Bana Sorma

Deneme

Bana Sorma

Eliz Avaroğlu


Bana sorma, neden epeydir ‘tek başına’lıkta keyiflendiğimi; ta ezelden beridir ruhumun mahzeninde unutuverdiğim, yıl’lana yıl'lana keskinleşip iyice bir güzelleşmiş “varlık” şarabımı yeni açtım...Kokusundan bile mestlik hâlindeyim bu aralar, onu içeceğim...    

Bana sorma...,seni dinleyip dinlemediğimi, bil ki sitem de etsen farkedecek durumda değilim, "can kulağım" yeni başladı işitmeye; can'ımdan ses geldikçe Hayy'ran oluyorum -ezelden ebed'e akan "Varoluş Nehri"nin debdebeli coşkusundan varlığıma aks'eden- ol'uş nağmelerinin ruhumu her an yeniden arındırıp, aşk ile canlandıran eşsiz musıkîsine;  bu hâl üzere dem'lenmekteyim...    

Bana sorma...,işimi gücümü, geçmiş zamanımı, gelecek hülyalarımı ve dahi dünyanın istikbâlinin ne olacağını, bilemem...Bir görüş zevki yakaladım ki kendi'mde, bu keskin bakışın görmekliğinde senin gördüğün gibi görünmüyor âlem bana; ol'anların/ olmayan'ların üzerinde "hikmet'in rahmeti" var ve ısrarın faydası yok...Boşuna yorma n'olur zihnini ve hayâlini; kimbilir belki de, -henüz sorusunu sormayı akl'etmediğin- hakikâtin yokluğundandır dünyanda bulduğun hazların bereketi; kendi gördüklerimi nakl'ederek huzurunu kaçıramam, sana zulm'edemem...

Bana sorma..., ruhuma sinen kokunun, gözümdeki bakışın, hâlimdeki garipliğin, sükût yatağına yatırdığım bedenimin esrârını... Derin bir yanmadayım; ruhum ateş, gözüm ateş, hâlim ateş, bedenim ateş de yine zerrece şikayetim yok... Hatta "daha" diyerek, Canlar Ocağı'na tatlı canımı güle oynaya/  yeniden yeniden atmaktayım...    

Bana sorma..., herkes bunca koşuşturup durmakta iken, bendeki bu yavaşlığın ne anlama geldiğini...Çıktığım yol uzun, yolculuk meşakkatli ve heybem de bunca ömrün bakiyesiyle yüklüdür...İradeli bir sabırla yavaş yavaş yüklerimin bağını çözmekteyim; varlık kervanımın ağır yürüyüşü "kendimi bilmeklik" edebindendir, artık acele edemem...

Ve bana sakın sorma..., senin için neleri fedâ edebileceğimi..Bilmelisin ki, geri dönülmez bir güzergâhın mutlu yolcusuyum, var'ım sandığın adresten kalkıp "yol"landım artık... Senin, ya da herhangi başka bir'şey'in hükmüne tâlip olmaktan da, gözümde değeri pula dönmüş insansı çabalayışlardan da çook uzağım...Gözümü dikip gönlümü verdiğim Sonsuzluk Vatanı'nda "en aziz olan" can'dır ve benim de tek sorumluluğum ona'dır; can'lar pazarı'nda verilmiş "kurbiyet" sözüm vardır, kurbanımı sana kesemem...

Lâkin...Öz'lerim dersen...    

Birgün...Yok'luğumun cazibesi seni, varlığındaki çok'luktan daha ziyâde cezbederse...

Bil ki hiç de uzağında değilim...    
Soruların cevabından özgürleştiği o yerdeyim; Hakk'ikât Beldesi'nde seyran etmekteyim...    

Acaba ben de "öz"lenir miyim diye sorarsan?    
Bu sorunun cevabı sadece sen'dedir, bana sorma...    
Ben ancak, yaratılmış her insanın birgün gelip Hakk'ikâten kendini 'öz'lemesinin duasını etmekteyim...
 

Yorum

Mukadder Yelkenci (doğrulanmamış) Sa, 19 Nisan 2022 - 12:10

Öyle içten, öyle içsel ki, okudum mest oldum. Eliz hanımın yüreği dert görmesin.

Yildiz Avaroglu (doğrulanmamış) Sa, 19 Nisan 2022 - 19:15

Nasıl bir anlatımdır.yorum çok güzel itiraf edeyim anlamak için defalarca okudum.muhteşem❤

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.