Şövalenin Önünde!

Öykü

Gözlerini, usulca örttüğü kapaklarının altında gizledi.
Kirpikleri titremiyordu.
Yuvalarında öylece kıpırtısız duruyorlardı.
Sol omzuna yatık olan başı ne zaman sonra hafifçe geriye kaydı ve dikleşti.
Kabaran göğsünü şişiren derin nefesti kaykılmasına sebep ki;
sonra,
uzunca verdi o derin nefesini...

Başı, hafifçe öne eğilmişti.
Yavaş yavaş araladı kapattığı gözlerinin kapaklarını.
Gördü, kucağında yan yana duran avuçlarını.
O, boyalı avuçlarına bakarken, 
parmakları öteye beriye geriliyor, büzülüyor, açılıp kapanıveriyordu.
Bakışları, her birine nüvelenen kırıntılar üzerinde gezindi.
‘Tablo gibiler’
Tebessümü oldu dudağında,
düşüncesi.
Bakışlarını avuçlarından alıp karşılara saldı sonra.

Duvar boyunca dizilmiştiler.
Kimi ona bakan,
kiminin ondan bî-haber olduğu kadınlarına öylece baktı
birer birer.
Her biri, birinin anısına oradaydı; belli!

Sanki 
uzunca zaman nefes alamamışçasına derinden aldı bu defa
nefesini.
Yerinden kalktı.
Şövayenin önüne gitti.
Üzerinde duran tuvali eline aldı ve kadınlarına döndü.
Ve 
Onlara doğru yürüdü...
Önlerinden geçerken, her birine şöyle bir göz ucuyla bakıyor, 
Öylece, 
Kapıya doğru yürüyordu.

Evet.
Durdu kapının yanında.
Elindeki tuvalinin kenarını karnına dayadı ve baktı ona.
Gözlerindeki özlem mi, sevgi mi, saygı mı; neydi?
Göz hizasına kaldırdı onu.
Bir gülü koklar gibi kokladı tablo ile arasındaki havayı.
Teneffüs ettiğinin içindeki kokular zamanla bu kadar yoğun gelmeyecekti ona
Biliyordu...
Yerini çoktan belirlemiş, çivisini çakmıştı.
Astı onu, oraya.

Odada çıt çıkmıyordu.
İki adım geri çekildi ve seyretti onu.
Gözlerinde hayranlık pırıltıları vardı.
Gurur vardı.
Bedeninin dili de zaten
Öyle diyordu...

Derken, bir acıma duygusu kapladı içini.
Buruldu, buruldu, buruldu ve yükseldikçe yükseldi,
Boyun damarlarından yüzüne-dudaklarına-yanaklarına yayıldı...
Gözlerine fışkırması hiç şüphesiz kaçınılmazdı!

Bebeklerinin yangınını söndürdü-söndürmesine de 
Yanaklarından aşağılara süzüldü 
Göz yaşları...

Adetiydi imzasının üzerine tablosuna verdiği adı yazmak.
Ve bu ritüeli orada, onu, ikametine ayırdığı o ilk konakta yapmak.

Döndü ve kararlı adımlarla tezgâhına doğru gitti.
Paletini ve yazı fırçasını aldı.
Dönüş yolunda yine kararlıydı adımları.

Kadınlarına hiç ama hiç ilgi göstermiyordu bu defa!

Geldi ve önünde durdu onun.

Dudakları büzüktü!
Gözlerinin yaşı, sicim gibi uzadıkça uzamaya devam ediyor,
Çoktan yolunu bulduğu yanakta süzüm süzüm süzülüyordu!
Başparmağı ve işaret parmağı arasındaki fırça, şimdi
Karalar giyinmişti!
Eli titriyordu!
İndirdi kolunu.

Bekledi biraz...

Sonra, narince kaldırdı ve
kararlılıkla tuvale uzattı fırçasını 
kadın.

İncecik birkaç kıl, imzasının üzerinde 
kaykıldıkça kaykıldı. Müşfik!


 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.