Faşizm Düşüncesi Bağlamında Kadın: İtalya Örneği

Felsefe

Faşizm Düşüncesi Bağlamında Kadın: İtalya Örneği

 

ÖZ

Bu çalışmada faşizm düşüncesi temelinde İtalya örneği kapsamında kadınlara olan tutumun açımlamasını yapacağım. Elbette çalışma içerisinde kadınlara olan tutumun hazırlandığı zemini tartışmak öncelikli hedefim olup belirtmem gereken unsurların hem siyasal hem ekonomik hem de toplumsal yansımalarını ortaya koyacağım. Kadınların 20. Yüzyıldaki erkekler ile denk olma düşüncesinin feminist ilklere ışığında belirlenip faşist ideoloji düşüncesiyle nasıl dönüşüme uğradığını İtalya özelinde aktaracağım.

Anahtar  kelimeler : Faşizm, İdeoloji, İtalya, Kadın

GİRİŞ

Çalışmamın içeriğinde kadınlara olan bakış açısının ideolojik bir yaklaşım çerçevesinde faşizm görünümüyle ele alınmasını sağlayacağım fakat faşizm ideolojisinin üzerinden bir değerlendirme yapmak konunun bütünlüğü bağlamında fayda sağlayacaktır. Bu anlamda faşizm olgusunun tamamen bir değişkenlik üzerine sadece ekonomik bağlamda toplumsal ilkelerin  veya  salt olarak psişik ve düşünsel etkenlerin araştırılması ile aktarılamayan yapısının olduğunu söyleyebilirim. Bu bağlamda ideolojinin özünü anlamak gerek teorik olan fikirlerini pratik hayata geçirilmesini sağlayarak fikirsel analizini açığa çıkarmak için ideolojinin farklı yönlerini ortaya koymak gerekmektedir.  Fikri temel üzerinde tek başına analiz içerisine girmek sadece söylem boyutuna odakları çevirmek maddi bağlamda işlevinin fark edilememesine sebep olurken yine tek bir noktada ekonomik ilişkilerine odaklanmakta  kolektif desteğin göz ardı edilmesine sebep olmaktadır.

 Bu bağlamda faşizmi mümkün kılan tüm olguların hem ekonomik hem toplumsal hem ideolojik hem de psikolojik çerçevede bütünlüklü ele alınması gerekmektedir. Ancak böyle olduğunda ideolojinin net bir şekilde anlaşılması sağlanabilir. Bu perspektiften baktığımızda ideolojinin vuku bulduğu ülkelerin içerisinde belirtmiş olduğum tüm olguların birlikte ele alındığını söyleyebilirim. Birbiriyle örtüşmeyen ülkelerin içerisinde faşizm düşüncesi pratik hayatta bir takım ince ayrımlara neden olmaktadır. ‘’Tek bir faşizm kategorisinden bahsetmeyi yer yer zorlaştıran bu durum analizlerde aynı anda hem bir faşizm hem de faşizmler vardır.’’[1] Bu bağlamda en yaygın örnek olarak Adolf Hitler öncülüğünde iktidara gelen Nasyonal Sosyalist hareketin faşizm temelinde olup olmadığının tartışılmasıdır. Temelinde İtalya’dakifaşizm anlayışından bir takım farklı gözükmesini söyleyebiliriz.  Lakin diyebilirim ki her iki ülke içinde pratik hayatta ortak unsurların göz ardı edilmesi son derece yanlış bir anlayış olacaktır.  Söz gelimi her ülkede ideolojik bağlamda temel farklılıklar olsa da bütünlükçü anlamda faşizm düşüncesini kavramamız için engel doğurmayacaktır..en temelde ideolojiye yaklaşırken tek tek örneklere odaklanmak çok doğru olmayacaktır. 

Somut bir ifadeyle genel olarak faşizm ideolojisinden bahsetmeyi mümkün kılanbir çok etken vardır. 20. Yüzyıl itibari ile ortaya çıkan ideoloji kendi döneminde ortaya atılmış olan modernizm ve eşitlikçi fikir yapısını benimsemeyerek diğer siyasal düşüncelerden dönem içerisinde ayrılmıştır. O halde faşizmin tanımlanması için diyebilirim ki daha çok radikal ve yayılmacı milliyetçilik anlayışında  elitizm temeli savaşı ve itaati öne çıkarmıştır.  O halde hem reddettiğihem de onayladığı ilkeler doğrultusunda devlet yapısını öncelediği ve terör yönetimini meşru kıldığı söylenebilir.   İdeolojinin temel yapısında bireylerin tamamen iktidara bağlı kılındığı kendi hak ve özgürlüklerin barındırılmadığı siyasal sistemleri ifade etmişlerdir. Tüm bunları sağlamak içinde yoğun bir şekilde şiddete başvuru olmuştur. Faşizmin ortaya çıkışına baktığımızda bir takım kaygıların temelinden kendisini açığa vurmuş zamanla doktrin yapısına dönüşmüş bir yapı olmuştur kaygıların farklı toplumların sınıfları ile benzer yapıda olmadığını daha önce belirtmiştim. Örneğin burjuvazi veya proletaryanın faşizmi destekleme amacındaki güdülerin farklı olduğunu görmekteyiz. ‘’Genel itibari ile faşizmin ortaya çıktığı ülkelerde her ne kadar ülkelere özgü birtakım farklılıklar olsa da büyük bir toplumsal ekonomik ve siyasal kaosun var olduğundan bahsedilebilir.’’[2]

