Okuma alışkanlığı ve okuma kültürü üzerine   

Deneme

Okuma alışkanlığı ve okuma kültürü üzerine   

Murat Tuncel


Sözlükler arasında bir araştırma yaptığımız zaman “okumak” sözcüğünün dar ve geniş kapsamlı anlamının açıklamasını kolayca bulabiliyoruz. Okumanın dar anlamı, kişinin okuma becerisini kazanmış olması olarak açıklanıyor. Geniş anlamı ise, “Yazıya geçirilmiş bir metne bakarak bunu sessizce çözümleyip anlamak veya aynı zamanda seslere çevirmek,” olarak açıklanmış. Ben yazılarımı yazarken, birçok kaynaktan faydalanmayı prensip edindiğim için bu yazıyı hazırlarken de çeşitli sözlüklerden yararlanmaya çalıştım. Dil Kurumu’nun sözlüklerinde yukarıdaki gibi açıklanmış “okumak” sözcüğü. Fakat Osmanlıca-Türkçe olarak 1959, 1976 yıllarında yayınlanan sözlüklerde bu başlıkta bir sözcüğe de, açıklamasına da rastlayamadım. Sanırım o zamanlarda sözcük tarayıcılarının sayısı az olduğu için sözlük yayıncıları sözlüklerinde daha az sözcüğe yer vermek zorunda kalmışlar. Ya da kutsal kitabımızın ilk emri olan “oku” sözcüğü o dönemlerde unutulmuş.
Okumak sözcüğünden yola çıkarak okuma kültürü ve ülkemizdeki okuma alışkanlığını anlatmadan önce okuma çeşitlerini belirtecek olursan şöyle sınıflandırmamız olanaklı. Anlayarak okuma, öğrenmek için okuma, hızlı okuma veya göz gezdirme. Anlayarak okuma, belirli tempo ve bilinçli okumanın adıdır. Öğrenmek için okuma ise bilimsel eğitim ve öğrenim yıllarında okuduğumuz ders kitaplarımızdaki bilgileri bildiklerimize katmak için yaptığımız okumadır. Göz gezdirme şeklinde okuma ise kökü Latince olan batılıların “intensif” okuma diye adlandırdıkları okuma şeklidir. Daha çok da bilinen konuları hızlı hatırlama ve önemli bölümleri yinelemek için yapılan okumadır. 
Her ne şekilde okuma yapmış olsak da her okumanın bir amacı vardır. Bu amaç doğrultusunda yapılan tüm okumalar okuma alışkanlığını geliştirmek ve bilgi edinmek için yapılır. Yapılan tüm okumalar da kişi ve toplumların okuma kültürünü oluşturur. Eğer çevremizde küçük bir araştırma yaparsak okuma kültürü oluşan toplumların moderniteyi yakalamış olan toplumlar olduğunu kolayca görebiliriz. Buradan yola çıkarak geri kalmış toplumların geri kalmışlıklarının nedenini kolayca tespit edebiliriz.   
Dünyadaki çeşitli toplum katmanları ve çeşitli ülke insanlarını tanıyan birisi olduğum için yaptığım araştırma ve gözlemlerde tanık olduğum en önemli husus okuyan bir toplumun bireyi olan insanların dünyaya bakış açılarının geniş, hoşgörülerinin ölçülü ve anlamlı olduğu kolayca söyleyebilirim. Okuma kültürü olmayan toplumlarda ise yaşama ve dünyaya dar açıdan bakıldığı ve hoşgörünün de ölçüsüz olduğuna tanık oldum. Böylesi toplumlar da herkes günü kurtarmanın, çarkı döndürmenin peşinde tüm bireyler. Hemen hemen hepsi de başkasına zarar vermekten çekinmiyor ve yaptığı işte kendisinin faydası ne olur onu düşünmekten başka bir şeyle ilgilenmiyorlar. Okuma kültürü gelişmiş olan toplumlar da ise, bireyci davranışlar yadırganır. Toplum