Deformasyonun Gücü: Mehmet Güleryüz’ün Sanatında Felsefi Yolculuk

Sanat

Deformasyonun Gücü:

Mehmet Güleryüz’ün Sanatında Felsefi Yolculuk

Faruk Çelik

 

Mehmet Güleryüz, Türk resim sanatının Yeni Dışavurumcu temsilcisi olarak gösterilir. Genellikle desen ve resimlerinde toplumsal eleştiri konusunu belirgin bir şekilde işler. 1980’li yıllarında hayvan görünümlü insan figürlerini resmetmeye başlar ve bu desenlerde çizgiyi ağırlıklı olarak kullanır. Bu resimlerini son yıllarında da yapmaya devam etmiştir. Paris’te açtığı “Sızlanmalar Bahçesi” adlı sergisinde yer alan eserlere baktığımızda çizgilerin ritmik hareketlerini ve renklerin çizgisel doku oluşturduğunu rahatlıkla görebiliriz.

.

.

Güleryüz birçok desenine renk eklemeleri yapar. Rengi bir karakalem gibi kullanır ve figürlere boyut kazandırır. Desenlerinde fazla renk çeşidi görmeyiz, bazılarında iki, bazılarında üç renk çeşidini görürüz. Bu renkler genellikle sarının tonları, kırmızı ve koyu kahverengileridir.  Ancak, çizginin etkisini hiçbir zaman ne desenlerinde ne de tuval resimlerinde kullanmaktan vazgeçmemiştir. Güleryüz’e göre çizgi, sanatçı kimliğini gösteren en temel unsurdur. Resim felsefi temeli, ironisi ve mizahı ile izleyenlerle ve yaşamla bağ kurmalıdır, der Ersoy. Bu nedenle, Güleryüz, desen ve resimlerinde içsel duygularının, izlerini, izleyenlerin bulabileceğini düşünür. Güleryüz, Gamze Varımile yaptığı bir röportajda,Güleryüz’ün ülkedeki toplumsal olayları önceden sezinleyip, eserlerinizde bunu nasıl ifade ettiniz sorusuna, “Evet, İşaretler vardır. Bu, desenin özelliğiyle ilgili. Desen çok direkt bir anlatımdır. Adeta haykırmak veya şarkı söylemek gibi bir şeydir”

Güleryüz’ün çizimleri, genellikle fantastik ögeleri içeren mecazi bir anlatımvardır.Bu fantastik ögelerde, semboller ve simgelerden yararlanır. Portre ve figürlerinde ritmik çizgiler ve renk lekeleriyle abartılı bir deformasyon kullanarakvücut ve portrelerinde belirgin bir şekilde bu sembolleri tasvir etmiştir. Bu ifadeleri güçlü bir şekilde kullanan Güleryüz, desen sanatının doruk noktasına taşıdığını söyleyebiliriz. Dahası alışılmış güzellik anlayışı, uyum ve estetik kurallarını yadsıyan, kara mizahı ürkütücü bir şekilde tasvir ettiği figürleri, abartının sınırını aşar. Bu abartılı deformasyonlarındaki figürler, saldırgan, korkunç ve ürkütücü yanını devingen çizgisel boya kullanımı ve kara mizahı bu dönemde hiçbir sanatçıda Güleryüz’ün figürasyonlarında olduğu kadar şiddetli bir biçimde göremeyiz.

Güleryüz’ün sanat yaklaşımının temelinde figüratif desen anlayışı vardır. Figüratif resimlerin ana ögesidir desen. Temsil edilen bir figürden çok figüratif bir yaklaşımla önceden ön belirlemediği şekilde tasvir eder. Varım’ın kaynaklarına göre Güleryüz bunu şöyle anlatır:“Çok da tasarlamalı iş yapmam. Aslında öyle bir sistem oluşturuyoruz ki kendi bünyenizde, zaten oluşturma sürecinde kendi kontrolünü de beraberinde getiriyor. Bu aslında ressamın kontrolü. Ama o ressamın kontrolü de kontrol edilmesi lazım ki o direkt çıkış ve söyleve müsaade etmesin”

