İnsan Kendi Evinin Beyi Olunca...
Orta Asya'nın Büyülü Derinliklerine Yolculuk.
Yücel Feyzioğlu
Foto: Brigitte ve Frank Gorille
Uçsuz bucaksız çayırlar, orman ve bozkırlar...İç Asya’nın göklerine bembeyaz çatı kurmuş dağ zirveleri, kristal göller veupuzun ırmaklar...Kültürlerin buluşup kaynaştığı, harika renklerle dünyaya yayıldığıata ana yurdundayız. Kimilerinin tahmin ettiği gibi verimsiz bozkırlar, renksiz toplumlar yok burada. İç Asya'nın en uzak bölgeleri bile yüz yıllarcainsanları doyurmuş, Doğu ile Batı arasında kültürel alışverişin yaşandığı bir merkez olmuş. Bin Bir Gece Masallarınınilk anlatımları buradaki kervansaraylarda başlamış, gelişmiş, dört bir yana yayılmış.Birçok halk ona bir renk katmış. Bu coğrafya sadece önemli ticaret yolu değil, aynı zamanda Doğudan Batıya, Güneyden Kuzeye taşınan, birbirini etkileyen fikirlerin, hayallerin ve inançların da yolu olmuş.
Tarihi İpek Yolu: Gurbet mi Sıla mı?
MÖ. 2.yyda başlayan en eski kervan yoludur. Avrasya'nın merkezinde yatan küreselleşmiş bir dünyanın etkileyici simgesidir bu yol. İşte bu yüzden uçsuz bucaksız alanlar ıssız değil, zengin ticaret kentleri ve kervansaraylarla doludur. Sizi, geçmiş imparatorlukların estetik duygularına kapılacağınız, insan kültürünün bu muhteşem incileriyle tanıştıracağım.
Büyüleyici Bişkek, Almatı, Çimkent, Taşkent, Semerkant ve Buhara kentlerinden söz edeceğim. Amu Derya, Sri Derya ve Kara Derya’nın yazgısından etkileneceksiniz. Çiftçilerle, öğrencilerle, aydınlarla tanışacaksınız. Ayrıca Tanrı Dağları’nın nefes kesen doruklarında kar leoparlarının dolaştığı alanları göreceksiniz. Bozulmamış doğanın ortasında bir denizi andıran kristal bir dağ gölüne götüreceğim sizi. IssıkKöl (Sıcak Göl). Dağların buzlu zirveleri arasında bir göl nasıl sıcak kalır, şaşıracaksınız.
Kazakistan'ın belleklere kazınmış kültür merkezi Almatı'ya benimle seyahat edeceksiniz. Özbek, Kırgız ve Kazakların sadece mutfağının lezzetlerini tattırmayacak, aynı zamanda bu ülkelerin kendine özgü kültürünü, şarkılarını, geleneksel folklorunu ve insan sıcaklığını da göstereceğim size. IssıkKöl kıyısında çadırda yatıp, pırıl pırılyıldızlar altında benimle yemek yiyerek kuş ve kurt sesleriyle hayale dalacaksınız. Kırgızlar Berkut kanatlı kartallarını uçuracaklar. Masmavi gökyüzü sizi binlerce yıl geçmişe götürecek.
Arkaya yaslanın, yazılarımı okumaya başlayın. Yolculuğumuz başlıyor.
Ayrıldığımız yerde bin yıl sonra karşılaşırsak...
Kırgızistan başkenti Bişkek’in Manas Havaalanına güneş doğarken iniyoruz. 200 yıl Rus işgalinde kalan Kırgızistan, 31 Ağustos 1991 yılında bağımsızlığını kazanan Orta Asya’nın en eski Türk topluluklarından biridir.MÖ.’ki Çin kaynakları “yenilmez, atlı göçebe, vahşi insanlar” diye Kırgızları anlatıyor. Bir gün karşılaşırız diye bin yıl önce ayrılmıştık bu yurtlardan, şimdi dönüyoruz, hazır mısınız?
