Stratigrafi

Felsefe

Stratigrafi

Saygın Unel

 

Stratigrafi; sözcük olarak da katmanlar halinde karşımıza çıkan yapılardı. Hülya Akyol bu eserinde daha felsefi aşamalarla karşımıza çıkıyor ve kadın sorununu gündeme getiriyor. Ne yazık ki söz konusu sorun, hiçbir zaman gündemden düşmeyen bir konuyken yeni yaşanmış acı bir olayın izlerini bu esere işlemiş. Sanatçı, elindeki çamurla çalışmaya başlarken anlık olarak duyduğu bir kadın cinayetinden etkilenip bu eseri ortaya çıkartmış.

Eserde katmanlar halinde bir sunum var ve en alttaki düğümler, kadına vurulmuş zincirleri düşündürüyor. Gözlerimizi yukarı kaydırınca karşılaştığımız bezemeler de kadının iç dünyasındaki lirik ritmin bir anlatımı olmuş. Sanat tarihine baktığımızda, banisi kadın olan yapılarda da genellikle süslü bezemelerle karşılaşmaktayız ve bu eserinde de sanatçı, çiçek desenleri kullanmış. Bunları hafif kabartma halinde nakşetmesi dinamik bir kompozisyon gösteriyor.

Arkeoloji ve mitoloji barındıran diğer eserleri gibi burada da arkhe üslup kullanması, özgün çalışmalarına bir yenisini daha eklerken; çivi yazısı, bitkisel motifler, geometrik formlar bütünsel bir işin yapı taşları olmuştur. En can alıcı noktalardan biri olarak da ana tanrıça kültünden göndermeler yapması. Anadolu’da koruyuculuk ve bereketin sembolü olan bulguların, günümüzde bir kadının eski eşi tarafından, çocuklarının gözü önünde öldürülmesi üzerine yapılan bir eserde kullanılması da insanlığın kötüye evrilmesini göstermektedir.

Göz hizasında bir anda kendi gözlerimizle karşılaşmamız da asla tesadüf değil. Buraya bir ayna yerleştiren sanatçı bize, bugüne bakmayı ve kendimizde neleri eleştirmemiz gerektiğini anlamamıza yardımcı olmaktadır. Bunun için kendisi; “sanat, toplumun aynasıdır” diyor. Bu belki de kendi haklarımızı savunmakla ilgili eksikliklerimizi ve yaşamımızı sorgulamamıza olanak verecek. Bana göre de; bir şeyleri düzeltmeye çalışmadığımız sürece her birimizin böyle bir cinayete kurban gitme ihtimalimizi gözlerimizle görmemizi sağlıyor. Eserin tepesine doğru çıktıkça yine süslemelerle karşılaşırken aynı zamanda kırmızı rengi de kanıksamaktayız. Uzaktan süslü püslü görünen yaşamlarımızın, kanlı bir oyun olduğunu buradan görebiliriz. Örgülü bir düğümün üzerindeki kuşlar; özgürlüğün ne kadar da ulaşılmaz gibi göründüğünü ama düğümlerinden kurtulabilen, bunun mücadelesini veren kadınların da umutla özgürlüğe ne kadar yakın olduklarını tüyler ürperten bir şekilde gösteriyor.

Enete’den Cumhuriyet’e adlı solo sergisinde son derece yoğun bir ilgi gören bu eser için Hülya Akyol; “kadın bedeninde katman katman yaşamlar; kuş sesleriyle özgürlüğe kanat çırparak başlar hayat en masum haliyle. Bir zaman sonra alevlenir bir bir düşünceler… Sonra derin bir boşluk… Ana tanrıçanın sunduğu bereketi koklar toprakta. Doğurganlığı, sürer gider yaşam çiçekleri arasında. Dudaklarından, anlaşılamayan kelimeler döküldüğündeyse susar, bekler. Gelinliğinin dantelleriyle ruhunu süsler. Kader iplikleriyle kimi zaman kilimlere, kimi zaman boğazına türlü düğümler atar. Anadolu’nun binlerce yıllık Ana Tanrıça kültünden, bugünün hiç uğruna öldürülen binlerce kadınına…” Şeklinde anlatıyor ve bu eseri, canice öldürülen binlerce kadına atfediyor.

.

 

 

Foto Galeri

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
Dergi Sayısı