Anlamak Üzerine...
Fahri Atasoy
Felsefenin temel amaçlarından birisi şüphesiz anlamaktır. Anlamak zihinle yapılan bir eylemdir. Anlama eylemine bir varlığı, bir konuyu, bir nesneyi düşünme odağı yaparak başlarsınız. Felsefe bu sebepten problemler ile ilerler. Anlamak için yöneldiğimiz her konu bir felsefe problemi olarak kabul edilebilir. Felsefenin alanı bu bağlamda son derece geniştir. Örneğin “müzik nedir”, “tarih nedir”, “modernleşme nedir”, “güzellik nedir” soruları düşüncenin konusu olduğunda birer anlama problemidir. Bunları çoğaltmak mümkündür. Burada anlama ile düşünme örtüşür. Anlama eylemi aynı zamanda bir düşünme sürecidir. Ezberleme süreci değildir.
Felsefenin kurumsal olarak ilk ortaya çıktığı dönemde düşünme konusu “doğa” olarak seçilmiştir. Anlamak istenen problem “doğanın arkhesi nedir” sorusu ile belirlenmiştir. Filozoflar, bu soru üzerine düşünerek doğanın gerçekliğini anlamaya çaba göstermişlerdir. Bu bağlamda “üzerine düşünmek” anlamanın en önemli ilkesidir. Felsefe geleneği bize düşünmeyi örnekleriyle öğretir. Maksat filozofların görüşlerini ezberlemek değil, nasıl düşündüklerini öğrenmektir. Düşünmeye ve anlamaya hepimizin ihtiyacı olduğu açıktır. Anlama sürecini merkeze alan bir hayat insanı insan yapar, insanlığı ortaya çıkartır.
Arkhe problemi üzerine düşünmek ve doğanın sırlarını anlamaya çalışmak insanoğluna felsefenin, mantığın ve bilimin yolunu açmıştır. Muhtemeldir ki Eski Yunan Doğa Felsefesi öncesinde de bu çaba vardır. Yazılı kayıtlarda bir gelenek haline geldiği ve insanlığa mal olduğu için bu dönem hareket noktamızı oluşturmaktadır. Amaç düşünmeyi ve anlamayı örneklerde görebilmek ve hayatımıza katabilmektir. Anlama amacı olmadan yapılan etkinliklerin birçoğu boş ve anlamsız çabalar sınıfına girer. Ezberleme yöntemi bunun en çarpıcı örneğidir. Anlamanın zıddı ezberlemedir.
Sözlükte ezber kelimesi “Bir metni veya bir sözü eksiksiz tekrarlayabilecek biçimde akılda tutma” olarak tanımlanmaktadır. Ezber hepimizde papağan kuşunu çağrıştırır. Papağanlar anlamını bilmediği kelimeleri tekrarlayabildiği için konuştuğu zannedilir ama anlamlı bir konuşma söz konusu değildir. İnsan bir metni veya sözü sadece tekrar etmez, aynı zamanda üzerinde düşünerek anlamaya çalışır. Anlama çabası göstermiyorsa problem oluşur. Bu problem maalesef tarihte de günümüzde de çok yaygındır. Toplumların gelişmesini doğrudan etkiler. Anlamı olmayan ezber bilgiler kimseye bir fayda sağlamaz.
Anlama eylemi ezberciliğin zıddı olduğuna göre aralarındaki farkı çok iyi görmek gerekir. Bu farkı mesleğimiz üzerinden verecek olursak daha çarpıcı olur. Ülkemizde üniversiteler sistemli formasyon eğitimi verir. Biz de hem öğrenci, hem asistan, hem hoca olarak bu sistemin içinde olduk. Konuyu “anlama” üzerinden vermeye çalışan hocalardan çok istifade ettik. Ama tam zıddı örnekleri de çok gördük. Hatta kamuoyunda ülkemizdeki eğitim sisteminin “ezberci eğitim” olduğu kabulünü pekiştirecek gözlemlerimiz oldu. Olmaya devam ediyor.
Ezberciliğe bir örnek öğrenciliğimden: “Sosyoloji sertifika derslerinden birisinde hoca oturduğu masada notlarını yavaş yavaş okuyor ve biz öğrenciler hızlı hızlı not alıyoruz. Sınav günü geliyor ve yazdırdığı yerden satır satır ezberlenmiş olmasını beklediği tarzda sorular soruyor. Doğal olarak ezberi kuvvetli arkadaşlar konuyu anlamasalar da yüksek notlarla geçiyorlar. Benim gibi ezber özürlü olanlar bütünlemeye kalıyor, sonra zorla da olsa ezberleyip yüksek notla geçiyor.” Felsefeyi, sosyolojiyi, tarihi, ekonomiyi, psikolojiyi ezberletip yüksek notlar verince anlaşılmasını sağlayacağını zanneden var mıdır bilmiyorum ama bunun yapıldığının çok örneklerini verebilirim.
