Suriye’de Küresel Güç Savaşları

Deneme

Suriye’de Küresel Güç Savaşları

Fahri Atasoy

Devlet dediğimiz kurumsal yapılar insanları kontrol ediyor ve yönetiyor. Bu iddiayı farklı bir şekilde söyleyecek olursak bazı insanlar devlet adına diğer insanları kontrol ediyor ve yönetiyor. Konu pek göründüğü gibi basit değil. Devlet üzerine düşünen ve ne olduğunu anlamaya çalışan pek çok girişim var. Önce felsefe şemsiyesi altında yapılan anlama çabaları, sosyal bilimlerin gelişmesiyle sosyoloji ve siyaset bilimi alanlarına kaydı. Tarih bu anlama çabalarına verdiği örneklerle katkı sağladı. Türklerde dinamik hareketli devlet örneklerinden, Eski Yunan’da polis adı verilen kent devletlerine ve Roma örneğinde olduğu gibi despot imparatorluklara kadar pek çok örnek var. Aslında devlet yapıları insanlığın tarihi tecrübesinden süzülerek gelen bir gelişme sürecine bağlı şekillenmiş. Avrupa Katolik egemenliğinden kurtulmaya çalışırken,krallıkla yönetilen imparatorluklardan da kurtuldu. Modern devlet adı verilen bir modele geçti. Bu geçiş çok bedel ödenerek kazanılan bir tecrübenin sonucu oldu. İnsanlar bazı temel haklar kazandılar, egemenlikte pay sahibi oldular, sembolik de olsa yönetime dahil edildiler. Yirminci yüzyıla geldiğimizde kurulan Birleşmiş Milletler Teşkilatı’na onlarca yeni devlet dahil oldu. Fakat 20. YY ikinci yarısında dünya iki kutuplu bloklara ayrıldı. Bloklar arasında kıyasıya sürdürülen rekabet küreselleşme adı verilen süreci doğurdu. 

Kısa bir yazıda devlet ve insan ilişkisini anlatmak zor. Fakat okurların ufkunu açmak için bazı ipuçları paylaşılabilir. Bu bağlamda küreselleşme sürecinde devletlere biçilen rollere bakmak faydalı olacak. Küreselleşme adı verilen süreç başladığında bundan faydalanmak isteyen güçler hemen devreye girdiler. Toplumların ve mevcut devletlerin doğal süreçlerini değiştirmek istediler. Planlar ve müdahaleler devreye girdi. Önce küreselleşmenin bir zorunluluk olduğu düşüncesi işlendi, ardından küreselleşmenin gerekleri olarak sunulan durumlara gönüllü olarak boyun eğilmesi beklendi. Aslında küreselleşme bir olgu olarak ele alınsa bir gereklilik söz konusu olmayacaktı. Ancak küreselciler diyebileceğimiz güç merkezinin temsilcileri süreci kendi çıkarlarına göre yönetmek istedi. Böylece dünyaya bazı gereklilikler dayatılmaya başlandı. Bu gerekliliklerden birisi “ulus devletlerin artık görevlerini tamamladığı ve yeni süreçte yavaş yavaş yok olacakları”iddiası oldu. Bu amaçla küreselleşme sürecinin ulus devletleri zayıflatacağı ve zamanla yok edeceği propagandası içeren yayınlar yapıldı. Buna göre milliyetçilik yapmak da küreselleşmeye aykırıydı. Önemli olanın insanlık (hümanizm) ve dünya vatandaşlığı (kozmopolitizm) olduğu anlatıldı.

Soğuk Savaş sisteminde dünyayı kontrol eden iki süper güç dengesi bozulduktan sonra ayakta kalan ABD liderliğindeki Batı bloğu önce zafer sarhoşluğuna kapıldı. Artık karşılarında komünizm tehlikesi yaratan bir canavar, yani SSCB öncülüğündeki Varşova Paktı yoktu. Pakt dağıldığı gibi SSCB de dağıldı. Yoğun bir değişim süreci yaşandı. Sovyetler Birliği’nin omurgasını oluşturan Rusya, çöküntü içinde bağımsız kalabildi. ABD karşısında rekabet edebilir bir güç olmaktançıktı. Avrupa devletlerinin kurduğu AB, zaten ABD’ye rağmen bağımsız bir irade oluşturma gücünden yoksundu. Doğuda ekonomik olarak yükselmekte olan Çin’in durumu belirsizdi. Almanya ve Türkiye için küreselleşmenin yarattığı yeni imkanlar olmasına rağmen öncelikli bir tehlike merkezi olarak algılanmadı. Fakat mevcut durumun ABD lehine sürdürülebilmesi için küreselciler devreye girdi. Örneğin Samuel Huntington Medeniyetler Çatışması adlı kitabında, zafer kazandık diye boşa sevinmeyin uyarısında bulundu. Bu Çinliler ve radikal İslamcılar komünistlerden daha tehlikeli açıklaması yaptı. Thomas Friedman Gelecek Yüzyıl adlı kitabında ABD çıkarlarıyla Türkiye’nin çıkarları yakın zamanda çatışmayayol açacağını dile getirdi. ABD küreselleşme fırsatıyla dünya egemenliği (hegemonya) sevdasına kapılmıştı. İlgi gösterdiği pek çok alanda karşısına tarihi süreçte yer etmiş Türklük bağlantıları çıkıyordu. Yugoslavya dağıldığında ortaya çıkan manzarada Türklere yakınlık gösteren halkları ilk fark eden zaten Huntington olmuştu. SSCB dağıldıktan sonra hem Rusya içinde hem eski Sovyet coğrafyasında Türkler varlıklarını gösteriyordu. Dolayısıyla çıkar çatışmasının ortaya çıkması uzun sürmedi.

