Cehalete Karşı Savaş Sanatı

Genç Düşünce

Cehalete Karşı Savaş Sanatı

Ozancan Dernek

İlk insandan günümüze kadar geçen süreçte sanat olgusu  yaşama dair kendi yerini daima var etmiştir. Bireysel yaşamdan toplumsal yaşama evirilen süreçte  sanat kavramı toplum ve kültürün net bir yansıması olarak söylenebilir. Çünkü sanat üretildiği toplumun yapısıyla direkt  ilişki içindedir. 
Sosyolojik bağlamda tüm kurumların birbirini etkilemesi gibi sanat da diğer toplumsal kurumlar ile ilişki içersinde kendi varlığını oluşturur. Bu yüzdendir ki sanatsız bir toplum düşünülemez. Bir toplumun tüm damarlarında sanat varlığı şüphesiz çok önemlidir. Sanat kültürün dışavurum halidir. 
Öncelikle sanat özgür bir ortam içinde gelişir bir milletin içinde bulunduğu kültür özgür bir ortam yaratmamış ise sanatın o kültür çerçevesinde gelişimi ne yazık ki çok zor olacaktır.  Sanat kültürden etkilendiği kadar zamandan ve insanın bizzat kendisinden etkilenir. 
Bir sanat eseri incelendiğinde sadece özgür bir kültürün yansımasını değil içinde bulunduğu zamanın ve insan zihninin izlerini taşır. Bu bağlamda sanat ve kültür karşılıklı etkileşim içinde kendi varlığını sağlar. Özgür olmayan bir toplumun tarih arenasında sanat açısından önemli bir  yeri olduğunu söyleyemeyiz. 
 Friedrich Schillerin ifade ettiği gibi “Sanat özgürlük tarafından emzirildikçe büyür” böylece tarihsel bağlamda bir analiz yapmak gerekirse sanatın pik yaptığı dönemler dünya konjonktüründe özgürlüğün en üst seviyeye çıktığı dönemlerdir. Reform ve Rönesans hareketi bu durumu kanıtlayıcı niteliktedir. 
Dünyaca ünlü bestelerin, görsel sanatların, drama sanatlarının aslında tüm sanat dallarının hepsi özgürlük ışığında doğmuştur. Bunun en büyük sebebi zannımca içinde eleştiriyi, toplumsal farkındalığı, asi tavrı daha da önemlisi bireyin ben bilincini barındırması olarak nitelendirilebilir.
 Özgür ortamdan doğmuş toplumsal bağ ile harmanlanmış bir alan olarak zanaat olgusunun sanat gibi bir ortamda vuku bulması üzerine de aynı gerçekliği söyleyebiliriz. Öylesine derin bir bağı içinde bulunduran sanat, zanaat ve kültür üçlemesi aslında bir diyalektik sürecin gösterimidir. 
Sanat kavramı tek başına yanlış algılanmasını zanaatla yapılamayan ayrımına borçludur. Kuşkusuz kökü derinlere dayanan nedenler kültürle de oldukça ilişkilidir.  Ya da belli bir entelektüel çevre ile bilinse bile entelektüel ve sanatçılar çoğunlukla küreselci post-modern yıkımın ve yetkinsizleşmenin baskıcı etkisi altında kaldılar hatta sanatçı- entelektüel namusuna sahip çıkamadılar.  
Antik yunan döneminden günümüz dönemine gelene kadar sanat ve zanaat iç içeydi, hatta aynı kavram olarak kullanılıyordu. Dünya toplumlarının hepsinde böyle bir gerçeklik varken ikisi arasında ki ayrım nasıl sağlanmıştır. 
Yukarıda ifade ettiğim biçimiyle ayrımın temel koşulu özgür ben bilinci ile üretilen biricikliğe dayalı özgünlük halidir. Sanatın temel görevi katharsis yaşatmak, eğitmek böylelikle içinde bulunulan duygu durumunu yenmek biçimindeki Aristoteles’in tanımıyla hala geçerliliğini korumaktadır. 
Daha genel çerçevede sanat, insanın doğayı ve kimliğini değiştirme, yeniden üretebilme gücünün kültürle olan bağıntısıdır. 
Zanaatın temel yapısı ise başlangıçta sanat eseri olan kültürel ürünlerin, bütün toplumun günlük kullanımına sunulmak üzere, kanaatimce Platonun sanat için  ifade ettiği biçimiyle “taklidin taklididir” mottosunun kendisidir. Fakat post-modern toplumların özgürlüğün yok edilmesini sağlamasıyla sanat olgusunun giderek yoksunlaşması aynı toplumların kapitalist düzen düşüncesinin seri üretime dayalı olarak zanaatı da yoksunlaştırması kültür, sanat ve zanaat diyalektiğini bitirmektedir.  
Kanaatimce belirtmiş olduğum diyalektiğin Türkiye açısından çoktan bitmiş olduğunu söylememde hiçbir sakınca yoktur.  Sürecin bu duruma nasıl geldiğine baktığımızda Kenan Evrenin, Picasso’nun “Cezayir Kadınları” adlı resmine bakıp “ Ne var ki bunda, Ben de yaparım…” demesi; tüketim toplumunun yücelttiği, bayağının, cehaletin, kısa yoldan iktidar, para ve itibar kazanma hırsının en özlü manifestosu olduğunu görmemizi sağlamış olacaktır.  Lakin yazımı özgür bir toplum yaratmak amacıyla yola çıkmış bir iradenin sözüyle bitirmek tüm cehalete ve sanat namussuzluğuna karşıda verilen savaşın zorunluluğunu hatırlatacaktır.  
“Bir millet sanattan ve sanatkardan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet ayağı topla, bir kolu çolak, sakat ve alil bir kimse gibidir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur”.
Mustafa Kemal Atatürk

Yorum

Kaya Güler (doğrulanmamış) Sa, 15 Kasım 2022 - 21:26

Ozancan bu yazında öncekiler gibi temellendirmeye muhtaç. Senden daha dipnotlu göndermeler bekliyorum. Sanırım diğer dostlardan. Üslup yerinde kurgu güçlü destekler kaynaklı olursa daha tatlı olur. Swlamlar

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.