Meliha Yıldırım’ın Ankaralı Yazarları Abdullah Ataşçı Söyleşisi

Edebiyat

Meliha Yıldırım’ın Ankaralı Yazarları

 

“Geçmişin ve günümüzün zaferleriyle değil enkazlarıyla derdim.

Zafer bir aldatmaca, enkaz ise hakikat.” A. Ataşçı

 

Abdullah Ataşçı Söyleşisi

 

 

MELİHA YILDIRIM

 

- Merhaba,Abdullah Ataşçı. Uzun zamandır yazıyorsunuz. Buyoğunçalışmanın ve emeğinizinkarşılığı“Yara Bende” adlı romanınız ile 2019 Attila İlhan Roman Ödülünü-Everest Yayınları, 2018- ve geçtiğimizEylül ayında son romanınız “Meryem’in Çiçekleri” ile80. Yunus Nadi Roman Ödülünün sahibi oldunuz. -Everest Yayınları, 2024- Öncelikle tebrik ederim. Bir yazara mutluluk veren en güzel armağan. Bu iki önemli ödüle de giden edebiyat yolcuğunuzu düşünürsek ne hissediyorsunuz yazarken? Korku mu, mutluluk mu ya da kendinizi o ana mı bırakıyorsunuz?

Çok teşekkür ederim. Yazarken çok yoğun duyguları bir arada yaşadığımı söyleyebilirim. Metne başlama arifesinde hissettiğim çoğunlukla endişeye eşlik eden tuhaf bir korku oluyor. Bu korku bazen öyle güçleniyor ki metne başlasam bile bitiremeyeceğim düşüncesine sürüklüyor beni. Başladıktan ve epey yol aldıktan sonra hazzın nüveleri beliriyor ve bu duygu metinle aramda bir eşitlik durumu yarattığından cesaretim artıyor. Yine de ne kadar yol almış olursam olayım bazı anlarda önceki korku yeniden kendini gösterebiliyor. Yani sürekli değişen olumlu ve olumsuz duygular söz konusu. Bir de elbette yazdığınız metnin konusu da duygularınıza yansıyor. Bazı metinleri yazmak hakikaten keyiflidir ama bazı metinler, her ne kadar peşinden sizi sürükleyen cümlelerin hazzını yaşasanız bile anlattığınız meselenin acıklı tarafı hep daha baskındır. Mutlu olmanıza imkân yoktur yani.

- Toplumsal ya da günlük olayları kolaylıkla kurguya çevirebiliyor musunuz? Yoksa sizin konularınız, yazmayı düşündükleriniz hayatın akışından başka şeyler mi?

Sanırım ben, ‘bu rezil dünyaya düştüm bir kere, elim kolum bağlı oturmamalıyım’ gibi bir düşünceyle yoğrulduğumdan, tamamen bıçak sırtı denilebilecek konuları seçiyorum. Onları kurmacaya dâhil etmek pek kolay olmuyor. Geçmişin ve günümüzün zaferleriyle değil enkazlarıyla derdim. Zafer bir aldatmaca, enkaz ise hakikat. Hakikati yazmanın hem çok zor hem de çok daha değerli olduğuna inanıyorum. Buna karar vermişseniz konuya uygun bir dili ve kurguyuyaratıyorsunuz nihayetinde. Daha doğrusu, metin bir noktadan sonra yazarına gideceği yönü gösteriyor zaten.

- İlk yazmanız gerektiğine nasıl ve ne zaman karar verdiniz, sizi tetikleyen ne oldu?

Sanırım sevdiğim yazarlar kadar hayatımda değer verdiğim insanların da etkisi oldu bunda. Sevdiğim yazarların sahici coşkusuna kapıldığım anda yazmaya başladım, diyebilirim. İlk metinlerimi, metin demek belki de doğru değil, çalakalem yazılarımı lisedeyken yazdım. Öğretmenlerimin ve arkadaşlarımın beğenisine karşın yazmanın asıl büyülü tarafını çok daha sonra keşfettim.

- Bize edebiyat yolculuğunuzu ve kitaplarınızı anlatır mısınız?

