
7 Bin Kalıtsal Hastalıktan Arınmak - Prof. Ali Demirsoy
İnsan Sütü Veren İnek, Balık Genli Patlıcan
Röportaj: MURAT ÖZSOY - 1996 Nisan
Prof. Ali Demirsoy (1945) Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü Zooloji Ana Bilim Dalı Başkanı. 20 canlı sınıflaması tanımlamıştır, 12 canlı sınıflaması da adına ithaf edilmiştir. Toplam 13 bin sayfalık 28 kitabın yazarıdır. “Yaşamın Temel Kuralları” adında 8 ciltlik bir biyoloji serisi başlattı. Evrenin gizemli mekanizmasını roman diliyle anlattığı “Evrenin Çocukları” ile insanlığı bekleyen tehlikelere dikkat çeken ve bilim toplumunu konu alan “Son İmparatora Öğütler” adlı kitapları bulunmakta…
- Genlerle oynanmak suretiyle insanoğlu 200-250 yıllık bir ömre ulaşabilecek. Zekâsı yükselecek. Üstelik 7 bin çeşit kalıtsal hastalıktan da arınmış olacak.
- Dünyada her gün, en aşağı yüz hayvan türü ortadan kalkmaktadır.
- Sadece Newyork Times gazetesinin pazar günkü ilan sayfalarını karşılamak için yüz bin ağacın kesilmesi lazım.
- Dünyadaki toplam erozyonun dörtte biri Türkiye’de gerçekleşiyor. 70 yıl önce Türkiye’deki orman yüzölçümü % 37 civarında iken, ne acıdır ki bugün % 12 civarına düşmüştür.
- “Gen Projesi” hangi gerçekleri ortaya çıkarmış bulunuyor?
- 2010’lu yılların “Gen Projesi” ile insanın temel yapısı ortaya çıkarılacak. Bugüne kadar insanın kaderi olarak nitelendirilen yaklaşık 7.000 kalıtsal hastalığın şu anda 2.800’ünün kromozomlar üzerindeki yeri tespit edildi. İki yıl içerisinde de geri kalan hastalıkların kalıtsal yerleri saptanmış olacak. Örneğin şizofren, depresyon gibi insanın sosyal yaşamıyla ilgili sandığımız hastalıkların kromozomlar üzerindeki yerleri bulundu. Siz depresyon geçirecek bir geni taşıyorsanız, zengin de olsanız fakir de olsanız, eşinizle kavga etseniz de etmeseniz de, sizin depresyonlu bir insan olarak ortaya çıkmanız kaçınılmazdır.
- Hastalıklı genin tedavi şansı yok mu?
- 15-20 yıl sonra yumurta veya sperm aşamasında bu hastalıklı genlerin çıkarılarak yerlerine sağlamlarının takılabileceğine kesin gözüyle bakılıyor.
- Gen teknolojisi ne tür uygulama alanları buldu bugüne dek?
- Çok ilginç uygulamalar oldu. Örneğin, Hollanda’da otuz civarında ineğe insan geni takıldı ve inekler insan sütü vermeye başladı. Bir patlıcana, Alp dağlarının soğuk ikliminde yaşayan bir balığın geni takıldı. Daha önce patlıcan sadece 45. enlemin güneyinde yetiştirilebiliyordu. Bu balık geninin takılması suretiyle patlıcan artık soğukta da yaşayabilir hale getirildi. Örneğin domatese ateş böceğinin geni takılarak geceleri ışık çıkarması sağlandı. Koyunla keçiyi birleştirdiler. Yünü koyun gibi, ancak vücut yapısı, dağlara tırmanması ve beslenmesi keçi gibi olan yeni bir tür ortaya çıkarıldı. Tavuk ve yumurta büyüklükleri, ineklerin süt verimleri, domatesteki verim artışı açısından ekonomik olarak çok başarılı türler ortaya çıktı. Örneğin, eskiden bir fideden olsa olsa birkaç tane domates toplanabilirken şimdi yetmiş kilo alınabiliyor. Gerektiği takdirde üç kiloluk, beş kiloluk tek bir domates üretilmemesi için de hiçbir neden yok.
