Dil Eylemleri: Okumak

Felsefe

Dil Eylemleri: Okumak

 

Felsefenin dil eylemleri ile gerçekleştiğine ilişkin yazı dizisinin ikinci yazısı okumak üzerine. Felsefi okumaya geçmeden önce, okumanın kendisi üzerine birkaç kelam etmek faydalı olacaktır. Belki de okuma üzerine yapılabilecek ilk belirleme; genel okuma ile disipliner okumanın karşılaştırılarak incelenmesidir. Okuma eylemi son yıllarda daha çok insanların eğitim hayatıyla ilgili bir eylem olarak karşımıza çıkmakta. İnsanların eğitim hayatının uzaması, okumak ile eğitim arasındaki ilişkiyi daha da birbirine yakınlaştırmakta ve okumanın bu tür bir ilişki dışındaki mecrası da daralmakta. Eğitim hayatı ise okumayı, lise ve hatta belki üniversite bitene kadar eğitimin oluşturmak istediği genel okumaya, ikincisi ise belli bir uzmanlaşmayı gerektiren eğitimin sonucu olarak disipliner okumaya dönüştürüyor. Esasen genel okuma denilebilecek kavramsallaştırma okumanın kendisidir. Disipliner okuma ise bunun özelleşmiş bir biçimidir. Bu nedenle disipliner okuma zaten genel okumayı kapsar. Disipliner okumadan ilk kasıt genel okuma alışkanlıklarının okuyucuya yetmeme halidir. Bu farkındalık okuma eyleminin kendisini bir gelişime götürür. Felsefi okuma bakımından değerlendirilirse öğrenciyi yalnız bırakmamak ve kendine bir yol açabileceğini göstermek olarak düşünülebilir. Daha özele inilirse ve yine daha teknik bakılırsa genel okuma ve disipliner okuma arasındaki başlıca ayrılık okuma amacı üzerinedir. Genel okuma, genel bir kavrayış ve estetik bir keyfin izini sürebilir. Ancak disipliner okumada daha çok özel bir meseleyi bulup açığa çıkaracak hal mevcuttur. Tabi bunu yaparken felsefe gibi bir alanda serbest ve yaratıcı bir zihne de ihtiyaç vardır. Öncesinde okuyucunun kendisine ait birtakım stratejilerinin olması bu gelişime engel değildir. Aksine bir farkındalık olarak değerlendirilebilir.

Genel okuma ve disipliner okumanın ne olduğu ya da ne anlama geldiği ile ilgili çerçevenin ardından felsefi okuma diye bir iddia ile ortaya çıkmak bizi yeni bir kavramla karşı karşıya bırakır: okuma modeli. Böyle bir model var mıdır? Olmalı mıdır? soruları her daim tartışılabilir. Herkesin farkında olduğu ya da olmadığı bir okuma modeli zaten vardır. Sorunun dönüşmüş hali; herkes için böyle bir felsefi okuma modelinin önerilip önerilemeyeceğidir. Böylesi bir öneriden çok herkesin kendi felsefi okuma modelini oluşturmasına katkı sağlayan bir öneri daha makul gözükmektedir. Bu önerinin makullüğü, felsefe okurunun okuma sırasında birtakım müdahalelerde bulunabileceğinin imkanını göz önüne sermekten geçer.  Felsefe okuru, okuma etkinliğinin kendisi üzerine, okuma alışkanlıkları üzerine refleksiyon yapmalıdır. Başka okuma modellerine açık olmalı, onlarla karşılaştığında diğerlerini de değerlendirmeye tabi tutmalıdır.