İstikrar içerisinde bulunmayan yönetimlerin bozulmuş ekonomilerin toplumsal dengelerin bozulduğu  ve kaos içinden beslenen faşizm hareketlerinin iktidara taşınmasını temele koyan faktör bu ortamdır  diğer bir ifadeyle ülke içindeki siyasal boşluk faşizm düşüncesinin temelini ortaya koymuştur.  Somut bir örnek ile orta sınıfın statü kaybolma kaygısı işçi sınıfının kapitalist düzenin baskın olma düşüncesini kendisine tehdit görmesi faşizm içine yerleşmesini kolaylaştıran etken olmuştur.  Bu bağlamda faşizm hareketleri içinde bulunduğu ortam ile açığa çıkmış ve kendisine karşı düşüncede olan yapıları  aks ettirebilmiştir.  O halde diyebilirim ki faşizm ideolojisi sermaye sınıfının avantajlarını gerçekleştirmesini sağlayıcı bir düzen oluşturup  iktidardaki maddi avantajını sağlarken orta sınıflar içinde maddi manevi dayanak oluşturup kitlesel bağlamda destek almışlardır.  Bu bağlamda farklı sınıfların birbiri ile ilişkilendirilmesini sağlamıştır. Bu bağlamda faşizm düşüncesinin değerlendirilmesini çalışmamın içeriğinde kısaca bahsettikten sonra asıl vurgulanması gereken kadın kavramı üzerine faşist düşüncelerin değerlerini aktarmaya çalışacağım.

Çalışmada önceki bölümde belirttiğim gibi faşist ideolojinin ortaya çıkışı ile birlikte nasıl ilerlediğini kendisine yönelik değerlendirmelerimin ardından kadın üzerine hangi bakış açısına sahip olduğunu belirginleştirmeye çalışacağım bu bağlamda faşizmin en net bir şekilde belli olduğu İtalya ve Almanya odaklı bir yol izleyerek kadın üzerine toplumsal analizini aktaracağım. Faşizmin ortaya çıktığı bir ülkelerin toplumsal farklılıkları tarihsel koşulların farklılığı  belirtmiş olduğum ülkeler özelinde inceleme gerekliliği sağlamaktadır.  Avrupa tarihi sürecinde en önemli olgulardan olan faşizmin anlaşılması için teorik çabalar İtalya’da faşist ideolojinin belirginleşmesini sağlamış sonrasında o alana ilgi giderek artmıştır.

Daha önce belirttiğim gibi çalışmalar yeni ortaya çıkan ideolojinin nasıl tanımlanması hususunda çerçeve kazanmış  lakin faşizmin ne olduğuna dair sorulara tümüyle yanıt bulunamazken sadece olgunun belirli bir bölümünü açığa çıkartmıştır. Lakin tanımlamaların yanında Faşizmin uzunca süren bir araştırma içerisinde en önemli konu olan ideolojinin kadınlarla ilgili tarafıdır. Siyasal bir hareket içerisinde İtalya’da vuku bulan faşizmin iktidara geliş sürecini var olan iktidarı koruma yöntemlerini buna bağlı olarak kadının tarihsel rolünü ve konumunu araştırmak kuşkusuz bir çok tarihi gelişmeden yola çıkmayı gerektirecektir. Söyleyebilirim ki faşizm hareketinin kadın üzerine açımlaması elbette faşist iktidar sürecindeki ulusal hedefler ekonomi politikaları gibi bir çok faktörden bağımsız olarak konumlandırılamaz. Daha öncesinde belirtiğim unsurları düşündüğümüzde kadının tüm unsurlara bağlı olarak faşist düşünce içerisindeki  varoluşuna İtalya faşizmi üzerinden devam etmek gerekliliği vardır bu bağlamda  çeşitli siyasal hareketler içerisinde insanların ortaya koymaya çalıştıkları birbirinden farklılaşmış ekonomik siyasal toplumsal özellikleri barındıran ideal düzen tasarıları bulunmaktadır.

Bu bağlamda kurgulanan ideal düzenin belirtmiş olduğum ekonomik siyasal ve toplumsal yapıların insan analizi üzerinden yola çıkmanın yanı sıra düzen içerisinde destekleyici bir kadın erkek olgusunun varlığından da söz etmek  gerekmektedir.  Diğer bir ifade biçimiyle her türlü siyasal harekette erişilmek istenen ideal düzen  doğrultusunda kadının ve erkeğin konumuna ilişkin çeşitli varsayımlar oluşturulmaktadır. Söyleyebilirim ki faşizmde ideal düzen içerisinde karşılıklı ilişki halinde kadınlık ve erkeklik algısının olmasından bahsedebiliriz. Kadın veya erkeğin algısının elbette ulusal hem de uluslararası yapılarla ilgili teorik olarak çeşitli faktörler bulunmaktadır.

