Orçun Orçunsel: Müzik Benim İkinci Dilim

Sanat

Orçun Orçunsel

Müzik Benim İkinci Dilim

 

23 Ağustos 1985, İstanbul doğumlu olan  Türk piyanist, besteci ve orkestra şefi olan Orçun Orçunsel, 2008'den beri İstanbul'da kurmuş olduğu Orchestra'Sion senfonik topluluğunun daimi şefliğini ve genel sanat yönetmenliğini yapmaktadır.Müziğe ilgisi iki yaşında başlayan Orçunsel ailesinin fark etmesiyle 4 yaşında İÜ Devlet Konservatuvarı’na girerek ilk piyano çalışmalarına başladı. Daha sonra Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı piyano bölümünde Zeynep Yamantürk’ün öğrencisi oldu.

Okul yıllarında Prof. Nuri İyicil, Prof. Seher Tanrıyar ve Prof. Çiğdem İyicil ile oda müziği çalışmaları yaptı, Thomas Yee, Hanry Faures ve Stephen Kovacevich’in ustalık sınıflarına katıldı. 2004 yılında mezun oldu. Ayşegül Sarıca ve kompozitör Ali Darmar ile çalışmalar gerçekleştirdi ve daha sonra yüksek lisans programında Prof.Gürer Aykal ile orkestra şefliği çalıştı. Çeşitli Uluslararası yarışmalarda dereceler alan sanatçı, 2007 yılında ALV Bursu ile Salzburg Mozarteum   Yaz Akademisine giderek Karl Heinz Kamerling’in   son ustalık sınıfına kabul edildi ve aynı zamanda Vassilia Efstathiadou ile çalıştı.

 Sanatçımızın sanat serüveni üzerine ZorbaTVdergi için keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

 

 

Sanata verdiğiniz emekten ve karşılığını aldığınız seyirciden bahsedersek
konserlerinize nasıl hazırlanırsınız ve beklentileriniz ne olur?

 

Bir şef olarak müzik tarihinin büyük bestecileriyle her zaman etkileşim hâlindeyim. Bir Brahms'ın, Beethoven'ın, Mahler'in nasıl yorumlanmasıyla ilgili, eserlerini nasıl hayata geçirmek gerektiğiyle ilgili sürekli düşünür, araştırmalar ve okumalar yaparım. Bu yüzden her zaman konserlere hazırım. Sezon konserleri bir önceki seneden belli olur. Bu sayede hazırlanmak için önümde yeterli süre vardır. Provalarda orkestranın alışkanlıklarını ve gereksinimlerini tanırım, bu verileri kullanarak kafamdaki yorumu, anlayışı orkestranın kendi değerlerine mümkün mertebe zarar vermeden aktarmaya çalışırım. Hem orkestra sanatçıları hem de ben, büyük bir özveri ile çalışmamızı dinleyiciye sunarız. Dinleyiciden de aynı özveriyi göstermesini beklerim. Sessizce, saygılı biçimde ve konsantrasyon ile dinlemesini, yaşattığımız duygu anlarını paylaşmasını beklerim. Böyle yüksek bir kültür etkinliğinin seyircisi de saygın bireylerden oluşur. Beklentilerim boşa çıkmaz.


Piyano ile geçen hayatınızdan bahseder misiniz?

 

Piyano, çok sesli bir çalgı olduğundan, bestecilerin de çoğunluğu bu çalgıyı iyi çalan sanatçılar olduğundan, piyano zor bir enstrümandır. Bir eseri en temel şekliyle öğrenebilmek aylar sürer. Her gün çalışmak, egzersizler yapmak gerekir. Tıpkı bir sporcu gibi. Tüm enstrümanlar için aynı şey elbette geçerlidir ancak piyanoda diğer enstrümanlara nazaran onlarca kat daha fazla nota bulunur. Bu yüzden de biz piyanistler, eserleri daha yavaş öğreniriz. Ben de her gün piyano başında vakit geçirmeye çalışıyorum. Orkestra ile konser koşturmacalarının yoğun olduğu haftalarda bu şansı elbette bulamıyorum. Bazen birkaç orkestra konseri üst üste gelebiliyor. Bu yüzden her fırsatta iyice pratik yapmaya çalışıyorum.

 

Yeni projeleriniz olduğunu biliyoruz. Buradan açıklamak ister misiniz?

 

Şimdilik gündemimde piyano resitalleri ve solist olarak çalacağım konserler var. Macaristan'ta Liszt ve Bartok gibi Macar bestecilerin eserlerini seslendireceğim konserler vereceğim. Bunun dışında flüt sanatçısı Zeynep Keleşoğlu ile birlikte sürdürdüğümüz Duo Fidelis ile konserler vermeye devam edeceğiz. 


Müzik alanında gelmek istediğiniz yer nedir? Bunun için çok çalıştığınızı biliyorum hatta stüdyo çalışmalarınızda sizinle irtibattaydım. Geleceğiniz yeri hak ettiğinizi düşünüyorum. Bunun için emek sarf ettiğiniz çalışmalarınızdan kısaca bahseder misiniz?

 

Aslında şimdi bulunduğum yeri (bestecilik, piyanistlik ve şeflik) daha kaliteli düzeye taşımayı hedefliyorum, diyebilirim. Müziğin yüzyıllar içinde geçirdiği evrimi, yorum anlayışını ve kuşaklararası kopukluklardan kaynaklanan çatlakları araştırıyorum. Beethoven'ın, Chopin'in, Brahms'ın ve hattâ Mahler'in zamanındaki müzik yorumlama biçimlerinin 20.yüzyıl pozitivizmiyle birlikte nasıl yıprandığını, köşeli ve ruhsuz bir hâl aldığını farkettiğimde, müziğin gerçek ifade biçimini bulmak için kazı çalışmalarına başladım. Müzik yazısında anlamı ekolden ekole, kişiden kişiye değişen ve kimsenin tam olarak doğrusunu bilmediği bazı terimler ve semboller var. Bunların gerçek anlamını çözmek için çalışmalar yapıyorum. Amerika'da pek çok farklı üniversitede hocalık yapmış olan fortepiano sanatçısı Kenneth Drake ile bu konuda fikir alış verişi yaparak ufkumu genişletiyorum. 


