*Furkan Kaan Aksoy: Sikkeler ve Antik Dönem
Nice uygarlıklar gelip geçmiştir binlerce yıl boyunca bu topraklardan. Nice Krallar, imparatorlar. Çoğumuz ne yazık ki bunun bilincinde değildir ve tarihi eserlerimiz ne yazık ki yurtdışına kaçırılmaktadır. Hangimiz bu ve bunun gibi eserlere değer veriyor ve korumaya çalışıyor ? Oysa bu eserler bizim kültür hazinelerimizdir ve hepsi bize bırakılan birer miras, birer emanettir.
Geçmiş devletlerin, eski uygarlıkların bizlere emanet ettiği bu kültürel mirası korumaya ve gelecek kuşaklara aktarmaya çalışıyoruz. Ancak çoğu insan bunların bilincinde değil ve bu eserler yurhdışında yüzlerce hatta binlerce Dolar ve Euro’dan alıcı bulmaktadır. Hangimiz hayatında kaç kez müzeleri ziyaret etti ? Hangimiz pul olur, eski para olur, bunun gibi koleksiyonlar yaptı ? Kültürel mirasına sahip çıkan insan, bu eserlerin bizim kültürel hazinemiz olduğunu bilir ve bu eserleri tanıtarak korumaya, saklamaya, koleksiyonlarını yapıp gelecek nesillere aktarmaya çalışır.
Neden sikkeler ve Antik dönem : Sikkeler, belirli bir ağırlık standardına sahip olan ve altın gümüş bronz bakır gibi metallerden üretilen, üzerlerinde ait olduğu dönemin ve bölgenin kültürel ve sanatsal özelliklerini yansıtan küçük ama çok değerli birer sanat eseridir aslında. Geçmişe ışık tutan, eski medeniyetlerin izlerini yansıtan en önemli tarihi ve kültürel miraslardandır sikkeler.
Neden sikkeler beni bu kadar cezbetmiştir ? Çünkü sikkeler, hem tarihlendirme olarak, hem de sanatsal olarak oldukça ince işçilikle hazırlanmış birer objelerdir. Ve az yer kaplarlar. Tarihlendirilmesi de üzerindeki imparatora veya sikkenin tipolojisine bağlıdır.
Sikkeler ve Antik dönem :
İlk sikkeler M.Ö. 7. Yüzyılda, batı Anadolu’da Lidyalılar tarafından üretilmiştir. Bu sikkeler electrum (Altın Gümüş alaşımı) olup birimleri staterdi ve ağırlıkları yaklaşık 8 gram civarındaydı. Üzerlerinde güç ve iktidarı simgeleyen aslan protomu bulunuyordu. Yani aslan, tarih boyunca gücü ve iktidarı simgelemekteydi. Sikkeler ilk üretildikleri zamanlar sadece ön yüzlerine baskı yapılıyor, arka yüzünde quadratum incusum denilen çukurluklar bulunuyordu. Lidyalıların M.Ö. 650 dolaylarında sikkeyi keşfetmesinden sonra bu küçük ama çok değerli birer sanat eseri olan sikkeler kısa sürede Anadolu, Ege, Yunanistan bölgelerine yayılmıştı. Her şehir devleti kendi özgün sikkelerini basmış, sikke basmak artık güç ve iktidarın sembolü haline gelmişti. Örneğin Efes Antik kenti sikkelerinde arı ve geyik figürü, Kyzikos sikkelerinde ton balığı figürü, Miletos antik kenti sikkelerinde aslan ve Beş kollu Milet güneşi figürü kullanılmıştır. Daha sonraları sikkeler hızla yayılmış ve M.Ö. 5. Yüzyıla gelindiğinde Anadolu, Yunanistan ve Güney İtalya’da toplam 150 civarı şehir devleti kendi özgün sikkelerini kullanmaya başlamışlardır.
