Nazım Hikmet’in edebiyatımızdaki yeri üzerine 

Edebiyat


Murat Tuncel


Nazım Hikmet’in edebiyatımızdaki yeri üzerine 
 

zorbatv

Nazım Hikmet yaşama bakış açısıyla gerçekten bir politik şairdi. Fakat Nazım Hikmet’i sadece politik yönüyle tanımak, ya da tanımlamak öncelikle onun şair kişiliğine, sonra da Türk edebiyatına haksızlık olur. Çünkü Nazım Hikmet tek yönüyle tanınabilecek bir edebi dünyaya sığmaz. Onun politik tanımlanması kadar edebi tanınması da önem taşımaktadır. Onu politik olarak tanımlarken de değerlendirme açımızı çok geniş tutmak zorundayız. Çünkü onun yaşadığı dönemde dünyamız çok hızlı bir politik değişim yaşıyordu. Yeni kurulmuş Türkiye’de işte o hızlı politik değişimin içerisindeydi. Ayrıca Avrupayı kasıp kavuran nasyonalizm rüzgârı Türkiye’de de sert esiyordu. O sert rüzgârın önünde dimdik durabilmek ise çok beceri isteyen bir işti. Hele bir sanatçı için iş daha da zordu. Buna bir de muhalefet olmayı eklerseniz işin hiç de kolay olmadığını görürsünüz. Bu durum sadece Nazım Hikmet’e özgü değildi elbette.  O dönemde yaşayan Brecht de, Kafka da, Lorca da bu durumdaydılar. Hatta o dönemde Türkiye’de sanat yapan Dino da, Hasan İzzettin Dinamo da, A. Kadir de bu durumdaydılar. Yani dünyamızın o dönemdeki politik durumu sanatçıların yaşamlarına da yansımıştı. Ama bu onların edebi kişiliğinin önüne geçeçek değildi.  Nazım Hikmet için de geçerli olan bu durum nedeniyle Nazım’ı sadece politik yönüyle tanımak onu bütünüyle tanımamıza yetmez elbette.  Çünkü geçtiğimiz yıllarda Güney Kore’de katıldığım Asya-Afrika yazarlar/şairler formunda Filipinli, Singapurlu, Japon, Etiopyalı, Tunuslu, Endonezyalı şairler beni Nazım’ın şiirleriyle selamladılar. Bu da bize gösteriyor ki, Nazım Hikmet politik yönüyle değil, edebiyatıyla bir dünya şairidir.  
Elbette o sadece bir şair değil. Çünkü o aynı zamanda bir öykü ve oyun yazarıdır. Bütün bu yönlerini bilmeden onu tanımamız da, tanıtmamız da olanaksızdır. Zaten ne söylersek de daha önce söylenmiş olacaktır. O nedenle ben kendi düşüncelerimi dile getirmeden çok, onun hakkında başka şair ve yazarların değerlendirme ve görüşlerine yer vermek istiyorum bu yazımda. Yazımın son bölümünde de çeşitli konulardaki şiirlerinden örnekler sunarak onun şiirlerindeki imge zenginliğini örneklemeye çalışacağım.
1980’li yıllarda bir edebiyat dergisinde Nazım Hikmet hakkında yazılmış değerlendirmeler üzerine yayınlanan bir yazıda şöyle denilmektedir. “Günümüze kadar Nâzım Hikmet’i değerlendirenler onun için çok şey söylemişler, kimisi ideolojik yanını, kimisi ise şair yanını öne çıkararak şair hakkında yargılara ve yargılamalara varmıştır. Nâzım için yapılan değerlendirmeleri en iyi yorumlayan ise şair Cemal Süreya’dır. Cemal Süreya şair için yazılanları ve yapılan polemikleri şöyle değerlendiriyor; “Şimdilerde Nâzım Hikmet’i değerlendiren iki aşırı uç belirmiş bulunuyor: Kimi yazar onu dünyanın en büyük şairi olarak anarken, kimi yazar da sadece siyasal bir bildirinin taşıyıcısı olarak görmek istiyor. Sosyalizme karşı olanlar ise Nâzım Hikmet’in üstünü tamamen çizerken ileri sürdükleri kanıtlar bütünüyle şiir dışı şeylerdir. Bununla birlikte Nâzım Hikmet’i tapınacak bir şair olarak görmeyi istemek de, sanırım, önce gerçekçilik açısından onun anısına hayınlık etmek olacaktır.”  Denilerek şair Cemal Süreya’nın Nazım hikmet hakkındaki düşüncesi dile getirilmektedir. Ben de  bu düşünceye katılıyor, Nâzım Hikmet’e haksızlık etmemek için onu önce bir şair olarak, sonra da insanî duygularıyla yaşamış bir şair olarak değerlendirmek en doğrusudur diyorum. 
Ünlü Rus şair Mayakovskı Nazım hikmet’i adlandırırken ona, “Türklerin en büyük türküsü” diyor. Şair G.Lorca ise, “Benim Türk meslektaşım”  diye adlandırıyor. Nazım Hikmet’i çok yakından tanıyan ve oyunlarının Rusça’ya çevrilmesinde ona yardımcı olan Azeri yazar ve şair Ekber Babayev ise ona, “Ağebeyim ve ustam” diyor. Zamanının en tanınan şairlerinden Neru’da da, “Kardeşim Nazım Hikmet” diyor.
