Arabesk Müziğin Sanatsızlığı

Edebiyat

Arabesk Müziğin Sanatsızlığı Üzerine

Arabesk, bir estetik tabirdir. Bilhassa mimaride başladığı şeklinde bir zannım var. “Girişik bezeme” şeklinde tanımlıyor Türkçe Sözlük…  Arap kelimesiyle hiçbir ilgisi yok. Bir sanat ekolü içine, o ekolü kabalaştıracak/bozacak/estetiklikten uzaklaştıracak tarzda ve ekol (üslup) dışı unsur katmayla oluşan deformasyona arabesk deniyor aslında. Arabesk mimarinin bir tarafı "Kalk gidelim!"derken, bir tarafı "Otur aşağı!" der... Bu, halk tabiri... Ne olduğu belli değil yani, bilimsel bir izahı yok.

Müzik terimi olarak düşünüldüğünde Arap müziğine ait icra anlayışının Türk müziğine uygulanmasıyla oluşmuş, söz ağırlıklı yorumu ifade ettiği söylenebilir. Dolayısıyla en kaliteli bir klasik musiki eserinin bazı yerlerini üslup dışı uzatma,kesme, dalgalandırma veya yutma ile arabeskleştirmek mümkün. Son zamanlarda, bazı klasik Türk musikisi sanatçıları bile okuyuşlarına arabesk katıyorlar. Üstelik arabeski bir sanat katkısı sayan zevksizler de yok değil. Musikiyi bütün incelikleriyle bilen -öyle bilirler ki hangi eser, hangi makamın; kim tarafından yapılmış, kimin katkısıyla oluşmuş; hangi sesleri pekiştirip zayıflatmakla özelleşmiş bunları dahi bilirler- koskoca sanatçılar bile maddi çıkarlar uğruna kendileriyle çelişecek icralar yapmaktadır.Para... Ah, bütün güzellikleri yakıp tüketen para!

Bu açıdan arabesk, mükemmel bir karnıyarık üzerine bir çorba kaşığı hoşaf dökmeye benzer. Ya da en kaliteli bir fıstıklı Antep baklavası üzerine pul biberi boca etmek gibidir. Onlar artık ne karnıyarık ne baklavadır. At gitsin çöpe…Ziyan edilmiştir.

Mimari ve müzik şöyle dursun, estetik anlayışı giderek olumsuz yönde değişen/ değiştirilen toplum ne yazık ki edebiyatı da arabeskleştirmektedir. Hâlbuki gerek Batı’da olsun gerek Şark’ta, medeniyetin vücut bulduğu eserlerdeki estetik anlayış asla arabesk içermez. Zira tersi söz konusu olsaydı yüzyıllardır okunan ve nesilden nesle aktarılan eserler klasikleşemezdi. Edebiyatın bilim ve sanat yönü göz önüne alındığında, edebî eserlerin estetik kaygı ile oluşturulması sebebiyle sanatsal yönünün gündeme geldiği görülür. Dolayısıyla sosyal medyanın ve edebiyata para kazanma aracı olarak bakan birtakım sözüm ona “modern zamanın okuryazar olmayan türedi yazarlarının” küfürlü şiirler (!) yazmaları; edebî yapıt olarak niteledikleri ancak tür olarak ne olduğu belli olmayan bir şeyler yazıp durmaları, üstelik bunları bazı kurum/ kuruluş/ şahıslara tahsis edilmiş dergilerde yayımlayabilmeleri Türk Dili ve Edebiyatına ihanetin tescilli icraatlarıdır. Toplumsal olarak da edebiyat açısından da terim anlamda“şahıs tip”leri bulunur. Hikâye, roman, tiyatro gibi uzun anlatıma dayalı edebî eserlerde kişi kadrosunda yer alan ve belli bir düşüncenin, topluluğun zihniyetini ve ideolojinin temsilciliğini yüklenen kişiler olarak karşımıza çıkan bu tipler: öğretmen tipi, doktor tipi, anne tipi, zengin tipi, yazar tipi olarak örneklenebilir. Dolayısıyla bahse konu kapsamda yazar tipi de aslında toplumda, bu rolü üstlenmiş kişilerden doğar. İşte, estetiğin diğer bir deyişle bedii, güzel duyunun arabeskle özdeşleştirilmemesi gereği buradadır. Güzellik göreceli bir kavramdır dediğinizi işitir gibiyim lakin göreceli de olsa estetiğin, sanatlı da olsa edebiyatın belli başlı nitelikleri bulunmaktadır. Yazar tipi deyince bu nedenle sürekli sigara, çay, kahve, alkol tüketen; arabesk müzikler dinleyip bunalıma ve karamsarlığa sürüklenen sonra da argo söyleyiş ve küfre kaçan ifadelerle bir şeyler yazıp çizen kişiler canlanmamalıdır gözümüzde. Yazar tipi, böyle algılanmamalıdır. Zira edebiyatı edebî yapan unsurlar asla bu bayağı ve kaba popülerlik değildir. Bütün sanatlar ritimden doğar, bu doğrudur. Fakat arabesk, bir ritme dahi sahip değildir. Estetiğin veya bedii güzelliğin yanından dahi geçememektedir.

Hülasa etmek gerekirse arabesk dinleyebilen bir edebiyatçıyı, Amentü’ye iman etmiş kalbim lanetlemek istemese de ona neredeyse bu derece kızgınlıktadır. Çünkü bir edebiyatçının ruhi olgunluğu, bunu şuursuz olarak reddetmelidir. Nasıl ki annesinin sütünü doğar doğmaz emen yavrunun içgüdüsel olarak yaptığı beslenme şekli tabiidir. Bu, onun bir canlı oluşunun icabıdır. Bir edebiyatçı da içgüdüsel olarak arabeskten tiksinir; tiksinmelidir.Anne memesine burnunu veya kulağını uzatmamak gibi bir hâldir bu. Estetik zevki olgunlaşmış olan gerçek bir edebiyatçı, asla arabeskin zerresine tahammül edemez, etmemelidir!

Dr. Seda Artuç Bekteş

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.