kendisini tanıtmaksızın “Üzülmeyin hanımefendi, kuşların seslerinden de bir şey anlamıyoruz.” diye yanıtlamış.

İspanya İç Savaşı sanata ciddi biçimde damgasını vurur. Picasso’nun en ünlü yapıtlarından biri olan “Guernica”, Bask bölgesindeki Guernica kentinin 1937’de Franco’yu destekleyen Alman Nazi uçakları tarafından bombalanmasını konu alır. Miro da iç savaş sırasında Picasso gibi Paris’e yerleşmiş Franco karşıtı cumhuriyetçi ressamlardandır. Katalanlar Picasso, Miro, Chagall, Dali ve Gaudi gibi dünyaca ünlü sanatçılarıyla gurur duyduklarını her fırsatta belirtiyorlar…

Sagrada Familia Kilisesi’ni daha uzaktan görür görmez, mimarlık dehası Gaudi’nin en önemli eserinin bu kilise olduğuna hiç şüphemiz kalmıyor. Rivayet o ki, ünlü sanatçı sanatını icra ederken iki şeyden esinlenmiş. Bunlardan biri, Rus mimari tarzının soğan başlı kubbeleri, diğeri de Kapadokya’mızın peri bacaları imiş...

Gerçi Gaudi, 1926 yılında bir tramvayın altında can verdiğinden bu kiliseyi bitirmek ona kısmet olmaz, ama 1883’te üstlendiği eserin tüm tasarımını yapan o. Kilisenin sadece birisi bitirilmiş olan üç cephesi Hz. İsa’nın üç özelliğini simgeliyor. Katalanlar, dâhi sanatçılarına son görevlerini yerine getirir ve mezarını en ünlü eseri olan Sagrada Familia (Kutsal Aile) Kilisesi’ne yerleştirirler.

Tıpkı, 1789 İhtilalından sonra Fransa’da olduğu gibi, İspanya İç Savaşı sırasında da kiliselere duyulan nefret o dereceye ulaşır ki, Barselona’daki büyük kiliselerin hemen tamamı yağmalanır. Dokunulmayan kiliselerden biri, Barselona Katedrali’dir diğeri ise Sagrada Familia Kilisesi...

TİBİDABO VE ŞEYTANIN VAADİ

Tibidabo Kilisesi’ni görmek için kentin dışına çıkıp asansörle dağ tepelerine tırmanmamız gerekti. Kentin en yüksek yeri olan Tibidabo’nun adı şeytanın Hz. İsa’ya vaadinden geliyor.

Matta İncili’ne göre, Şeytan İsa’yı çok yüksek bir dağa çıkarıp ona tüm görkemleriyle dünyanın bütün ülkelerini gösterir ve şöyle der: “Yere kapanıp bana taparsan, bütün bunları sana vereceğim”. “Bütün bunları sana vereceğim” sözcüklerinin Latince’si “tibi dabo” olduğundan Barselona’nın en yüksek tepesine kurulan bu muhteşem kiliseye “Tibidabo” adı verilmiş. Kilisenin bulunduğu yüksek tepeden uzaklara baktığımızda, dünyanın bütün ülkelerini göremiyoruz belki ama Barselona’nın tüm görkemini içimizde hissediyoruz.

Kilisenin çıkışını ifade etmek üzere, hem Katalanca “sortida”, hem de İspanyolca “salida” yazılmış olduğu dikkatimizi çekiyor. Katalan kimliği kilisede de ifadesini bulmuş anlaşılan.

BİLİM MÜZESİ’NDE ELİMİZİ ÜÇ MİLYON KEZ BÜYÜTÜYORUZ

Tibidabo dönüşü, Bilim Müzesi “Museu de la Ciencia”yı ziyaret ediyoruz. Çok ilginç bir teknoloji sayesinde, elimizi üç milyon kez büyütüp derimizin en ücra köşelerinde seyahatler ediyoruz. Dünyamızın geçirdiği değişimi, üç milyar yıl öncesinden başlamak üzere Bilim Müzesi duvarlarına resmetmişler. Duvarda, Newton’la ilgili bir yazı dikkatimizi çekiyor:

“Doğa ve doğanın kanunları gecenin karanlığında gizliydi.

Tanrı Newton’u yarattı ve her şey ışığa kavuştu.”.

Foto Galeri

Yorum

Şükran Şahin (doğrulanmamış) Pt, 15 Ocak 2024 - 11:45

Murat bey, kefiyle okudum, Barselona yazısı bu ünlüler olmadan olmazdı. İyiki varlar, ufkumuzu açtılar. Sizde güzel anlatmışsınız.Teşekkürler Tebrikler.

Elif Koçan (doğrulanmamış) Pt, 15 Ocak 2024 - 13:41

Yaxunızla İspanyaya bir kere daha gitmiş kadar oldum. Sürükleyici ve öğretici yazınız için teşekkürler. Bilmediğim konular hakkında bilgilendim.

Ferudun Babacan (doğrulanmamış) Pt, 15 Ocak 2024 - 14:28

Elli ülkeyi gezmek ve gezdirmek,
Yıllarca anlatmak kime nasip olur?
Murat Bey, bu açıdan, hem ses rengi, harika anlatımı ve esprili hale getirmesi ile, yazdığı kitaplar ve çektiği belgeseller ile unutulmaz eserler bırakmış bir bilge kişiliktir.

Ahmet Doğanay (doğrulanmamış) Pt, 15 Ocak 2024 - 16:14

Muratcığım çok güzel ve bilgilendirici bir yazı olmuş emeklerine sağlık paylaştığın için teşekkürler

Cevdet (doğrulanmamış) Pt, 15 Ocak 2024 - 16:29

Barselona'yı görmemiş ve ünlülerini bilmeyen biri olarak yazılanları büyük bir mutlulukla okudum. Kutluyoruz.

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.