En büyük orkestralardan düetlere kadar sahne deneyiminiz var. Bu çoklu müzik çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

 

Sanılanın aksine, çalgı sayısı çoğaldıkça müzik daha kolaylaşıyor. Elbette bahsettiğim kolaylık yine belli bir zorluk çıtasının üstünde. Büyük toplulukların ve bu topluluklar için yazılan eserlerin kendine göre zorlukları var. Ancak sayı ne kadar azalırsa, müziği ortaya çıkarmak için kişi başına düşen efor ve görev o kadar zorlaşıyor. Orkestrayı büyük bir oda müziği topluluğu olarak görüyorum. Şafiliğin en büyük handikaplarından biri, eserleri oda müziği ruhundan koparıp köşeli bir hâle getirmesidir.  Az kişilik gruplar birbirlerini daha iyi duyar ve birlikte nefes alır, müziği birlikte dalgalandırır. Ancak büyük orkestrada duyum ve uyum zorluğunun üstesinden gelmek için oda müziğindeki dalgalanmalardan feragât etme yoluna gidildiğinde (ki 5 günde bir konser hazırlaması gereken orkestralar ve günde üç farklı konserin provasına koşturan orkestra sanatçıları için böylesi daha pratiktir) müzik ölür, geriye sadece partisyondaki notaların sesle ifade edilmesi kalır. Istanbul'da Notre Dame de Sion Fransız Lisesi'nin desteğiyle hayata geçirdiğimiz Orchestra'Sion, oda müziğinden büyük senfonik yapıtlara kadar genişleyen bir repertuara sahip. Bu yapının orkestrayı oda müziğine yakınlaştıran bir işlevi olduğunu düşünüyorum.

 

Müziğe başlarken size yol gösteren, destekleyenler oldu mu?  Kararlılığınızı nasıl devam ettirdiniz?


İlk başta ailem destek oldu. Erken yaşta evdeki org ile duyduğum şeyleri çalmaya başladığımda, bunun bir yetenek olabileceğini düşünerek o dönemde ulaşabildikleri hocalardan tavsiyeler aldılar. Bunun doğrultusunda da konservatuar sınavına girdim. Başlarda eğitim sistem(sizliğ)inin dehlizlerinde ilerlememe köstek olan pek çok tuhaflık ile karşılaştım. Örneğin yarı zamanlı öğrencilikten (hazırlık sınıfı da denir) tam zamanlıya geçtiğimde yeni baştan notaların öğretildiği bir müfredatın içine düştüm. Bir yandan Mozart, Chopin, Beethoven gibi bestecilerin eserlerini çalışırken diğer yandan solfej dersinde sol anahtarı çizmeyi öğreniyordum. Bu yüzden korkunç bir travmalar zinciridir okul hayatım. İki kez sınıf atlayarak mezun oldum, 10 yıllık okulu 8 yılda bitirdim. 7 olabilirdi bu, dönemin müdürü birkaç bürokratik yazışmayı yapmaya üşenmeseydi...


Sizin için, müzik ne demek? Diğer sanat dalları ile karşılaştırmak gerekirse bu zor mesleği bizlere kendi pencerenizden tanımlar mısınız?

 

Müzik bir dil. Benim ikinci dilim. Bu dilde yazılan senfoniler, sonatlar, senfonik şiirler, küçük biçimli eserler, hepsi birer anlatıdır. Besteciler bu dil aracılığıyla bizimle konuşurlar. Klasik müzik diğer müzik türlerine göre daha derin konuları işler. İnsana dair, daha kaliteli yaşama dair modeller sunar. Daha iyi, kaliteli, düzgün bir dünyanın mümkün olduğunu gösterir. Bizim etkileşimde olduğumuz besteciler, zamanın süzgecinden geçmiş, eserlerinin tazeliği yüzyılları aşan bestecilerdir. Bu yüzden ortaya koydukları sanat eserleri, bu eserlerin bizlere anlattıkları günümüzde de geçerliliğini korur, gelecekte de varlıklarını aynı önemde sürdürmeye devam edeceklerdir. Beethoven'ın eserlerinde anlattığı yüceliği, sevgiyi, iyi ahlâkı kavrayabilen bir insanın hayat kalitesi yükselir. Örneğin Mahler'in 9. senfonisinin seslendirildiği bir konserden çıkan dinleyici, Roy Andersson filmi izlemiş gibi veya Dostoyevski romanını henüz bitirmiş gibi bir his yaşarayark salondan ayrılır. Müzik, onu 2 saat öncesine göre daha üst bir basamağa taşımıştır. Kaliteli ve iyi işlenmiş her sanat eseri, onu alımlayan kişide bu bişinçsel ve ruhsal yükselmeyi gerçekleştirir.

 

Sosyal medya ile duyurulan konserlerinizden okurların sizi takip edeceği adresleri yazar mısınız?

 

Elbette; Orchestra'Sion konserleri için instagram hesabımız: @orchestra_sion benim instagram hesabım ise @orcuncell

 

Ödülleri: 2017 yılında Andante Dergisi tarafından düzenlenen, Donizetti Klasik Müzik Ödülleri kapsamında “Yılın Orkestra Şefi” ödülüne layık görülmüştür.[2]

Foto Galeri

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.