Naif Resimlerin Gerçekliği: Ressam Kamer Önder
Semra Sancak*
Naif sanatçı, içine doğduğu koşullarda zemin bulan yaratıcılığı ya da genetik mirasının uygun bir ortam bulur bulmaz dışa vurumla kendini gösterdiği yetenekleri sanat eserine dönüştüren, sanat eğitimi almamış kişidir. Sanat terminolojisinde “Safyürek” olarak da adlandırılan ve sonuç itibariyle sanatını ortaya koyan kişidir. Safyürek, gözü, beyni, eli ve yüreği arasında özel bir senkronizasyonla gözünün gördüğünü aynen tuvaline taşımaktadır.Öyle ki, bazen perspektif olduğunu bilmediği derinlikleri, günün farklı saatindeki ışık gölge yansımalarını, doğadaki yerleşimlerde ışık yanılsaması ile gördüğü çarpık duruşları ,bazen de iki boyut hissi veren algılamalarını aynen yansıtır. Bina neden eğri dediğinizde gerçekten öyle göründüğünden ama diğer ressamların beyninde rötuş görerek resmedildiğinden şüphe duymamalıyız. Kendi yaşadığı coğrafyaları resmederler çünkü göz, beyin,el ve yürek orada ritm tutabilir. Karadenizli bir Safyürek’ten Konya Ovasını hayal et ve yap,ya da tarzını seç,deniz resimleri yap derseniz yapamaz, Ovaya ve denize götürür ve yaptırırsanız da duygularını, yüreğini koyamaz.
Bedri Rahmi’den günümüze kadar bağrında tanınmış,tanınmamış pek çok sanatçı yetişen, Karadeniz’in hırçın dalgalı, yemyeşil doğalı kenti Trabzon’un tılsımı, o muhteşem doğanın içinde yaşayan bir kız çocuğuna da dokundu. Sürmene’de doğan ve yarım asırdan beri resim yapan Kamer Önder, altı yaşında ailesine bakarak çizmeye, boyamaya başladığı insan resimlerine daha sonra penceresinden gördüğü Karadeniz’in büyülü doğasını da ekledi, yüreğinde işledi, tuvaline döktü.
Resim yapmak hayatının en önemli unsuru oldu. Doğadaki her varlık olması gerektiği gibiydi ve birbirini tamamlıyordu onun gözünde. Resimlerinde doğanın kendi içinde ve insanın doğayla ilişkisinde hep bir bağ , bütünlük, yaşam vardı. Özellikle insanın yaşattığı bitkiler, ağaçlar, ahşap evler, doğada çalışan insanlar tüm çocukluğu ve gençliği boyunca gözünden beynine işlenmişti dantel gibi. Naif ressamın gözüyle gördüğü, içinde öğüttüğü idi tuvaline bir bir düşen, nakış nakış döşenen.
Penceresinden baktığı tahta işçilikli dede evinden portakal ve çay bahçelerini seyrediyordu. Gözlemlediği ve kendi içinde yaşattığı üretken, çalışkan karadeniz kadını modeli resimlerinde de özverili rolüyle yerini aldı.
Karadeniz’den sonra uzun yıllar yaşadığı Ankara’da gördüğü çarpık kentleşme içini acıtıyordu bu yüzden. Gecekondulara da sahip çıktı resimlerinde. Yıkılmadan bir bir belgelemek çabasında resimlerken, ağaçlar da resimlerini süslemeye devam etti aynı süreç içinde. Yaşamının bu bölümünü de Sanatçı kişiliğin duyarlılığı ile sürdürdü.
Sanatı algılayış biçimini “Sanat, duygularımızı açığa vurmanın en somut biçimidir. Eğer ben de varım diyorsanız çiziyorsunuzdur zaten. Sabırla, özenle, çabayla, çok ince dokunuşlarla çıkan resimleri “Naif” olarak adlandırıyorsak, ben bu naifliğe talibim” diye tanımlıyor. Sıfır numara fırçasıyla dantel değil iğne oyası işliyor adeta resimlerinde. Doğa resimleri kadar, çarpıcı insan figürleri ile de ilgi çeken sanatçı, ”Kişi zaman zaman yalnızlığa yönelebiliyor. Doğayla bütünleşmiş insan portreleri, insana yöneldiğim zamanların yansımasıdır. Yitirdiklerimin acılarını , sevinçlerimi resim yaparak yaşadığım zamanlar, sanat yaşamımın insan resimlerine ağırlık verdiğim dönemine rastlar” diyor. Hatta babaannesinin çok benzediği Mona Lisa’yı dahi babaannesini onun kıyafet ve duruşuyla imgeleyerek koyuyor dntel perdeli penceresinin önüne…
35 yaşında iken Karadeniz insanının yaşam biçimini anlatan “Oluklu Vadinin Kadınları” kitabı yayınlanıyor. Bu romandaki kişiler de resimlerindeki gibi çay bahçelerinde çalışan, sırtında sepetiyle yollar aşan güçlü, cefakar, vefakar, mücadeleci Karadeniz kadınlarıdır. İstanbul sevdasıyla köyünden, mahallesinden ayrılarak büyük şehirde ikincil olmayı kabulleniş ve hayallerini arayışın romanıdır. Oluklu Vadinin Kadınları kendi köylerinde ve gurbette mutlu oldular mı acaba?
Kamer Önder’in işlediği çarpıcı insan ve doğa birlikteliği hem kitabında hem de resimlerinde insanı içine çekiyor. Tuvallerindeki ince fırça izleri, tema ve renklerdeki görsel çekicilik ,doku, renk ve teknik olarak da son derece etkili bulunuyor sanatseverlerce.
Resim sevdası hiç bitmeyen sanatçı, Anadolu’ya dönüş duyguları uyandıran doğa resimleri yapmaya devam ediyor. İnsanı üşüten, ısıtan ya da rüzgarda ağaçların eğilip büküldüğü, uçtuğunu hissettiren doğa resimleri için “Anadolu’nun sararan başakları, rüzgarda eteklerini uçuşturan kadınlarla harman oldu bu resimlerimde” diyor. “Memleketim” temalı seri resimlerine ise ayrı bir derinlik ve anlam yüklüyor sanatçı ve diyor ki “ Memleketimin resimlerini izleyenler eğer içlerinde bir coşku uyanıp, bir türkü tutturabiliyorsa, emeğe saygının var olduğuna yürekten inanıyorum o zaman, hiç durmamalıyım ben de bu coşkuyla ”
Ankara, İstanbul ve İzmir’de bugüne kadar otuzun üstünde kişisel sergisi bulunan, karma sergi ve fuarlarda yer alan sanatçı Ankara’daki atölyesinde insan ve doğa birlikteliğini tutkulu bir biçimde tuvaline taşımaya devam ediyor.
*Yazar, Sanat Galerisi Yöneticisi
Yorum
Kutlama
Kamer hanımın resimleri bana minimalist resim çağrısı yaptı. Minyatür Karadeniz desek daha yerinde olur.
Yeni yorum ekle