Bir Yafta, Bin Yıllık Mücadele: Siyasal Alevilik

Kültür

 

Bir Yafta, Bin Yıllık Mücadele: Siyasal Alevilik

Son zamanlarda bir “siyasal Alevilik” lafıdır dönüp duruyor. Her duyduğumda gülümsüyorum.Acı bir gülümseme tabi bu. Aklıma şu soru geliyor: “Bu memlekette Aleviler ne zaman iktidar olmuş, ne zaman güç sahibi olmuş da bir de siyasallaşmışlar?” Gerçek şu ki, Türkiye’de Alevi olmak, bırakın bir siyasal avantaj sağlamayı, her alanda ayrımcılıkla, baskıyla, ötekileştirmeyle mücadele etmek demektir. E, o zaman bu “siyasal Alevilik” yaftası nereden çıktı? Hadi konuşalım.

Gramsci’nin hegemonya teorisini hatırladım: Egemen sınıflar, toplumun rızasını kazanmak için ideolojik mekanizmalar inşa eder ve bu mekanizmalar, mağdurları susturmak için sembolik araçlara dayanır. “Siyasal Alevilik” tam da böyle bir sembolik araçtır. Bu yafta, Alevilerin kimlik mücadelesini kriminalize etmeye, görünürlüklerini tehlikeli göstermeye ve taleplerini değersizleştirmeye yarıyor. Çünkü bu talepler, egemen Sünni İslam anlayışı için bir tehdittir; bu tehdit, eşitlik ve adalet talebinden başka bir şey değildir.

Siyasal bir şeyden bahsediyorsak, bunun bir güç, bir çıkar ilişkisiyle bağlantılı olması gerekmez mi? Alevilerin taleplerine bakıyoruz: Zorunlu din dersleri kaldırılsın, cemevleri ibadethane olarak tanınsın, ayrımcılık bitsin. Bunun nesi siyasallaşma? Eşit yurttaşlık istemek mi siyasallaşmak? Yoksa asıl siyasal olan, Alevilerin varlığını bile tehdit olarak gören zihniyet mi?

Bourdieu’nun bir sözü var, çok severim, bu kavramı da böyle açıklar: “Sembolik şiddet, rızayla uygulanan şiddettir.” Alevilere uygulanan ayrımcılık tam da bu. Fiziksel şiddetten bahsetmiyorum yalnız, o zaten tarihin her döneminde vardı. Burada mesele, kültürel ve kimlik düzeyinde bir şiddet. İnancını yaşamak isteyen bir toplumu ya yok saymak ya da taleplerini tehdit gibi göstermek…

Şimdi bir düşün: Çocukken zorunlu din dersinde kendi inancından tek kelime bahsedilmediğini görmek ne hissettirir? Öğretmenin “niye oruç tutmuyorsunuz?” diye sorduğunda, sınıfta herkesin sana dönüp bakması… Ya da bir köyde cemevi yerine cami yapılması için devletin bütçe ayırması ama senin ibadethanene “kültürel mekan” demesi. Bu, yalnızca ayrımcılık değil, insanın kimliğine yapılan bir saldırı.

Psikolojide buna “kimlik travması” deniyor. Sürekli ötekileştirilen bireyler ya kimliğini gizler ya da o kimlikten utanır hale gelir. Aleviler de bu travmayı çok derinden yaşadı ve yaşıyor. Ama ne hikmetse, bu kimlik travmasını yaratanlar, bugün dönüp Alevilere “siyasal” diyor.

Bu “siyasal Alevilik” yaftası, aslında mezhepçi bir düzenin kendini koruma refleksinden başka bir şey değil. Türkiye’de Sünni mezhebine dayalı bir devlet yapılanması var ve bu, 1980 darbesiyle birlikte daha da kurumsallaştı. O dönemde her şey Türk-İslam senteziyle yeniden düzenlendi. Alevilere ise sadece dışlanmak kaldı. Ama ilginçtir, o dönemde mağduru oynayanlar hep Sünni kesimler oldu.

“Sünni mağduriyetinden” bahsedenler var ya, asıl mağdurun kim olduğunu bir sorsun kendine. Bu ülkede Sünnileri mağdur eden kim? Eylemleri kim yapmış? Tarihe bakıyorsunuz, imzayı atanlar yine Sünni yöneticiler. Başörtüsü tartışmalarında bile “bizim Sünniler” birbiriyle çelişmekten öteye gidemedi. Merak eden, Devlet Bahçeli’nin başörtüsü konusundaki eski demeçlerine göz atsın. Meğer kendi dindarlarını nasıl aşağılarmış, görsün.

Bundan 40 yıl önce İran’da devrim olduğunda, modern ve eğitimli Şii İranlılar Türkiye’ye sığınmak istediler. Kapılar suratlarına kapandı. Niye? Şii oldukları için. Peki, bugün aynı kişiler “Aleviler niye yardım etmiyor?” diye sorabiliyorlar. Ne ironik değil mi? Sünni olmayan kimseye yardım etmeyen zihniyet, işine gelince başkalarını “insanlık” üzerinden eleştiriyor.

Afganistan’da kız çocukları kırbaçlanırken, Sünni mezhepçilerin sesi çıkıyor mu? Hayır. Çünkü yapanlar Sünni. Zulüm, zalimin mezhebine göre mi değişiyor? İşinize gelince hepiniz sessiz, ama bir Alevi hak talep ettiğinde "siyasal Alevilik" diye bir kavram yaratıyorsunuz.

Tekrar soruyorum: Aleviler ne istiyor? Eşit yurttaşlık, ayrımcılığın son bulması, kimliklerinin tanınması… Çok mu? Kimseyi Sünni olmaya zorlamıyorlar. Kimseye “bizim gibi yaşayın” demiyorlar. Sadece asimile edilmeden, kendi kimlikleriyle var olmak istiyorlar. Ama bu bile fazla geliyor birilerine. Çünkü Alevilerin talepleri, mevcut düzenin sorgulanmasına neden oluyor.

Neden hep Aleviler kendini açıklamak zorunda kalıyor? Neden “biz siyasal değiliz” demek zorunda kalıyorlar? Asıl “siyasal” olan, Alevilerin taleplerini görmezden gelen, onları bir tehdit gibi gösteren düzen değil mi? Evet, Aleviler mücadele ediyor. Ama bu mücadele, kimseye zarar vermek için değil; yalnızca var olabilmek için.

Alevilerin mücadelesi, yalnızca onların değil, bu topraklarda eşitlik, özgürlük ve adalet isteyen herkesin; etnik, dini, mezhepsel ya da toplumsal cinsiyet temelinde azınlık olan tüm grupların ortak mücadelesidir. Ve bu mücadele, hiçbir sembolik yafta ile susturulamaz. Bu topraklar, Alevilerin ve diğer azınlık grupların bin yıllık emeği ve varlığıyla bugüne geldi. Hiçbir yafta da bunu unutturamaz.

 

HAZAL BATTALOĞLU

Yorum

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.