Faşizmin içinde bulunduğu yapılar ile birlikte  etkilendiğiDarvinci düşüncenin faşizm üzerine etkisi tırmanışa geçenmillî duyguların varlığı gelişme içerisinde bulunan kadın hareketi kapsamında eşitlik taleplerinin artışı geleneksel bağlamda değerlerin hakim olduğu ve kırsal yaşam içerisinde değişmeye başlaması ideolojinin içindeki kadroların kadın erkek üzerinde algısının temel unsurları olarak yer  almaktadır. Belirtmiş olduğum gibi İtalya özelinde kadın üzerine açımlamanın en önemli etkilerinden birisi Katolik öğretisidir. Kilisenin kadını kamusal hayat içerisinden ötekileştiren ve annelik ile bağdaştıran geleneksel tutumu İtalya içerisindeki toplumsal yaşamın belirleyicisi olmuştur.  Bu bağlamda Katolik öğretisinin kadını toplumsal hayat içerisinde konumlandırması kadını tamamen annelik üzerinde tanımlayan görüngü çizmesidir.  Elbette kadının konumunu tek yere bağlamak doğru olmayacaktır bir başka etkende daha önce belirttiğim Darwin öğretisidir. Öğretinin güçlü olan hayatta kalır ilkesiyle başlayan ve kadınlık erkeklik üzerine açımlaması şöyle belirginleşmektedir.

            ‘’Kadınlarla erkeklerin eşit derecede zeki oldukları görüşünü ihtiyatla reddeder ve daha aşağı hayvanlarla kurulacak bir benzetmenin aradaki farkı olası kıldığını söyler: “Mizaçları bakımından boğanın inekten, yabandomuzunun dişi domuzdan, aygırın kısraktan, büyük maymunların erkeklerinin dişilerden farklı olduğunu kimse tartışmayacaktır”. Ardından Viktorya döneminde kadınlara atfedilen “annelik içgüdüleri”nden doğan “şefkatlilik ve daha az bencil olma”, “sezme, hızlı algılama ve belki de taklit etme yetenekleri” gibi sıfatları sıralar. Bunlar Darwin’in derin düşünce, akıl veya hayal gücü, ya da salt duyuların ve ellerin kullanımı bakımından erkeklerden altta gördüğü kadınlara Viktorya döneminde verilen sus paylarıdır. Darwin böylece John Galton’un şu argümanını da nihayet kabul eder: ‘Erkeklerdeki zihinsel güç standardı kadınlarınkinden yüksek olmalıdır.’’[3]

Yukarıda belirginleştirdiğim Darwin’in kadın üzerine ikincil eştirici tavrı Mussolini, GİovanniGentile ve FerdinandoLoffredo gibi faşist ideolojisinin teorik temellerini atan kişiler tarafından benimsenmiş ve kadın üzerine algıların şekillenmesini sağlamıştır.  Tüm bunların yanında kadın algısının belirli bir alanda yoğunlaşmasını sağlayan ve bu yönde yasaların çıkartılmasına olanak sağlayan  diğer unsurlar faşizmin İtalya siyasetinde güçlü bir ikame olarak ortaya çıktığı 1900’lü yıllarda uluslararası alan içerisinde gelişmeye başlayan kadın hareketlerinin varlığıdır.  Feminist hareket olarak nitelendirilen bu hareket kadınların oy hakkı eğitim hakkı mülkiyet hakkı gibi hakların istenmesinden kaynaklanmıştır. Tüm feminist çabalar doğrultusunda kadınların oy hakkı gibi önemli bir hakkı elde etmeleri çeşitli ülkelerin genelinde gördüğümüz bir gerçekliktir. Dünya genelinde yankı uyandıran kadın hareketleri elbette italya özelinde de kendisini göstermiş ve oy hakkı isteyen kadın hareketleri başlamıştır.

Kadınların örgütlenmesi doğrultusunda  Katolik kadın hareketleri ve burjuvazi kadın hareketleri oy hakkı için kadınların sesini duyurmaya başlamışlardır.  Lakin ülkenin içinde bulunan kaos ortamı kadın hareketlerinin etkilenmesine yol açmış ve ikinci plana atılan taraf olmuştur. Milliyetçilik ideolojisinin ülke içindeki hakim kılınma düşüncesi kadın hareketinin unutulmasına yol açmıştır. Ortaya çıkan bu görüngü kadınların İtalya’da ki bağımsız hareketlerinin gelişim göstermesini engellemiştir. Özellikle faşizm ideolojisi kadın haklarının kazanılmak istendiği kadın hareketlerine karşı çok sert tepki doğurmuştur. Kadınların kendi çıkarları peşinde koşmalarının milli çıkarlar doğrultusunda zarar getireceği endişesi faşist hareketin gerek iktidardayken gerekse iktidara gelmeden hemen önce kadınların kontrol altına alınma yönünde bilinçli pratik geliştirmesine yol açmıştır. Kadınların bireysel bağlamda haklarını elde etme çabalarına karşı faşist ideolojinin olumsuz tavrı kadınlara ilişkin oluşturulan algı aşırı milliyetçilik unsurudur.