New York Dünya Ticaret Merkezi binalarının 11 Eylül saldırılarıyla yıkılması ABD küresel gücü için bir dönüm noktası oldu. Bu saldırıları radikal İslamcı El Kaide militanlarının yaptığı ve bu örgütün Afganistan’da saklandığı gerekçesiyle askeri operasyona girişti. Önce Afganistan’ı sonra Irak’ı işgal etti. Irak işgali sırasında Türkiye’den umduğu desteği alamadı ve ilk çıkar çatışması açığa çıkmış oldu. Irak müdahalesi öncesi ve sonrasında Türkiye’nin kırmızı çizgisi olan PKK terör örgütünü örtülü bir şekilde desteklediği zaten biliniyordu ve daha da belirgin hal aldı. Orta Doğu bölgesini İsrail ve ABD çıkarları doğrultusunda yeniden düzenleme girişimi BOP adıyla ilan edildi. Irak müdahalesi sonrasında Arap Baharı adı verilen bir süreç başladı. Tunus, Libya, Mısır gibi ülkelerde diktatör olarak tanınan yönetimler devrildi. Suriye’de başlayan hareketlenme nedense iç savaşa dönüştü. Diktatör Beşar Esad, Suriye halkının insani ve demokratik taleplerine olumlu cevap vermek yerine baskıyı artırdı. Kendi vatandaşlarını isyancı ilan etti ve isyancılara karşı ağır silahlar kullandı. İsyancı ilan ettiği insanların büyük bölümü silahsız sıradan halktan ibaretti ve ülkeden kaçmaktan başka yolları kalmadı. Bu kaçış başka problemlerin doğmasına yol açtı.

Suriye iç savaşı esnasında olup bitenler üzerine pek çok akademik çalışma yapıldı. Önemli bir literatür oluştu. Bu bilgiler ışığında ortaya çıkan manzarada sadece Esad ve kendi vatandaşları baş başa kalmadığı görüldü. Bölgede zaten 11 Eylül’ü bahane ederek yerleşmiş olan ABD ve sözde müttefikleri vardı. Türkiye bir müttefik olarak tereddütsüz ABD yanında yer aldı ama nasıl bir çirkin oyunun içinde olduğunu çok geç anladı veya anlayamadı. Asıl gerilim Suriye ile Sovyetler döneminde yakın ilişkisi olan Rusların devreye girmesiyle tırmandı. Suriye hükümetine İran da mezhep yakınlığı bağlamında sahip çıkıp askeri destekte bulundu. Suriye’de bunların dışında Fransa, Almanya, Çin, İsrail,Suudi Arabistan gibi ülkeler boy göstermeye çalıştı. Bu bağlamda dünyada varlık hissettirmek isteyen güç merkezleri Suriye’de vekalet savaşına girmiş oldular. Esat karşısında savaşın öne çıkan oyuncusu ise İŞİT veya sonraki adıyla DEAŞ oldu. Bu örgüt radikal İslamcılara ve küreselleşme karşıtlarına bir çekim merkezi oldu. Tarihte ilk defa devlet olmayan bir örgüt çok uluslu ve küresel iddiaları olan bir güç oluşturdu. Bu gücü bahane eden ABD ise Esat’ı devirmekten imtina etti ve Suriye topraklarının petrol yatakları kısmını işgal etti. Bunu yaparken PKK uzantılı yeni terör örgütü YPG’yi yanına aldı. Bu örgütleri himayesine alarak sözde DAEŞ mücadelesini gerekçe göstererek Suriye’nin kuzey kısmında bir Kürt devletçiği inşa etmeye girişti.

