Duygu Şenol:
Metropolitan Sanat Müzesi Bağlamında Müzelerde Moda
Eylül ayı moda ve sanat dünyası için artık gelenekselleşen bir o kadar da popülaritesi artan önemli bir yardım galasına şahitlik etti: MET Gala diğer adıyla MET Ball. Moda için en büyük gecelerden bir tanesi olan MET Gala bilinen yönüyle New York Metropolitan Sanat Müzesi (MET) Kostüm Enstitüsü için 1948’de bir “gece yarısı yemeği” adında yılın partisi kavramıyla Eleanor Lambert tarafından bir bağış toplama etkinliği olarak ortaya çıktı. Pek çok Hollywood yıldızını, siyasetçi, sporcu, iş ve müzik dünyasından öncüleri buluşturan MET Gala’nın bu yıl ki teması Amerikan modasının değişimine dair her şeyi ele alacak şekilde kapsayıcı oldu. Genç tasarımcıların daha sürdürülebilir ve çeşitliliği kavrayan tavırları ve Amerikan modasının rönesansı yaşadığına olan inancı küratör Andrew Bolton için bu konuda belirleyici olmuştur.
Kuşkusuz dikkatleri bu derece üstüne çeken yardım etkinliğinde bahsi geçen alanlardan Kırmızı Halı davetlilerinin etkisi çok fazladır. Davetlilerin kendisi kadar gece için belirlenen konsepte uygun olarak seçilen kostümler ve tasarımcıları da moda ve sanat dünyasına uzun zaman gündeminden düşmeyen etkiler bırakmaktadır. Ancak MET Gala bir popüler etkinlik olmanın ötesinde kostüm sergilerini içeren moda ve sanatı buluşturan bir misyona sahiptir. Bu yıl etkinlik kapsamında 18 Eylül tarihinde “Amerika’da Bir Moda Sözlüğü” sergisinin açılışı yapılmış ve 5 Mayıs 2022’de ise “Amerika’da Bir Moda Antolojisi” adında ikinci bir sergi yapılacaktır. MET Gala’nın görünen ışıltılı yüzü ile dikkat çeken konu aslında modanın müzelerle buluşması, moda ve kostüm koleksiyonlarına müzelerin ev sahipliği yapması hatta müzelerin yeni paradigmalarına ters de olsa moda satışlarına aracı olmasıdır. Diğer yandan bu tavır moda ve kostüm sunumlarına farklı yaklaşımların sergilenmesine de yol açmıştır.
Metropolitan Sanat Müzesi Kostüm Enstitüsü yararına düzenlenen etkinlikler aslında modanın müzelerle yollarının kesişmesini sağlayan bir bağın işareti ve sağlayıcısıdır ki Amerika’da MET bunun tek örneği değildir. İngiltere’de Victor&Albert Müzesi ve bazı diğer İskandinav müzeleri moda koleksiyonlarına bünyelerinde yer açmışlardır.
Kostüm müzesi kavramsal olarak 1900’lü yılların ilk çeyreğine dayanan uzun bir geçmişe sahiptir. Ancak müzecilik kapsamında ilk örneğine 1937 yılında Neighborhood Playhouse konservatuarının kurucusu Irene Lewisohn tarafından yönetilen bağımsız bir varlık olan Kostüm Sanatı Müzesi olarak başladı. Daha sonra 1946’da Kostüm Sanatı Müzesi,
Metropolitan Sanat Müzesi çatısında Kostüm Enstitüsü (The Costume Institute) olarak birleşerek 1959’da küratöryal bir departman haline geldi. Özellikle efsanevi moda öncüsü Diane Vreeland tarafından 1973 yılında “The World of Balenciaga” ile başlayan unutulmaz sergiler (Görsel 1) önceki sınırlı sayıda uzman izleyici kitlesinin ötesine geçerek yüksek katılımcı sayısı ile düzenlenmeye başladı.
Küratörler Richard Martin, Harold Koda, Andrew Bolton’un günümüze kadar Metropolitan Sanat Müzesi Kostüm Enstitüsündeki yaratıcı sergileri ile moda ve sanatın kesişimi göz önüne serilmiş oldu. Hatta Andrew Bolton’un “Heavenly Bodies” sergisi 1,6 milyon ziyaretçiye ulaştı. Sonuç olarak günümüzde artık müzelerdeki giysi sergilerinin rafine ve pasif görünümünü terk ederek ışıldayan, heyecanlı dramatik hisler uyandıran gösterilere dönüştüğünü ve modanın bir sergi konusu haline geldiğini söylemek yanlış olmaz.
Görsel 1. Diane Vreeland tarafından 1973 yılında Metropolitan Sanat Müzesi Kostüm Enstitüsünde düzenlenen “The World of Balenciaga” sergisinden bir görünüm.
Müzelerin somut nesneleri toplama, belgeleme, araştırma ve sergileme gibi geleneksel görevleri modanın artan populeritesi ile örtüşmekte hatta moda ürünlerinin sadece teşhir amaçlı değil müzeleri geliştirme ve dönüştürme aracı olarak da kullanılması günümüzde tartışılmaktadır.
Modanın çekiciliği müzeleri de içine almaya başlamıştır, özellikle azalan fonlar karşısında müzecilik modayı kapsayacak bir forma dönüşme eğilimine girmiştir. Aslında incelemelerde moda ile ilgili kapsamda en fazla Metropolitan Sanat Müzesi ve Victoria&Albert gibi büyük müzelerde başarı sağlanmasına rağmen bilinirliği artırması bakımından moda sergilerinin müzelerde yaygınlaştığı görülmektedir.
Ancak 1970’li yıllardan sonra sergilerin kapsamı ve şekli de önem kazanmış; bir enstalasyon sanatının da ortaya çıktığı gözlenmiştir (Görsel 2). Parçaları şaşırtıcı şekilde yerleştirme, skenografik yöntemler görsel anlamda akılda kalıcılığı ve yaratıcılığı desteklemek için değerlendirilmeye başlamıştır. Böylece modanın etki alanı genişleyerek çağdaş moda dünyasının ticari anlamda müzeciliğe dâhil olması eleştirilere sebep olsa da müzelere ilgiyi artırmak için alandaki entelektüeller tarafından destek görmüştür.
Görsel 2. Judith Clark küratörlüğünde moda teorisyeni Caroline Evans; moda illüstratörü Ruben Toledo, kuyumcu Naomi Fulmer işbirliği ile düzenlenen Spectres: When Fashion Turns Back” sergisinden “Merak Kabini”, 2005. Victoria&Albert Müzesi, Londra.
“Giysiler insan olmanın kısaltmasıdır”.
(Claire Wilcox, Victoria & Albert moda küratörü).
Giysiler ve moda ürünleri müzedeki diğer unsurlara göre, pek çok entelektüel disiplin hakkında geniş bilgi dağarcığına sahip olmayı gerektirmeyen anlaşılabilir, kitleler tarafından kolayca duygusal bağ kurulabilir öğeler olmaları sebebiyle önemlidir. Bunun anlamı giysilerin müzelerde sergilenmesinin geniş kitlelerin ilgisini çekerek müzelere yönlendirilebilmelerini sağlamalarıdır. Bu durum müzelerde giysi sergilenmesini de pek çok çevre tarafından daha da meşru kılmaktadır. Dolayısıyla klasik müzecilik paradigmasının aksine modanın bu alanda bir katalizör görevi yaptığı görüşü yaygınlaşmaktadır. Hatta yakın gelecekte “moda küratörlüğü” kavramının olgunlaşması öngörülebilir bir durumdur.
Dr.Öğretim üyesi
Yeni yorum ekle