Ropdöşambır ya da Rende

Edebiyat
Ropdöşambır ya da Rende

Ropdöşambır ya da Rende

Ne zaman eski eşyalarla dolu, teknolojik makineler yerine geleneksel alet edevatın kullanıldığı bir evde kısa süreliğine de yaşasam aklıma “ropdöşambır sendromlu” toplum yapımız gelir. Yani Diderot’un o meşhur hikâyesi…Şöyle ki Diderot, neredeyse bütün hayatını yoksulluk içinde yaşamıştı. 1765 yılındaysa kızı, evlenme kararı almıştı. Ancak Diderot, çeyiz masraflarını karşılayamayacak kadar fakirdi. Maddi sıkıntıları olsa da yazar, o zamanın en kapsamlı ansiklopedilerinden biri olan Encyclopédie’nin kurucu ortağı ve yazarıydı. Bu nedenle de iyi tanınıyordu. Tam da bu sıkıntıyı yaşadığı sıralarda, Rus İmparatoriçesi Büyük Catherine, Diderot’a kütüphanesini hatırı sayılır bir para karşılığında satın almayı teklif etti. Söz konusu teklif, onun maddi sorunlarını bir anda ortadan kaldırdı. Yazar, kütüphanesini sattığı parayla kızını evlendirdi ve kendine de ödül olarak kırmızı bir sabahlık aldı. Ancak hayatını değiştirecek bütün sorunlar bu andan itibaren başladı…

Diderot’un kırmızı sabahlığı çok güzeldi. Fakat o kadar gösterişliydi ki onun diğer eşyalarının arasında şıklığıyla dikkat çekiyordu. Evin genel havası bozulmuştu, artık her şey yazarı rahatsız etmeye başlamıştı. Bu bütünlük gereksinimi Diderot’ta, eşyalarının tümünü iyileştirme arzusu oluşturdu.

Böylelikle eşyalarını da yeni sabahlığının gösterişine uyumlu hâle getirmeye karar verdi. Çok geçmeden, yeni bir duvar halısı, yeni tablolar, yeni koltuklar, yeni bir sandalye, gardırop, ayna, yeni bir çalışma masası ve pahalı bir saat alarak bütün daireyi tamamıyla değiştirdi. Ancak bir daha hiçbir zaman eski sabahlığı ile olduğu kadar mutlu olmadı… Yeni yazılar yazamadı, doğallığını ve üretkenliğini de kaybetti.

İşte bu olaydan sonra 1988 yılında Antropolog Grant McCracken, bahsi geçen bütünlük arzusunu ve bu arzunun satın aldığımız şeyleri nasıl şekillendirdiğini tanımlamak için Diderot Etkisi terimini kullandı. McCracken’in savunduğu görüş, sahip olunan şeylere münferit olarak bakmaktan ziyade, eşyalarımızın kişiliğimizi ve toplumdaki yerimizi yansıtıyor oluşuydu. Ve bu yüzden de çoğunlukla, DiderotEtkisi’nin gücüyle bir araya gelen eşya kümelerinde boğuluyorduk. Diderot Etkisi, yeni bir mülk/mal edinmenin genellikle daha fazla yeni şey edinmenizi sağlayan bir tüketim sarmalı yarattığını ifade eder[1].

Ben de bu etkinin insanı tüketim toplumunun bir parçası yaptığına inanıyorum. Zira aslında basit bir rende ile salata yapılabilecekken gidip sözüm ona birkaç işlem yapabilen bir mutfak robotu almak, sonra elimizle hamur yoğurabilecekken gidip hamur yoğurma makinesi almak; hızımızı alamayıp kahveye ayrı çaya ayrı makine almak, şuna ayrı tencere buna ayrı tava derken bütün bu cihazları muhafaza edebilmek için mutfak dolaplarını yenilemek vs. vs. vs. Sonu olmayan bir yenileme serüveninin içinde kayboluyoruz gibi geliyor… Halbuki herhangi bir yazlık evin küçücük şirin mutfağında da kahve yapılabiliyor, çay demlenebiliyor; çeşit çeşit yemek hazırlanabiliyor. Hem de basit bir rende, birbirlerinin sırtıyla bilenebilen bıçaklar ve birkaç tabak çanak ile… Üstelik, daha önce o araç gereci, eşyaları kullanmış olan insanların hatıralarını hayal etme zevki ve kim bilir o küçük, eski, şirin mutfakta nelerin konuşulduğunun merakı ile…

Evet, maalesef toplumumuz “ropdöşambırsendromlu”dur. Bütün büyük günahların bir kereye mahsus sanılan bir tecessüs ile başlaması gibi bir kez o kırmızı sabahlığı giyiverip sonrasında bütün hayatımızı şık, albenisi yüksek ve hiç de lüzumlu olmayan bu kıyafete uydurma gayretine vakfetmiş gibiyiz… Öyle ya makineleşmenin dahi maksadı aştığını ve toplumsal hafızanın talan edildiğini dahi göremez olmuşuz. Ta ki zaman zaman, bu sabahlıklarla dalıverdiğimiz sonsuz uykumuzdan bizi uyandırıp neşeli ama buruk bir günaydın misali ihtiyacımızı gideren “rende, sarımsak ezici ve doğrama tahtası” gibi nesnelerle karşılaşıncaya dek!

 

Dr. Seda Artuç Bekteş

 

[1] Bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/Didero_Etkisi

Yorum

Mukaddes Bulut (doğrulanmamış) Sa, 23 Ocak 2024 - 14:16

Demek ki bugün bize biçilen tüketim rolünü hakkıyla oynayışımızın nedeni de belki; ropdöşambır gibi aslında hiç de bize ait olmayan bir tüketim malıyla başlayıp ardından da domino taşları gibi yıkılışımızı durduramayışımız.

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.