İtalyan Güzelleri Pisa San Gimignano Siena

Kültür

İTALYAN GÜZELLERİ:

PİSA

SAN GİMİGNANO

SİENA

 

PİSA - UNESCO DÜNYA MİRASI

İtalyan gökbilimci, fizikçi Galileo Galilei’nin doğduğu topraklardayız. Pisa kenti, ortaçağ boyunca Akdeniz’in önemli deniz cumhuriyetlerinden biri olma özelliğini korur. Ancak, her çıkışın bir inişi olabileceğini kanıtlamak ister gibidir Pisa. 1284 Deniz Savaşı’nda Cenevizlilere yenilir ve Floransa’ya bağımlı hale gelir. II. Dünya Savaşı sırasında da ağır bombardımandan ciddi zarar görür.

Bir zamanlar, Galilei’nin, tepesinden aşağıya çeşitli cisimler atarak deneyler yaptığı Pisa Kulesi önündeyiz. Kulenin eğriliği hiçbir kuşkuya yer vermeyecek kadar açık ve sarih.

Mucizeler Alanı’nda yer alan sekiz katlı, üç yüze yakın merdivenli Pisa Kulesi her yıl bir, iki milimetre güneye doğru kaymaya devam ediyor. Kulenin ara katlarındaki galerilere çıkmak hayli cesaret ister, çünkü bu katlarda insanın yaslanabileceği herhangi bir korkuluk görünmüyor. 

Daha yapımında başlayan çökmelerin önü alınamadığından, dura başlaya 177 yıllık bir çalışma sonunda, 1350’de tamamlanan Pisa Kulesi 55 metre yüksekliğe ulaşmayı başarmış. “Taşı delen suyun gücü değil, damlalarının sürekliliğidir.” buyuran Latin özdeyişi hiç de haksız sayılmaz doğrusu. Pisa Kulesi’nin hemen yanındaki uzun sütunun tepesi, Roma’nın kuruluş efsanesinde geçen “ikizleri emziren kurt”a ayrılmış.

SAN GİMİGNANO - GECE SOKAĞA SİLAHSIZ ÇIKILMAZMIŞ

Çok sayıda yüksek kulesiyle bir ortaçağ Toscana kenti olan San Gimignano’ya hayli geç bir vakitte varıyoruz. Kente, San Giovanni Kapısı’ndan girip aynı adlı caddeyi takip ederek kent merkezine kadar ulaşıyoruz. Evler bitişik nizam fevkalade sıkışık biçimde inşa edilmiş.

Kentin merkezi asil ve politik bir alan olarak kabul edildiğinden burada ne dükkânlara, ne de sokak satıcılarına rastlanabiliyor. Yüksek kuleli belediye sarayı meydanın tam ortasına kurum kurum kurulmuş. Ortaçağ boyunca, hava kararır kararmaz kentin kapıları kapanır, ıssız sokaklarda sadece inler, cinler top oynarmış.

O dönemde, her ne kadar gece bekçileri dolaşıyor olsa da, sokağa silahsız ve fenersiz adım atılmaması önerilirmiş vatandaşa. Çünkü ıssız ve karanlık kent sokakları, hiç umulmadık bir anda, hem düşman aileler arasında kanlı çatışmalara sahne olabilir, hem de hırsızların cirit ve gülle attığı mekânlar haline gelebilirmiş.

Ortaçağ karanlığının çok gerilerde kaldığı günümüzde, inanılmaz hoşlukta  aydınlatılmış olan San Gimignano, bölgenin en iyi beyaz şarabını üretiyor. Bir şarküteri vitrininde, iki tane doldurulmuş yaban domuzu ile burun buruna geliveriyoruz. Limonlusu da bulunan Grappa adlı içkiyi ise öyle ilginç şişelere koymuşlar ki...

SİENA - YİĞİDİN HASI, AT YARIŞINDA BELLİ OLUYOR

Siena’nın loş sokaklarında dolaşırken, çok hoş bir flüt sesinin büyüsüne kapılıyoruz. Tıpkı farelerin köyün kavalcısının peşine takılması gibi, biz de bu büyülü melodilere kulak kabartıyor ve sonunda bir meydana ulaşıyoruz. Gördüklerimiz karşısında şaşkına dönmüş durumdayız. Saatler gece yarısını gösteriyor ve karşımızda, bir flüt ile bir gitardan süzülen Beethoven’in 9.Senfoni’siyle büyülenmiş yüzlerce dinleyici duruyor.

Atmosferin ve müziğin etkisinden kendimizi kurtarabilmiş değiliz. Campo Meydanı merdivenlerine uzanıyoruz. Tam karşımızda, 1300’lü yıllardan kalma Pubblico Sarayı tüm görkemiyle kuruluyor. Yarı uyur, yarı uyanık etrafı seyrederken birden trompet sesleriyle irkiliyoruz. Mahşeri bir kalabalık sarı-yeşil bayraklarla bize doğru geliyor. Bayrakları tanıyoruz. Bunlar, kentin her yerinde dalgalanan bayraklarla aynı renk. Bu bayraklı, trompetli kalabalığın nedenini soruyoruz grubun içinden birisine. Meğer, sarı-yeşil takım, çok çekişmeli bir at yarışını  kazanmış, gördüğümüz kalabalık da bu takımın gururlu taraftarlarıymış. Sienalılar için özgürlük ve gücü sembolize eden bu yarışın köklerinin asırlarca geriye uzandığını öğreniyoruz…

Kent bir zamanlar elli dokuz bölgeye ayrılmış ve yarış bu bölge takımları arasında yapılırmış. Günümüzde bölge sayısı on yediye kadar düşmüş. Üstelik, bunlar arasından kur’a ile seçilen sadece on talihli takım yarışlara katılabilirmiş. Eyersiz atlarla yapılan yarışlar sırasında, bizim merdivenlerine uzandığımız meydanın çevresinde jokeyler, kendi bölgelerine has kıyafetlerle yarışıyor ve ellerindeki kırbaçları hem rakiplerine, hem de rakiplerinin atlarına karşı kullanabiliyorlarmış. Eskilerin, “yiğit meydanda belli olur.” demesi boşuna değilmiş demek ki...

Campo Meydanı’nın çevresinde atılacak üç turu, jokeyi düşmüş atın kazanması bile mümkünmüş. Zafer, açık havada yapılan şölenlerle kutlanırmış. İşin ilginci, bu şölenlere yarışın galibi olan at da katılırmış.

Foto Galeri

Yorum

Kubilay Becerik (doğrulanmamış) Çar, 15 Kasım 2023 - 13:32

Nefis bir uslup ile harika bir anlatım. Insanda, derhal orada olma özlemi uyandırıyor.

Sözü özü, "Yazarın eline ve beynine sağlık." diyorum ...

Cevdet (doğrulanmamış) Çar, 15 Kasım 2023 - 14:40

Büyük beğeni ile okudum.
35 kadar önce oradaydım.
Şimdi yine orada gibi hissettim.
Kutluyorum.

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.
Dergi Sayısı