Sınırında bir Kürt devleti istemeyen Türkiye ABD yönetimiyle gerilim yaşamaya başladı. Özellikle terör örgütünü meşrulaştırma girişimi ve yoğun bir silah, mühimmat, eğitim desteği vermesi bu gerilimi artırdı. 2016 yılının 15 Temmuz gecesi FETÖ diye adlandırılan bir dini cemaat yapılanmasının darbe girişimi yaşandı. Bu darbe girişimi başarılı olmaktan çok, Türkiye’de kaos yaratmaya yönelik olduğu görüldü. Aynı gece halkın desteğiyle darbe bastırıldı ve Türk devleti yeni bir stratejik kulvara girdi. Suriye’nin sınırında önemli iki operasyon yaptı ve bazı noktaları kontrol altına aldı. ABD, Rusya, Suriye rejim güçleri, DAEŞ, PKK-PYD gibi tehlikeli aktörlerin arasında varlığını güçlü bir şekilde ortaya koydu. Varlığını ve güvenliğini sürdürebilmek için her şeyi göze alabileceğini gösterdi. Bu operasyonlar sonucunda İdlib, Cerablus, El-Bab, Azez, Rasulayn, Tel Abyad gibi Suriye şehirleri TSK kontrolüne girdi. Bölgedeki muhalif gruplar Türk ordusunun ve Türk istihbarat teşkilatının himayesine alındı.

Suriye iç savaşının en fazla zarar verdiği ülkelerin başında Türkiye geldi. Önce binlerle başlayan sığınmacı göçü gittikçe artarak milyonları buldu. Ülkenin her yanına dağıldı. Suriye nüfus bakımından gittikçe boşaldı ama Türkiye beklenmedik bir nüfus patlaması yaşadı. Bunun çok boyutlu ve karmaşık sorunları ortaya çıktı. Bu konu ile ilgili olarak da çok sayıda akademik araştırma yapıldı ve yayımlandı. Problem siyasi partilerin de ana gündem maddesi oldu. Bir ülkeye birden yoğun bir yabancı nüfus akın ettiğinde ortaya pek çok yönden kargaşa çıkar. Türkiye küreselleşme sürecinde zaten Asya Afrika ve Avrupa arasında bir geçiş koridoru gibi olmuştu. İran devrimi, Afganistan Rus işgali, SSCB dağılması, Çin’in sınırlarını gevşetmesi gibi önemli küresel olaylar sonucu insanlar hareketlenmeye başladılar. Sosyal hareketlilik bu bağlamda küreselleşmenin özellikleri arasında yer aldı. Suriye’den kaçış ise bunların ötesinde bir kitlesel göç oluşturdu. Türkiye’ye gelen Suriyeliler büyük şehirlerin uygun yerlerinde gettolar oluşturdular. Çoğunlukla kendi mahalleleri, esnafları, dükkanları, fırınları, din adamları, dergahları, düğünleri ile Türk toplumundan farklı bir koloni oluşturdular. Yaklaşık iki asırdan fazla zamandır modernleşme çabası içindeki Türk toplumunun gelişmişlik düzeyinden etkilendiler. Hayatlarını sürdürmek için büyük fedakarlıklar yaptılar. Türk ekonomisinde ucuz işgücü oluşturdular. Süreç uzadıkça çözümsüz bir problem, karmaşık bir yumak haline geldiler.

Dünyadaki siyasi olaylar tarihi, siyasi, coğrafi, jeopolitikolarak birbiriyle ilişkilidir. Küreselleşme döneminde bu durum daha da etkin hale gelmiştir. Bir bölgedeki siyasi veya ekonomik problem sadece orayı etkilememekte, başka bölgelerde de etkisi görülmektedir. Suriye’de meydana gelen gelişmeler dünyanın başka yerlerini etkilediği gibi, başka bir coğrafyadaki çatışma hali Suriye’yi etkilemektedir. Bunun en tipik örneği Rusya-Ukrayna savaşı ile İsrail-Hamas çatışması ve ortaya çıkan Yahudi terörüdür. Bunların arkasında ABD merkezli bir akıl-plan merkezi olup olmadığı tartışma konusudur. Bu konuda şüpheler hayli yüksektir. Küreselcilerin dünyada ABD hegemonyası oluşturma ve var olan üstünlüğün daha da artırılması noktasında hesapları olduğu bilinmektedir. Bu bağlamda Yahudi faktörü yabana atılmaması gereken bir etkendir. Küreselci güç merkezi için ABD ve İsrail içli-dışlı çok yakın ilişki içinde görünmektedir. Dışarıdan bakıldığında kimin kimi kullandığı net bir şekilde analiz edilememektedir. Dolayısıyla bu konuda birbiriyle çelişen çok sayıda farklı yorum vardır. Ortadoğu’da meydana gelen olaylar büyük oranda kendiliğinden değil, tetiklemeyle ve bir plan dahilinde yaratılmaktadır. Karl R. Popper her ne kadar komplolar toplumsal olaylarda beklenen-hedeflenen sonuçlar vermez dese de birilerinin plan-oyun kurmaya devam ettikleri anlaşılmaktadır.

