Spinoza’ya Eleştiri
Zübeyde Korkmaz
Spinoza, Tanrı’nın varlığını kanıtlamak amacıyla Etika adlı kitabını kaleme almıştır. Başlamadan önce kanıt sözcüğünü irdelemek gerektiğini düşünüyorum. Sözlük anlamıyla kanıt; bir şeyin doğruluğu, gerçekliği konusunda inandırıcı belgedir. Mantıktaki anlamıyla ise kanıt; belli bir sonuca ulaşan bir akıl yürütmenin dayandığı gerçektir.
Spinoza’nın yaşadığı dönemin kanıt anlayışı ile günümüz kanıt anlayışı arasında farklılıklar olabileceğini ve Spinoza’yı eleştirirken bu farklılığı göz önünde bulundurmam gerektiğini belirttiğinizi duyar gibiyim. Elbette ki dönemler arasında zihniyet farklılıkları olacaktır, ancak söz konusu “kanıt” gibi bir şey olduğunda insan denilen varlık, biyolojik yapısı gereği bunu somutlukta arayacaktır. İnsan; eliyle tutarak, gözüyle görerek, kulakları ile işiterek veya derisi ile dokunarak tüm bu duyularını kullandıktan sonra mükemmel gelişmiş beyninin aracılığıyla yürüttüğü mantığıyla elde edebildiği her şeyi kanıt olarak kabul etmeye eğilimlidir. Dolayısıyla duygu, sezgi ve inanç gibi soyut kavramlar bir şeyin varlığını kanıtlamakta kullanılamazlar.
Geçmişteki uygarlıkların yasalarına baktığımızda bile bir suçun kanıtlanması ve ceza verilmesi için o suçun tanıklar yoluyla görülmesi veya kendisinden somut bir iz bırakması gerektiğini görürüz.
Ben de bu iddiama kanıt olarak, bugün tümüyle çözümlenmiş antik bir dil olan Sümer dilinde yazılmış çivi yazılı kil tabletleri ya da Babil’in ünlü kralı Hammurabi’nin kendi yasalarını yine çözümlenmiş bir antik dil olan Akad dilinde yazdırdığı dikilitaşı sunuyorum. Kanıt denen kavramın ne olduğunu kısaca ele aldıktan sonra şimdi Spinoza’yı eleştirme aşamasına geçebiliriz.
Spinoza, iv. tanımında tanrının tanımını şöyle yapıyor, “mutlak olarak sonsuz bir varlığa, yani sonsuz sıfatları olup başsız ve sonsuz (ezeli) özü bu sonsuz sıfatlarında her biriyle ifade edilmiş olan cevhere Tanrı diyorum.” Örneğin matematikçiler pi sayısının sonsuz olduğunu iddia ediyorlar. Ancak bugün pi sayısının 62.8 trilyon basamaktan oluştuğunu ve her geçen gün yeni basamaklar eklendiğini biliyoruz.
Peki elimizde “şimdilik” sonu 62.8 trilyonuncu basamak “somut” bir sayı varken, bu sayının sonsuz olduğunu iddia etmek ne kadar mantıklıdır? Bu sayıya yeni basamaklar eklenmesi, o sayının sonsuz olduğunu kanıtlar mı?
Basit bir mantık yürütmeyle, bir şeyin sonsuz kabul edilebilmesi için o şeyin sınırlarının olmaması gerekmez mi? Bir şeyin sınırı varsa o şey nasıl sonsuz kabul edilebilir? Gökbilimciler uzayın sonsuz olduğu görüşündeler. Niçin? İnsanlığın kullandığı teknoloji uzayın sınırlarına henüz erişemediği için. Belki de uzay gerçekten sonsuzdur veya belki de gerçekten sınırları vardır ancak belki de insanlık buna erişemiyordur. Bu şimdilik bir bilinmez.
Spinoza da Tanrı’nın sıfatlarının sonsuz olduğunu söylüyor ancak bugün ister göksel inançların kutsal kitaplarını inceleyin isterseniz de insan yaratımı inançların kitaplarını, insanların Tanrı için kullandıkları sıfatların bir listesini kolayca çıkarabilirsiniz. Bu da insanların Tanrı için kullandıkları sıfatların bir sonu olduğunu gösterir mahiyettedir. Ve şu basit uslamlama bile Spinoza’nın bu konuda yanıldığını gösterir.
