Edebiyat ve sanatta tekelleşme

Deneme

Edebiyat ve sanatta tekelleşme

İhsan Kurt

 

Tekel kavramı, genellikle bir kişi, grup veya kurumun belirli bir alanda ya da sektörde tam kontrolü ele geçirdiği ve başka hiçbir rakibin bu alanda faaliyet gösteremediği bir durumu ifade eder. Tekel, hangi alanda olursa olsun gücün (ekonomik, politik, kültürel) bir elde, bir kurumda, kuruluşta toplanmasıdır. Tekel, hem ekonomik hem siyasi, hem de entelektüel anlamda kullanılabilir. Bu kavram, özellikle kapitalizm, serbest piyasa ekonomisi ve demokratik yönetim sistemleri bağlamında büyük bir tartışma konusudur.

 

Daha çok iktisat-ekonomi, piyasada mal üretimi alanında kullanılan “tekel/tekelleşme” kavramının edebiyat ve sanat alanında kullanılması -veya kullanılmaya çalışılması- zihinsel olarak rahatsız edici olabilir. Yine de bu gerçeği görmezden gelemiyoruz. Çünkü edebiyat ve sanatta da toplumsal yapı içerisinde “tekelleşmeden”, aydın/entelektüel tekelin varlığını kabul etmek zorundayız… Bu durum iki şekilde kendini gösterir.Birincisi ideolojik veya başka amaçlı çatılar altında toplanarak tekelleşen sivil örgütler, kurumlar marifetiyle sanat-edebiyat tekelleri oluşturanlar. İkincisi ve daha çok sürdürülebilir olanı da yine çeşitli amaçlar güden belirli kişilerin doğrudan (yaşayan veya ölmüş olan) “yeri doldurulamaz”, “üstat”, “ağabey” gibi unvanlarla yüceltilerek bunların etrafında bir tekel oluşturanlar. Her ne olursa olsun her iki biçimdeki tekelleşmenin sanat-edebiyata fayda sağlamak yerinedaha çok engeller oluşturduğu yaşananlardan anlaşılmaktadır.

 

Ekonomide tekel, politikada tekel çeşitliliğine sanat ve edebiyatta tekel kavramı da eklenebilir. Zaten bu yazının asıl konusu da sanat ve edebiyatta tekelleşme olacaktır. Bu yazıda, sanat ve edebiyatta entelektüel tekelin ne anlama geldiğini, nasıl ortaya çıktığını ve hangi sonuçlara yol açabileceğini örnekler ve analizlerle işaret edilecektir.

 

Sanat ve edebiyat, insanın en derin düşüncelerini, duygularını ve hayal gücünü ifade etmenin en güçlü araçlarıdır. Ancak, bu yaratıcı alanların da belirli kişiler, kurumlar veya düşünce sistemleri tarafından tekelleştirildiği de bir gerçektir. Bu durum, entelektüel tekel denebilecek bir kavramı ortaya çıkarır.

 

Entelektüel tekel, yalnızca bilgi üretimi veya sanatsal yaratım üzerinde bir grup veya kişinin hakimiyet kurması anlamına gelmez; aynı zamanda belirli bir düşünce tarzının ya da estetik anlayışın egemen olması, farklı görüşlerin ve yaratıcı ifadelerin dışlanması anlamına da gelir. Bu, fikir dünyasında tek bir bakış açısının ya da eleştiri biçiminin baskın hale gelmesi, alternatiflerin dışlanmasıdır. Bu durumda Entelektüel tekel, belirli bir sanat, fikir ya da edebiyat alanında düşünce üretiminin, eleştirinin ya da yaratıcı faaliyetlerin yalnızca bir grup veya birey tarafından kontrol edilmesi ve bu grubun dışındaki diğer aktörlerin sistematik olarak dışlanması olarak tanımlanabilir. Sanat edebiyat örgütleri, kuruluşlarının çoğu açıkça tekelleşme gibi bir amaçlarının olmadığını ima etseler de uygulamalarda; üye kabullerinde, ödül dağıtımlarında tekelleşme zihniyetlerini ortaya koymaktadırlar. Bu uygulamaların haklılığı veya haksızlığını tartışmak bir tarafa, böyle bir tekelleşme olduğu gerçeği inkâr edilemez boyutlardadır.