 Birinci dünya savaşında kaybedilen ülkenin prestij kaybı ulusal bir sorun haline gelmiş ve milliyetçi ideolojinin belirginleşmesine yol açmıştır.  Milliyetçilik ile radikal boyutlara taşınan teorik düşüncede ulusun tümden erkeklik ile ilişkilendirilip savaş kahramanlık ölçütleri ile bağdaştırıldığını görmekteyiz.  Böyle bir bağdaşımla erkeklerin konumu kadın ve çocukların koruyucusu haline gelmiş ölmeye ve öldürmeye razı olan erkeklik sınavı ile kurgulanmış bir toplumsal hayat benimsenmiştir.  Böyle bir ortamda aşırı milliyetçi söylem erkeğin cinsiyet hiyerarşisine dayalı olarak kadında üstün olmasını ve kadının ikinci plana atılmasını sağlamıştır. Kadın hareketlerinin ikincilleştirilmesini sağlayacak bir diğer unsur ise  tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş evresinde kadının aldığı konum ve birinci dünya savaşının vuku bulması olmuştur.  İki olayda da kadının İtalya özelinde ikinci plana atılması gerçeklik olmuştur.  Savaşın ortaya çıkmasından itibaren erkeklerin yerine iş gücü bağlamında emek piyasası içerisinde kadınların sayısı sanayide başlayan hızlanmayla birlikte geniş ölçüde artış göstermiştir. Sanayide kadınların varlığı bir yandan geleneksel kırsal yaşam içerisinde kadının algısı içerisinde dönüşüm sağlarken erkeğe ait olan ataerkil toplumu kökten sarsmıştır.

Böylelikle sanayide istihdam sağlanmış kadının sadece annelik ile örtüşmesi olgusu ortadan kalkacak zemini içerisinde barındırmaya başlamıştır. Aynı zamanda faşist düşünce içerisinde gelişen bu eylemler ideolojinin savunucuları arasındaki isimleri oldukça rahatsız etmiştir. Çünkü ulusal kimliğin sarsılması gibi bir düşünce ortaya çıkmıştır. Sözü edilen tüm unsurlar kadın ve erkek üzerinde bir çok kurgusal şekli ortaya çıkarmıştır. Lakin kadın hareketlerinin böyle bir algı içerisinde şekil aldığı faşizme en büyük destek yine kadınlardan gelmiştir. Birinci dünya savaşından sonra ortaya çıkan milliyetçilik duygusunun içerisinde kadınlar feminist hareketlerine devam etmeyip faşist harekete dolaylı olarak destek sağlamışlarıdır.  Feminist hareketlerin yanında faşizm içerisinde varlığını sürdüren burjuva kadınları kitlesel olarak feminist düşüncenin önüne engel olmaya çalışmışlardır. Kadınların faşist düşünceye katkısı her zaman sağlanmaya çalışılmıştır bu bağlamda henüz yeni kurulan faşist partinin ilk anda iki bin tane üyesi vardır. 

Hatta kadın hareketlerine destekleyici çalışmalarda da bulunulmuş eşit oy hakkının verileceğinin propagandası dahi yapılmıştır.  Böylece kadınları faşizme kanalize etmeye çalışmışlardır. Tüm yaşanan gelişmeler kadınların faşistleri destekleyici birlik oluşturmasına hatta faşist feminizm düşüncesinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Tüm bunların sonucunda kadınların faşizme katılışının ilk nedeni Macciocchi’nin ifadesiyle:

‘’Sosyalist ve komünist hareketin ‘kadın sorununa’ yönelik ilgisiz tavrına kıyasla faşist kadroların bu soruna verdikleri önemle ilişkilidir. Öyle ki, faşizmin bu ilgisi bazı proleter kadınların faşizme destek vermesini dahi sağlamıştır.’’[4]

Faşist  düşüncenin kadınlar üzerinden yönelttiği ilginin sonucu olarak kadınlarında çeşitli beklentiler doğrultusunda umutlarının artması faşizmin içerisindeki yoğunluklu desteği arttırmıştır. Kadınların artı erkeklerle eşit oy hakkında sahip olacağı kamusal alanda tanınma isteğinin gerçekleşeceği iş yaşamında eşit haklarınınım olacağı en önemlisi erkeklere denklik gibi çeşitli isteklerinin artık sağlanacağı yönünde inanca sahip olmaları sağlanmıştır. Lakin kadınların tüm bu isteklerinin inançlarının anlamsız olduğunu anlamaları çok kısa sürmüştür. Kadınların faşist düşünce içerisinde destek sağlamlarının önemli bir başka unsuruda kadınların millileştirilmesi sonucunda kendilerini değerli hissetmelerini sağlaması kamusal alanda görünür olmasının arttığı bir ortamın hazırlanması  ve milli çıkarlar içerisinde kendilerini önemli hissetmeleri daha önce verilmeyen önemin hissedilmesini sağlamıştır. 