Bu nedenle her ne kadar öznel bir etkinliğe katkı bağlamında önerilse de felsefe sahasında neden böyle bir model geliştirmeye ihtiyaç olduğunun altını çizmek gerekir. Neredeyse tüm dünyada felsefe, felsefe eğitimi ve eğitim felsefesi bölümleri okuma üzerine kuruludur. Ancak ülkemizde bu bölümlerin felsefi okuma üzerine yaygın bir içerik üretmemesi şaşırtıcıdır. İçerik bir tarafa, lisans düzeyinde böyle bir ders bile yoktur. Sadece kimi derslerin belirli haftalarında tali bir konudur. Ancak yurt dışında pek çok felsefe bölümünde “felsefi deneme yazma” (writingphilosophicalessay) adı altında ve benzer adlarda dersler mevcuttur. Felsefe eğitiminin henüz başında felsefi okuma eğitiminden yoksun bırakarak felsefe okurunu bir başka deyişle felsefe talebesini uçsuz bucaksız bir okyanusa salıp haydi yüz bakalım demek son derece anlamsızdır. Bir bakıma felsefi okumaya ilişkin model önerisiyle felsefe okurunun zihnini metin karşısında serbest bırakmanın engellendiği düşünülebilir. Ancak bu bir talimatname değil, strateji olarak değerlendirilmeli ve kişiselleştirilebilir olmalıdır. Felsefenin kendisinin de hem akımlar düzeyinde hem filozoflar düzeyinde beklentisi gelişmek ve yeni görüşlere ulaşmaktır. Bu açıdan değerlendirildiğinde felsefi okuma eğitimi yapmamak; felsefenin geniş hacimli külliyatı, çağlara göre değişen hem farklı hem aynı konuları, bu konular üzerine düşünme tarzları, bunları ifade etme biçimleri ve hatta farklı yazma gelenekleri karşısında felsefe okurunu zorda bırakmak anlamına gelir.

Belirtilen bağlamda bir felsefi okuma modeli önerisi ortaya koyabilmek için ve bunu okuma eylemini felsefi bir eylem düzeyinde tartışabilmek için edebiyat kuramlarından istifade edilebilir. Hatta belki de görmezden gelinmemelidir. Bu noktada felsefi okuma işini de tamamen edebiyata indirgememek gerekir. Öyle ki edebiyat kuramlarına bakıldığında; okur, yazar ve metin merkezli kuramların temelinde zaten felsefe görülür. Yani edebiyat kuramları felsefe için yeni bir alan değildir. Hatta bu kuramcıların pek çoğunun edebiyat felsefesi yaptığı da iddia edilebilir. Felsefi okuma adına bu kuramcıların değerlendirmelerini kendi bağlamından koparıp, felsefe sahası içinde dönüştürme işlemine tabi tutmak gerekir.

Metin merkezli yaklaşımlar genellikle nesnelliği temel dert olarak edinen yaklaşımlardır. Metin merkezli yaklaşım okuru bir kenara koyup metni sadece kendi içerisinde değerlendirmek ister. Metnin bağlamının dışına çıkmamak, okurun da metne katılmaması temel bakış açısıdır. Bu bakımdan değerlendirildiğinde felsefe okurunun metne katılmaması felsefenin düşünce geleneği bakımından zor görünmektedir. Yazar merkezli yaklaşımların temel düşüncesi ise yazar anlaşılmadan metnin anlaşılmayacağıdır. Bu kuram felsefi okumaya yazarın bireysel yaşamını, ait olduğu toplumu, coğrafyasını, yaşadığı dönemin özelliklerin ve hatta genel felsefesini anlamak için dikkate almak gerektiği şeklinde bir bakış açısı sağlar. Sonuncu yaklaşım ise okur merkezli yaklaşımdır. Okur merkezliliğe göre bütün anlam, metne ilişkin bütün inşa okurdadır. Yazar yazdıktan sonra işini bitirmiştir. Metin okurların zihninde her okumada tekrar tekrar yazılır. Bu yaklaşım okurun kendi okuma modelini inşa etmesi için kimi güçlü katkılar sunar. Çünkü metnin taşıdığı boşlukları görmeyi, bu boşlukların okur tarafından nasıl doldurulabileceğini anlamayı sağlar.