Günümüz Türkiye’sinde sanat ve edebiyat dünyası, çeşitli zorluklar ve dinamiklerle şekillenirken, entelektüel tekel olgusu da bu alanların gelişiminde önemli bir rol oynamaktadır. Entelektüel tekel, belirli bir fikrin, düşünce yapısının veya estetik anlayışının sanat ve edebiyat alanında baskın hale gelmesi/getirilmesi, diğer seçeneklerin ise sistemli bir şekilde dışlanması anlamına gelir. Bu durumların, yaratıcı alanlarda çoğulculuğu ve özgür ifadeyi sınırladığı, yenilikçi fikirlerin gelişimini engellediği uygulamalarda görülmüştür.

 

Türkiye, tarih boyunca çeşitli sanat ve edebiyat akımlarına ev sahipliği yapmış, aynı zamanda farklı düşünce sistemleri arasında gerilimler yaşamıştır. Günümüzde de bu entelektüel tekel kavramı, medya, sanat ve edebiyat dünyasında belirli aktörler, kurumlar ve düşünce sistemleri tarafından şekillendirilmektedir.

 

Türkiye’de entelektüel tekelin toplumsal alanda görünümleri her zaman dikkat çekmiştir. Türkiye'de entelektüel tekel olgusunu anlamak için sanat, medya, yayıncılık ve edebiyat dünyasındaki duruma yakından bakmak gerekir. Bu süreçte hem devletin hem de özel sektörün rolü büyüktür ve çeşitli mekanizmalarla entelektüel tekel yaratılmış ve bunlar beslenmeye çalışılmıştır. Türkiye’de entelektüel tekelin en belirgin örneklerinden biri medya ve yayıncılık sektörünün yanında politik, politize olmuş kurumlardır. Özellikle ana akım medyanın büyük bir kısmı, belirli ideolojik ve politik çizgileri savunan gruplar tarafından kontrol edilmekte, bu da halkın alternatif görüşlere ve düşünce sistemlerine erişimini zorlaştırmakta, aydınların ötekileştirilmesine sebep olmaktadır. Medyanın büyük bir kısmı, belli başlı sermaye gruplarının elinde toplanmıştır. Bu sermaye sahipleri, ekonomik ve politik çıkarları doğrultusunda, medyada hangi konuların tartışılacağına, hangi sanatçıların ve yazarların öne çıkarılacağına karar vermekte büyük bir güce sahiptirler. Dolayısıyla bu güçler kendince geçerli olan fikir ve sanat anlayışlarını çeşitli kanallar ve yöntemlerle topluma dayatmayı görev bilmektedirler. Bu durumun bir sonucu olarak, özellikle alternatif ya da eleştirel görüşleri dile getiren sanatçılar ve yazarlar, medya ve yayıncılık dünyasında kendilerine yeterince yer bulamamaktadırlar. Örneğin, toplumdaki politik durumla ilgili eleştirel düşünceler geliştiren yazarların, ana akım yayınevlerinde eserlerini basmaları çok zordur. Bu tür yazarlar genellikle daha küçük, bulabilirlerse bağımsız yayınevlerine yönelmek zorunda kalmakta ve bu da eserlerinin daha sınırlı bir okur kitlesine ulaşmasına neden olmaktadır. Burada tanınır kılmanın, meşhur edilmenin etkisi dikkate alındığından tekel oluşturmak ya da tekellerini korumak isteyenler bazen kendilerine yakın gördükleri, tekellerinin sesi olacağına inandıkları bazı yazarları önce toplum huzurunda meşhur olmalarına, tanınmalarına fırsatlar sunmaktadırlar. Özellikle cehaletin yaygın olduğu toplumlarda niteliğe, kaliteye değil daha çok meşhur olana ilgi, benimseme, onu taklit etme olacağından amaçlanan tekelleşme de rahatça oluşturulur.Artık bu tekelleşmenin kırılması, yıkılması da çok zor olacaktır. Çünkü sanat ve edebiyattaki bu tür tekelleşmede zamanla bağlılık ve bağnazlık, dokunulmazlık kemikleşir, her türlü alternatifler ötekileştirilir, gerekirse yok sayılır.Tekelleştirilmiş/ tekelleşmiş edebiyat dünyasında alternatif sesler, düşünceler, fikirler, akımlar boğulur.