kalkınması olmadan, bireyin kalkınmasının mümkün olmadığı düşüncesi yaygındır. Bulunduğunuz çevrede sizler de bir gözlem yapabilirsiniz. Çevrenizdekilerin kimisinin toplumunun kalkınmasını önemsediğini, kimisinin de “ben yükseleyim de” ne olursa olsun düşüncede olduğunu göreceksiniz. Birinci gruptakilerin yaşamlarını incelediğiniz zaman okuma alışkanlığına sahip olduklarını, ikinci gruptakilerin ise sadece yükselmelerine yarayacak bilgi kitaplarını okuduklarını göreceksiniz. 
Okuma kültürüne sahip insanlar başkalarına saygılı oldukları kadar da mütevazidirler. Onların hiçbir zaman öne çıkmak diye bir düşünceleri de yoktur. Yaşama geniş açıdan bakarak, bütünü görmeye çalışırlar. Sıradan insanlar gibi davranırlar ama bunu bilerek yaparlar. Hiçbir zaman yaptıkları işte basite kaçmazlar. Her işin öneminin ne olduğunu bilerek davranırlar. Sözün değerini bilir, her sözü yerli yerinde kullanarak, sözü yormazlar. Sözcük dağarcıkları oldukça geniş olduğu için de anlatımda zorluk çekmezler. Kendilerini ifade etmesini ve kabullendirmesini de çok iyi bilirler
Ülkemiz için bu durumu açıklayabilmemiz için günlük yaşamımızda yakın çevremizde bir gözlem yapmayla işe başlarsak, yukarıdaki niteliklere sahip insan sayısının ne kadar az olduğunu kolayca görebiliriz. Bu da okuyan insanımızın azlığını gösterir. Evet, ülkemizde de okuyan insanların sayısı az değil ama okuma alışkanlığıyla kazanılan okuma kültürüne sahip insanımızın sayısı oldukça az. Bunun birkaç nedeni vardır. Birinci ve en önemli nedeni yetişmemize yarayacak yapıtlarda seçici olmamamızdır. Çünkü ülkemizde ya birilerinin tavsiyesine göre kitap okuruz, ya anne-babamızın bizim için aldığı kitapları okuruz veya da bize verilen bir ödevi yapmak için zorunlu olduğumuz kitabı okuruz. Bu doğru bir yöntem değildir. Okuma alışkanlığı edinebilmemiz için kitabımızı kendimizin seçmesi en doğru olandır. Bu yöntem çocuklarımız için de geçerlidir. Onların kitap okuma alışkanlığını edinmesini istiyorsak onlarla birlikte kitapçıya gitmemiz ve kitap seçimini kendilerine bırakmalıyız ki, sevdiği kitabı seçmesine ve sorumluluk duymasına yardımcı olalım. Çocuk sorumluluk duyarsa aldığı kitabı da sonuna kadar okur. Bu birkaç defa tekrarlayınca da okuma alışkanlığını edinir. Buna hem kendimiz, hem de çocuklarımız için dikkat edebilirsek gelecekte okuma alışkanlığı kazanmış olan insanımızın sayısı artacaktır. Bu artışla da okuma kültürümüz daha kalitelileşecektir. 
Okuma kültürümüzü etkileyen bir başka etken de ülkemizde okuma alışkanlığı edinmemiş insanlarımızın kaleme sarılmalarıdır. Hepimizin bildiği gibi son yıllarda ülkemizde herkes kitap yazıp yayınlamaya başladı. Tabii ki eli kalem tutan herkes yazabilir. Fakat her yazan matbaada yazdıklarını bastırıp kapı kapı dolaşarak kitabını satmaya kalkışınca değerli olanlarla değersiz olanlar birbirinden ayırt edilemiyor. Hâlbuki bu yazılanlar yayınevlerinin editörleri tarafından incelenerek değerlendirilse daha kaliteli yapıtlar yayınlanır. Değersiz olanlarsa elenir. Böylece okuyucuya da değerli kitap seçmede yardımcı olunur. Fakat tüm yazanlar yazdığının bir değerinin olduğunu düşünerek bilgisayarda otomatik sayfalayıp matbaanın yolunu tutuyor.  