Kadınlara atfedilen bu önem kendilerini ulusun kahramanı sanmalarını sağladığı gibi erkekler ile ilgili olarak da onlara denk olmalarının istencini doyurmuşlardır.  Tüm bu isteklerin aslında faşist düşüncenin yaygınlaşması için kullanıldığının ödülü olarak da kadınlara özgü çeşitli organizasyonlar yapılması sağlanmıştır.  Bahsedilen tüm bu unsurlar faşist partinin özgürleşmesi ile uzaktan yakından alakası olmayan tutumuna rağmen kadınları düşüncenin içerisine asimile etmiştir. Faşist düşüncenin kadına karşı düşmanca olan tutumu özellikle iktidara geldikten sonra hız kazanmış kadın imgesi gerek parti içinden gerekse sözlü yazılı ifadelerle elde edilmek istenene yapıya dönüştürülmüştür.  Faşist düşüncenin temelinde kadınlara özgü tutumlar çeşitli faktörlerle ele alınabilirler ilk önce kadın imgesi kadının doğası itibari ile ikinci bir varlık olduğu düşüncesi üzerine oturtulmuştur. Hiyerarşik bağlamda kadının ikinci plana atılmasındaki faşizmde  toplumun temel yapı taşı içerisinde düşünülen  düşünülen sadece doğurganlık üzerine konumlandırılan bir olgu oluşturulmuştur.  Son kertede ise millîleştirilmiş ve ulus için seferber edilen aktif kadının ön plana çıkartıldığı söylenebilir.

Öncelikle faşist bir hareketle 1920’lerden itibaren görünür hale gelen kadın düşmanlığının oluşumundan söz edilebilir. Faşist parti içerisinde kadına yönelik sorumluluklar roller ötesinde kadının eksikliğine olan inancı arttırmaktadır. Her ne kadar kadınların  faşist düşünce içerisinde daima empoze edilmesinin çalışmasını görsek de kesinlikle ikinci plana atıldığından söze edebiliriz. Böyle bir inanca ait olan düşünce  faşist rejimde o kadar kuvvetli yer edinmiştir ki kadınların aşağılık özelliklerinin tıp yönünden incelenmesi bile ele alınmıştır.  Kadınların ikincil bir yapıda olmasının faşist düşünceye ait olan kişiler tarafından söylemlerine yansıdığını görmekteyiz. Örneğin Loffredonun kadınlar üzerine söylemi şöyledir:

“Kadının tartışma götürmeyecek kadar aşağı düzeyde bulunan zekası... bulabileceği en büyük doyumun aile içinde olacağını, kocanın güvenilirliğinde daha onurlu yaşayacağını kavramasına engel olmuştur...”; “Kadın, erkeğin (kocanın ya da babanın) egemenliği altına dönmelidir. Bağımlılığa, yani ruhsal kültürel ve ekonomik aşağılığa kavuşmalıdır.” Kadının bağımsızlığı ve erkeklerle eşitliği konusunda mutlak bir inkar içinde olan Loffredo, erkek egemenliğini yıprattığını düşündüğü çalışan kadınlar içinse daha da öfkelidir: “kadın işçi, kadın emekçi gibi sözler iğrençtir”; “çalışmak için aile ocağını terk eden, sokakta dolaşırken, tramvaya ya da otobüse binerken, atölyelerde bürolarda çalışırken, yakışık almayan biçimde erkeklerle bir arada bulunan bu kadın, kınama konusu yapılmalıdır”[5]

Faşist rejim en açık ifade biçimiyle katı bir cinsiyet ayrımı içerisinde siyasal ekonomik ve toplumsal bir düzen temsil etmiştir. Rejimin içerisinde kadın erkek ayrımını makul kılan tamamen cinsiyet eşitsizliğine dayanan bir görüngü olmasıdır. Temel anlamda kadının görevinin çocuk doğurmak ve ev içi düzenle sınırlayan geleneksel bir yaklaşımının benimsendiğini görmekteyiz. Faşist rejim içerisinde geleneksel rollerin toplumsal yaşam içerisinde varlığını sürdürmesinin mümkünlüğü için yoğun bir uğraş vardır.  20. Yüzyıl itibari ile kadın hareketlerinin yarattığı  değişim olgusunun tehdidine karşı kadınların doğasına uygun hareketi ve toplumda ataerkil yapının oluşmasını sağlayıcı nitelikler kazanılmıştır. Çünkü faşist düşünce kadının ezber bozan tavrının farkında olup ona temelde en keskin kararların alınmasını sağlayacaktır. Buna bağlı olarak da erkeklere atfedilen görev evin geçimi gibi bir olgu olurken kadınlara atfedilen görev ise evinin düzeninden ve manevi huzurundan sorumlu olan kişi olmasıdır.

