Nilay Özer'in “PUHU” Şiiri Üzerine
Doç.Dr. Emel Koşar
Nilay Özer, 2000’li yılların öne çıkan şairlerinden biridir. “puhu” şiirinde[1]sözcüklerini karanlığa sararak gecenin içinden geçen Özer’in metnini Bilge Karasu’nun Gece’sine eklemlediği görülür. Nilay Özer’in “puhu”sun da, Bilge Karasu’nun Gece’sindeki gibi ışığını/görme yetisini/düşlerini kaybetmek istemeyenlerin karamsarlığı, gecenin (ölümün) kasveti zıtlıklarla (gece-gündüz, aydınlık-karanlık, yaşam-ölüm) ve sembollerle okura sunulur.
Bir baykuş türü olan puhunun iri gözleri turuncu veya sarıdır. Avrupa, Kuzey Afrika ve Asya kıtalarında yaşayan puhunun bakışları sert ve parlaktır. Puhu; geniş kanat açıklığına, çizgili siyah veya kahverengi sırta ve iri bir gövdeye sahiptir. Eşiyle birlikte yaşar. İnsandan üç kat daha iyi gören puhu, başını yüz seksen derece çevirebilir. Diğer baykuş türleri gibi göçebe değildir. Uçurumlarda, kayalıklarda ve ormanlarda yuva yapar. Geceleri dağlarda uçar. Erkek puhunun ötüşü“ ooh hu”, dişinin ise “uhhu” dur. Gece kuşu olan puhu kuşu, şafakta ve alaca karanlıkta uçmayı tercih eder. Çünkü gece, görüşü artar.
Nilay Özer’in “puhu” şiirinde, puhunun etçil bir kuş olması ve geceleri uçması vurgulanır. Güne geceyi tercih eden puhu kuşunun sesinin ateşli yankısı şiir öznesinin harabeye dönmüş ruhunu yansıtır. Gülden külün kapısına varan yolculuğun sonu “hayy ve hû” (puhunun ötüşü)dur. “Hû”, Türkçede “Neredesin, bana bak” anlamlarındaki ünlemdir. Seslenme sözü olan “Hû”, Arapça “Allah” demektir. Şiirde, “Hayy’dan (Allah’ın isimlerinden biridir. Diri, hep var olan demektir.) gelen Hû’ya (O, Allah) gider.” (Allah’tan gelen Allah’a döner.) atasözüne gönderme yapılarak söz konusu yolculuğun sonunun ve tabiatın döngüsünün Allah’a vardığı belirtilir: “belki küliken noksan/ve hatıra bile değil kendince misafir olmaktan güle/bin yıl genişliğinde külün kapısı/andım da anladım yolculuğu hayy ve hû” (s. 37)
“Hû”yu (yaratanı) isminde ve sesinde barındıran puhu kuşunun simgesel anlamı kültüre göre değişir. Yunan mitolojisinde bilgeliğin, bereketin sembolü olan baykuşu Mısırlılar ve Hintliler “ölüm kuşu” olarak görürler. Nilay Özer’in “puhu” şiirinde, söz konusu kuşun bilgeliği ve ölümü sembolize eden uğursuzluğu dile getirilir. “Sözle toprak, yağmurla orman, suyla ölüm”; bir rüyadan arta kalanların ve hatırlananların tabirine muhtaçtır. Hayra yorulan rüya; bir düğümü çözmek, yaprağı onarmak ve ölümün yanlışını düzelterek ölüleri gömmek kadar gerçektir. Gözlerini bir rüyada kaybeden şiir öznesi, gönül gözüyle rüya görmeye devam eder. Görüşü puhununki kadar keskinleşir: “ölülerimi gömdüm de düzelttim mi ölümün yanlışını/ben ki iki gözümü bir rüyada kaybettim/neden sonra gerçeğim hayra yoruldu” (s. 37)
“Görme, sözcüklerden önce gelmiştir. Bizi çevreleyen dünyada kendi yerimizi görerek buluruz.”[2] Karanlıkta görüşü keskin ve “gece kuşu” olan puhunun tiz sesinin ve rüyasının şiirleştirildiği “puhu”da, insanların müdahaleleri sonucunda tabiatın bozulan döngüsü resmedilir. İnsanın yanlışını düzeltmeye çalışılırcasına harfi harfe ulayan (şiir yazan/söyleyen) şiir öznesi, yorgun ve umutsuzdur. Gözlerine dolan toz ve rüzgâr, onun görüşünü azaltır. Puhu kuşu gibi karanlıkta keskin bir görüşe ve uçuşa sahip olmak ister: “harfi harfe uladım da düzelttim mi insanın yanlışını/yeryüzü ertelendi cemre üç kez gecikti/ayalarımda terli bir tomurcuk uykusu” (s. 38)
Şiirde, kutsal/Tanrısal bir kuş olan puhunun kuvvetli yapısıyla insanın zayıflığı ve hata yapmaya meyilli mizacı karşılaştırılır. Tabiatın bozulan dengesi karşısında insanların ve zamanın yanlışlarını düzeltmeye çalışan şiir öznesinin sesi, puhunun kesik kesik söylediği şarkıya ulanır. Kâğıdın beyazlığındaki gölge ise puhudur. Gölge koyulaştıkça ölüm daha fazla yaklaşır.
Hû’yapuhunun tiz sesini aşılayan şairin dili sarsıntılıdır. Ses ekseninde ilerleyen metinde, gecenin karanlığını umutsuzluğu katlar. Gülden küle (sonsuzluk) doğru yolculuk yapılırken karanlıkta gören göz olarak bilinen puhu, sözcüklerin birbirine ulandığı şiiri ölüme yaklaştırır. Gösterişli ve büyük bir kuş olan puhunun kanat açışı gibi örülen metin, onun görüş mesafesinde ilerler. Şiirin vardığı nokta, ölümdür. Nilay Özer’in sesi düğümlemeyi başardığı “puhu” şiiri, tasavvufa doğru kanat açar.
“Şiir simgesel olduğu kadar sert de olan sinsi baskının görünmez hapishanesinin kapılarını açar; gerçeklik algımız, yani yaşamlarımızın ve dünya anlayışımızın ifadesi, günlük dil tarafından bu hapishaneye kapatılmıştır. Kolayca anlaşılacaktır ki bu şiir ediminin -özgürlüğün- dilde sayısız yolu vardır ve dolayısıyla şiirin biçimleri de sayısızdır.”[3] Nilay Özer “puhu” şiirinde, zihninin hapishanesinin kapılarını açarak sözcüklere gündelik dildeki anlamlarından farklı anlamlar yükler. Şair, sözcüklerini“ puhu”nun kutsallığı ve sesi çerçevesinde örgütleyerek özgür kılar.
[1]Nilay Özer, Korkuluklara Giysi Yardımı, Yasak meyve Komşu Yayınları, İstanbul 2015.
[2]John Berger, Görme Biçimleri, Çev: Yurdanur Salman, Metis Yayınları, İstanbul 1986, s. 7.
[3]Jean-Pierre Siméon, Şiire Kısa Övgü, Çev: Hanife Güven, YKY, İstanbul 2023, s. 11.
Yeni yorum ekle