
•Ereshkigal ve Inanna: Mezopotamya Mitolojisinde Işık ve Karanlığın Diyaloğu
Fotoğraf: The myth of Inanna& Ereshkigal explored through the Actor's process Mitoloji aslında çok katmanlı kültürel bir birikimin ürünüdür. İnsanların içine doğdukları sınırlar içerisinde meydana gelen ve bir türlü açıklayamadıkları olayları mantıklı temele oturtmak amacıyla ortaya çıkarttıkları "paranormal veya doğa dışı" inanış biçimlerini kapsar. Her mitoloji kendi coğrafyasına özgüdür. Günümüzde en kapsamlı bilineni yunan mitolojisi olsa dahi, Mısır , Roma, Türk, İskandinav ve Uzak doğu mitolojilerini atlamamak gerekir. Dünya mitolojisi fazlasıyla geniş ve zengindir. Bir ırkın kökenine inmek için mutlaka mitolojisine göz atmak gerekir çünkü her milletin mitolojisi aslında toplumsal çözümlemenin kendisini oluşturur. Sadece mitolojik verileri kullanarak, herhangi bir toplumun dini inanış biçimine, toplumsal ilişkilerine, dini rutinlerine veya ritüellerine, duygusal ilişki bileşenlerine, eğitim biçimlerine, cinsiyet rollerinin ve otoritenin dağılış yüzdesine benzer bir çok farklı dinamik hakkında bilgi edinilebilinir. Bu noktada, mitoloji antik çağlardan günümüze kadar ulaşan en önemli sözlü- yazılı kaynakların başında gelir bilhassa hem uluslararası hem de lokal çapta, arkeoloji alanına desteği bir hayli ile fazladır.
Batı'da mitoloji bilinci söz konusu olduğunda da, yunan mitolojisinin daha baskın olduğunu görürüz. Aslında Avrupa ve Amerika'nın yunan mitolojisine aşinalığı diğer mitolojilere göre daha fazladır. Her ne kadar farklı mitolojiler üzerine çalışılsa da, kolektif olarak bilinen genelde yunan mitolojisi çıkmaktadır. Bu sebeple, Olimpos'un 7 tanrısı ve 5 tanrıçasının aslında evrensel bir kültürel değer olduğunu söylemek mümkündür. Her ne kadar Zeus ve diğer doğaüstü figürlerin hikayelerine tanık olmuş olsakta, çok fazla gün yüzüne çıkmayan ama kapsamıyla çok derin subliminaller içeren farklı Tanrı ve Tanrıçalarda bulunmaktadır. Tam bu noktada, metine adını veren Ereshkigal'den bahsetmek istiyorum.
Ereshkigal mezapotamya'nın yeraltı tanrıçasıdır. Aslında yer altında var olan dünyayı kontrol eden Tanrıça olarak tanımlayabiliriz. Kendisinin aksine, gökyüzünün tanrıçası olarak bilinen inanna adında da bir kız kardeşi vardır. Kardeşi gökyüzüne hakimken, Ereshkigal "Kur" adı verilen yeraltı dünyasını hakimiyetini elinde tutar. Aslında Ereshkigal'ın krallığı, ölülerin dipsiz, karanlık ve asla kaçmaya olanaklarının olmadığı bir dünyanın tasviridir fakat Ereshkigal'ın ilk ters köşesi tam bu noktada devreye girer. Ereshkigal kötü bir tanrıça değildir, aslında kaçınılmaz olarak gelen ölümün düzenleyicisi konumunda yer alır.Onun işlevi kötülük yapmak değil, ölümün olması gerektiği şekilde işleyişini sağlamaktır. Ereshkigal'ın dünyası ile alakalı en ünlü hikaye kız kardeşi İnanna'nın yer altına inişi esnasında gelişir ve ikinci ters köşe tam bu noktada gelişir.
İnanna gökyüzünün hakimi olmasına rağmen, gücünü büyütebilmek amacıyla, ölüler diyarına aslında yer altına iner. İnişi esnasında geçtiği her kapıda( toplamda 7 kapıdan bahsedilir) güçlerini, süslerini ve giysilerini bırakmak zorunda kalır. Bu geçişlerin sonucunda, çıplak ve savunmasız biçimde ablası Ereshkigal'ın karşısına çıkar. Ereshkigal adaletini koruyarak, ölüler diyarının hükmünü yerine getirir ve kardeşini öldürür. Tam burası aslında müthiş ikinci ters köşenin var olduğu noktadır. Ereshkigal bir tanrıça olmasına ve ölümü yönetmesine rağmen, adil davranmayı
seçer ve kız kardeşine herkese uyguladığı sonu biçer. Tanrıça olmasının verdiği inisiyatifi alarak, kız kardeşine istediği gücü veya kapılardan geçerken feda ettiklerini geri vermez. Bu onu adaletli bir ölümün sembolü haline getirmektedir. Ayrıca herkese eşit dağıtılan bir sonun idolü konumuna da getirir. Her ne kadar kız kardeşi ile ilgili hükmü ölüm olsa da, tanrılar araya girerek; kız kardeşini yeniden diriltirler.