Rehberimiz Eldiyar Alibayev karşılıyor bizi. 25 yaşında genç ve sıcak bir insan. Almancası çok iyi. “Size Orta Asya'nın romantik dünyasını tanıtacağım, size tarih dolu masalsı kentlerimizi, muhteşem binalarımızı ve canlı çarşılarımızı göstereceğim,” diyor. Bir Alman grubu ile “araştırma ve inceleme programımız” çok yoğun başlıyor. Günde 10-14 saat ayakta olacağız. Otobüse biniyoruz. Önce iyi bir kahvaltı. Eldiyar bizi halkın kahvaltı yaptığı büyük bir aşevine götürüyor. Tepsilerimizi alıp sıraya giriyoruz. Ne önemi var diyeceksiniz, var. Tıpkı bizim köyde olduğu gibi çorba ile kahvaltıya başlayanlar var ve fiyatlar hepimizi şaşırtıyor, çok ucuz. Anamın pişirdiği lalangaya benzeyen SAMSA alıyorum bir tane. Dua gibi üç köşe yufka, içi et ve sebze dolu. Lezzet harika ve doyurucu. Fiyatı 60 Som, yani 18 lira. Dönünceye kadar her leziz yemekten sonra eşimle bir samsa bölüşüyoruz. İnsanlar kahvaltı edip işe gitmek için acele ediyorlar.
Sevemez kimse seni, benim sevdiğim kadar...
Kentte bir yürüyüşe çıkıyoruz. Muazzam ceviz bahçeleri içinde yer alan ve Tanrı Dağları'nın 7.500 metrelik zirvelerine bakan geniş bulvarlar kentidir Bişkek. Kırgızistan’ın başkenti. Romantik ve vahşi sıra dağlara varmadan uygarlığın son kalesi bu kenttir! Beyaz tüyleriyle kar leoparlarının kente indiği görülür.
Kent, iki bin yıl boyunca İpek Yolu üzerinde önemli bir kervansaray ve ticaret merkezi olmuş. Hâlâ öyledir. Bir satranç tahtası planına göre inşa edilen kent, uzun caddeleri, geniş kaldırımları yeşil bulvarları, kanalları ve çiçekli parklarıyla soluk aldırıyor insana. Kentin kültür merkezine doğru yürüyoruz: 1936 yılından beri sahneleri açık olan efsanevi opera binası işte karşımızda. Tiyatro ve büyük halk festivallerinin yapıldığı Ala-Too Meydanındayız (Bezekli Dağlar Meydanı). Kervansaraylar gibi inşa edilen pazar yerleri karşıda. Meclis, bir yanda, bakanlıklar diğer yanda, Sovyetler döneminden Lenin heykelinin ayakta kaldığı tek ülke Kırgızistan. Heykelin fotoğrafını çekerken karşımıza Manas heykeli çıkıyor. Manas destanını seslendirdikleri için nice insanlar milliyetçilik suçlamasıyla Stalin’e kurban gitmiş. Sovyetler dağıldıktan sonra burada ilk heykeli dikilen Manas’tır. Manas, dünyanın en uzun destanıdır. Destan beş yüz bin dizeden oluşur. Bin yıldan beri Manas’ın kahramanlığı anlatılır bu destanla. Kırgızların Kalmuklar ve Çinlilerle yaptıkları savaşları ve kendi içlerindeki mücadeleleri aktarır. Türk tarihi zaten kardeş savaşlarıyla dolu bir tarihtir. “Sevemez kimse seni, benim sevdiğim kadar” der savaşa devam ederiz. Kırgızların tarihinde önemli izler bırakmış tarihî ve menkıbevî kahramanlara ait parçalar var bu destanda. Her Kırgız bir manasçıdır. Manas’ın fotoğrafını çekmeden olur mu? Heykelin arkasında Kırgızistan ulusal müzesi var, görmeye değer.