Spinoza, Tanım I’de Tanrı için şöyle diyor; “özü varlığı kuşatan, başka deyişle tabiatı ancak var olarak tasarlanabilecek olan şeye, kendi kendisinin nedeni (causam sui) diyorum.” Tanım III’te ise, “kendi başına var olan ve kendisi ile tasarlanan, yani kendisini teşkil edecek başka hiçbir fikrin yardımı olmaksızın hakkında fikir edindiğimiz şeye cevher diyorum.” Buna göre Tanrı cevherdir, cevher kendisi kendisini var eden ve başkasına gereksinim duymayandır. Önerme II’ye göre ise, “farklı sıfatları olan iki cevher arasında ortak hiçbir şey yoktur.” Kanıt olarak da; “Cevherin kendisinde var olan ve kendi kendisi ile tasarlanan şey olduğu, yani var olabilen herhangi bir şeye ait başka hiçbir fikrin yardımı olmadan fikir edindiğimiz şey bulunduğu söylendi (tanım 3); buradan şu sonuç çıkar ki, farklı sıfatları olan iki cevherden her biri kendi başına var olur ve ancak kendi kendisiyle tasarlanabilir.
Halbuki, kendi başına var olan ve ancak kendi kendisiyle tasarlanabilen şeyin yine kendi başına var olan ve ancak kendi kendisiyle tasarlanabilen başka bir şeyle aralarında hiçbir ortaklık yoktur. Zira aralarında ortak ne olabilirdi? Bunlar sıfatlar olamaz, çünkü tersine olarak ne olabilirdi? Bunlar sıfatlar olamaz, çünkü tersine olarak onlar türlü sıfatlara sahip gibi (diversa attributa habentes) varsayılmışlardır; bu, öz de olamaz, çünkü öz sıfatlar üzerine kurulmuştur ve sıfatlar her iki cevherde türlü türlü olunca, zorunlu olarak onlardan her birinin özünün farklı olması gerekir.
Eğer onlardan her birinin özü farklı ise, aralarında hiçbir ortaklık olmadığını söylemek doğru olur; en sonra aralarında ortak olan şey tavırlar veya duygulanışlar da değildir, çünkü cevherin tavırları ya da duygulanışları ancak cevherle kaimdirler (tanım 5) ve yalnız onunla tasarlanabilecekleri için, öz bakımından farklı olan iki cevherde aynı tavırlar ya da duygulanışlar olamaz ve tasarlanamaz. Öyle ise, farklı sıfatları olan iki cevherin aralarında hiçbir ortaklık olmadığı doğrudur.”
Hemen ardından Önerme III’te, “iki şey arasında hiçbir ortaklık olmadığı zaman, onlardan biri ötekinin nedeni olamaz.” Yani kendi kendisini var eden cevher ise Tanrı da bir cevherdir. Fakat yukarıda iki ayrı cevher olabileceğini söylüyor. Yani birden fazla mı Tanrı var? Hemen ardından iki ayrı cevherde ortaklık yoksa birinin ötekinin nedeni yani yaratıcısı olamayacağını söylüyor. Yani o zaman farklı özellikler barındıran her şeyin birbirinden farklı Tanrıları var? Önerme V’te ise, “alemde aynı tabiatı ya da aynı sıfatı olan iki ya da birçok cevher olamaz.” Yani buna göre evet aynı özellikleri taşıyan iki ayrı cevher yani Tanrı olamaz ama birbirinden farklı cevherler olabilir. Spinoza’nın bu sözlerinden çıkan anlam bu.
