Karşılıksız Aşkın Dev Bir Şairi: Ahmed Arif
Kemal ASLAN
Ahmet Arif’i ilk olarak 1973 yılında Hasretinden Prangalar adlı şiir kitabından tanımıştım. Cem Yayınevi’nden kaçıncı baskısı olduğunu unuttuğum kitabını defalarca okumuştum. Kitaba önsöz yazan Veysel Öngören’i1980 yılında Diyarbakır’da tanıma olanağım oldu. Ahmet Arif’i ilk olarak Cem Yayınevi’nin 10’uncu kuruluş yılı dolayısıyla Sinematek’te düzenlenen toplantıda gür sesiyle okuduğu şiirleriyle tanıdım. Salondaki herkes gibi ben de derinden etkilenmiştim. O dönem etkilendiğim iki şairden biriydi. İlki Nazım Hikmet diğeri ise o. Şiirini okurken devleşiyordu adeta. Onun Leyla Erbil’e aşkını okumuştum. Ancak ona yazdığı mektupları geçen hafta okuyabildim. Üstelik İş Bankası yayınlarından çıkan Leylim Leylim adıyla ilk olarak 2013’te yayınlanan kitap da bugüne kadar 33 baskı yapmış. Hasretinden Prangalar Eskittim ise ilk yayınlandığı 1968 yılından bu yana Cem Yayınevi’nde 43, Everest Yayınlarında 56, Metis Yayınlarından 22 baskı yapmış durumda. Şiirlerinin çoğu bestelendi eylemlerde etkinliklerde kitleler tarafından seslendirildi. Ahmet Arif, bir dönemin ruhunu kendine has üslubu ve özgünlüğüyle aktarmıştı. Yüreği Kızılırmak’tan geçen herkes onun şiirlerinden etkilenmiştir. Onun şiirleriyle sevdalısına seslenmiştir. Kadim Anadolu’nun öfkeli sesini, döneminin cılız proletaryasına güçlü bir biçimde eklemlemiştir.
Şiirlerindeki hakikat mektuplarında da ortaya çıkıyor. Ben sanatçıların yazdıkları mektupları okumayı severim. Mayakovski’nin LiliBirik’e yazdığı mektupları okuduğumda henüz 18’indeydim. Mektuplar özel sesleniş ifadesini içerdiğinden Mayakovski’nin arzu nesnesine yönelik bazı ifadelerini o yıllarda anlamamıştım. Sonra Kafka’nın Milena’ya yazdığı imkânsızlığın farkındalığı ile yazıldığından derin keder içeren mektupları okuduğumda etkilenmiştim. Sonraki yıllarda Milena’nın ne yazdığını merak ettim. Tıpkı Leyla’nın Mecnun’a nasıl sesleneceğini, ne diyeceğini merak ettiğim gibi.
Bu kitapta da Ahmet Arif’in mektupları var ama Leyla Erbil’in ne yazdığını ne düşündüğünü, hissettiğini pek bilemiyoruz. Çünkü o mektuplar yok. Gerçi Ahmet Arif birkaç mektupta Erbil’in ifadelerinden alıntılara yer veriyor. Ama bu ilişki ya da etkileşimi tam anlamamızı sağlamıyor.
Mektuplar 1954 -1959 yılları arasını kapsıyor. Leyla Erbil’e son bir mektubu 18 yıl sonra 15 Mayıs 1977’de göndermiş Ahmet Arif.
Mektuplarda değişen hitaplardan Ahmet Arif’in yaşadığı duygu durumunu çıkarmak mümkün. Daha çok Leylim ifadesini tercih ediyor. Daha sonraki mektuplarında “Leylâ, Zalım Leylâ”,” Leylım”, “Leylâ Canım”, “Leylâm, Merhametsiz Ömrüm”, “Leylâm Kardeş Çocuk!”, “Leylâ”, Leylâcık”, “Canım”, “Azizim Leylâ”, “Dost”, “Leylâ Dost”, “Leylâm”, Sevgili Canım”, “Canım Kardeşim”, “Canım Leylim”, Merhaba”, “Leyla Usta”, “Canım Benim”, “Çok Aziz ve Biricik Dost”, “Sevgili Can”, “Sevgili Leylâ”, “Leylâcığım” gibi hitap ifadelerini kullanıyor. Bunda kendi ruhsal durumu kadar arzu nesnesinin ona yazdığı mektupların da etkisi var. Benzer biçimde mektubun sonunda yer alan saygı ifadelerinde de benzer durumu görmek mümkün. İlk mektupta “senin” diyerek tamamlıyor mektubunu Ahmet Arif. Bu daha sonra değişiyor: Kimisinde sadece imzası yer alıyor. Ama mektupların çoğunu şu ifadelerle tamamlıyor: “Yarı parçan”, senin yine senin”, “sevgiyle”, “Selam biricik dostum”, “Selam canım, gözlerinden…”, “Gözlerinden öperim kardeş”, “Selam eder, gözlerinden öperim”, “Gözlerinden bûs eyler Arif kulun”, “Gözlerinden öperim canım. Hemen yaz.”, “Gözlerinden öperim. Çabuk yaz. Hasta düşüyorum.”, “Gözlerinden ÖPERİM. Umudum postalarda, vay beni! Beni!”, “Hasretle canım. Öperim.”, “Gözlerinden öperim. N’olur yaz.”, “İyi tatiller sevgili canım”, “Mert ve kahraman kardeşim. Hasret ile”, “Öpeyim canım”, “Yaz canım. Deliyim”, “Ahmedin”, “Seni cehennem bir hasretle öperim”, “Kulun”, “Öperim canım”, “ÖPERİM”, “İki ellerinden öperim. Yaz ruhum”. “Hasretle Öperim seni”. “Senin”. Son mektubunda ise araya giren mesafenin farkındalığı ile “Selam ve sevgiler” demiş.