İkinci örneğim mantık dersinden. Mantık dersinde ezber olur mu diye düşüneceksiniz ama en âlâsı olduğunu söyleyebilirim. Mantık aslında düşünmenin bilimidir. Mantık eğitimi almak normalde düşünme eğitimi almaktır. Biz bunu bile ezbere çevirebiliyoruz. Mantığın temeli Eski Yunan döneminde atılmış. Sokrates her şeyi akıla indirgeyince düşünme üzerine düşünme de başlamış oluyor. Kavramlar, önermeler, çıkarımlar ile çalışan insan zihni bir anlamda çözümlenmeye çalışılıyor. Bunu ilk olarak yapan Aristoteles ve mantığın kurucusu olarak kabul ediliyor. Kendisinden sonra Aristo otorite olarak kabul ediliyor ve mantık hakkında yazdıkları ezberlenme yoluna gidiliyor. Ezberlemenin kolay olması için de Latince bazı kelimeler sembol olarak kullanılıyor. Örneğin A + A + A biçimindeki geçerli bir kıyası kolay ezberleyebilmek için “barnaba” kullanılıyor. Bir başkasında A + I + I biçimindeki bir kıyas için “farii” kelimesi sembol olarak kullanılıyor. “Farii” rahmetli babamın bana hitabı olduğu için iyi öğrendiğim sembol oldu. Diğerlerini hatırlamıyorum ve hatırlamak istemiyorum. Anlamadığınız bir bilgiyi ezberleyince bizim eğitim sistemimizde sadece sınıf geçersiniz.
Ezber konusunda dini bilimlere hiç girmeyeceğim. Bu konu çok tartışılacak ve masaya yatırılacak boyutta içeriklere sahip maalesef. Dilimizde atasözü haline gelmiş “benim oğlum bina okur, döner döner yine okur” sözü ezberciliğin en çarpıcı örneğini oluşturur. Dinde esas olan vahiyden gelen bilgi olmasına rağmen bu alanda düşünmeyi yasaklayan tavırlar, anlamı bilinmeden ezberlenen dualarla kılınan namazlar, adeta kimse anlamasın diye sözde Arapça bilen ve böylece kutsanan bir zümre dinin anlaşılması önündeki engellerden bazısı.
Anlama eylemi düşünme ile işe başlamayı gerektirir. Düşünen birey merkeze aldığı düşünme objesi (problemi) hakkında etraflı bilgilere ihtiyaç duyar. Bu bilgileri elde etmek için çaba sarf eder. Kendisinden önce üretilmiş bilgileri mutlaka değerlendirir ve kullanır. Her şeyi kendisi çözmeye ve anlamaya çalışmaz. Mevcut bilgiler üzerinden hareket ederek değerlendirme yapar. Bu süreç anlamının en büyük yardımcısıdır. İnsanlığın elde ettiği birikimi kullanmaktır. Her bilgiyi tekrar süzgeçten geçirip doğruluğunu kontrol etmektir. Böylece farklı zihinlerin farklı zamanlarda ve mekânlarda yakaladığı bilgiler doğrulandığında daha güçlenir, yanlışlandığında elenir. Bu süreç insanlığın günümüze kadarki ilerlemesinin sırrını oluşturur. Anlama çabası insan bilgisinin artmasına ve insan düşüncesinin genişlemesine yol açar.
Anlamak için bir konuya, bir probleme, bir metne yönelmek odaklanma gerektirir. Zihninizin düşünme merkezinde o konuyu nesne haline getirdiğinizde artık yan etkilerden kurtulursunuz. Bir bütünlük içinde odaklandığınız konuyu çözmenizin ve anlamanızın yolu açılır. İnsan zihni çoğu zaman birden fazla odaklanmayı sürdürür ama fazla dağınıklığı kaldırmaz. Zihin bir konuya odaklanamazsa üzerinde hassasiyetle düşünemez ve konuyla ilgili diğer bilgiler arasında bağ kuramaz.
Mantık önermeler arasında bağ kurarak düşünmeyi sürdürür. Bir konuyla ilgili farklı bilgiler arasında kıyaslama yapılarak özdeşlik ve çelişme ilişkisi kurulur. Birbirini destekleyen bilgiler birlikte kullanılırken, birbiriyle çelişen bilgiler ayıklanır. Tutarlı bir bütünlük yakalanmaya çalışılır. Gerçeklik alanıyla zihindeki kavramsal çerçeve uyumlu hale getirilir. Zihninizde daha önceden yer almış bilgiler ve yeni karşılaştığınız bilgiler birlikte değerlendirilince anlama süreci daha verimli olur. Anlamak için çok yönlü düşünmek ve ilgili bilgilerle bağlantı kurmak gerekir. Hiçbir konu etrafındaki diğer gerçekliklerden tamamen soyut değildir.
