Çağlar, Kitaplar ve İnsanlar…
Meray Gürsoy
İnsan, bütünlük bakımından fiziksel olduğu kadar zihinsel etkinlikleriyle değer kazanan bir varlıktır. Bu zihinsel etkinliklerin başında düşünmek, tartışmak ve kavramaya çalışmak gelir. Kendine bir yol, ilke edinmek amacıyla zihnini geliştirecek eylemlere yönelen insan için okuma eylemi, yüzyıllardır sağlıklı bir düşünce sistemi oluşturabilme sürecinde büyük etkilere sahiptir. Dolayısıyla farkındalıklı bir okuma, insanı niteliksiz ezberlerden, basmakalıp düşüncelerden uzaklaştırarak olgunlaştırır. Ancak modern unsurlar ele alındığında, gerek teknolojik imkânların, gerek erişim kolaylığının okuma kültürüne sağladığı katkıların yanı sıra bu kültürü sindirememiş olanların yol açtığı yozlaşmanın da yadsınamaz boyutta olduğu görülür.
Dijital çağın en büyük sorunlarından biri, davranışla buluşturulamamış düşüncenin akıl sınırları içerisinde sıkışıp kalarak kişiyi tembelleştirmiş olmasıdır. Çok bilen ancak seçici davranmayan gövdelerin yarattığı kayıtsız boşluk hâlinde, zamanla kitapların da bir tür makineleşmenin etkisi altına girmeye başladığı fark edilmektedir. Teknolojinin getirileriyle birlikte pek çok alanda sınırsız erişim söz konusu olurken, okuma kalitesi bu ‘‘sınırsız’’lıktan olumsuz şekilde etkilenmekte, eser verme hususunda ölçütlerin göz ardı edilmesiyle piyasadaki kitap sayısı çoğalmakta, buna karşılık edebî eser veya alana yönelik verilen nitelikli eser sayısında ciddi bir düşüş yaşanmaktadır. Ayrıca günümüzde çoğu evde ‘’kültürel bir dekor’’ havası sunmaktan öteye gitmeyen kitaplıklar kurularak her bir kitap, okunmayıp orada kendi hâline bırakıldığından okurlar da gerçek ve sözde okur olarak ayrı kategoriler meydana getirmektedir.
Popüler kültürün geliştirdiği satış stratejileri açısından bakıldığında, okuma kültürünün yozlaşmasına yol açan tek etken okur kitlesinin farkındalığı da değildir. Eline her kalem alanın, biraz şöhret kazanmış olanın nitelikten yoksun her cümle birikintisini ‘’eser’’ olarak piyasaya sunan ve aylarca bu ‘’eser’’leri ‘’çok satanlar’’ listesinden düşürmeyen kitapçı ya da kitabevlerinin payı, aynı ölçüde büyüktür. Herhangi bir elekten geçirilmeksizin salt maddî kaygıları ve yüzeysel beklentileri karşılayan bu kitap formundaki cümle çokluklarının gerçek okur kitlesi tarafından benimsenmemesine rağmen sürekli konuşulması ise dijital çağın ironik dayatmalarından biridir. Nitekim seneler sonra bile defalarca okuma isteği uyandırabilen eserler düşünüldüğünde, hâkimiyet kurmakla yaratmak arasındaki fark; bu eserlerin özgün ve ufuk açan yanları aracılığıyla açıkça görülebilmektedir.
Kendine ve böylelikle çevresine yatırım yapma amacında olan bir insan için okumak, bir eserin özüne varmak üzere yola çıkmak demektir. Dolayısıyla bir kitap; sayfa sayısı ne kadar çok olursa olsun, ne kadar çok satış sağlarsa sağlasın, özden mahrum olduğu sürece iki kapak arasında sıkışıp kalan söz kalabalıklarından ibarettir. Gerçek okur; modernitenin acelesine ya da uyuşukluğuna değil, sağladığı imkânların ne derece sindirilebildiğine odaklandığı sürece aydınlanabileceğini bilen okurdur. Bu bakımdan teknolojik imkânları nerede, nasıl kullanması gerektiğini; kimin, neyi, hangi sıfatla suistimal etmeye yeltendiğini ayırabilir.