Desenlerde kullandığı imgelere semboller ekleyerek anlamsal bir içerik yükleyerek toplumsal eleştiri ortaya koyar. Geleneksel desen anlayışının dışında kullandığı figürlere renkler eklemesi çağdaş bir desen anlayışının nasıl olacağının ip uçlarını verir. Güleryüz, bu bağlamda resim sanatında rengin problemleri üzerinden çözüm önerileri geliştirir. Kâğıda veya defterlere yaptığı çalışmalarında ön hazırlığı olmadan doğrudan çizimlere başlar. Bu yaklaşımla, doğrudan başladığı desen çizimlerinde başlamasının zor bir süreç olduğunu, karşılaşılacak her durum karşısında nasıl bir yol izleneceğini ve farkında olmadığımız bir kompozisyon olgusunu kestirmenin kolay olmadığını belirtir. Ayrıca, bu süreçte daha önceki sanatsal deneyimlerinden yola çıkarak bilinçdışının devreye girdiğini ifade eder. Freud’un bilinçdışı kavramından yola çıkarak kontrolümüzde olmayan zihinsel düşünce imgesinin ortaya çıkması, sanatçıya özgü bir dil özelliği kazandırma sürecinin ikinci etabı olarak görür. Bu nedenle sanatsal deneyimlerinin, desen çizimlerinde oluşturması önemlidir. Güleryüz, resmi hayatın bir süreci olarak görmesi ve retrospektif sergiler açarak belli tarihlerdeki yaşamın deneyimlerini göstermesi bu yüzdendir. Kahramana göre Güleryüz, resminin yeryüzünde bugün yapılmakta olan resimle sürekli ve karşılıklı bir etkileşim içinde bulunması, tekniğin üslup ve anlatım özelliklerinin nitelik boyutu da gene Güleryüz’ün bir tartışma odağı olarak kalmasına yol açıyor.

Sanat biçimi olarak gerçekleştirdiği desen çizimlerin etkisini, tuval resimlerinde de açık bir şekilde görmek mümkün. Resimlerinde ağırlıklı olarak çizgiyi kullanan Güleryüz, figürlerin ve nesnelerin dış hatlarında kontrast etki oluşturmasının yanı sıra ritim ve hareket kazandırır. Güleryüz’ün “Kompozisyon No 25”adlı eserinde de bu etkileri görmek mümkün.

.

Resimde ilk dikkatimizi çeken ayakta duran kadın figürüdür. Ayakta öylece durmasına rağmen Güleryüz, kullandığı çizgi ve renklerle kadın figürüne ritmik bir hareket oluşturmaktadır. Desen havasında olan bu resim geleneksel desen anlayışına karşı oluşturduğu mücadelenin kanıtı olarak görülebilir. Sanatçı, deseni sanatsal biçim haline getirme anlayışı akademik desen anlayışının dışında gösterir bize. Sanki karşıda gerçek bir model varmışçasına poz vermiş gibi görünür. Burada Güleryüz, çağdaş bir yaklaşımla geleneksel desen anlayışının dışında farklı bir yaklaşım sunar.

Güleryüz için desen ve çizgi, sanatçınınkarakterini ve üslubunu gösteren önemli bir faktördür. Deseni, sadece resmin ön hazırlığından ziyade kendine özgü bir sanatbiçimi olduğunu savunur. Güleryüz, “Ressam ve Resim: Mehmet Güleryüz Retrospektifi Sergi Kataloğunda” belirttiği gibi, “Desen bir yandan içinden geçilen zamanı kavramalı, bir yandan da iz bırakan, çizen tavrını göstermeli; yüzeyle olan temasını ve bünyesindeki saldırganlığın bıraktığı izleri ortaya koymalı” diye ifade eder. Yaptığı desenlerin ön hazırlığının olmaması bu yüzdendir. Dahası Güleryüz, bireysel olarak dış dünya deneyimlerini iç dünyanın içsel duygularıyla ortaya çıkardığını savunur. Dışavurumcu anlayışa da sahip olan Güleryüz bu içsel duyguyu “benzersiz olan özgür bir serüvene dönüşür. Sanatçının kendi beni mutlak ve tek olan öznel kimliğe bürünür” der,Burunsuz. Bundan dolayı dış dünyadan uzaklaşarak içsel doğasında kendi benin özgün kimliğini açığa çıkarır.

Haziran, 2024

 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.