 

Özellikle popüler roman türlerinin baskın olduğu bir ortamda, farklı estetik ve düşünce anlayışlarına sahip yazarlar aykırı olarak görülür. Öyle bir dönem gelir ki modernist, postmodernist eserler öne çıkarılırken tarihi ve benzeri eserlerin dışlanması yolunda çaba gösterilir. Tekelleşme güçleri el değiştirdiğinde de bunun tersi olur. Örneğin Türkiye’de son yıllarda özellikle tarihi ve dini içerikli romanların öne çıktığı bir edebi ortamda, modernist ve postmodernist edebi eserler ya da deneysel yazım teknikleri kullanan yazarlar veya bağımsız ve bağlantısız yazarların yayın dünyasında kendilerine yer bulmakta zorlandığı bir gerçektir.

 

Ana akım yayınevleri, genellikle daha kolay satılabilir eserleri tercih ederken, yenilikçi ve deneysel yazarlar yayınevi bulmakta, eserlerini yayınlatmakta zorlanmaktadırlar. Bu da alternatif güçlü edebi seslerin daha az duyulmasına ve geniş kitlelere ulaşamamasına neden oluyor ki bu durum aynı zamanda toplumun zihinsel/estetik gelişimini de dondurmuş oluyor.

 

Sadece edebiyat değil Türkiye’de sinema ve televizyon dünyası da belirli fikirlerin ve estetik anlayışların tekelinde şekillenmektedir. Özellikle televizyon dizileri ve sinema filmleri, geniş kitlelere ulaşabilen popüler kültür araçlarıdır ve bu araçların üzerindeki entelektüel tekel, toplumun düşünsel yapısını doğrudan etkilemektedir. Türkiye'deki televizyon dünyası, büyük yapım şirketleri tarafından baskın duruma getirilmekte ve bu şirketler, çoğunlukla kendilerinin belirlediği geleneksel ve popüler estetik anlayışlarıyla sınırlı kalmaktadır.Bu yoldaki tekelleşmeler aynı zamanda sanat filmleri ve bağımsız yapımların daha az görünür olmasına yol açmaktadır. Türkiye’de bağımsız sinema, büyük yapım şirketlerinin ve medya kuruluşlarının gölgesinde kalmakta ve çoğunlukla dar bütçelerle sınırlı bir kitleye hitap etmektedir. Alternatif sinema yapan yönetmenler, ana akımda kendilerine yer bulmakta zorlandığı da bir gerçektir.

 

Sanat ve edebiyatta tekelleşme konusu buraya kadar işaret edilenlerle sınırlandırılamaz, başka tartışmalar da eklenebilir. Ancak asıl olan, tekelleşme sebebi ne olursa olsun bunların sanat ve edebiyat, sanatçı/yazar üzerine olan olumsuz etkileridir. Çünkü tekelleşme, yaratıcı alanlarda özgür düşüncenin ve çoğulculuğun ortadan kalkmasına sebep olur. Tek bir fikrin yanında, tek bir estetik anlayışın ya da düşünce biçiminin tüm sanat ortamını kontroletmesi, hem sanatçıların hem de düşünürlerin yaratıcı potansiyelini sınırlar, yenilikçi, özgün ve farklı bakış açılarına kapıların kapanmasına yol açar.