Her edebiyat yolculuğu okumakla başladığına göre ben bu yolculuğa biraz geç başladım. Okumayı sınıf tekrarının ardından ilkokul üçüncü sınıfta sökebilmiştim çünkü. Kelimelerin gerçek anlamda büyülü olduğunu da kitaplarda gördüm sonrasında. Beni büyülü dünyasına çağıran ilk yazar Kemalettin Tuğcu’ydu. Ardından Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Jack London, Steinbeck ve Dostoyevski… Bende yazma arzusunu ilk ateşleyenlerin onlar olduğunu söyleyebilirim. İlk öykümü lisede yazdım ama uzun bir zaman, üniversiteyi bitirene kadar bir daha öykü yazmadım. Öğretmenliğe ilk başladığım yıl, Diyarbakır’daki öğrenciler bu defa, çocukluğumdaki yazarlar gibi beni şaşırtıp büyülediler ve Sığ Suyun Balıkları adlı ilk öykümü onlara baka baka yazdım. O ve sonrasında yazdığım öyküleri Remzi İnanç’a gösterme cesareti buldum tuhaf bir şekilde da beni yüreklendirmekten geri kalmadı, onun aracılığıyla yazdığım ilk öyküler dergilerde yayımlanınca yazmak konusunda daha iştahlı oldum. O yıllarda dergiler çok kıymetliydi. Bir şekilde dergilerde görünmeden kitap yayımlatmak pek kolay değildi. Ömrümün en güzel telefonlarından birini 2005 yılının Ağustos’unda, Doğan Kitap’tan aldım. Dosyamı beğendiklerini, basacaklarını ve İstanbul’a beklediklerini söylediler. Böyle başladı yazdığım kitaplarla yolculuğum… Hiç kuşkusuz ilk basılan kitabın zorluğu ve heyecanı bambaşkadır. Sözüne güveneceğiniz insanların sizi görmesinden daha kıymetli ne olabilir ki…

- Yazmayı hayatın içinde düzenli bir şekilde yapabiliyor musunuz?

Mümkün olduğu kadar okumaya ve yazmaya çalışıyorum. Remzi İnanç, bana hep “Okumak nasıl ki okumayı çoğaltıyorsa, yazmak da yazmayı çoğaltıyor. Yırtıp atsan bile her gün yazmaktan asla vazgeçme,” demişti. Bu sözünün kıymetini hep bildim. Okumadan ve yazmadan yaşamak nasıl olur, hiç bilmiyorum.

- Ankara’da olmak sizin için özel bir anlam ifade ediyor mu?

Ankara’ya ilk kez geldiğimde on sekiz yaşındaydım ve buradan bir an önce kurtulmak istemiştim. Bu şehir her anlamıyla soğuktu çünkü. Sonra bir insanı seviyorsunuz. Onu sevince şehir de birden güzelleşiyor. Ankara’da şimdi çok sevdiğim, bir araya gelmekten büyük mutluluk duyduğum insanlar var. Böyle olunca şehrin bir parçası oluyorsunuz ve ondan ayrılmak artık mümkün değildir. Benim için Ankara şimdi böyle bir şehir.

- Eserlerinizde, okurun kendisinden bir şeyler bulduğu meseleler var. İnsana dokunan, kendi sıkıntılarını düşünme fırsatı veren bir taraf var sizin yazdıklarınızda. Bunun nedenini neye bağlıyorsunuz?

Yazdıklarıma söylenceler, masallar, rüyalar girse de hakikatin her şeyden önemli olduğuna inananlardanım. Bunu yaparken okuduğum metinlerde de aradığım gibi “sahicilik” duygusunu takip etmeye çalışıyorum. Sahici olanın yani içtenlikle yapılmış her şeyin değeri er geç bilinir, diye düşünüyorum. Yazdıklarımın okuyucuda bir etkisi varsa bence bundan kaynaklanıyordur.

- Aklınızda yazmayı düşündüğünüz ama beklettiğiniz konular var mı? Bunu öykülerimde, romanımda anlatmalıyım dediğiniz ya da onu hemen yazar mısınız?

Hem çocuklar hem de yetişkinler için yazmak istediğim pek çok metin var. Bunları hemen yazmak mümkün olmuyor ne yazık ki. Hayat gailesi, koşuşturmalar, memleketin ve dünyanın gidişatı, beklenmedik gelişmeler, ekmek kavgası en çok önemsediğiniz şeyleri bile bekletebiliyor ne yazık ki… Ne olursa olsun, yazmaktan başka çıkış yolumun olmadığını bildiğimden yeni bir metne başlamak için sabırsızlanıyorum.

- Sizinle Ankara Öykü Günleri’nde ve edebiyat dünyası içinde çeşitli etkinliklerinde karşılaşıyoruz. Yıllar içinde gözlemlerinizi bize anlatabilir misiniz? Sizin için değişen ne diye sorsam. Ya da her şey aynı mı sizin için? 

Şunu çok net söyleyebilirim: Her şey eskiden daha güzeldi. Ankara Öykü Günleri ya da edebiyat etkinlikleri bugün de önemli elbette ama yirmi, otuz yıl önceki heyecan bugün artık yok. Pek çok güzel şey gibi o heyecan da biraz törpülendi, solgunlaştı sanki. Aslolanın yazmak olduğunu biliyorum, onun heyecanın yerine hiçbir şey geçemez.

Abdullah Bey çok teşekkür ederim içten yanıtlarınız için.

Sorularınız için ben teşekkür ederim.

 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.