- Gen çalışmaları ileride insan yaşamını nasıl etkileyebilir?
- Muhtemelen insanın zekâ genleri yükselecek, çok daha hızlı öğrenecek. Saldırganlıklar, psikolojik ve duyu organlarına ait önemli rahatsızlıklar yok edilecek. Zekâ artacak, ömür uzayacak. Çünkü bazı genlerin, biyolojik saati faaliyete geçirerek ölüm sinyali verdiğini biliyoruz. Örneğin tavuk ile kartal aynı yapıya sahip olmakla birlikte tavuk sadece altı, yedi yıl yaşarken, kartal yüz yıla bana mısın demiyor. Çünkü bunların biyolojik saatleri farklı çalışıyor ve bunları çalıştıran da genler. Bu genlerle oynanmak suretiyle insanoğlu 200-250 yıllık bir ömre ulaşabilecek. Üstelik 7 bin çeşit kalıtsal hastalıktan da arınmış olacak.
- Bilimin genlerle oynamasının doğuracağı olumsuzluklar neler olabilir?
- Biliyorsunuz, “Hormonlu domates, hormonlu patlıcan, hormonlu salatalık yemek doğru mu, değil mi?” tartışması tüm dünyada fırtınalar yarattı. Hormonun, çok miktarda ve sürekli alınmadığı takdirde kansere neden olmadığı biliniyor. Sonuçta tercih yapmak zorundasınız. Ya acınızdan öleceksiniz, ya da hormonlu domatesi yiyeceksiniz. Başka bir yolumuz yok, çünkü üremişiz, çoğalmışız. Gen teknolojisinin de muhtemelen zararlı tarafları olabilir ama yine de tercihinizi yapmak zorundasınız. Sağlıklı nesiller yetiştirmenin koşulu sağlıksız genleri değiştirmektir. Hastalıklı genlerin ayıklanmasının hiçbir sakıncası yoktur. Kimse çocuğunun geri zekâlı olmasını, ya da ilerde tıbbi müdahaleye gerek gösteren hastalıklara tutulmasını istemez. Hastalıklı genlerin mutlaka ayıklanması gerekir.
- Genler bir insanın oluşumunda ne oranda belirleyici?
- Ben, genlerin % 60-70 gibi çok ciddi oranlarda belirleyici olduğu kanısındayım. Gerisi ise çevre ve eğitim gibi faktörlere bağlı.
- Genlerde zekâyı yükseltecek teknolojiye sahip olacağız. Bu yöntemle zekânın ulaşabileceği sınırlar ne olabilir?
- İnsanda zekânın temelini oluşturacak on çift gen var. Siz on çift geni maksimum düzeye getirebilirsiniz ancak daha fazlasını yapmanız mümkün değildir. Zekâ için ilk olarak altyapı olması lazım. Sonra, ana karnında iyi beslenmek suretiyle bu beyin gelişimini güçlendirmek zorundasınız. Beynin içerisinde adeta iletişim ağları gibi yollar var. Bu yolların bazılarının ilk yedi sene içerisinde güçlendirilmesi, açılması söz konusu. Dolayısıyla ilk yedi yıl içerisinde çocuğa verilecek eğitim bu iletişim ağlarının açılmasına neden oluyor. Böylece çocuk yeni bilgileri alıp yorumlayabileceği iletişim ağlarına da sahip oluyor.
- Toplum olarak çocuklarımıza verdiğimiz eğitimin bu iletişim ağlarını geliştirici nitelikte olduğu söylenebilir mi?
- Geliştirmediği gibi tam tersine bir de köreltiyor. İnsanı diğer hayvanlardan ayıran en tipik özelliği merak duygusudur. Bizim bütün uygarlığımızın temelini meraklı insanlar hazırlamıştır. Oysa bizim eğitim sistemimiz çocuktaki merakı yok edip ezbere yöneltiyor.
- Dünyada ve Türkiye’de kaç tür bitki ve hayvan var? Bunların ne kadarı yok olma tehdidi ile karşı karşıya?