 

Entelektüel tekel, toplumsal yapının bütün kesimlerine yayıldığında, sanat ve edebiyat dünyasında hem yaratıcı süreçleri hem de eserlerin topluma ulaşma biçimlerini etkiler. Bu etkilerden bazıları işaret edildiğinde şunlar yazılabilir:

 

Sanat ve edebiyat sadece belirli isimler, belirli kuruluşlar ve düşünceler etrafından dışarı çıkamaz. Bu şekilde yaratıcılık kısıtlanmış olur. Entelektüel tekelin olduğu bir ortamda, sanatçılar belirli estetik anlayışlara ve düşünce sistemlerine uyum sağlamak zorunda kalır. Bu durum, yaratıcı özgürlüğün kısıtlanmasına yol açar ve sanatçılar yenilikçi ve farklı fikirler geliştirmekten kaçınabilir. Daha doğrusu “özgün” eserler vermekte zorlanırlar, tekelleşmenin belirlediği ilkelerle kısıtlanmış olurlar.

Tekelleşmede farklılıklar, seçenekler teke indirgenerek tek bir fikrin veya estetik anlayışın egemen olduğu bir ortamda, çoğulculuk azalır. Farklı bakış açıları ve estetik anlayışlar dışlanır ve topluma ulaşamaz. Bu da sanatın ve edebiyatın çeşitliliğini, dolayısıyla zenginleşmesini ortadan kaldırır.

Entelektüel tekel, toplumu aynı estetik ve düşünce kalıpları içinde tutarak, kültürel bir monotonluğa, durgunluğa, donmuşluğa neden olabilir. Farklı bakış açılarının, estetik anlayışların ve yaratıcı seslerin duyulmadığı bir ortamda, kültürel zenginlik azalır ve toplumun entelektüel gelişimi yavaşlar. Yani tekelleşmeden sadece sanat-edebiyat değil toplumun her alanı da olumsuz etkilenmiş olur.

Türkiye’de entelektüel tekelin baskısı altında olmasına rağmen, alternatif düşünce ve estetik anlayışları geliştiren yeterli sayıda sanatçı, yazar ve düşünür bulunduğu konusunda şüpheler taşımaktayım. Özellikle bağımsız sanat ve edebiyat hareketleri, bu entelektüel tekellere karşı ne kadar direnç göstermekte ve yaratıcı çeşitliliği korumaktadır? Bağımsız ve bağlantısız yazar, yayınevi ve sanat toplulukları var mıdır, varsa etkileri ve mücadeleleri ne oranda etkilidir? Daha başka benzer sorular da sıralanabilir. Ancak umutsuzluğu içinde taşıyan bu sorulara karşı internet ve dijital platformlar entelektüel tekelin etkilerini kırma konusunda umut vermektedir. Artık bağımsız yazarlar ve sanatçılar, dijital platformlar aracılığıyla eserlerini geniş kitlelere ulaştırma fırsatı bulmaktadırlar.

Buraya kadar yazılanlara rağmen yine de denebilir ki günümüz Türkiye’sinde entelektüel tekel, sanat ve edebiyat dünyasında yaratıcı özgürlüğün ve çeşitliliğin önünde bir engel olarak durmaktadır. Medya, yayıncılık, sinema ve edebiyat gibi alanlarda belirli aktörlerin ve estetik anlayışların egemenliği düşündürücüdür. Ancak, bağımsız sanatçılar, yazarlar ve dijital platformlar aracılığıyla bu entelektüel tekele karşı mücadele edenlerin varlığına da inanmak istiyorum. Çünkü Türkiye’de entelektüel tekelin etkilerini kırmak, sanatsal ve düşünsel çoğulculuğun korunması, kültürel zenginliğin artması için hayati bir önem taşımaktadır. Ayrıca edebiyatta özgünlük tekellerden sıyrılabilmiş özgür kalemlerle gerçekleştirilebilecektir ancak.

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.