Eldiyar bizi upuzun, dümdüz bir caddeye çıkarıyor. Ağaçlarla bezenmiş, ceviz ağaçlarından ağzınıza cevizler, kestaneler düşebilir. Çok farklı ve leziz ceviz türleri, görmediğim meyve türleri ve bademler gördüm bu kez. Bademler ikiz, bol, bolluk. Enflasyon oranı: %5.8, işsizlik oranı: %2.3, asgari ücret resmi kaynak: 600 Dolar. Batı kaynakları 220 ABD Dolar yazıyor, ama bu paraya bu zenginlik yaratılamaz. İhraç ürünleri: Pamuk, yün, et, tütün, altın, cıva, uranyum, elektrik enerjisi, küçük makinalar, ayakkabı ürünleri... Kırgızistan Orta Asya’da zengin sayılmıyor. Ancak insanlar topraktan yararlanarak iyi ve ucuz besleniyorlar, bu olayı çözdünüz mü insanlar mutlu olur, gerisi çorap söküğü gibi gelir. Ve konut olayı çözülmüş.
Eldiyar devam ediyor: “Burası Yusuf Abdurrahmanov caddesidir. O, 1933 yılında Kırgızistan Komünist Partisinin Genel Sekreteri, devlet başkanı ve daha 26 yaşındaydı. Kazakistan’da zor kullanarak toprakların birleştirildiğini, kolhozların kurulduğunu biliyordu. Kırgızistan’da da aynı yöntemin uygulanmasını istemiyordu. Halk buna daha hazır değildir diyordu. Stalin kabul etti. Ama daha sonra, 1938 yılında ülkenin en seçkin 137 aydını ile birlikte onu da kurşuna dizdi. Kurşuna dizilenler arasında Cengiz Aytmatov’un babası da vardı. Bağımsızlık kazanıldıktan sonra Bişkek’e yakın bir tepenin koynunda bu aydınlara anıt mezarlar yapılmış: ATA BEYİT olmuş adı. Cengiz Aytmatov vefat edince oraya defnedilmek istemiş. Şu anda mezarı orada. Öğleden sonra ziyaret edeceğiz. Meclis binasını, operayı, tapınakları, camiyi, geziyoruz. Türkiye buraya bir cami yaparak kentin yakasına değerli bir kolye gibi takmış. Sağlam bir cami. Caminin yanında bir de Yunus Emre Kültür evi olmasını çok isterdim. Çünkü camiye gittik dört kişi vardı ibadet eden. Ama Rusların açtığı kültür evleri dolup dolup taşıyor. Rusya’dan sanatçılar, yazarlar, bilim insanları geliyor, opera tiyatro programları yapılıyor. Her kente kurmuşlar bu kültür evinden. Halkla sıcacık ilişkileri Ruslar bu kültür evlerinde geliştiriyorlar.
Otele geliyoruz. Herkes odasına çekilip dinlenecekken ben eşimle ATA BEYİT ziyaretine gideceğim. Bekleyiş başlıyor. Efendim daha odaların temizliği bitmedi denilerek anahtar verilmiyor. Her pasaportun ayrı ayrı kopyası çekiliyor, elle formüller dolduruluyor, ayakta uyuyor grubumuz. Resepsiyona yaklaşıyorum: “Arkadaş anahtarı verin odamızı kendimiz temizleriz” diyorum. Görevli yanıt vermiyor, Eldiyar’ı gönderiyorum, yönetim bana kızar diyor. İş uzuyor. Bir de araya Ruslar gelip girmesin mi! Onlara öncelik tanıyorlar. “Faşist” Almanlara sıra mı verilir? Kızıyorum. “Yahu Ata Beyit’e, Cengiz Aytmatov’a gideceğim,” diyorum. Eşim sakinleştirmeye çalışıyor beni. Oysa taksiye atlayıp gidebilirdim. Hata yaparak bu fırsatı kaçırıyorum. Suçu başkasına atmakta üstüme yok.
Yeni yorum ekle