- Dünyada şu anda 2 milyon tür hayvan ve 380 bin tür de bitki var. Türkiye’de ise 60-80 bin arasında hayvan türü ve yaklaşık 8-10 bin de bitki türü var. 1950’li yıllarda sularımızda bulunan balıkların bir kısmı artık yok. Orta Anadolu göllerinde yaşayan birçok balığı, literatürde kaynak gösterilmesine rağmen, bugün aradığımızda bulamıyoruz. Kelaynak ve foklar çok büyük ölçüde azalma aşamasına girmiştir. Dünyada her gün en aşağı yüz hayvan türü ortadan kalkmaktadır.
- Doğadaki bitki ve hayvan türlerinin yok olmasının insanlığa getireceği tehlikeler nelerdir?
- Bir zaman sonra tüm besin kaynaklarımızda çok büyük ölçüde düşüşler olacak. Kirlenme ve zehirlenmeler had safhaya varacak. Hava, su ve besin kalitesinde büyük ölçüde düşüşler olacak. Sudan, biliyorsunuz genellikle yeşillik, verimli, çok canlının barındığı bir ülke idi. Fakat çok hızlı nüfus artışından dolayı ilk olarak ormanlar kesildi, daha sonra çalılar kesildi. Sonuç olarak da Sudan bugün tamamen bir çöle dönüştü. Toprakta suyu tutamıyorsunuz; yukarıdan aşağıya bıraktığınız zaman yarım saat içerisinde su kumlardan içeriye sızdığından yeniden bitki yetiştirmek şansınız da ortadan kalktı. Afganistan da benzeri biçimde tamamen çıplak kayalıklara döndü. “Bütün varlıklar insanlar için yaratılmıştır, istediğinizi istediğiniz gibi kullanabilirsiniz.” düşüncesine ek olarak, nüfus artışı sonucu bu ülkenin de hiçbir karış toprağı yok ki erozyonla karşı karşıya kalmamış olsun. Pakistan da aynı durumda… Güney Amerika’da Amazonların yağmalanmasına paralel olarak her yıl Türkiye kadar bir alan tahrip ediliyor. Sadece Newyork Times gazetesinin pazar günkü ilân sayfalarını karşılamak için yüz bin ağacın kesilmesi lazım. Korkunç bir rakam bu! Bu ağaçlar hepimizin ağacıdır, insanlığın ortak malıdır. Sadece ABD’deki uluslararası ve ticari şirketler arasındaki günlük telefon konuşmalarının yazılı hale getirilip arşivlenmesi için günde tam 40 ton kâğıt kullanılıyor. Nitekim ABD’de kâğıdın bürokrasiden kaldırılıp tüm bilgilerin bilgisayar ortamında saklanması için çalışmalar önemli ölçüde artırıldı. Darısı başımıza.
- Türkiye’nin çölleşmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Orman Bakanlığı’nın verdiği rakamlara göre, Türkiye’deki orman yüzölçümü, yetmiş yıl önce % 37 civarında iken, ne acıdır ki bugün % 12 civarına düşmüştür! Maalesef, ülkemiz yüzölçümünün dörtte birine karşılık gelen orman alanı siyasi istismar sonucu peşkeş çekilmiş ve Türkiye’nin geleceği büyük ölçüde ipotek altına alınmıştır. Bugün Türkiye’nin % 90’ında çok tehlikeli boyutta erozyon vardır. Yapılaşma, birinci sınıf tarım arazilerimiz üzerinde yoğunlaşmıştır. Şu anda en büyük tehlike siyasilerin erozyon konusundaki aymazlığıdır.
- Erozyon somut olarak nasıl tehlikeler getirecek gelecek nesillere?