Bu bağlamda toplumsal düzen içerisinde ailenin öneminin yoğun olması  kadınlar üzerinde aile görevlerini önceleyerek iş yaşamındaki kadınların dışlanma tavrını ortaya koymuştur. Kadınların ev içindeki konumunun güçlendirilmesi ve iş yaşamındaki konumunun bertaraf edilmesi yönündeki tavır Mussolini’nin şu ifadeleri ile açığa çıkmıştır.

‘’Kadının toplumsal hayatta erkeklerle eşit haklara sahip olduğu, yani yaratılış gereği erkeklere özgü olması gereken görevleri yapabileceği biçimindeki görüşler Faşist doktrinci akla uygun olarak kabul edilemez. Kadın bambaşka görevler ve sorumluluklar için yaratıldı. Dolayısıyla erkeğe eşit kabul edilmesi, tabiatın kanunlarına aykırı hareket edilmesine sebep olur’’[6]

Toplumsal cinsiyet rollerinin içselleştirildiğini kavramaya katkı sağlayan ifadenin benzeri yine Mussolini tarafından şu şekilde dile getirilmiştir.

‘’ Faşizm; kadını yalnız bir anne, çocuk terbiyecisi ve kocasına karşı dişilik sorumlulukları bulunan varlık diye tanır. Bu bakımdan kadının toplumsal hayata girmesi, yani erkeğe özgü mesleklerde çalışması çok hatalıdır. Bu tür uygulamalar kadını tabii fonksiyonlarından, analık görev ve sorumluluklarından uzaklaştırır.’’[7]

Bu söylemlerinin yanı sıra 1943 yılında Popolod’Italia’da yayımlanan “Makine ve

‘’Kadınlar” başlıklı yazısında Mussolini kadınların çalışmasına karşı düşüncelerini, kadının iş yaşamında yer almasının kadını erkekleştirdiği, ev içindeki görevlerin ihmaline neden olduğu, nüfus artışına engel teşkil ettiği, erkeklerin işsiz kalmalarına neden olduğu ve onurunu kırdığı gibi gerekçelerle meşrulaştırmaya çalışmıştır.’’[8]

Tüm bu düşüncelerden hareketle Faşist bir iktidarın kadınları eve geri gönderme kampanyaları kapsamında gerçekleştirilen politikalardan en önemlisi ekonomideki kadın istihdamını azaltmaya yönelik olmuştur. Kadınların özellikle son dönemde iş hayatındaki var olma çabası erkeklerin egemenliği için bir tehdit oluşturmuş çeşitli yasalar ile iş hayatındaki kadının görüngüsünü yok etmeye çalışmışlardır. Kadınların ücretleri yarıya indirilmiş daha sonra okullarda kadınlarafeslefe ve edebiyat derslerinin yasaklanması gerçekleştirilmiş devlet memurları olma çabaları önlenmiş  ve kamu kurumlarında kadınların oranı yüzde 10 olarak sınırlandırılmıştır. Aslında tüm yapılan çalışmalar kadının kırsala dönüp geleneksel yaşam biçimini benimsemeleri yönünde işlerlik kazandırmaya çalıştırdığının göstergesidir. böyle bir anlayış kadınlar üzerinde proleter olanların ücretinin yarıya düşürülmesi hususunda kol emeği ile çalışan bireylerin istihdamının vazgeçilmez olmasını mümkün kılmıştır.

 Faşist rejimin başlattığı eve dönüş kampanyası hususunda bir takım yasalarla baskılarla kadınları uzaklaştırma çabası güdülmüştür. Kilisesinde desteğini eline alan iktidar kadın düşmanlığı için önemli kararlar almaktan geri durmamıştır.   Hatta kilise ile var olan iktidar arasında anlaşma yapılarak somut hal alınmıştır. Anlaşmanın bir maddesinde İtalya özelinde evlenme boşanma hususunda Katolik yasalarına bağlılık olacağına karar verilmiştir.  Kilisenin faşist rejime ve kadınlara verdiği destek genelgelerle ifade edilmeye başlanmıştır.

‘’Çalışma hayatı, kesinlikle, kadının ruhunu ve onun analık onurunu bir çürümeye, aile ilişkilerini korkunç bir biçimde yıkılmaya götürmektedir; çünkü kadın, üstünde İncil bulunan o gerçekten şahane tahttan inerse, kısa süre içinde eski köleliğine indirgenecek, zındıkların dünyasında olduğu gibi, kocanın elleri arasında basit bir araç haline gelecektir.’’[9]

‘’1931 yılında yayımlanan başka bir genelge ila faşist rejimlere verilen destek görünür kılınmaya başlanmıştır. Kadını ev işleriyle çeşitli uğraşlara bağlayan yer aile ocağıdır; kadının, aile anası mesleğini bu çerçeve içine yerleştirmesi gerekir. Bazı annelerin, aile başkanının ücretinin az olması nedeniyle, aile ocağı dışında bir gelir kaynağı aradıkları görülmektedir: ne pahasına olursa olsun, son verilmesi gereken zararlı ve kötü bir gidiştir.’’[10]

