Yalın Renklerin Ressamı MUSTAFA ÖZKAN

Görsel Sanatlar

Yalın Renklerin Ressamı
MUSTAFA ÖZKAN
 zorbatv

 
Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dünü günü
Bana seni gerek seni
Yunus Emre
 
Heyecanla sanat  konuşmaya bayılan Mustafa Özkan’la saatlerce sohbet ettim. Ben dinledim, o konuştu. Onu tanıyabilmem, hakkında makale yazabilmem için çok çok konuşması gerekiyordu. Sanatın heyecanına kapılmış bir insanın seli andıran konuşmasıydı tanık olduğum.

zorbatv

Mustafa Özkan’ı  hiç görmemiştim, ses tonundan sel olup akan konuşmayı yanımdaymış gibi duyuyor hissediyordum. Sanatına verdiği emeği tüm samimiyetiyle dile getiren naif, bir o kadar da mert, sevgi dolu bir insan vardı karşımda. Konuşmasında dur durak yoktu, çok heyecanlıydı çok.  Sanata aşkla bağlıydı. Sanat var edendi, sanat aşktı.
Sanat hem dünyamızı hem de ruhumuzu süslüyor, sonsuz heyecan veriyor, insanı dimdik, canlı tutuyor. Sanat güzellik algımızı, zihnimizi, duygularımızı şekillendiren, değiştiren, ruhumuza tesir eden, şifa veren, kimi zaman da kışkırtandı.
Mustafa Özkan’a göre sanat; soyutun somuta dönüştürülmesi haliydi;  duyguların dışa vurumuydu. Kısaca, elle tutulması mümkün olmayan düşüncelerin  görsel  hale dönüştürüldüğü  haldi.  Bana göre de somutun, dışavurum halinde soyutlanarak anlatımıdır.
Hayat bazı şeyleri bizden gizler, her zaman görünenin dışında başka şeyler vardır.  Yaşadıklarımız ve ruhumuzla algılayıp ortaya koyduklarımız bizi anlatır. zorbatv  
Mustafa Özkan ilk, orta, lise eğitimini Ankara’da alır. Lisede sevdiği resim öğretmeniyle birlikte, gerçek resim malzemeleri ile resim atölyesinde  resim yapmaktan çok mutludur. Sonraki yıllarda sosyal bilgiler, edebiyat gibi farklı branş öğretmenlerinin resim dersine girmesi ve her yıl tekrarlanan yeknesak konularda resim istenmesinden çok sıkılır. Dersler çok sıkıcı geldiğinden resim derslerinden kaçar.
Bir gün sınıfta örgü ören öğretmeninin resmini çizer. Öğretmen sıralar arasında dolaşırken Mustafa’nın yanına gelince onun çizdiği resmi görür. Masasına çağırır, not defterine iki tane sıfır yazmasını ister. Bu kadar başarılı bir öğrencinin sınıftan kaçmasına iyice sinirlenen öğretmen, onu ikmale bırakır.
Mustafa Özkan önce Tatbiki Güzel Sanatlar Akademisi’nin  iç mimarlık bölümüne kaydını yaptırır. Bir arkadaşının ikna etmesiyle  grafik bölümüne geçer. Grafik bölümünde yazı, resim, fotoğrafçılık, illüstrasyon gibi dersler alır. Bu okulda  kıymetli öğretmenlerin elinden donanımlı olarak yetişir.
Konuşurken Tatbiki Güzel  Sanatlar Akademisi Yüksek Bölümüne ilk girdiği günlere gidiyor, okuldaki arkadaşlığı, dostluğu, birlikteliğin güzelliğini  anlatıyordu.
Grafik Bölümünü seçmesi onun için iyi olmuştur.  Üniversiteye girdiği ilk yıldan başlayarak piyasaya pek çok iş yapar, her ay ailesinin gönderdiği paradan daha çok kazanır. Bir öğrenci için çok lüks sayılacak şekilde yaşamaya başlar. Sade kendi değil, bu bölümün öğrencileri rahat yaşayacak kadar piyasaya iş yaparlar.
“Okulda sıralarımızın üzerine malzememizi koyduğumuz an, bir hafta sınıfa uğramasak bile, yoklamada ‘var’ olarak görülüyorduk. Biz sanatçı adaylarıydık. Konularımız için, sınıf dışında aradığımızı buluncaya kadar dolaşırdık. Bu serbesti özgür düşünmemizi, çok detaylı araştırma yapmamızı sağlıyordu.