Dijital çağa yön veren teknolojik gelişmelerin yaşama katkı sağlayan yanları göz önünde bulundurulduğunda, okuma arzusunu destekleyen uygulamalardan doğan bir düzlemin var olduğu ise elbette inkâr edilemez. Nitekim insanların okuma bağlamında en çok dert yandığı konulardan biri, vakitsizliktir.Günün belli saatlerini işte, okulda ya da yolda geçiren kişileri
kitap okuma konusunda yaşadığı hevessizliğe ve hâlsizliğe karşı geliştirilen yöntemler aracılığıyla okuma etkinliği, sınırlarını genişletir. Bu sayede yolda geçen süre, sesli ya da dijital kitap gibi örneklerle verimli hâle getirilme olanağını bulur. Ancak buna rağmen görsel veya işitsel anlamdaki pek çok endüstri, internet ortamında hız kazanıp türlü basamaklar geliştirirken aynı derecede bir etkinin yayıncılık alanında ortaya çıkmadığı gözlemlenir. Bu noktada çıkarılan sonuç ise okuma etkinliğinin göz ve kulakta başlayıp, temas ve kokuyla doyuma ulaşan bir eylem olmasıdır.
Sahaf sahaf gezen, bir kitaba dokunmayı onu henüz okumamışken bile bütünleşmenin ilk aşaması olarak gören, tozlu raflarda ellerini dolaştırırken ortamın kokusunu içine çeken okurun benliğinde okumak; tıpkı bir bebeğin dünyaya geliş süreci gibi aşamalar içerir zira kitabı eline almanın, sayfalarına dokunmanın, o sayfalarda kim bilir daha nicesinin yaşamına ışık tutan satırların altını çizmenin keyfi; bir kulaklık aracılığıyla olay örgüsünü dinlemekten ötesine ulaştıran yegâne yoldur. Bazen ruhsal kanallarında tıkanıklık hisseden insan; defalarca okuduğu bir kitabı en ihtiyaç duyduğu anda yuvasından çıkarıp şöyle bir içini karıştırdığında, karşılaştığı herhangi bir sözle yepyeni bir yol izlemeye koyulur. Böylelikle bir kitabın mevcudiyetiyle aynı zamanda bir pusulaya dönüştüğü hissedilebilir.
Günlerin hızlı, yılların an gelince günlerden bile hızlı geçtiğini düşündüren çağda, insan ve insanlık için önemini daima koruyabilen pek az eylem vardır. Okumak; aklın, bilginin ve duygunun olgunlaşabilmesi için bu nadir eylemlerden biridir. İnsan; okuyarak hiç yaşamadığı hayatları yaşamış, hiç tanışmadığı hayatlarla tanışmış ve ömrü boyunca edinemeyeceği tecrübeleri edinmiş gibi olur. Zihnine, kalbine varan yollardaki sertlikler yontulur. Böylece kendini inşa edebilmek için her seferinde yeni bir yön bulur. Bir sözcük, bir eşiğe; bir cümle, bir basamağa; bir eser, yeni bir başlangıca doğrulurken insan, içindeki ışığın dış dünyadaki kaynağına kavuşur.
Yorum
Ne güzel bir başlık. …
Ne güzel bir başlık. Okumanın sürekliliğini anlatıyor. Yazılarını merakla bekliyorum. Sevgiler
Sevgili adaşım. Cümlenin…
Sevgili adaşım. Cümlenin narinligi fikrin kararlılığını ortadan kaldırmıyor. Aksine tatlı sert bir hava katıyor. Sevgilerimle
Yeni yorum ekle