Tüm bunların yanında faşist rejimin kadınları annelik ve ev içi hizmet ile örtüştüren geleneksel değerler ile birlikteliği ulusal bağlamdaki projeler ile de düşünülmelidir.  Kadınlara sadece annelik görevi dışında herhangi bir görev vermeyen iktidar. Kadınlar için üreme konusunu ulusal görev olarak nitelendirmiştir. Faşist sisteme karşı kadınların birlikte hareket etmemesi için tamamen annelik olgusuna odaklı ve en üst bir yüceltme ile kadının varoluş sebebinin doğurganlık olmasına indirgenmiştir. Elbette faşist iktidarı İtalyan özelinden kadınların doğurganlığını mekanik boyutta ele almaya iten bir çok sebeplerden bahsedilir. En önemlisi ise İtalya’nın güçlü bir konuma sahip olması için nüfusunun artmasının gerekliliği üzerine durulmasıdır. Bir ülkenin doğumundaki düşüş Mussolini için tam bir felakettir ekonomik ve ahlaki gücün nüfus ile doğru orantılı olduğunu düşünen liderin  İtalyanların bu güce ulaşacağını benimsediğini görmekteyiz. Kadınlara çocuk yapınız demesi doğrudan belirttiğim ölçütlerle ilgilidir. Böylelikle artan nüfusta faşizm düşüncesi gençler tarafından benimsenecek başka bir gerçeklik olacaktır. Böyle bir düşünceyeler Mussolini kadınların en yüce görevinin doğurganlık olduğunu belirtmiştir. Kadınların birinci yurttaşlık görevi artık çocuk doğurma güdüsüdür. Bu anlamda faşist yönetimin kadınlar üzerindeki düşüncesinin doğurganlık ile daha çok ön plana çıktığını söyleyebiliriz. Kadınları bu konuya bakışıda çocuk doğurmakla ulusal kahraman olarak nitelendirilmesidir. Mussolini kadınların çocuk doğurması ile ilgili şöyle bir çağrı yapmıştır.

‘’Faşistler, İtalyanlar, diyeceğim şu ki, bir üçüncü, özellikle dördüncü çocuk sahibi olmaya çalışınız! Ancak dördüncü çocuktan sonradır ki olumsuz öğeler gelecek kuşaklar düzeyinde aşılmış olacaktır. Öyleyse normal kişiler kafalarına koymalıdır ki, yalnız ahlaksal ve yurtsever açıdan değil, amaçladığımız biyolojik işlevin güvencesi olarak da, bunun uzak sonuçlarından yoksun kalmayacaklar ve ‘en az dört çocuk’ parolası sürüp gidecektir... Bu veri, özellikle ‘tek oğul’un savunucusu kesilmiş büyük burjuvalar arasında olmak üzere, herkesçe bilinmeli ve yaygınlık kazanmalıdır. Yalnız kısır kimseleri belirlemek yetmez, ‘damla damla’ doğurgan nitelikteki kişilerin de belirlenmesi gerekir. Geleceğimiz buna bağlıdır.’’[11]

Gelinen son aşamada artık bekar olan erkeklere bekarlık vergisi konularak evlendirilmesi ve çocuk yapması özendirilmiştir. Dahada ileri gidip bekar erkeklerin iş bulmada sınırlandırılması  burs imkanlarının sınırlandırılması gibi kararlar alınmıştır.  1932 yılında doğum kontrol yöntemlerinin yasaklanması gebeliklerini sonlandıranların suç işlediğinin kanunlaştığı bir dönemi görmekteyiz. Daha sonra çok çocuk olan ailelere vergi indiriminden muafiyet  fakatvar olan muafiyetin en az 7 çocuk olduğu takdirde sağlanacağı kararlaştırılmıştır.  Hatta çok çocuklu kadınlar arasında yapılan yarışmalarda ödüller verilmesi sağlanmıştır. Tüm bu çalışmalar istenilen başarıyı sağlamamıştır hatta nüfusun kararların alındığı dönemde düştüğü görülmüştür. Özellikle nüfusun büyük çoğulluğun ekonomik krizlerden etkilenmesi çocuk yapmama kararı almasına neden olmuştur.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