Tarih boyunca büyük güçler plan yapmış, oyun kurmuş, savaşmış ama sonuçta her zaman kazanamamış. İnsan ve toplum hayatında hesaplanamayan unsurlar her zaman vardır. Bu hesaplanamayan unsurlardan dolayı istenen sonuçlar elde edilemeyince beklenmeyen gelişmeler görülür. Bu bağlamda adanmış, her şeyi göze alabilen insan faktörü son derece önemlidir. Bu insan savaşta bir kahraman, bir lider, bir düşünür, bir girişimci, bir bilim insanı olabilir. Bu insanları tarih büyük adamlar olarak yazar ve tarihin seyrini değiştirdikleri kabul edilir. Türklerin son büyük imparatorluğu yıkıldığında vatan toprakları işgal edilmiştir. Kimse Türklerin tekrar toparlanabileceğini düşünmezken Mustafa Kemal Paşa liderliği üstlenerek destanlaşan bir Kurtuluş Savaşı gerçekleştirmiştir. Muhtemelen büyük güçlerce hazırlanan oyunlar, tezgahlar, planlar bozulmuştur. ABD’nin Vietnam’dan büyük kayıplar vererek çıkmak zorunda kalması başka bir örnektir. Örnekler çoğaltılabilir. Suriye’de olup bitenler bu çerçevede değerlendirilebilir. Suriye’de egemen olan Baas rejimi muhtemelen muhaliflerin başarılı olacağını düşünmemişti. Ama 8 Aralık 2024 Pazar günü muhalif güçler başkent Şam’ı ele geçirdi. Esat ve ailesi sessiz sedasız Rusya’ya kaçtıkları anlaşıldı. Rejime bağlı askerler silah bırakarak dağıldı.

Yazımızı sosyal medyada yaptığımız paylaşımla bitirelim: “Suriye’de Film Yeni Başlıyor”

Siyasetçilerimizin ve emekli askerlerimizin birçoğu maalesef ezbere konuşuyor. Gazetecilerin ise sadece bilgi aktarmak görevleri var aslında. Onların da yorumları küresel oyunları çözümlemekten uzak. Küresel oyunlar tarihin derinliklerinden geliyor. Millet olma bilincini en fazla tarih şuuru destekler. Dünyada görünen oyun her zaman değişir. Dünya savaşları dönemi bir sistem vardı bozuldu. Soğuk Savaş adıyla yeni düzen kuruldu. O da SSCB yıkılmasıyla değişti. 19. YY küresel gücü İngiltere idi. 2. Dünya Savaşı zamanında adadan başını kaldıramadı. İngiltere’yi, Fransa’yı, Rusya’yı korkudan sindiren güç Almanya oldu. Almanya dünyanın en ileri teknolojisine sahipti. Seferberlik halinde hazırlıklı idi. Dünyaya egemen olma amacına adım adım ilerlemeye başlamıştı. ABD devreye girdi ve yeni süper global oyuncu oldu. ABD de daha önceden büyük hazıklıklar yapmış idi. Tesadüfen oyuna girmedi. Almanya ve Japonya’dan daha güçlü silahlara sahip olduğunu atom bombası ile gösterdi. Bir süre SSCB ile dengeli bir politika yürüttü. Bizim gibi ülkeleri adeta uydusu yaptı. Bununla yüzleşmek zorundayız. SSCB yıkıldıktan sonra dengeleri değişti. Dünya eski dünya değil artık. Küreselleşen bir dünyadan ve tek süper gücün at koşturduğu bir alandan bahsediyoruz artık. Türkiye tarihten aldığı güçle her zaman müstakbel oyuncu görünümünde ama gelen geçen çelme takıyor. Toparlanamıyoruz. İç politikada propaganda yapanlara kanmayın. Henüz global oyun oynayacak kıvama gelemedik. 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşında yaşananlar bunu gösterdi. Arada darbe girişimi unutulmamalı. Türkiye’nin finans ve insan kaynakları sürekli harcanıyor, çöpe gidiyor. Tarihi konjonktür bize pas veriyor ama arkasını getirmek çok akıllı planlar ve yeterli kaynaklar gerektiriyor. Bölgede uzun süredir hazırlık yapan güçlerle mücadele etmemiz gerekiyor. Bu kolay bir iş değil. Hâlâ akıllanmamış romantikler var. Türkiye’nin fetih yaptığını zannediyorlar. Halbuki Suriye’de yeni bir süreç başlıyor. Hayırlısını dilemek en makul olanı.

 

 

Yeni yorum ekle

Düz metin

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünür.
  • Web sayfası adresleri ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantılara dönüşür.