Şair Ataol Behramoğlu ise, “Nazım Hikmet’in büyük atılımı, Türk şiirinde modernizmin ilk büyük atılımıdır o. Fütürist ögeler taşımakla birlikte tamamen Türk şiirine özgü hem temalarda hem de içerikte, biçimde büyük yenilikçi bir atılımdır. Nazım Hikmet’in çok önemli bir yanı hem lirik şiirde derinleşmiş olması mesela cezaevinde yazdığı 21-22 Şiirleri gibi hem de Memleketimden İnsan Manzaraları ve daha önce gençlik yıllarında yazdığı Benerci Kendini Niçin Öldürdü?, Taranta Babu’ya Mektuplar gibi ve Şeyh Bedrettin Destanı’nda da zirveye ulaşan epik şiirin de bir büyük ustası olması. Yani konulu, bir çeşit roman ve tiyatro özellikleri de taşıyan bir şiir diye de tarif edile bilinir.” Diyerek Nazım Hikmet in şiiri üzerine düşüncelerini dile getiriyor.
 Bu listeyi sayfalarca uzatmamız mümkün. Yalnız yukarıda belirttiğim o sanatı bütün olarak algıladığı için dünya edebiyatına adını altın harflerle yazdırdı. O sanatçı bilinciyle her yerde sorumluluğunu bildiği gibi yaşadığı her yerde de gördüğü eksikleri eleştirmeyi kendine görev bildi ama bunu ne bir politikacı çıplaklığıyla, ne de sıradan bir insanın kabalığıyla yapdı. O eleştrilerini de edebiyatının üstün gücüyle yapardı.  Örneğin İvan İvanoviç Var mıydı, yok muydu adlı oyununda Moskovada gördüğü haksızlıkları şöyle dile getirir oyunun bir diyaloğunda. 
Oyundaki karakterlerden  İvan İvanoviç ile Yazarın sesi konuşmaktadır:    
İvan İvanoviç : Ey, Nâzım Hikmet!... Yani sizin Sovyet konulu ilk piyesiniz yergi dolu mu olmalıydı? Petrov’un otoritesini neden yıktınız? Bizi rahat bırakın. Sovyet insanının misafirperverliğini kötüye kullanmak hiç güzel bir şey değil. Tabii, misafirlere haddini bildirmek de hoş değil. Bırakın bu piyesi. Bu hem bizim için, hem sizin için ve hem de tiyatro için, tabii oynanacak bir yer bulunabilirse, daha iyi olacak. Ama, siz illâ da bu konuda yazmak istiyorsanız o zaman hiç değilse iyi bir final yapın.     
Yazarın sesi : Boşuna uğraşıyorsunuz İvan İvanoviç ... Ben Sovyetler Birliği’nde sadece bir misafir kimliğine sahipsem bile, ... bu evde bir yılanın dolaştığını görüyorum. Benim görevim onu yok etmektir. İşte bu yüzden sizden nefret ediyorum İvan İvanoviç. İnanıyorum ki Petrov sizden kurtulmanın bir yolunu bulacaktır. Piyesi tamamlayacağım. Ve Final sizin istediğiniz gibi olmayacak....     
Yazımın bu bölümünü Nazım Hikmet’in aşk imgesi üzerine yazdığı kısa bir makelesini sizlerle paylaşarak bitirmek istiyorum. Buradan da göreceksiniz ki, o sadece bir politik şair değil, aynı zamanda çeşitli konularda öyküler, oyunlar ve şiirler yazan bir şairdir. 
“Aşk üzerine:Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hâlâ yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.     
Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.     
Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir     iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.     
Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı Öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine 
içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası.... 
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini... Nazım Hikmet”            
İlk şiirlerinden biri
Hâlâ serviler de ağlıyorlar mı?
Bir inilti duydum serviliklerde    
Dedim: burada da ağlayan var mı?    
Yoksa tek başına bu kuytu yerde,    
Eski bir sevgiliyi anan rüzgâr mı?
Gözlere inerken siyah örtüler,    
Umardım ki artık ölenler güler,    
Yoksa hayatında sevmiş ölüler,    
Hâlâ servilerde ağlıyorlar mı?    

                                               ------------
 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.