SONUÇ

Çalışmamın içeriğinde kadınların faşist düşünce temelinde nasıl konumlandırıldığını aktarmaya çalıştım bu aktarımı yaparken elbette içinde bulunulan toplumsal yapı özelinde İtalya’nın konjonktürel yapısı ile birlikte ele aldım. Faşist düşüncenin nereden kaynaklandığı ve nasıl ortaya çıktığı hem toplumsal yapı için hem de toplumu oluşturan bireylerin karşılıklı ilişkisi bağlamında oldukça büyük önem arz etmektedir. Bu bağlamda faşizm dediğimiz olgunun temel bir değerlendirmesini yaparak dünya genelinde yaygınlaşan konumu itibari ile İtalya’da nasıl ortaya çıktığının iyi anlaşılması gerektiğini düşünüyorum. Çalışmamın ana unsuru kadının varoluşsal durumu faşizmin ortaya çıkmasının öncülüğünde anlaşılabilecek etkendir. Dünyanın tüm coğrafyalarında kadınların feminist hareketlerinin yaygınlaşması sonucunda tüm ülkeleri ilgilendiren çeşitli hak talepleri doğrultusunda  feminist düşüncenin yaygınlaşması siyasal alanda istenilen yapının oluşmamasına örnek teşkil edecektir bu bağlamda İtalyan siyasal sisteminde faşist düşüncenin önünde büyük bir engel olarak görünen kadın hareketlerinin bastırılması en öncelikli konu olmuştur. Bunu yapmanın elbette zor olan kısmı kadınların faşist yönetim anlayışından ötekileştirilmesi değil aksine kanalize edilerek yapının oluşturulmasının sağlanmasıdır. Bu bağlamda faşist iktidar kadınları temele alan onun toplumsal hayat içerisinde sadece belirli bir yapı içerisinde varlığını tanımlayan öğreti ve kararlar almıştır. Kadınların faşist düşüncelerle desteklendiğini göstererek onların feminist hareketleri bırakıp faşizm düşüncesine katkıda bulunması öncelikli hedeftir. Milli duygularla tüm öğretileri gerçekleştiren düşüncede kadının konumunun ataerkil yapı içerisinde mili kahraman olarak öngörülmesi kadınların desteğini sağlamıştır. Fakat daima ikinci plana atılan kadın olgusu  sadece doğurganlıkla ilişkilendirilmiş ve görevinin nüfusu arttırıcı bir gerçeklik olduğu empoze edilmiştir. Onların erkeklerle aynı statüye sahip olması gibi bir karar alınmamış aksine geleneksel yapı içerisinde kalması ve kentlerden ziyade kırsal alan içinde yaşaması sağlanmıştır bu bağlamda kadınların faşist düşünce içerisinde beklenen hak taleplerini elde edemedikleri çok açık bir gerçekliktir. Bu bağlamda çalışmamın İtalya örneği kapsamında kadınlara olan bakış açısı içerisinde açımlamasını yapmış ve tüm dünya genelinde kadınlara olan davranışın çok da farklı olmadığını belirtmek isterim.

 

 

 

KAYNAKÇA

MİCHEL, Henri.  Faşizmler. ÇevFisun. Üstel,  İstanbul: İletişim Yayınları. 2011

BABALIOĞLU, Ali.  Faşizm. İstanbul: BDS Yayınları. 1994

LEVİNE, George. Darwin Sizi Seviyor, Doğal Seçilim ve Dünyanın Yeniden Büyülenmesi. Çev. Erkan. ÜNAL,  İstanbul: Metis Yayınları.2009

Macciocchi, MARİA. A. Faşizmin AnaliziÇev.Cemal.SÜREYA, İstanbul: PayelYayınevi. 2000

MUSSOLONİ, Benito. Faşizm, Faşist Devlet. Çev: Mine  TEKİN, İstanbul: Toker Yayınları. 1998

 

[1] MİCHEL, Henri.  Faşizmler.ÇevFisun ÜSTEL,  İstanbul: İletişim Yayınları. 2011 sf 23.

[2] BABALIOĞLU, Ali. Faşizm. İstanbul: BDS Yayınları. 1994 sf 21

[3] LEVİNE, George. Darwin Sizi Seviyor, Doğal Seçilim ve Dünyanın Yeniden Büyülenmesi. Çev. Erkan. ÜNAL,  İstanbul: Metis Yayınları. 2009 sf 219.

[4]Macciocchi, MARİA. A. Faşizmin AnaliziÇev .Cemal.SÜREYA, İstanbul: Payel

Yayınevi. 2000 sf 105.

[5]Macciocchi, MARİA. A. Faşizmin AnaliziÇev .Cemal.SÜREYA, İstanbul: Payel

Yayınevi. 2000 sf 165.

[6] MUSSOLONİ, Benito. (1998). Faşizm, Faşist Devlet. Çev: Mine  TEKİN,  İstanbul: Toker

Yayınları. Sf 220.

[7] MUSSOLONİ, Benito. (1998). Faşizm, Faşist Devlet. Çev: Mine  TEKİN,  İstanbul: Toker

Yayınları. Sf 220.

[8]Macciocchi, MARİA. A. Faşizmin AnaliziÇev .Cemal.SÜREYA, İstanbul: Payel

Yayınevi. 2000 sf 126.

[9]Macciocchi, MARİA. A. Faşizmin AnaliziÇev .Cemal.SÜREYA, İstanbul: Payel

Yayınevi. 2000 sf 117.

[10]Macciocchi, MARİA. A. Faşizmin AnaliziÇev .Cemal.SÜREYA, İstanbul: Payel

Yayınevi. 2000 sf 118

[11]Macciocchi, MARİA. A. Faşizmin AnaliziÇev .Cemal.SÜREYA, İstanbul: Payel

Yayınevi. 2000 sf 142.

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.