Önerme VI’da, “bir cevher başka bir cevher tarafından meydana getirilemez” diyor. Tamam, her cevher kendi kendisinin nedeni yani yaratıcısıysa bu demektir ki birbirinden farklı özellikler taşımak kaydıyla çok sayıda Tanrı var. Önerme XIV’te, “ tanrıdan başka cevher olamaz ve tasarlanamaz” diyor, dediğine göre birden fazla Tanrı var. Ancak bundan sonra Spinoza kendisiyle çelişiyor. Önerme XIV’e kanıt olarak yazdığı açıklamasında; “Tanrı mutlak olarak sonsuz bir varlık olduğu, bir cevherin özünü ifade eden bütün sıfatlara sahip bulunduğu (tanım 6) ve zorunlu bir varlığı olduğu için (önerme 11), Tanrıdan başka bir cevher olmuş olsaydı, bu cevherin ancak Tanrının sıfatlarından biri yardımıyla açıklanabilecek çeşitte olması gerekirdi. Böylece bu cevher Tanrı ile aynı sıfata sahip olacak ve bunun sonucunda aynı sıfata sahip iki cevher bulunacaktı ki, bu da saçmadır (önerme 5), bundan dolayı bu iki cevher ne aynı olacak olan sıfatlarıyla, ne de cevherin tabiatını asla değiştirmeyen tavırları ve duygulanışlarıyla birbirlerinden ayrılamazlar, öyle ise Tanrıdan başka cevherin olmayacağı ve bunun sonucunda ondan başkasının tasarlanamayacağı doğrudur. Zira eğer başkası tasarlansaydı, zorunlu olarak onu var gibi tasarlamak gerekecekti; çünkü cevher fikri varlığın zorunluluğunu gerektirir, halbuki Tanrıdan başka bir cevher -bu kanıtlamanın birinci bölümüne göre- var diye tasarlanamaz. Demek ki bu saçmadır.
Öyle ise Tanrıdan başka bir cevherin olmayacağı ve tasarlanamayacağı doğrudur.” Önermenin sonucu olarak da, “buradan çok açık olarak şu sonuç çıkar ki, tek bir Tanrı vardır, yani (tanım 6) 10’uncu önermenin scolie’sinde söylemiş olduğumuz gibi tek bir cevher vardır (önerme 10), âlemde mutlak olarak sonsuz tek bir cevher vardır” Cevher kendisi kendisini yaratandı ve Tanrı da kendi kendisinin nedeni olduğu için cevherdi ve fakat hani farklı sıfatlar taşımak kaydıyla birden fazla cevher olabilirdi? Şimdi de alemde ancak ve ancak tek bir sonsuz cevherin yani Tanrı’nın olabileceğini söylüyor.
Spinoza açıkça kendisiyle çelişiyor. Spinoza, VI. tanım için açıklama olarak da şu sözleri ekliyor; “mutlak olarak sonsuz diyorum, yoksa kendi cinsinde sonsuz demiyorum. Zira yalnızca kendi cinsinde sonsuz olan bir yerde sonsuz sıfatları (yüklemleri) olumsuzlayabiliriz; fakat mutlak olarak sonsuz olan için ise bir özü ifade eden ve hiçbir olumsuzluğu kuşatmayan her şey onun özüne aittir.” Bu açıklamaya göre “hiçbir olumsuzluğu kuşatmayan her şey onun özüne aittir.” Nasıl? Yani olumlu, iyi ve güzel olan her şey ona aitken, olumsuz ve kötü şeyler başkasına mı ait? Öyleyse inançlarda insanın baş düşmanı olarak yer alan şeytan nasıl var oldu? Hoş, soyut bir kavramdan öteye gitmeyen şeytanın varlığı bile kesin değil ancak biz burada inançlar üzerine konuştuğumuzdan, onu varmış gibi ele almak zorundayız.
Şeytan olumsuz bir kavram olarak kullanılıyorsa ve olumsuz hiçbir şey Tanrı’ya ait değilse, şeytan kendi kendine mi var oldu? Oysa Spinoza, yalnızca cevherin kendi kendisini yaratabileceğini ve kendi kendisini yaratabilen tek cevherin de Tanrı olduğunu iddia ediyor. Olumsuz olan hiçbir şey Tanrı’ya ait değilse ve şeytan da olumsuzsa, bu, onu Tanrı’nın yaratmadığı anlamına geliyor. O halde şeytan kendi kendisinin nedeni yani yaratıcısı mı oldu? Ama hani yalnızca bir cevher kendisinin nedeni olabilirdi ve tek cevher de Tanrıydı? O halde şeytan bir Tanrı mı veya Tanrı mı bir şeytan?
Spinoza bu kez XV. Önermede az önceki savının tam tersine, “var olan her şey Tanrı’da vardır” diyor. Bu kez bu önermeye göre o zaman şeytan Tanrı’nın bir parçası mı? Ama hani olumsuz hiçbir şey Tanrı’ya ait değildi ve onda bulunamazdı, şimdi ise var olan her şeyin Tanrı’da var olacağını ileri sürüyor. Spinoza’nın kafası gerçekten karışmışa benziyor.
