Âdem Suretinde olan Herkes Adem midir?
Ozancan Dernek
Hacı Bektaş Veli Türk Düşünce Tarihi içinde bütün diğer düşünürler gibi önemle yer almış, toplumlara en başta hoşgörünün ve insan olabilmenin yollarını açan XIII. Yüzyıl düşünürlerindendir. Elbette ki tanık olunduğu üzere de onun düşünceleri kendi dönemini aşarak günümüze kadar gelmiştir.
Kendi düşünce dünyasının oluşumu ve bu dünyanın günümüze kadar gelmesi yaşadığı dönemin siyasal, sosyal, kültürel, dini hareketlilikler sayesinde olmuştur. Burada bu konulara değinmeyeceğiz fakat bu hareketliliklere dikkat çekmemiz onu ve onun insan hakkındaki düşüncesini anlamamız açısından önem arz etmektedir. Elbette bu konuda bir ilinti daha var ki o da kabul gördüğü üzere insan yaşadığı dönemin gelenek göreneklerinden, düşünce yapısından, sosyal, siyasal, dini olaylarından etkilenmesi ve istemli istemsiz bu hususlar kendi yaşamında ve düşünce dünyasının şekillenmesinde rol oynamasıdır. Bu nedenle Hacı Bektaş’ı ve onun düşünce dünyasını anlamaya çalışırken yaşadığı dönemi değerlendirmek yerinde olacaktır.
Âdem suretinde olan herkes âdem midir sorusuna dönersek Hacı Bektaş’ın bu soruya cevabı “Âdem suretinde olan herkes âdem değildir” olmuştur. Bu soruya daha ayrıntılı cevabı, Tanrıyı insanın içinde bulan bu nedenle de insanı aşkın bir varlık olarak gören Alevi- Bektaşi dünyasında yer alan, Alevi Bektaşilerin ahlaki yapısını oluşturan Edeb, yani eline, diline, beline sahip ol, Tevella ve Teberra, Dört Kapı Kırk Makam öğretilerinde bulmamız mümkündür.
Bu öğretiler ile insan olmanın yükümlülükleri ortaya çıkmaktadır. Öğretilerin temelinde ise akıl, iman, aşk birlikteliği ile evren ve insan sevgisi yer almaktadır. Zira Alevi Bektaşi düşüncesinde insan, evrende de var olan özellikleri kendisinde taşıdığı için küçük âlem yani mikro kozmos’dur. Akıl, iman ve aşk çerçevesinde insan aklını kullanarak kendini bilmeli, yani Tanrının varlığını özünde bulmalı, yaratılanı yaratandan ötürü sevmeli, dış yapısından ziyade ruhuna, özüne önem vermelidir. İyi ve kötünün çatışması olan insan bedeninde iyi kötüye baskın gelmeli bu sayede de insan olgunluğa ulaşmalı, âdem âdem olabilmelidir.
Bu noktada ifade etmemiz gereken bir husus Hacı Bektaş’ın insanda aya benzettiği aklın merkezi noktada yer almasının yanı sıra insanın zahiri ve batıni özellikler göstermiş olduğudur. Zahiri ve batıni tabii olarak bir görüneni bir de görünmeyeni ifade eder. Dolayısıyla insanda bir görünen bir de görünmeyen vardır. Belki de bu hususta Hacı Bektaş’ı anlamamız zorlaşmakta onun ifade ettiğini âdem noktasında yer almamız mümkün olmamaktadır. Şöyle ki her Âdem’in bir zahiri ve batıni vardır ve buna göre davranmaktadır. Hacı Bektaş’ın da bir zahiri ve batıni vardır. Burada dikkat edilmesi gereken Hacı Bektaş Veli’nin cismi varlığının dışında düşünce dünyasında, öncelikli insan ve sonrasında diğer birçok konuda zahiri ve batıni yorumlarının bulunmasıdır.