zorbatv


Geçen yüzyılın 30’lu ve 40’lı yıllarında nasyonal sosyalizm döneminde Nazi rejiminin zulmüne uğrayan 80’den fazla ünlü Alman bilim adamı ve sanatçı Türkiye’ye sığınmıştı. Ünlü profesörler ve ailelerinin yanı sıra üniversitelerden genç araştırma görevlileri ve okutmanlar da geçici olarak Türkiye’de çalışma imkânı buldu.
O dönemin sığınmacılarının genç Türk bilim adamlarının ve sanatçılarının yetişmesinde payları büyük oldu. Bizler de onların öğrencileri olan öğretmenlerin ellerinde yetiştik. 1979 yılında okulumuzda bizlere yön veren Alman hocalarımız vardı. Biz onlardan sanatı öğrenirken mutlu olmayı da öğrendik.  Bu bölümde Alman Bauhaus yöntemiyle yetiştik. Diğer fakültelerdeki arkadaşlarımızı kıskandıracak bu serbesti de hocalarımızdan geliyordu. Bu öğrenme hayatımız boyunca bize yön verdi.
O yıllarda internet yoktu. Konularımızın görsellerinin fotoğraflarını çekmek için dışarıda olmalıydık. Tasarımlarımızı yaparken, günlerce neredeyse hiç yerimizden kalkmadan çalıştığımız oluyordu. Bazen basit bir hikâye için, bazen büyük bir olay için deliler gibi çalışıyorduk. Sanat biraz da delilik değil midir?
O yıllarda büyük firmaların veya sanatçıların tasarımlarına yardım ediyorduk. Onlar tasarımları oluştururken biz işin hamallık tarafını yapıyorduk. O hamallık sayesinde, sanatı öğreniyor, kendimizi geliştiriyorduk.
Yine o yıllarda elle çizimlerimizin yanı sıra, çektiğimiz fotoğrafları tabetmek ve bazı desenleri büyütmek veya küçülmek için agrandizör, resimlerimizi boyamak için airbrush tabancalar kullanıyorduk. Amacına göre çok ince boya püskürtme yeteneğine sahip airbrush tabanca illüstrasyon resim yapımında en büyük yardımcımızdı. Çok keyif aldığımız bir yöntemdi. Ürün, ucunda bulunan nozul iğne ne kadar ince olursa o kadar hassas püskürtme yapmaktaydı. Pek çok çalışmamızda kullandık.
Para kazandığımız  konular; pankartlar, tabelalar, yazlıklar için kullanılan büyük şemsiyeler ve çadırlar, kartpostallar için resimler oluyordu. zorbatv
Bir gazetenin, derginin, kitabın içinde yer alan bir metinle ilgili, onu açıklayan, somutlaştıran, süsleyen resimler, desenler hep bizim çalışma alanlarımızdı. Binlerce çizim, illüstrasyon yaptım. Yaptık. Bazen bir işin orijinalini kimin yaptığı belli olmuyordu. Kolektif çalışmalarımız da çok oldu. 
Okulumuzda sen-benden önce arkadaşlık dostluk vardı. Arkadaştık. Bugün kavramını biraz yitiren  dost arkadaşlardık.
Artistik  eylem, sanat estetik bir deneyim olarak, farklı bir düşünce işleyişine yöneldiği için yok saymayı ya da kesip atmayı öğrendiğimiz zihnimizin ifadesiz kalmış bir parçasını keşfetmemizi sağlar. Biz sanat sayesinde kendimizi keşfediyorduk.  
1983 yılında mezun olduktan sonra, uzun süre şampuan, meyve suyu sektöründeki ajanslarda  art direktör olarak çalıştım. 2000li yılların başında Kadıköy Koşuyolu’nda atölyemi kurarak resim yapmaya başladım. Çeşitli konularda bir iki yıl çalıştıktan sonra, 2003 yılında arabamla  Ankara’ya gelişlerimin birinde kış gününde Kızılay’da  arabamın kırık farı nedeniyle trafik polisi çevirdi. Kale civarını çok iyi bildiğimi bir tamircide tamir ettireceğimi söyledim.
Tamirci arabamın bakıma ihtiyacı olduğunu, işimin uzun süreceğini  söyleyince, kafede bir taraftan çayımı yudumlarken, bir taraftan da  karşıdaki evlerin desenlerini çiziyordum. O anda bin bir renkteki ışık seliyle karşılaştım. Ruhumdan çıkan ışıkla karşı karşıya gelip öpüştüler. Şimşekler çaktırdılar sanki... Beynim yandı. Ruhum bu ışıkları içine çekti. O ışıklar çizdiğim Ankara Kalesi civarındaki gecekondulardandı.  Bu gecekondu evler çocukluğumdan bu yana tanıdığım, arabamla yanından geçip gittiğim evlerdi. Ankara Kalesi civarındaki  gecekondular ben kendimi bildim bile oradaydılar…” 