- Bir santim toprağın oluşması için 50 bin yıl gerekli. Yenilenme şansı imkânsız denecek kadar zor. Tarım arazilerimizin aşırı otlatılmaya kapatılması lazım. Özellikle 1950’li yıllarda uygulanan politika sonucu mekanizasyonun Türkiye’ye girmesiyle ülkemiz çok büyük ölçüde tahribata uğramıştır erozyon bakımdan. Türkiye, dünyanın en çok erozyona uğrayan ülkesidir. Dünyadaki toplam erozyonun dörtte biri Türkiye’de… Çok büyük bir rakam esasında… Sizler bu “Son İmparator ”un yağmacılarından birisiniz. Topraklarımızı, sularımızı, ağaçlarımızı, meralarımızı yağma ederek ayakta duran ve bundan kâr sağlayan, bunlardan tüketimini şimdilik karşılamaya çalışan bir toplumun üyesisiniz. Çok değil, yirmi yıl sonra doğa artık bu yağmaya izin vermeyecek. İşte o zaman birbirinizi yemeğe başlayacaksınız. Nitekim Meriç, Menderes ve Gediz nehirleri bugün artık zehir akıtıyor. Bu böyle devam ederse ne mi olur? Ömür kısalır, hastalıklar ortaya çıkar; stres, kötü yaşam koşulları ve sosyal patlamalar iz, izan bilmeyen, yasa bilmeyen bir grubun oluşmasına neden olur. İstanbul’da ve Ankara’nın bazı bölgelerinde bunların artık nüveleri oluşmaya başlamıştır. Korkarım, 2000 yılına kalmadan belki İstanbul’un birçok yerinde akşam sekizden sonra dışarıya çıkamayacak insanlar. Bunlar kesinlikle kehanet değildir. Bu yoldan geçen birçok ülkenin nasıl çölleştiğini biliyoruz.
- Ne ilginçtir, bir yandan gen teknolojisi ile insan ömrünü uzatmaya çalışıyoruz, öte yandan da bin bir çeşit doğa katliamı ile insan ömrünü kısaltmanın yollarını arıyoruz?
- Evet, insan soyu inanılmaz bir hızla bindiği dalı kesiyor. Çünkü gözünü tüketim hırsı bürümüş. Bir zamanlar dünyanın en temiz ülkelerinden sayılan Türkiye’de, bugün Kayseri’den Ege sahillerine kadar gittiğinizde, geniş çapta temiz, içilebilir su kaynaklarımızın tükendiğine şahit olursunuz. Kirlenme o ölçülere vardı ki, bizlerin şu anda yeterince oksijen almasına dahi imkân kalmadı. İstanbul’da ana karnında bir bebek, gelişmesi için gerekli olan % 20'lik oksijeni dahi alamıyor. Bu oksijen oranı % 16’ya düştüğü içindir ki, hem çok ciddi bir ömür kısalması, hem de zekâyla ilgili faaliyetlerde büyük çökmeler meydana geldi.
Ayrıca dünyada karbondioksit kontenjanı diye bir kontenjan var. Her ülkeye bir karbondioksit kontenjanı verildi. Örneğin Almanya, bu kontenjanı doldurduğu içindir ki, demir-çelik fabrikasını, çimento fabrikasını kendi ülkesinde kuramıyor. Bu nedenle, özellikle üçüncü dünya ülkeleri, “Biraz da siz kirletin!” şeklinde yönlendiriliyorlar. Türkiye’nin, çimento üretiminde dünya beşincisi olmasının, üretiminde ise yedinci sıraya yükselmesinin ardında karbondioksit kontenjanı gerçeği yatıyor…
Röportaj: MURAT ÖZSOY - 1996 Nisan
Yorum
Yedin kanıtsal hastalıktan kurtulmak
1996 yılında Ali Demirsoy’la yaptığınız röportajın akıcılığı çok güzel olmuş. Emeğinize sağlık.
7 Bin Kalıtsal Hastalıktan Arınmak
Harika bir yazı. Her satırı çok değerli bilgiler taşıyor. Dünyamızdaki kötüye gidiş çok yavaş olduğundan bu değişim ne yazık ki ciddiye alınmıyor. Ancak yaşam sürecinde geriye dönüp bakıldığında bu farkediliyor.
Yazara bu metin için teşekkür ediyor be kutluyoruz.
Yeni yorum ekle