Godot’yu Becklerken
Bir bekçi olmak isterdim en azından bir zindanı beklemek mahkumların gözyaşlarıyla bezenen hıçkırığını prangaların metalik sesini duvarların haykırışını duymak kalktı biri, "bu mudur yani şükrün özü?" oturdu, başını sola yatırdı, "ötekinden daha iyi vaziyette olduğunu bilmenin hastalıklı rahatlığı böyle midir? "yine de bir bekçi olmak isterdim uzanıp çatı katında mertekleri saymak dokunmak tavanın ardında gizlenen yıldızlara düşlemek karanlığın kan emiciliğini açlığı, sefaleti, yoksulluğu sindirmek bir gitarın fırlayan telini alakasız bir yerde bulmak örneğin grev gözcüsü olmak şu memlekette, çöp kenarında çamura düşmüş alakasız bir külotla yüzleşmek bir ilkokul çıkışında gözden kaçırmamaya çalışmak çocukları bir -teneffüsü- bir güzele bağlamak kar göğün üstünde turuncu dağlar ardında ben senin yolunu beklemek isterdim merkezinde çatışan bir yanılgının sevmiyorsun diye söyleyemediğim hayvan gibi kıvrılan yollarda hasta olsan dalda ecel olsan nalda sevgilim döneceğin gün temmuz başında şiir yazmayı bırakıyorum işte tam zamanında…
Ozancan DERNEK
Pazar Konuşmaları; Sona Kalan Çürük Domates Hayat Çarkları Durmadan Döner
Aşağı mahallede salı pazarı kurulur, toparlanır. Yukarı mahallede perşembe pazarı kurulur, toparlanır. Başka bir yerde çarşamba pazarı, öte yerde pazar pazarı. Geriye çürük domatesler gibi kokuşmuş yaralar kalır. Dünyanın mahallelerinde kurulan pazarlar kaldırılırken, yoksullar iner şehirlere. Terk edilmiş bir savaş meydanında yaşam belirtisi arar gibi gezerler. Bir parmak hareketi, bir nefes, bir ses, bir can. Pazar meydanlarının sabahtan akşama kadar şahit olduklarıdır bu dünyanın özeti. “Derisini değiştirmeyen yılan ölür.” der Nietzsche. Pazar meydanları o kabuğu kalın, tarihi katı, vicdanı sıyrılı derisini hiç değiştirmez. Kundaktaki bebelerin kursağından çürük domateslerden yapılmış çorbalar geçerken, birileri Tanrı'nın bahçelerinden ışıl ışıl parlayan domatesleri çalar. Tanrı'nın göz yumuşu planlı çalışmasından kaynaklanır. Ellerindeki domates lekelerinin katillerin ellerindeki kan lekelerinden farkı yoktur. Onlar kürsülerinin önünde erdem ve ahlâk vaizi olmaya devam ederken, bu dünyayı çürük domateslerden yapılan çorbaların içine ufalayıp, din adamlarını girdaplandırıp, kilise çanlarını ve ezan seslerini midesine katık edip, toprak için savaşanlarla ağzını silip, sürekli birileri için ölen bizler, hayatın dışladığı kimseler, Tanrı'nın üvey evlatları, biz yoksullar. İnsanlar ikiye ayrılır; ışıl ışıl parlayan domatesleri yiyenler, ışıl ışıl parlayan domatesleri yiyemeyenler.
Ozancan DERNEK
Yeni yorum ekle