Leyla Erbil, “benim tarafımda aşk yoktu” dese de ikisi arasında tanımlanamayan kavramlara sığmayan bir ilişki ve etkileşim olduğu kesin. Üstelik Ahmet Arif’in Leyla Erbil’den alıntı yaptığı “seni seviyosam, senin yerini herkeslerden başkaca ayırmışsam” diye bir bölüm var. Bu bile örtük olarak onun Ahmet Arif’e farklı bir değer verdiğini gösterir. Bu değer aşkı içerir mi? Bazen kendimize bile itiraf etmekten kaçındığımız, çekindiğimiz, inkâr ettiğimiz duyguların pençesinde kıvrandığımız zamanlarımız olmuyor mu? Bu duygularla yüzleşmek yerine bastırmayı seçmiyor muyuz? İmkânsızlığın pençesinde kıvranmıyor muyuz? Herkese başka türlü göstermeye, anlatmaya çalışmıyor muyuz? Evli bir kadının da böyle olması varsayımsal bir durum olarak akla gelebilir.
Ancak döneminin etkili şairini beslediğini bilen biri olarak Erbil’in onun insanı derinden etkileyen mektuplarından bir sanatçı olarak beslenmemesi mümkün mü? Yazmak eyleminde etkileşim, iletişim önemli. Mektupların yazıldığı dönem boyunca doğru dürüst yüz yüze biraya gelme olanağı bulamamış iki kişi var karşımızda. Biri zorunlu sürgünde, mahpus yatıyor, işkence görüyor, yokluk ve yoksullukla mücadele ediyor. Diğeri şehir değiştiriyor.
Zamane gençlerinin zor anlayacağı bir durum var. Zihniyle, bedeniyle, ruhuyla, beyniyle, yüreğiyle her şeyiyle bir aşkı tutkuyla yaşayan biri Ahmed Arif. Zorlukların, aşılamayacak koşulların farkında. Ama onun kimliğinin şekillenmesinde ruhunda izi olan Leyla Erbil’i kaybetmek istemiyor. Üstelik sevdiği kadının sonradan evlenmesine rağmen tutkusu, arzusu eksilmiyor artıyor.
Bir sevdanın nakış gibi insanın içine nasıl işlediğini Ahmed Arif’in mektuplarından anlıyorsunuz. O, sevdanın her halini kızgınlığı, öfkeyi, nefreti, hüznü, kederi, iliklerine kadar işleyen yokluğun acısını, özlemi ruh verdiği satırlarıyla ortaya koyuyor.
Mektupları da şiirleri kadar etkili. Zaman zaman argo hatta küfürlü ifadeleri de yer alıyor mektuplarında Arif’in. İçindekini saklayan, örten biri değil. Sevdiği karşısında çırılçıplak olmayı göze alıyor. Zaman zaman tartışmalar nedeniyle küskünlük, kızgınlık olsa da karşılıklı telafi etme yollarını buluyorlar. Aralarındaki güçlü ilişki uzun süre kopmalarını önlüyor. Bir insanın sevme yeteneğinin nasıl ortaya çıkabileceğini bu mektuplarda görebiliyorsunuz.
Karşılıksız da olsa bir aşkın yarattığı, güçlendirdiği bir şair olarak karşımızda duruyor Ahmed Arif. Haydar Ergülen’in yazdığı gibi o da hangi kadından şair olduğunu biliyor. Şairler, onlara ilham olan kadınlarıyla, yaşayamadıklarıyla benzer duyguları yaşayacaklara sesleniyor. Şairin dramı da kederi de belki de burada…
Yeni yorum ekle