Perslilerin Anadolu’yu işgalinden sonra sikkeler doğuda tanınır olmuştur. M.Ö. 5. Yüzyıldan sonra sikkelerin hem ön, hemde arka yüzlerine baskılar yapılmış ve daha kaliteli kalıplar ve ıstampalar kullanılarak sikkelerin üzerlerindeki figürler belirginleşmiştir. Sikkelerde klasik Yunan sanatı etkili olmuş ve ait olduğu şehrin harfleri sikkeler üzerinde Yunanca alfabe ile gösterilmiştir. Büyük İskender (M.Ö 336 – 323) dönemine gelindiğinde sikkeler üzerinde imparator ve hükümdar portreleri ön plana çıkmaya başlamıştır. Yani bu dönemden sonra sikkeler, adeta ait olduğu dönemin hükümdarını resmeden birer vesika niteliği taşımaktadır.
Büyük İskender ile başlayan Helenistik dönemde, sikkeler İtalya’dan Hindistan’a kadar oldukça geniş bir coğrafyada yayılmış ve bu sikkeler ile Yunan kültürü o dönem bilinen tüm dünyaya tanıtılmıştır. Helenistik dönemin temel gümüş sikke birimi tetradrahmi olup bu sikkeler yaklaşık olarak 17 gram ağırlığa sahiptirler. Seleukoslardan, Kapadokya’ya, Pontus’tan Pargamon’a, Makedonya’ya kadar her devlet üzerlerinde kendi hükümdarlarının bulunduğu sikkeleri üretmiş ve arka yüzünde genellikle yunan tanrılarından Zeus, Apollon, Artemis, Medusa gibi tanrı ve tanrıçalar resmedilmiştir.
Helenistik dönemde krallar sikkelerinde basileos ünvanını kullanmışlardır. Helenistik dönemde ayrıca birlik sikkeleride basılmış, “Sepet taşıyıcısı” anlamına gelen Cista Mystica, yani Kistophor sikkelerinde bir sepetin içinden çıkan yılan figürü resmedilmiştir. Kistophorlar, Efes, Pergamon, Tralleis, Apameia gibi şehirlerde, gümüş tetradrahmi birimlerinde üretilmişlerdir. Helenistik dönemde kral sikkeleri ön plana çıksa bile şehirlerin kendi özgün sikkeleri klasik dönemde olduğu gibi ait olduğu motifler, hayvan, tanrıça betimlemeleri ile basılmaya devam edilmiştir. Şehir devletlerinde basılan bu sikkelere otonom sikke denir ve bu sikkeler M.S. 3. Yüzyıl sonlarına kadar üretilmeye devam edilmiştir. Roma döneminde sikkelerde imparatorlar genellikle profilden resmedilmiştir.
Caesar ile başlayan bu dönemde daha sonraları imparatorlar caesar ünvanını sikkelerinde kullanmışlardır. İmparator portresinin etrafında yazan yazılarda “İmp”, “Caes”, “Aavg”, gibi ünvanlar kullanılmıştır ki, bu ünvanlar İmparatoru yüceltmek için yazılmıştır. Roma İmparatorluğu sikkelerinin arka yüzlerinde tanrı ve tanrıça betimlemeleri dışında, mitolojik efsanelere, ihtişamlı yapılara, çeşitli sahnelere yer verilmiştir. Bu anlayış bize, Romalıların ne kadar sanatkar olduklarını gösterir. Bu Sikkeler adeta o dönemde üretilmiş birer tablo gibidir ve sanatsal değeri büyüktür. M.S. 3. Yüzyıla gelindiğinde sikkeler artık değersiz metallerden üretilmeye başlanmış, Roma İmparatorluğu gerileme sürecine girmiştir. Öyle ki, ürünlere yüzde Yedi Yüz civarı zam gelmiştir. Gümüş sikke birimi olan denariuslar, artık birer bronz sikkeye dönüşmüşlerdir. M.S. 280’li yıllarda İmparator Diocletian, sikke reformu ile Roma İmparatorluğu sikkelerini yeniden düzenlemiştir. 4. Yüzyılda Hristiyanlık dini önem kazanmaya başlamış ve l. Konstantin (306 – 337) ile birlikte sikkeler üzerinde haç, kistogram gibi Hristiyan öğeleri resmedilmeye başlanmıştır. Hristiyanlık bu dönemde her ne kadar önem kazanmış olsa, paganizme ait öğeler 5. Yüzyıl sonlarına kadar sikkelerde resmedilmeye devam edilmiştir.