            Bu noktada felsefi metinlerin özellikleri üzerinde konuşmak, bu özellikleri belirginleştirmek, edebiyat kuramlarından elde etilen tartışmaları ve izlenimleri değerlendirmeye almak felsefi okuma modeli önermek için uygun bir yoldur. Felsefi metinler somutla bağlantı kurma noktasında soyutlamalarla ilerlemenin gereğini vurgular. Ve her aşamada bir felsefi metin gerçeklikle bir ilişki kurar. İlişki çok anlamlı ve çok değerli olsa da sonuçta bir tür ilişkidir. Felsefi metnin kapsamı ve boyutu dikkate alındığından ek kaynaklara başvurma gereği ortaya çıkar. Ancak yine de felsefi metin farklı kaynaklardan beslense de bir bütündür. Felsefi metinde biçim önemsiz kılınmaz, içeriğe gönderme yaptığı için ayrıca önemlidir. Felsefi metinlerin içeriğinde belirli amaçlar vardır. Kimisi bilgilendirir, kimisi problem oluşturur, kimisi problem açar, kimisi problem çözer, kimisi ikna eder, kimisi de bilgilendirir. Her felsefi metin tarihsel süreç içinde ortaya çıkmış felsefe disiplinleri perspektifini taşır. Metafizik, ontoloji, epistemoloji, aksiyoloji… Diğerleri de zaten bunları temele alır ve bir bütünlük oluşturur. Bu da felsefi metnin dizgeli bir yapıya sahip olduğunu gösterir. Bu nedenle kimi metinler birincil, kimileri de ikincildir. Filozofların metinleri birincil, otoritelerin metinleri ikincildir. Okur da bunlara üçüncü olarak katılır.

            Tüm bu değerlendirmeler ışığında bir felsefi okuma modeli sunmak mümkündür. Bu modelin öznesi okurdur. Ama okur merkezli yaklaşım da tek ölçüt haline gelemez. Yazar ve metin de dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla karma bir model tercih edilmelidir. Okur, felsefi metnin özelliklerinden hareketle soyutlamalar üzerine soyutlamalar yapan öznedir. Bunu usavurarak yapar. Esasen okurun tüm faaliyeti bu usavurmayı geliştirmek, kendi üzerinde kendisi için ne yapabileceğine odaklanmaktır. Bu nedenle okur bakış açısı olarak kendini tanımalıdır. İnanç, bilgi, önyargı, yargı, gelenek, kültür, değer, deneyim, ideoloji vb. bunların hepsi bakış açısını oluşturur. Felsefe tarihi bilgisi de bunlara dahildir. Tüm bunlar okurken faaldir. Okur bakış açısını okuma başında, okurken ve sonunda masaya yatırmalıdır. Mesela tartışmaya dayalı okuma, hakkaniyet temelini kurma, boşlukları doldurma, varsayımlar kurarak okuma, bakış açısını okumanın özel amacına matuf kılma gibi…Tüm bunlar okurun kendi yetkinlik düzeyini masaya yatırmasıdır. Yetkinlik düzeyini geliştirmek için çeşitli başvuru kaynaklarına yönelmekten çekinmemelidir. Bunlar yol göstericidir. Okurun filozof üzerindeki çalışmalarının ayrı bir önemi vardır. Okur filozofun yaşam öyküsünü dikkate almalı, ama ona indirgememelidir. Filozofun niyeti üzerine değerlendirme yapmalı, ama bunu tek metinden çıkarmamalıdır. Filozofun yöntem ve üslubuna dikkat etmeli, ama içeriğin önüne geçirmemelidir. Son olarak okur metin üzerinde çalışmalıdır. Bu çalışmanın ilki biçim, devamı ise yüzey özellikleridir. Bunun için birtakım işaretleri, metnin düzenleyici unsurlarını takibe almalı, bunların kesitlere ayrılmasına, tez argüman şeklinde bir dizilip olmadığına bakmalıdır. O yüzden filozofun metin içindeki hareket noktasını bulmalı, felsefi metnin okunmadan önceki felsefi çözümlemeleri üzerinde durmalı ve metinle yaşam ilişkisini kurmaya çalışmalıdır.

            Yolu dil eylemlerinden geçen felsefenin, okuma eylemini de kendi doğasından geçirmesi gerekir. Felsefe eğitimcilerine düşen, felsefe talebesinin okuma eylemini nasıl yapabileceği, kendisi için bir modeli nasıl geliştirebileceğini gösterebilmek için öneri geliştirmektir. Buradaki girişim bu minvalde kısa bir katkıdır. Detaylandırılabilir, detaylandırılmalıdır da. Düşünmek ile başlayan dil eylemleri yolculuğunun ikinci durağı okumak idi. Sırada yazmak ve konuşmak (diyalog) var.

 

Prof. Dr. Mehmet Ali Dombaycı

 

 

 

 

 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.