Kısaca demek istiyorum ki Âdem olarak kabul gören canların aklı kullanmadan Hacı Bektaş’ı ve düşünce dünyasını anlaması zor. İşte bu nedenle her Âdem,âdem değildir. Ki bu cümleyi Hacı Bektaş Veli’nin düşünce dünyasının şekillendiği dinamikleri- din savaşları, eşitsizlik, ahlaki yoksunluklar- günümüz dünyasında yer alan dinamikler ile birlikte değerlendirerek o’nun ifade ettiği âdemolma noktasında olmadığımızı söyleyebiliriz
Alevi Bektaşi dünyasında önemli bir şair Sıtkı Baba bir nefesinde der ki “ Âdem sıfatından çok geldim, gittim…” Hacı Bektaş’ın insan olma yolunda dikkatle incelememiz gereken öğretilerinden Dört Kapı Kırk Makam ilkesi ile yorumlayarak diyebiliriz ki;
Biz ademler daha çok gider geliriz adem olma yolunda….
Yorum
İNSAN DİYELİM
İNSAN DİYELİM
"ama hangi insan"
Ozancan' ın yazısını okuyan kadınlar, eşcinseller veya dini inancı olmayanlar (onlar da insan) kendilerini dışarıda, dışlanmış hissedebilir. Pekiyi, bu metni felsefi (felsefe ile ilgili) yapan nedir?
Ozancan, "kısa klasik temel" bazı Alevi-Bektaşi unsurları sıralarken ADEM'İ aramamızı istiyor. Olabilir. Mümkündür. Bir istektir ve yerine getirilebilinir.
*Yahudi ırk ve inancının "balçıktan yoğrulup fırında pişirildikten sonra (heykel gibi) içine ilahi nefesin üflenmesi ile yaratıldığına inandığı ADEM/ADAM mitine ne inanırım nede kabul ederim. Sadece bir fikir verir ve neden bu kadar etkili olduğunu düşünürüm.
Haje (dahi) Bektaş Anadolu' ya geldiğinde ilk menzili Amasya idi. Bütün hazırlıklarını bu hedefe göre yapmıştı çünkü Amasya o dönem Babailerin merkeziydi. Selçuklu idaresi ile Babailer kanlı bıçaklı oldukları için bu hedef tutmadı ve ZATEN kısa bir süre sonra yıkılıp gittiler. Burası can yakıcı olabilir ama gerçek budur. Babai teşkilatlarının üzerine gelip (güvercin donunda) tüm sistemi düzenleyen dahidir Hacı Bektaş Veli.
Konumuzun aslına dönersek (semah edersek) "insan nedir" kadim sorusu ile hümanizm alanında cevlan etmemiz gerekiyor. Pekiyi, gelsin soru: BM neden ve nasıl 750. yıl resmi kutlamaları ilan etti? "Kabem İnsandır" diyen bilge sahtekar veya provokatör müydü? Değil...
İnsanı bir ulaşılması gereken erdeme dönüştüren nedir? Bildiğimiz insan, hayvandan hallice sadece konuşma, alet kullanma, gülme, önlobuyla ayrışmıyor mu? Öyle.
Pekiyi, erdem olan insan ve insanlık bugüne nasıl geldi, nasıl ilerliyor, nereye gidiyor?
Açıkçası öyle hissetmedik :)…
In reply to İNSAN DİYELİM by Erkan YAZARGAN (doğrulanmamış)
Açıkçası öyle hissetmedik :) bir kadın olarak söyleyim ki, ama “Adem olma” tabımı dönemin kalıplarından.
Benim hocam da her iki ayaklıyı insan sanmayın derdi.
Daha dün konuştuk bu konuyu insan doğadan koptukça bir çok özelliğini,erdemlerini,yeteneklerini kaybetti:( Alevi - Bektaşi inancının en iyi taraflarından biri de halen doğa ile ilgili ritüelleri olmasıdır.Ait olduğumuz tabiatın bir parçasıyız ama şimdi ona çok uzağız.Her gün bir çok uyaran ile karşı karşıyayız:( yaşam savaşı,geçim derdi,milyonlar içimde yaşamak🤦♀️ tüm bunlarda niyeti ve enerjiyi yüksek tutmak çok zor elbette.
Ama Pir Sulan’ın dediği gibi “ eğri zamanda doğru yerde durabilene”
Hace Bektaş Velide insan…
Hace Bektaş Velide insan olmak bir yüreğin işidir. Alevi kültüründe insan humanitede olduğu gibi evrenin merkezidir. Bu da Hacenin öğretiminin Ahmet Yeseviye uzadığını gösterir bize. Türk mistisizmijin derin damarı Yesevidir diyebiliriz. Sevgilerimle
Yeni yorum ekle