Benim görüşüm, 4. Ve 5. Yüzyıllarda Roma İmparatorluğu halkı, bir kısmı Hristiyanlığı seçerken diğer kısmı paganizmi seçmiştir. Ama birbirlerinin dinlerine saygı göstermiş olsalar bile zaman zaman din ve mezhep savaşları yaşanmış olabilir diye düşünüyorum. Bunun en iyi kanıtı ise, dönemin sikkelerinde hem Hristiyanlık, hemde Paganizme ait öğelerin görülmesidir. İmparator Anastasius (491 – 518) ile başlayan Bizans sikkelerinde Paganizm öğelerine erken dönemde çok az olarak rastlanılsa bile artık sikkelerde Hristiyanlık öğeleri ön plana çıkmaya başlamıştır. Bizans sikkelerinde daha çok İmparator ve Hanedan üyeleri resmedilmiştir. Ancak Roma sikkelerinden farklı olarak l. Jüstinyen (527 – 565) döneminden itibaren İmparatorlar genel olarak cepheden resmedilmiştir. Bizans sikkelerinde erken dönemlerde kistogram, globus, (Haçlı küre) basamaklar üzerinde yükselen haç motifleri kullanılmıştır. 7. Yüzyılın ortalarından itibaren İsa figürü, 9. Yüzyıldan sonra ise Meryem figürü Bizans sikkelerinde görülmeye başlanır.
Sonuç olarak, sikkeler antik dönemlerde var olan, ancak günümüze kadar ulaşamamış bir yapıyı, kültürü veya günümüzde nesli tükenmiş bir hayvan türünü üzerlerindeki figürler ile aktaran, geçmişle gelecek arasında bağ kuran, gücü ve iktidarı simgeleyen, ait olduğu dönemin kültür ve sanat anlayışını yansıtan birer küçük ama çok değerli sanat eserleri olup, aynı zamanda tarihmize ve eski uygarlıklara ışık tutmaktadır. Geçmiş imparatorları, kralları sikkelerden tanırız. Eski antik şehirlerin önemli tanrı ve tanrıçaları sikkelere yansıtılmış olup antik kentler hakkında önemli bilgiler edinmemizi sağlar. Lidyalılardan başlayarak Bizans dönemine kadar sikkelerdeki kompozisyon her dönemde gelişmiştir ve değişmiştir. Antik dönem sikkelerini beş gruba ayırmak gerekir. Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma ve Bizans dönemleri.
Ah bu işe gönül vermiş kişiler. Sizler kültürel mirasımızı koruyan yaşatan ve gelecek nesillere aktaran bireylersiniz. Geçmişe, tarihe meraklı olmak, aynı zamanda geçmişten ders alarak geleceğini tasarlamaktır. Koleksiyon yapma merakı, tarihi eser niteliği taşımayan objelerden topluyorlarsa, bunlarda yine çok önemlidir. Çünkü her bir koleksiyonluk nesne, eski para olur, pul olur kültürümüze, tarihimize ışık tutan birer çok önemli kültürel mirasımızdır. Kaç yıllık olduğu, hangi döneme ait olduğu hiç önemli değil. Sadece kültürümüzü yansıtan birer obje olması yeterlidir.
Kaynakça : www.cngcoins.com
Antik Nümismatiğe giriş /Stefan Karwiese/Arkeoloji ve Sanat yayınları/İstanbul/1995
Antik Nümismatik ve Anadolu/Oğuz Tekin/Arkeoloji ve Sanat Yayınları/İstanbul/1992
Yeni yorum ekle