Mustafa Özkan beyninde şimşekler çaktıran  büyülü ‘an’ı yaşamış. Yaşadığı o büyülü an, yaşayacağı birçok büyülü anın da başlangıcı olmuş, kendisi için tarihsel bir an olarak kayda geçmişti. İçine binlerce resim sığdırdığı tarihsel an...  Anlar vardır içine bin yılları sığdırırsın, anlar vardır acının en büyünü yaşarsın, anlar vardır bir daha, bir daha yaşamak istersin. Bu anların en güzeli de Nesimi gibi En-el Hak diyebilmektir. Bana göre sanatla halvete girip En-el Hak diyenlerden biri de Mustafa Özkan’dır.  
O büyülü anda, bine yakın fotoğraf çekmiş. Sonraki yıllarda Ankara Kalesi’nin çevresindeki kentsel dönüşümlerin onun gördüğü güzellikleri yok edeceğini düşünerek, Ankara Kalesi’nin yazının, kışının, ilkbaharının, sonbaharının binlerce fotoğrafını çekmiş. Böylece 16-17 bin fotoğraflık bir arşiv oluşturmuş.
“Hoca Hanım; Ankara’ya aralıklı olarak her gidişimde evlerin renklerinin değiştiğini gördüm.  Bir yıl önce mavi boyalı olan ev, ikici yıl turuncu veya kırmızı olabiliyordu. Ben fotoğraflarımla zamanı belgelerken ruhumda da çiçekler açtırıyordum. Her değişen renk beni farklı bir dünyaya götürüyordu. O fotoğraflarda  yaşam vardı. Çocuklar, kediler, köpekler, evlerin önünde asılmış bin bir renkteki çamaşırlar, televizyon antenleri, merdivenle çıkılan sokaklar yine birbirine merdivenlerle bağlanan mahalleler, uçan veya telefon tellerine takılmış uçurtmalar vardı. Ayrıca evler kale yamacında birbirinin sırtına binmiş gibi sıralanıyordu. Bu durum benim coşmama neden oldu. İlk fotoğraf çektiğim andan itibaren yerimde duramaz oldum. O günden sonra da binlerce resim yaptım. İlk zamanlarda yaptığım resimler foto grafik oluyordu. Zamanla resimlerimde dokular oluştu. Böylece en küçüğü 10 cm, en büyüğü 7 metrelik resimler yaptım.
Resimlerimde renkleri kirletmeden, yalın halleriyle kullanıyorum. Kısacası grileştirmiyorum.  Arkaik dönemden bu yana insanlar, özellikle kadınlar yalın, çok renkli kumaşlarla  donanmışlardır. Bu sade renkleri Anadolu kadınının elbisesinde de, dokuduğu kilimlerde de, Hintli kadınların giydiği sarilerde de görürüz. Jazz, blues  sanatçılarının giydikleri rengârenk takım elbiselere de bayılırım. Yalın ve temiz pırıl pırıl renkler benim de ruhumu okşayandır.
İnsanların eğitimleri arttıkça, giysilerinde de ev dekorasyonlarında da kullandıkları renkler parlaklıklarını kaybederek grileşiyor.
2004 yılında Atatürk Kültür Merkezi’nde ilk sergimi açtım.  Bu sergiye öğretmenlerimi davet ettim. Sergim büyük beğeni aldı. Sonra da artarda sergiler geldi.”
 Sanatçının hedeflediği konular var,  kargalar, gemiler, mandalar gibi...  Hedeflediği konular için sanatçı pek çok fotoğraf çekmiş...
Mustafa Özkan resimlerini incelediğimde içim titredi. Rüya gibi bir güzellikle karşılaştım. “Sanat eserinde sanatçının ışığı vardır. Her sanatçı eserinde kendini anlatır. Her eserine de kendi DNA’sını koyar”, sözü ne kadar da doğruydu.
Her resmi bana kendi şarkısını söyledi. Şarkıları da billur gibi sese sahipti. Renkleri gibi.
Yıllarca grafik tasarım, illüstrasyon çalışan sanatçı, yağlıboyalı resimlerinde de bildiği tekniği uyguluyordu. Renkleri yorulmamış, hiç kirlenmemiş, tertemiz pırıl pırıldı.