Bu mitolojik anlatım aslında bize 3 farklı alt mesajı sunar.
1. Ölüm
2. Yeniden doğuş döngüsü
3. Gücün sınırları
Bu alt mesajların daha da derinine doğru bir yolculuğa çıktığımızda, aslında anlatımın zıtlıkların dengesini nasıl zarifçe tanımladığını görürüz. İnanna parlayan, dışa dönük ve zaferlerle dolu bir profil çizerken, ablası Ereshkigal'ın kederi, acıları ve yalnızlığı temsil eden profili yer altının kaçınılmaz gerçekliğini şeffafça yansıtan bir profili şekillendirir. Anlatımın en vurucu noktası ise, bu taban tabana zıtlığın açılımının insanın ışıklı tarafı ile karanlık tarafının birbirleriyle kız kardeşler gibi olduğu mesajını veriyor olmasıdır. Aslında, karanlık ve aydınlık birbirine hem kandan hem de candan bağlıdır. Sadece ikisininde varlığını kabul etmek ve doğru konumlandırmak gerekir.
Diğer bir çok mitolojide, karanlık ve aydınlık figürler birbiri ile çatışır fakat Mezopotamya mitolojisinde, Ereshkigal ve İnanna dengeyi vurgular ve ölümün en az hayatın kendisi kadar doğal olduğunun mesajını taşır. Bilhassa, Ereshkigal'ın duruşu ve karar vermede gösterdiği iradesi, onu bir çok görkemli tanrı/ tanrıçadan daha derin ve insana daha yakın tasvir edilen bir figür konumunda tutar.
Tüm bu okumaların dışında, Ereshkigal parlak bir sembolik anlatıma sahip olmasa da, parlayan bir adalete sahiptir. Oysaki, kardeşinin ait olduğu yer gökyüzü olmasına rağmen, iradesine verilen yetkinin fazlasını isteyerek aslında parlaklığına tezat bir karanlık açmazının olduğunu vurgular. Bunun okuması şöyle de yapılmaya açıktır " Her karanlığın bir aydınlığı, her aydınlığın da bir karanlığı vardır fakat ikisi de seçime dayalıdır." Ereshkigal yer altında olmasına ve acı çekmesine rağmen adaletlidir hatta gücüne sadıktır ama İnanna ışıktan gelmesine rağmen, hırsına yenilerek fazlasını arzulamaktadır. Anlatımın genelinde, sadece kaybeden taraf İnanna'dır çünkü dengeyi bozan tek tanrıça olarak karşımıza çıkar. Yaptığı seçim dahilinde, iyilikle kötülük arasında var olan dengeye zarar verir ve kendi ölümüne yol açar. Adaletli bir ölüm getirerek ise, Ereshkigal dengeyi yeniden sağlar. Diğer mitolojilerden farklı bir detay daha burada öne çıkmaktadır. Denge, karanlık tarafa ait bir tanrıça tarafından bulunur, aydınlığa hükmü geçen tarafından değil. 2 zıt tanrıça üzerinden okuma yapıldığında, açıkca görülebilir ki aslında Karanlık ve Aydınlığın temel fonksiyonu yıkım ve onarımdan öte, dengedir.
Bu yüzden hayatın her alanında denge önem arz eder. Seçimlerimiz, birer denge kurucu veya denge yıkıcıdır. İrademiz, karşımıza çıkacak sonucu yalnızca şekillendirir. Unutulmamalıdır ki denge, iyilik ve kötülüğe bağlı olduğu kadar yaşam ve ölüme de bağımlıdır.
Bu konuda çok sevdiğim Sigmund Freud'u referans vermeden geçmek istemiyorum. İnsanlığın karakteristiğini konu alan hangi yapıya dokunursam dokunayım, hep işin temelinden bilinçdışı( unconsicous) çıkıyor. Freud'a göre, insanın kötü- istenmeyen tüm duyguları/ arzuları/ istekleri "bilinç dışında" kendisini var eder. Buna "bastırma ( pressure)" adını verir. Dolayısıyla, bastırılmış her duygu örüntüsü insanın yüzeyine vurduğunda, kişinin bakış açısı, seçimleri hatta davranışları değişir. İçimizdeki karanlık ve aydınlığın dengesinin görünür biçimde kaybolduğu aralık budur. Günlük hayatımızda veya karşılaştığımız anlık kriz durumlarında anlamlandıramadığımız, normalimizde olmayan söylemlerin- davranışların veya aksiyonların temel sebeb
Yeni yorum ekle