Anlama eylemi için ilk şart sistemli düşünmektir. Düşünme esnasında konuyu anlamanın yolu odaklanmaktan geçer. Konu ile ilgili bilgi temeli ne kadar fazla olursa anlama o kadar başarılı olur. Bir konuyla ilgili bilgi temeli yeterli olmayan birisinin düşünerek de olsa o konuyu anlayabilmesini beklemek boşuna olur. Bilgiler önermelerle ifade edilir ve anlama olması için aralarında mantıklı bağlar kurmak gerekir. Birbirine uygun olanları onaylamak, uygun olmayanları ve çelişenleri ayıklamak anlamaya giden yolu güçlendirir. Herkesin her konuyu anlaması beklenemez. Günümüzde ihtisaslaşma ve insanlığın bilgi birikimi arttığı için sınırlı alanlarda yoğunlaşmak ve anlama için çaba sarf etmek daha işlevseldir. Nihayet insan sınırlı bir varlıktır. Etrafa rol kesmek için “mış gibi” yapmanın gereği yoktur.
Yorum
İNORGANİKTEN ORGANİĞE
Fahri Atasoy hocanın iddialı yazısını okurken birçok yerinde gülümsedim. Acı bir gülümseme bu!
Neden?
Felsefe gibi ihtişamlı bir alanda kalem oynatıyor, tuşlara basıyorsanız komik olmama, komik duruma düşmeme kriteriniz olmalı çünkü "felsefe bilimin anasıdır".
Metinde geçen ve sonu "dır, dir" gibi kesin kanılarla biten onlarca cümle mevcut. Mevcudiyetinin anlamı nedir diye sorarsak "yazarın birikimi veya düşüncesine GÖRE MANA" sonucuna/başlangıcına ulaşırız.
Haydii. Kafalar karıştı yine :)
Şuradan devam edelim: Yaşamın kaynağı nedir? Tabii bu sorudan önce "yaşam nedir" sorusu var ama onu geçip direkt bu soru ile devam edelim. Soru çok güzel. Harika. Müthiş. Etkileyici. Zorlayıcı. İnsanı bir ŞEYLER yapmaya/bulmaya itiyor. AMA örneğin Karl Marx gibi sinsi bir provokatörün eline düşmüşseniz; "ideolo olmayan felsefe felsefe değildir" diyerek felsefeyi katledebilir dolayısıyla insanlık dediğimiz erdemi imha edebilir veya buna yol açabilirsiniz.
Canlılığın kaynağı inorganiğin organiğe dönüşebilmesi ortam ve yeteneğinin varlığıdır. Bilim insanları 4 milyar yıllık dünyamız tarihinin ilk 1 milyar yıllık kütle, yoğuşma, atmosfer oluşumu aşamalarından sonra su, güneş, volkanik mineraller ve hava gibi daha pek etkinin bir araya gelmesiyle inorganik maddelerin organikleşebildiği, kendini kopyalayan RNA dizilimlerinin hücre içi mitokodri enerji santrallerinin varlığıyla bugün atomaltına kadar vakıf olduğumuz canlılığı İSPAT ediyorlar. İlgili trilyonlarca delil var.
Felsefe "yaşam nedir" diye sormasaydı büyük ihtimalle bu kesin bilgilere sahip olamayacaktık.
Soru şu: İnsanlık yani biz, bunca kesin bilgi ve ilerlemeye rağmen -bilgi apaçık ortadayken, hâlâ neden bilmeyip, öğrenmeyip, inat edip, kendimizi ve başkalarını kandırıp, aptallaşıp veya başkalarını aptal yerine koyup YAŞAMAYA çalışıyoruz?
Erkan bey sizi acı acı…
In reply to İNORGANİKTEN ORGANİĞE by Erkan YAZARGAN (doğrulanmamış)
Erkan bey sizi acı acı gülümseten nedir anlamadım. Bilgi yetersizliğime verin. Mesele kesin hüküm bildiren ifadelerse haklısınız. Eleştiri bir metne kıymet vermek anlamını taşır. Bakın yine -dır ile biten cümle kurdum. Mantıkta bir temel ilke vardır: her önerme -dır ile biter ve hüküm bildirir. Bu yüzden gerçekliğe uygunluğuna göre doğru veya yanlış değeri taşır. Siz yine de eleştirin ama metnin dışına çıkmayın. Bir zahmet odaklanın.
Yeni yorum ekle