zorbatv


Minyatür etkisi vardı. Resimleri, izleyeni düşünmeye davet ederken, bir taraftan da gecekondudaki hayatı öğretmekteydi.  İnsana yaşam sevinci veriyordu. Sokakları dolaşıp, merdivenleri çıkıp, nefes nefese kaldığınızda  kenarda duran bir sekide dinleniyorsunuz. Resimdeki pırıl pırıl renkler iç rahatlığı verirken insanı mutlu ediyordu. Sokaktaki çocukla sohbet edip annesini tanımak istiyorsunuz. Tertemiz süpürülmüş sokak için teşekkür etmek istiyorsunuz. Hiç yaşamadığınız bir yaşamdaki sadeliği, güzelliği, dayanışmayı, sevgiyi görüp hayata teşekkür ediyorsunuz. 
Mustafa Özkan resimleri sadece kendi tarihini resimlemiyor, yaşadığı yüzyılı da resimleyerek yazdırıyordu.
O, sadece resmi sevmiyor, kuşları, kedileri, köpekleri de seviyor, onları beslemekten büyük zevk alıyordu. En çok hoşlandığı da; hangi canlıda olursa olsun başarıydı.
Başarana saygı duyuyordu.
O, sanatı için;
Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni, diyor.
Hayata, sanata sevgiyle bakan insandan da sevgi dolu resimler çıkıyordu.
Sevgiyle yaşa, sevgiyle üret güzel insan Mustafa Özkan...   
Her zaman yolun açık olsun...    

Foto Galeri

Yorum

Zeliha Demirel (doğrulanmamış) Pt, 15 Ağustos 2022 - 07:47

Ne kadar güzel ve samimi bir anlatım ve anlatımı aynı içtenlikle aktaran bir yazı. İnsan okurken aynı coşku ve heyecanı hissediyor.
Emeğinize sağlık.

Yüksel Baydar . (doğrulanmamış) Pt, 15 Ağustos 2022 - 08:16

Gülseren hanım kaleminize ve yüreğinize sağlık. Mustafa Özkan beyi , beğenerek takip ettiğimi ve resimlerini ilgiyle izlediğimi ifade etmek isterim . Sizinle birlikte daha iyi görmüş oldum . Sizi ve ressamımızı 👏👏👏

Tahir Türktekin (doğrulanmamış) Pt, 15 Ağustos 2022 - 08:35

Ankara Kalesi etrafındaki evlerin fotoğraflarından oluşan arşiv için çektiği resimleri bize gösterirken yaşadığın heyecan ropörtajınıza da yansımış. Mahallemizin gururu güzel insan, yolun açık olsun.

serap ergün (doğrulanmamış) Pt, 15 Ağustos 2022 - 08:49

Mustafa Ozkan "insan" olmayı başarmış ender sanatçılardan biridir. O, dostluğun ve sevginin dile gelişidir.
O ve resimleri, yaşamın ta kendisidir.

Belkıs Arzu Ek… (doğrulanmamış) Pt, 15 Ağustos 2022 - 08:54

M🧑‍🎨asalların içine dalmak gibidir,
U🎨sunda kalan, dansıdır renklerin.
S🧑‍🎨iyahın gökkuşağına dönüşü,
T🎨oprağın, ekmeğe dönüşü,
A🧑‍🎨şkın renklerle vücut bulmuş hali.
F🎨arkı renkte değil, içinde çalan,
A🧑‍🎨şkın senfonisindedir aslında…
Ö🎨zündeki ak pak ruhun,
Z🧑‍🎨evkle tuale yansımasıdır…
K🎨ırılmış beyaz ışığın iz düşümü,
A🧑‍🎨ynı yağmur sonrası gelen,
N🎨asılda güzel bir gökkuşağıdır.

Asım (doğrulanmamış) Pt, 15 Ağustos 2022 - 13:08

Değerli okuldaşım, arkadaşım. Sadece ressamlığı değil doğa ve hayvan sever yaşantısıyla örnek bir insan. Okul arkadaşları olarak onunla gurur duyuyoruz.

Gökşan (doğrulanmamış) Pt, 15 Ağustos 2022 - 17:20

Sanatını ve etkinliklerini hayranlıkla izlediğim Sayın Mustafa Özkan'ın, geçmişi, duyguları ve sanatının altında yatan aşkı bize çok güzel hissettirdiniz. Sonsuz teşekkürler.
@MustafaOzkan gözalıcı renkleri ahenkle kaynastiriyorsunuz, harikasınız! 👏🏽👏🏽👏🏽 Sanata katkınızın, geçmişimizi unutturmayan, yalın ama bir o kadar da detayli şaheserlerinizin uzun yıllar, artarak devamını dilerim. 🙏🏽😍

Oğuz Barut (doğrulanmamış) Sa, 16 Ağustos 2022 - 19:56

Bizim yaşadığımız mahalleden çıkan güzel insan seninle gurur duyuyoruz. Başarıların daim olsun. 👏👏👏👏🙏🙏

Fırat Şükrü Eker (doğrulanmamış) Sa, 16 Ağustos 2022 - 21:26

Bu kadar güzel resimlerin arkasında böylesine büyülü bir hikaye olması ne kadar etkileyici; ellerinize sağlık Hocam

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.