Ayrıca böyle kısa yoldan kitaplı bir yazar olanlar kendilerinden başka da kimseyi okumuyorlar. Hâlbuki başka ülkeler de bir dosya bir yayınevinin editörü tarafından yayına değer bulunmadıkça yayınlanması olanaksızdır. 
Benim düşüncem yazan insanlar önce çok okumalılar. Kendinden önce yazanların yapıtlarını da, kendi zamanında yazanları da, okumalı ve bilmelidirler. Ayrıca edebiyat bilimini özümsemeleri de gereklidir. Hikâye ile öykü arasındaki farkı bilmeden yazmak doğru değildir. Cağaloğlu’nda bir yayınevinin girişindeki bir duvarda “Kitap mı yazdın, gir içeri,” diye bir cümleyi gördüğümde donakalmıştım. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir yazı görmeniz mümkün değildir. Yazmayı bu kadar hafife almak sanırım bizim ülkeye ait bir düşünce biçimi.
Bu kaygılı endişelerimi dile getirdikten sonra okuma ve okuma alışkanlığı konumuza dönersem, öncelikle şunu söyleyeyim ki, okuma dünyanın en zevkli işlerinden biridir. Sizi kaygılarınızdan da, kendinizden de koruyacak en güvenilir sığınaktır. Ben bir roman veya öykü okurken oradaki karakterin paltosunu giyer, onun yaşadıklarını yaşamak için kendimi iyice hazırlarım. Okumaya başlayıp karakterin dünyasına yolculuğa çıktığım o an kendi evimi, evimdeki sorunları, evdekileri bir anlık unuturum. Başkarakterle yolculuk yaparken onun hayallerine ulaşmak için bazı tuzak sorular sorar, ondan alacağım yanıtlarla da kendimin hayallerini genişletirim.  Bu benim için bir yaşam oyunu gibidir. Hem günlük sorunlarımdan arınırım, hem de yaşamla biraz da olsa şakalaşırım. İşte edindiğim okuma kültürünün bana verdiği bu fırsat, yaşamımı renklendirmem için en büyük fırsattır. Onu iyi kullanabilir, süreklilik yaratabilirsem yaşamdan da en iyi hazzı alabilirim. Eminim ki, okuma alışkanlığı elde edip, okuma kültürüyle zihnini yıkayan tüm insanlar da benim gibi okumaktan zevk alacaklardır.Okuma yaşamımızı renklendirdiği kadar da bizi düşündürüyorsa anlamlıdır. 
Okuduğumuz bir yapıt zihnimizde bir soru işareti yaratmıyor, ya da soru işaretimizin yanıtı olmuyorsa o yapıtı okumamızın anlamı ne? Bizi kendi dünyamızdan uzaklaştırmayan, didaktik kaygılarla bize bilgi empoze etmeyi amaçlayan yapıtlar zaten edebi tür dışıdır. Edebi tür dışı olduğu kadar da kalıcı değildir.  Yukarıda “okurken seçici olunuz,” serzenişinde bulunmamın nedeni budur. Ben okuma kültürümü edindiğim okuma alışkanlığına borçluyum. Yazabiliyorsam da, okuma kültürümün sayesinde yazıyorum.
                                                        -------  
 

Yorum

Kamil Kara (doğrulanmamış) Pa, 15 Ocak 2023 - 21:34

Murat beycigim naif bir insansınız. Yazılarınızı bu yaklaşımla okuyorum. Yenilerinin gelmesini bekliyoruz.

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.