ŞAİRLERİN ÖLÜMÜ
“Gelinir gidilir belki sağ salim dönülür, hepsi o kadar.
Gidilir gelinir, gelinir de gidildiği gibi değildir, hepsi o kadar.”
Süreyya Berfe
Gidenler ve gelenlerle dönüyor döngü. Bu sabah yine bir gidenin haberini aldık. Bugün 9 Ocak, bana ve şiirlerime ilham olmuş büyük şair Cemal Süreya’nın ölüm yıldönümü. Kendisini anmak adına sosyal medyaya bakarken onun gibi yine dönemin çok sevdiğim şairlerinden Süreyya Berfe’nin de bu diyarı terk ettiği haberini okudum. Gidenler mi daha çok gelenler mi ya da biz üzülürken belki de gidenler gittikleri yerde mutludur diye düşünürken dahası gidenlerin nereye gittiğini bilmiyorsak da şair gidişlerinin beni derinden üzdüğü, etkilediği gerçeğiyle bir kez daha yüzleşiyorum. ‘Şair gidenlerle’ biraz daha eksiliyoruz, biraz daha ıssızlaşıyoruz. Şair ölümleri beni bir başka incitir çünkü doğanın, bilgeliğin, dünyayı daha aydınlık anlamanın bir parçasıdır onlar, onlar hayatın inceliği, hüznü, çığlığı, kahkahası, şarkılarıdır diye düşünürüm. Elbette yaşarken yazdıkları, söyledikleri, yaratımlarıyla ebediyen bize bıraktıkları eserleriyle hayatımızı güzelleştirmeye devam edecekler. Benim bahsettiğim sanıyorum biraz daha derin duygudaşlık oluyor. Keşke hiç gitmeseler de böyle güzel, böyle yaratıcı, böylesine sezgi dolu insanlar hep kalsalar yeryüzünde! “Tesadüf diye bir şey yoktur” tezine bir gönderme örneği olmalı bu! Berfe de Süreya da arada 34 yıl olsa da aynı ay ve aynı günde anılacaklar artık aramızdan ayrılış yıl dönümlerinde. Burada, bunu bazılarımız bilse bile, Berfe’nin şiirlerini yayımlamaya başladıktan bir süre sonra soyadını değiştirmek isteğini Cemal Süreya ile paylaşmış ve Süreya’nın kendisine Berfe soyadını önermesiyle ismini Süreyya Berfe olarak değiştirmesi detayını eklemek isterim. Tesadüfler hayatı güzelleştiren ve anlamlı kılandır belki de…
Bizim topraklardan Cahit Sıtkı Tarancı gelir aklıma hep nedense? Ölüm imgesi en çok onda gezinirdi ama aynı zamanda yaşama sevinci dediğimiz coşkunun atını en güzel haliyle koşturandı. Fakat konuyu ölüm temasına değil de ‘şair ölümlerinin’ üzerimizde bıraktıkları boşluktan söz etmek isterim. O derin boşluktan! Şairlerden; hayat denilen aynaya şiir üfleyen, zihnimizi tazeleyen, duygu ve düşüncelerimize yenilikler katarak ruhumuzu besleyen şairlerden söz etmek isterim. Ah bu şairler, her biri birer kültür süzgeci, uzlaşmaya karşı aykırı ses ustaları… Şairlerin şiir dili, bütün dillerin üzerinde bir yerdedir. Şairlerin ölümü bağlamında aklıma gelen Behçet Necatigil’ in bir sözü kalbimin buğulu aynasını temizleyerek beni nasıl da yüksek bir gerçekliğe taşıyor ve biraz olsun hüzünlü halimden uzaklaşıyorum: “Bazı şairlerin ölümüne yanarız; ancak onların şiirleridir ki, yıllar sonra soğuklarda gene ısıtır bizi…”
Şiir değil midir hayatın kaynağı? Sahi, ne demişti Cemal Süreya: “Şiir dil işidir. Dilde yangınlar yaratma sanatı…” Şairlerdir bizi biraz da özgürleştiren, hayatlarımıza yepyeni anlamlar katıp, aklın ve bilmenin öte yakasına taşıyan, kalbimizi taşıran! Şairlerin toplumun ortak acılarına asla kayıtsız kalmayan çağdaş bir anlam ve sezme bilincine sahip bir gönül dervişinin devrimci sesi olmadığını kim söylebilir ki?
Şairin kendine ait bir yurdu olsa da olmasa da varlığı, kendisi, kalbi, bilgisi, bilinci çağları da aşıyor, bu anlamda Yunus Emre ve William Shkespaere aynı kaygı ve gerçeklik içinde kelimeleri lirizmle ehlileştiren yüksek bir zeka, insanlığı hep daha da ileri taşımak isteyen bir gözlemevi sahibidirler. Bu uzayıp giden bulutsu cümlelerim benim nacizane düşünce ve duygularımdır. Belki şair değilim ama görünmeyen, ‘söylenmeyen’ bir sesle kendime mırıldandığım cümlelerimi paylaşmak istedim. Biraz grip hallerdeyim.
O halde sözü bu kadar uzatmamalı. Demiştim ya; gidenlerle ve gelenlerle dönüyor dünyanın ahengi. Fakat her şairin ölümüyle dünyadan bir bahçe daha kopuyor. Dünyanın herhangi bir ülkesinde, nerede olursa olsun, şairler ölmesin, şairler ölmesin isterim…
Eser Ceran Erdi
Yeni yorum ekle