Önerme IX’da, “bir şeyin ne kadar varlığı veya gerçekliği varsa, onun o kadar sıfatı vardır” diyor. Varlık kanıt ister. Kanıt da somut şeylere gereksinim duyar. Örneğin renk sıfatı sağlıklı bir göze ve görme eylemine gereksinim duyar. Bir şeyin varlığı kanıtlanmışsa cismine veya başka özelliklerine göre sıfatlar alabilir, evet. Peki ya Tanrı?
Spinoza’ya göre Tanrı’nın sonsuz sıfatı var. Somutluk ile kanıtlanamamış bir şeyin, nasıl sıfatı olabilir? Üstelik sonsuz olduğunu iddia ediyor. Yukarıda Tanrı’nın sıfatlarının sonsuzluğu meselesinde, Spinoza’nın Tanrı’nın sıfatlarının sayısı ile ilgili iddialarını eleştirdim; bu sıfatların sonsuz olmadığını, kutsal kitaplarda insanların Tanrı için kullandıkları sıfatları listeleyebileceğinizi söyledim. Dikkat edin, Tanrı’nın var olan sıfatlarını değil, insanların Tanrı için kullandıkları sıfatları. Ve hatta buna kanıt olarak da Spinoza’nın kendisini sunabilirim.
53. sayfadaki scoliede, Tanrı’nın akıl sıfatının insanların akıl sıfatından farklı olduğunu ileri sürerken bizzat Spinoza’nın kendisi şöyle diyor lütfen altını çizdiğim yerlere dikkat ediniz; “Tanrı’ya hep birden verdiğimiz akıl ve irade sıfatları üzerinde birkaç kelime söylemek için kabul etmek gerekir ki, bunlardan biri ve öteki Tanrı’nın ezeli özüne uygunsa, bu iki sıfattan akıl ve irade terimiyle her zaman tasarladıklarımızdan çok başka bir şey anlamalıyız. Tanrı’nın özünü meydana getiren akıl ve irade bizim aklımızdan ve irademizden büsbütün başkadır ve onlara ancak ad bakımından benzerler, tıpkı köpek denilen burcun bu addaki hayvana ancak ad bakımından benzemesi gibi.
Ve işte kanıtı!.” Spinoza, sıfatların insanlar tarafından tasarlandığını ve verildiğini kendi ağzıyla söylüyor. Bir insan tüm bir kitap boyunca kendi savlarını kendisi nasıl çürütebilir? Böyle olmasaydı bile yine de Tanrı’nın sıfatlarının varlığının kanıtlanması söz konusu bile olamazdı. Çünkü sıfat somutluğa (ve ardından kanıta) muhtaçtır ve Tanrı da somut değildir, dolayısıyla somut olmayan bir şeyin sıfatlarının var olması da mümkün değildir. Ben kendi uslamlamalarım ve bunlara sunduğum kanıtlarımla son derece tutarlıyım ancak Spinoza kendisiyle çelişiyor hatta kendi kendisinin savlarını çürütüyor. Kanıt olarak yaptığı uslamlamalar, yaptığı önermelerden bile daha saçma.
Şu halde, daha kendi iddialarıyla çelişen, kendi uslamlamalarını bile kanıtlayamayan Spinoza, acaba Tanrı’nın varlığını nasıl kanıtlayacak? Spinoza önerme XVI’da “Tanrı’nın tabiatının zorunluluğundan, sonsuz tavırlar halinde sonsuz şeyler, yani sonsuz bir aklın bütün tasarlayabileceği şeyler çıkmalıdır” diyor ve önerme sonucu olarak da Tanrı’nın ilk neden olduğunu ve kendi yasalarıyla etki ettiğini söylüyor.
Göksel inançlarda ve bunlara bağlı insanların gönüllerinde bulunan soyut bir kavram olan inanca göre bu böyledir evet, insanlar bir şeylere inanabilir ve bu az önce de vurguladığım gibi soyuttur. Ancak Spinoza “kanıt” için yola çıkmış ve daha önce kanıtın da somutluğa muhtaç olduğunu söylemiştim. Tanrı’nın ilk neden olduğu ve kendi yasalarıyla etki ettiği hangi somut örneklere dayandırılabilir? İnsanların gönüllerindeki soyut inanç, bunu kanıtlamaya yeter mi?
Yorum
Merhaba bu metot bana yarım…
Merhaba bu metot bana yarım olanın tama hükmü gibi geliyor. Spinozaya eleştirinin cesaretiyle sizi kutluyorum.
Yeni yorum ekle